1. [53:18] | leḳad raâ min âyâti rabbihi-lkübrâ. | لقد رأى من آيات ربه الكبرى لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى |
---|
Elmalılı | Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü. |
Y. Ali | For truly did he see, of the Signs of his Lord, the Greatest!
|
Words | | |
2. [53:23] | in hiye illâ esmâün semmeytümûhâ entüm veâbâüküm mâ enzele-llâhü bihâ min sülṭân. iy yettebi`ûne ille-żżanne vemâ tehve-l'enfüs. veleḳad câehüm mir rabbihimü-lhüdâ. | إن هي إلا أسماء سميتموها أنتم وآباؤكم ما أنزل الله بها من سلطان إن يتبعون إلا الظن وما تهوى الأنفس ولقد جاءهم من ربهم الهدى إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى |
---|
Elmalılı | Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir. |
Y. Ali | These are nothing but names which ye have devised,- ye and your fathers,- for which Allah has sent down no authority (whatever). They follow nothing but conjecture and what their own souls desire!- Even though there has already come to them Guidance from their Lord!
|
Words | | |
3. [53:26] | vekem mim melekin fi-ssemâvâti lâ tugnî şefâ`atühüm şey'en illâ mim ba`di ey ye'ẕene-llâhü limey yeşâü veyerḍâ. | وكم من ملك في السماوات لا تغني شفاعتهم شيئا إلا من بعد أن يأذن الله لمن يشاء ويرضى وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى |
---|
Elmalılı | Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz. |
Y. Ali | How many-so-ever be the angels in the heavens, their intercession will avail nothing except after Allah has given leave for whom He pleases and that he is acceptable to Him.
|
Words | | |
4. [53:28] | vemâ lehüm bihî min `ilm. iy yettebi`ûne ille-żżanne. veinne-żżanne lâ yugnî mine-lḥaḳḳi şey'â. | وما لهم به من علم إن يتبعون إلا الظن وإن الظن لا يغني من الحق شيئا وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا |
---|
Elmalılı | Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez. |
Y. Ali | But they have no knowledge therein. They follow nothing but conjecture; and conjecture avails nothing against Truth.
|
Words | | |
5. [53:29] | fea`riḍ `am men tevellâ `an ẕikrinâ velem yürid ille-lḥayâte-ddünyâ. | فأعرض عن من تولى عن ذكرنا ولم يرد إلا الحياة الدنيا فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
---|
Elmalılı | Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir. |
Y. Ali | Therefore shun those who turn away from Our Message and desire nothing but the life of this world.
|
Words | | |
6. [53:30] | ẕâlike mebleguhüm mine-l`ilm. inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlihî vehüve a`lemü bimeni-htedâ. | ذلك مبلغهم من العلم إن ربك هو أعلم بمن ضل عن سبيله وهو أعلم بمن اهتدى ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى |
---|
Elmalılı | İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir. |
Y. Ali | That is as far as knowledge will reach them. Verily thy Lord knoweth best those who stray from His Path, and He knoweth best those who receive guidance.
|
Words | | |
7. [53:32] | elleẕîne yectenibûne kebâira-l'iŝmi velfevâḥişe ille-llemem. inne rabbeke vâsi`u-lmagfirah. hüve a`lemü biküm iẕ enşeeküm mine-l'arḍi veiẕ entüm ecinnetün fî büṭûni ümmehâtiküm. felâ tüzekkû enfüseküm. hüve a`lemü bimeni-tteḳâ. | الذين يجتنبون كبائر الإثم والفواحش إلا اللمم إن ربك واسع المغفرة هو أعلم بكم إذ أنشأكم من الأرض وإذ أنتم أجنة في بطون أمهاتكم فلا تزكوا أنفسكم هو أعلم بمن اتقى الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى |
---|
Elmalılı | Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir. |
Y. Ali | Those who avoid great sins and shameful deeds, only (falling into) small faults,- verily thy Lord is ample in forgiveness. He knows you well when He brings you out of the earth, And when ye are hidden in your mothers' wombs. Therefore justify not yourselves: He knows best who it is that guards against evil.
|
Words | | |
8. [53:46] | min nuṭfetin iẕâ tümnâ. | من نطفة إذا تمنى مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى |
---|
Elmalılı | Atıldığı zaman bir nutfeden. |
Y. Ali | From a seed when lodged (in its place);
|
Words | | |
9. [53:52] | veḳavme nûḥim min ḳabl. innehüm kânû hüm ażleme veaṭgâ. | وقوم نوح من قبل إنهم كانوا هم أظلم وأطغى وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى |
---|
Elmalılı | Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı. |
Y. Ali | And before them, the people of Noah, for that they were (all) most unjust and most insolent transgressors,
|
Words | | |
10. [53:56] | hâẕâ neẕîrum mine-nnüẕüri-l'ûlâ. | هذا نذير من النذر الأولى هَذَا نَذِيرٌ مِّنَ النُّذُرِ الْأُولَى |
---|
Elmalılı | Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır. |
Y. Ali | This is a Warner, of the (series of) Warners of old!
|
Words | | |
11. [53:58] | leyse lehâ min dûni-llâhi kâşifeh. | ليس لها من دون الله كاشفة لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ |
---|
Elmalılı | Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur. |
Y. Ali | No (soul) but Allah can lay it bare.
|
Words | | |
12. [54:4] | veleḳad câehüm mine-l'embâi mâ fîhi müzdecer. | ولقد جاءهم من الأنباء ما فيه مزدجر وَلَقَدْ جَاءَهُم مِّنَ الْأَنبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir. |
Y. Ali | There have already come to them Recitals wherein there is (enough) to check (them),
|
Words | | |
13. [54:7] | ḫuşşe`an ebṣâruhüm yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi keennehüm cerâdüm münteşir. | خشعا أبصارهم يخرجون من الأجداث كأنهم جراد منتشر خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ |
---|
Elmalılı | Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler. |
Y. Ali | They will come forth,- their eyes humbled - from (their) graves, (torpid) like locusts scattered abroad,
|
Words | | |
14. [54:15] | veleḳat teraknâhâ âyeten fehel mim müddekir. | ولقد تركناها آية فهل من مدكر وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? |
Y. Ali | And We have left this as a Sign (for all time): then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
15. [54:17] | veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir. | ولقد يسرنا القرآن للذكر فهل من مدكر وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
Y. Ali | And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
16. [54:22] | veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir. | ولقد يسرنا القرآن للذكر فهل من مدكر وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
Y. Ali | But We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
17. [54:25] | eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir. | أألقي الذكر عليه من بيننا بل هو كذاب أشر أَؤُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ |
---|
Elmalılı | "Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir" (dediler). |
Y. Ali | "Is it that the Message is sent to him, of all people amongst us? Nay, he is a liar, an insolent one!"
|
Words | | |
18. [54:26] | seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir. | سيعلمون غدا من الكذاب الأشر سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ |
---|
Elmalılı | Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler. |
Y. Ali | Ah! they will know on the morrow, which is the liar, the insolent one!
|
Words | | |
19. [54:32] | veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir. | ولقد يسرنا القرآن للذكر فهل من مدكر وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
Y. Ali | And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
20. [54:35] | ni`metem min `indinâ. keẕâlike neczî men şekera. | نعمة من عندنا كذلك نجزي من شكر نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ |
---|
Elmalılı | Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız. |
Y. Ali | As a Grace from Us: thus do We reward those who give thanks.
|
Words | | |
21. [54:40] | veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir. | ولقد يسرنا القرآن للذكر فهل من مدكر وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
Y. Ali | And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
22. [54:43] | eküffâruküm ḫayrum min ülâiküm em leküm berâetün fi-zzübür. | أكفاركم خير من أولئكم أم لكم براءة في الزبر أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ |
---|
Elmalılı | Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var? |
Y. Ali | Are your Unbelievers, (O Quraish), better than they? Or have ye an immunity in the Sacred Books?
|
Words | | |
23. [54:51] | veleḳad ehleknâ eşyâ`aküm fehel mim müddekir. | ولقد أهلكنا أشياعكم فهل من مدكر وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur? |
Y. Ali | And (oft) in the past, have We destroyed gangs like unto you: then is there any that will receive admonition?
|
Words | | |
24. [55:14] | ḫaleḳa-l'insâne min ṣalṣâlin kelfeḫḫâr. | خلق الإنسان من صلصال كالفخار خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ |
---|
Elmalılı | Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. |
Y. Ali | He created man from sounding clay like unto pottery,
|
Words | | |
25. [55:15] | veḫaleḳa-lcânne mim mâricim min nâr. | وخلق الجان من مارج من نار وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ |
---|
Elmalılı | Cinleri de hâlis ateşten yarattı. |
Y. Ali | And He created Jinns from fire free of smoke:
|
Words | | |
26. [55:26] | küllü men `aleyhâ fân. | كل من عليها فان كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ |
---|
Elmalılı | Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. |
Y. Ali | All that is on earth will perish:
|
Words | | |
27. [55:29] | yes'elühû men fi-ssemâvâti vel'arḍ. külle yevmin hüve fî şe'n. | يسأله من في السماوات والأرض كل يوم هو في شأن يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O, her gün yeni bir iştedir. |
Y. Ali | Of Him seeks (its need) every creature in the heavens and on earth: every day in (new) Splendour doth He (shine)!
|
Words | | |
28. [55:33] | yâ ma`şera-lcinni vel'insi ini-steṭa`tüm en tenfüẕû min aḳṭâri-ssemâvâti vel'arḍi fenfüẕû. lâ tenfüẕûne illâ bisülṭân. | يا معشر الجن والإنس إن استطعتم أن تنفذوا من أقطار السماوات والأرض فانفذوا لا تنفذون إلا بسلطان يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ |
---|
Elmalılı | Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Allah'ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz. |
Y. Ali | O ye assembly of Jinns and men! If it be ye can pass beyond the zones of the heavens and the earth, pass ye! not without authority shall ye be able to pass!
|
Words | | |
29. [55:35] | yürselü `aleykümâ şüvâżum min nâriv venüḥâsün felâ tenteṣirân. | يرسل عليكما شواظ من نار ونحاس فلا تنتصران يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِّن نَّارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنتَصِرَانِ |
---|
Elmalılı | Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir, kendinizi savunamazsınız. |
Y. Ali | On you will be sent (O ye evil ones twain!) a flame of fire (to burn) and a smoke (to choke): no defence will ye have:
|
Words | | |
30. [55:52] | fîhimâ min külli fâkihetin zevcân. | فيهما من كل فاكهة زوجان فِيهِمَا مِن كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ |
---|
Elmalılı | İkisinde de her türlü meyvadan çift çift vardır. |
Y. Ali | In them will be Fruits of every kind, two and two.
|
Words | | |