1. [67:15] | hüve-lleẕî ce`ale lekümü-l'arḍa ẕelûlen femşû fî menâkibihâ vekülû mir rizḳih. veileyhi-nnüşûr. | هو الذي جعل لكم الأرض ذلولا فامشوا في مناكبها وكلوا من رزقه وإليه النشور هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِن رِّزْقِهِ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ |
---|
Elmalılı | O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır. |
Y. Ali | It is He Who has made the earth manageable for you, so traverse ye through its tracts and enjoy of the Sustenance which He furnishes: but unto Him is the Resurrection.
|
Words | | |
2. [67:16] | eemintüm men fi-ssemâi ey yaḫsife bikümü-l'arḍa feiẕâ hiye temûr. | أأمنتم من في السماء أن يخسف بكم الأرض فإذا هي تمور أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاءِ أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الْأََرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ |
---|
Elmalılı | Her şeyi kuşatmış olan Allah ın yeri sizinle birlikte göçürüvermesinden emin misiniz? O zaman yer çalkalanıyordur. |
Y. Ali | Do ye feel secure that He Who is in heaven will not cause you to be swallowed up by the earth when it shakes (as in an earthquake)?
|
Words | | |
3. [67:17] | em emintüm men fi-ssemâi ey yürsile `aleyküm ḥâṣibâ. feseta`lemûne keyfe neẕîr. | أم أمنتم من في السماء أن يرسل عليكم حاصبا فستعلمون كيف نذير أَمْ أَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاءِ أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ |
---|
Elmalılı | Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Tehdidim nasılmış bileceksiniz. |
Y. Ali | Or do ye feel secure that He Who is in Heaven will not send against you a violent tornado (with showers of stones), so that ye shall know how (terrible) was My warning?
|
Words | | |
4. [67:18] | veleḳad keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim fekeyfe kâne nekîr. | ولقد كذب الذين من قبلهم فكيف كان نكير وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
---|
Elmalılı | Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama beni inkâr nasıl oldu? |
Y. Ali | But indeed men before them rejected (My warning): then how (terrible) was My rejection (of them)?
|
Words | | |
5. [67:20] | emmen hâẕe-lleẕî hüve cündül leküm yenṣuruküm min dûni-rraḥmân. ini-lkâfirûne illâ fî gurûr. | أمن هذا الذي هو جند لكم ينصركم من دون الرحمن إن الكافرون إلا في غرور أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ |
---|
Elmalılı | Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar. |
Y. Ali | Nay, who is there that can help you, (even as) an army, besides (Allah) Most Merciful? In nothing but delusion are the Unbelievers.
|
Words | | |
6. [67:28] | ḳul era'eytüm in ehlekeniye-llâhü vemem me`iye ev raḥimenâ femey yücîru-lkâfirîne min `aẕâbin elîm. | قل أرأيتم إن أهلكني الله ومن معي أو رحمنا فمن يجير الكافرين من عذاب أليم قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَن مَّعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَن يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
---|
Elmalılı | De ki: "Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse, yahut bize merhamet etse, kâfirleri acı bir azabdan kim kurtarabilir? |
Y. Ali | Say: "See ye?- If Allah were to destroy me, and those with me, or if He bestows His Mercy on us,- yet who can deliver the Unbelievers from a grievous Penalty?"
|
Words | | |
7. [67:29] | ḳul hüve-rraḥmânü âmennâ bihî ve`aleyhi tevekkelnâ. feseta`lemûne men hüve fî ḍalâlim mübîn. | قل هو الرحمن آمنا به وعليه توكلنا فستعلمون من هو في ضلال مبين قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | De ki: "O çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz." |
Y. Ali | Say: "He is (Allah) Most Gracious: We have believed in Him, and on Him have we put our trust: So, soon will ye know which (of us) it is that is in manifest error."
|
Words | | |
8. [68:19] | feṭâfe `aleyhâ ṭâifüm mir rabbike vehüm nâimûn. | فطاف عليها طائف من ربك وهم نائمون فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da, |
Y. Ali | Then there came on the (garden) a visitation from thy Lord, (which swept away) all around, while they were asleep.
|
Words | | |
9. [68:44] | feẕernî vemey yükeẕẕibü bihâẕe-lḥadîŝ. senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn. | فذرني ومن يكذب بهذا الحديث سنستدرجهم من حيث لا يعلمون فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız. |
Y. Ali | Then leave Me alone with such as reject this Message: by degrees shall We punish them from directions they perceive not.
|
Words | | |
10. [68:46] | em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn. | أم تسألهم أجرا فهم من مغرم مثقلون أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? |
Y. Ali | Or is it that thou dost ask them for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-
|
Words | | |
11. [68:49] | levlâ en tedârakehû ni`metüm mir rabbihî lenübiẕe bil`arâi vehüve meẕmûm. | لولا أن تداركه نعمة من ربه لنبذ بالعراء وهو مذموم لَوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ |
---|
Elmalılı | Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. |
Y. Ali | Had not Grace from his Lord reached him, he would indeed have been cast off on the naked shore, in disgrace.
|
Words | | |
12. [68:50] | fectebâhü rabbühû fece`alehû mine-ṣṣâliḥîn. | فاجتباه ربه فجعله من الصالحين فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ |
---|
Elmalılı | Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı. |
Y. Ali | Thus did his Lord choose him and make him of the Company of the Righteous.
|
Words | | |
13. [69:8] | fehel terâ lehüm mim bâḳiyeh. | فهل ترى لهم من باقية فَهَلْ تَرَى لَهُم مِّن بَاقِيَةٍ |
---|
Elmalılı | Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı? |
Y. Ali | Then seest thou any of them left surviving?
|
Words | | |
14. [69:19] | feemmâ men ûtiye kitâbehû biyemînihî feyeḳûlü hâümu-ḳraû kitâbiyeh. | فأما من أوتي كتابه بيمينه فيقول هاؤم اقرءوا كتابيه فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيَهْ |
---|
Elmalılı | Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.." |
Y. Ali | Then he that will be given his Record in his right hand will say: "Ah here! Read ye my Record!
|
Words | | |
15. [69:25] | veemmâ men ûtiye kitâbehû bişimâlihî feyeḳûlü yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh. | وأما من أوتي كتابه بشماله فيقول يا ليتني لم أوت كتابيه وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ |
---|
Elmalılı | Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de, |
Y. Ali | And he that will be given his Record in his left hand, will say: "Ah! Would that my Record had not been given to me!
|
Words | | |
16. [69:36] | velâ ṭa`âmün illâ min gislîn. | ولا طعام إلا من غسلين وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ |
---|
Elmalılı | Bir irinden başka yiyecek de yok. |
Y. Ali | "Nor hath he any food except the corruption from the washing of wounds,
|
Words | | |
17. [69:43] | tenzîlüm mir rabbi-l`âlemîn. | تنزيل من رب العالمين تَنْزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. |
Y. Ali | (This is) a Message sent down from the Lord of the Worlds.
|
Words | | |
18. [69:47] | femâ minküm min eḥadin `anhü ḥâcizîn. | فما منكم من أحد عنه حاجزين فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ |
---|
Elmalılı | O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. |
Y. Ali | Nor could any of you withhold him (from Our wrath).
|
Words | | |
19. [70:3] | mine-llâhi ẕi-lme`âric. | من الله ذي المعارج مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ |
---|
Elmalılı | O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır. |
Y. Ali | (A Penalty) from Allah, Lord of the Ways of Ascent.
|
Words | | |
20. [70:11] | yübeṣṣarûnehüm. yeveddü-lmücrimü lev yeftedî min `aẕâbi yevmiiẕim bibenîh. | يبصرونهم يود المجرم لو يفتدي من عذاب يومئذ ببنيه يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ |
---|
Elmalılı | Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını, |
Y. Ali | Though they will be put in sight of each other,- the sinner's desire will be: Would that he could redeem himself from the Penalty of that Day by (sacrificing) his children,
|
Words | | |
21. [70:17] | ted`û men edbera vetevellâ. | تدعو من أدبر وتولى تَدْعُواْ مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى |
---|
Elmalılı | Çağırır, sırtını dönüp gideni, |
Y. Ali | Inviting (all) such as turn their backs and turn away their faces (from the Right).
|
Words | | |
22. [70:27] | velleẕîne hüm min `aẕâbi rabbihim müşfiḳûn. | والذين هم من عذاب ربهم مشفقون وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Rablerinin azabından korkarlar. |
Y. Ali | And those who fear the displeasure of their Lord,-
|
Words | | |
23. [70:43] | yevme yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi sirâ`an keennehüm ilâ nüṣubiy yûfiḍûn. | يوم يخرجون من الأجداث سراعا كأنهم إلى نصب يوفضون يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ |
---|
Elmalılı | O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar. |
Y. Ali | The Day whereon they will issue from their sepulchres in sudden haste as if they were rushing to a goal-post (fixed for them),-
|
Words | | |
24. [71:1] | innâ erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî en enẕir ḳavmeke min ḳabli ey ye'tiyehüm `aẕâbün elîm. | إنا أرسلنا نوحا إلى قومه أن أنذر قومك من قبل أن يأتيهم عذاب أليم إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye. |
Y. Ali | We sent Noah to his People (with the Command): "Do thou warn thy People before there comes to them a grievous Penalty."
|
Words | | |
25. [71:4] | yagfir leküm min ẕünûbiküm veyüeḫḫirküm ilâ ecelim müsemmâ. inne ecele-llâhi iẕâ câe lâ yü'eḫḫar. lev küntüm ta`lemûn. | يغفر لكم من ذنوبكم ويؤخركم إلى أجل مسمى إن أجل الله إذا جاء لا يؤخر لو كنتم تعلمون يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | "Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.." (inanırdınız). |
Y. Ali | "So He may forgive you your sins and give you respite for a stated Term: for when the Term given by Allah is accomplished, it cannot be put forward: if ye only knew."
|
Words | | |
26. [71:17] | vellâhü embeteküm mine-l'arḍi nebâtâ. | والله أنبتكم من الأرض نباتا وَاللَّهُ أَنبَتَكُم مِّنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا |
---|
Elmalılı | Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. |
Y. Ali | "'And Allah has produced you from the earth growing (gradually),
|
Words | | |
27. [71:21] | ḳâle nûḥur rabbi innehüm `aṣavnî vettebe`û mel lem yezidhü mâlühû veveledühû illâ ḫasârâ. | قال نوح رب إنهم عصوني واتبعوا من لم يزده ماله وولده إلا خسارا قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا |
---|
Elmalılı | Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler." |
Y. Ali | Noah said: "O my Lord! They have disobeyed me, but they follow (men) whose wealth and children give them no increase but only Loss.
|
Words | | |
28. [71:25] | mimmâ ḫaṭîâtihim ugriḳû feüdḫilû nâran felem yecidû lehüm min dûni-llâhi enṣârâ. | مما خطيئاتهم أغرقوا فأدخلوا نارا فلم يجدوا لهم من دون الله أنصارا مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَارًا |
---|
Elmalılı | Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. |
Y. Ali | Because of their sins they were drowned (in the flood), and were made to enter the Fire (of Punishment): and they found- in lieu of Allah- none to help them.
|
Words | | |
29. [71:26] | veḳâle nûḥur rabbi lâ teẕer `ale-l'arḍi mine-lkâfirîne deyyârâ. | وقال نوح رب لا تذر على الأرض من الكافرين ديارا وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا |
---|
Elmalılı | Nûh dedi ki: "Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma." |
Y. Ali | And Noah, said: "O my Lord! Leave not of the Unbelievers, a single one on earth!
|
Words | | |
30. [72:1] | ḳul ûḥiye ileyye ennehü-steme`a neferum mine-lcinni feḳâlû innâ semi`nâ ḳur'ânen `acebâ. | قل أوحي إلي أنه استمع نفر من الجن فقالوا إنا سمعنا قرآنا عجبا قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا |
---|
Elmalılı | Deki: Hakikat bir takım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi. Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik. |
Y. Ali | Say: It has been revealed to me that a company of Jinns listened (to the Qur'an). They said, 'We have really heard a wonderful Recital!
|
Words | | |