1. [43:23] | vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn. | وكذلك ما أرسلنا من قبلك في قرية من نذير إلا قال مترفوها إنا وجدنا آباءنا على أمة وإنا على آثارهم مقتدون وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler. |
Y. Ali | Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."
|
Words | | |
2. [43:31] | veḳâlû levlâ nüzzile hâẕe-lḳur'ânü `alâ racülim mine-lḳaryeteyni `ażîm. | وقالوا لولا نزل هذا القرآن على رجل من القريتين عظيم وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ |
---|
Elmalılı | Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. |
Y. Ali | Also, they say: "Why is not this Qur'an sent down to some leading man in either of the two (chief) cities?"
|
Words | | |
3. [43:33] | velevlâ ey yekûne-nnâsü ümmetev vâḥidetel lece`alnâ limey yekfüru birraḥmâni libüyûtihim süḳufem min fiḍḍativ veme`ârice `aleyhâ yażherûn. | ولولا أن يكون الناس أمة واحدة لجعلنا لمن يكفر بالرحمن لبيوتهم سقفا من فضة ومعارج عليها يظهرون وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. |
Y. Ali | And were it not that (all) men might become of one (evil) way of life, We would provide, for everyone that blasphemes against (Allah) Most Gracious, silver roofs for their houses and (silver) stair-ways on which to go up,
|
Words | | |
4. [43:45] | ves'el men erselnâ min ḳablike mir rusülinâ. ece`alnâ min dûni-rraḥmâni âlihetey yü`bedûn. | واسأل من أرسلنا من قبلك من رسلنا أجعلنا من دون الرحمن آلهة يعبدون وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız? |
Y. Ali | And question thou our messengers whom We sent before thee; did We appoint any deities other than (Allah) Most Gracious, to be worshipped?
|
Words | | |
5. [43:48] | vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn. | وما نريهم من آية إلا هي أكبر من أختها وأخذناهم بالعذاب لعلهم يرجعون وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
---|
Elmalılı | Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık. |
Y. Ali | We showed them Sign after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).
|
Words | | |
6. [43:51] | venâdâ fir`avnü fî ḳavmihî ḳâle yâ ḳavmi eleyse lî mülkü miṣra vehâẕihi-l'enhâru tecrî min taḥtî. efelâ tübṣirûn. | ونادى فرعون في قومه قال يا قوم أليس لي ملك مصر وهذه الأنهار تجري من تحتي أفلا تبصرون وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz? |
Y. Ali | And Pharaoh proclaimed among his people, saying: "O my people! Does not the dominion of Egypt belong to me, (witness) these streams flowing underneath my (palace)? What! see ye not then?
|
Words | | |
7. [43:52] | em ene ḫayrum min hâẕe-lleẕî hüve mehînüv velâ yekâdü yübîn. | أم أنا خير من هذا الذي هو مهين ولا يكاد يبين أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ |
---|
Elmalılı | Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim? |
Y. Ali | "Am I not better than this (Moses), who is a contemptible wretch and can scarcely express himself clearly?
|
Words | | |
8. [43:53] | felevlâ ülḳiye `aleyhi esviratüm min ẕehebin ev câe me`ahü-lmelâiketü muḳterinîn. | فلولا ألقي عليه أسورة من ذهب أو جاء معه الملائكة مقترنين فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ |
---|
Elmalılı | Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?" |
Y. Ali | "Then why are not gold bracelets bestowed on him, or (why) come (not) with him angels accompanying him in procession?"
|
Words | | |
9. [43:65] | faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne żalemû min `aẕâbi yevmin elîm. | فاختلف الأحزاب من بينهم فويل للذين ظلموا من عذاب يوم أليم فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ |
---|
Elmalılı | Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline! |
Y. Ali | But sects from among themselves fell into disagreement: then woe to the wrong-doers, from the Penalty of a Grievous Day!
|
Words | | |
10. [43:71] | yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn. | يطاف عليهم بصحاف من ذهب وأكواب وفيها ما تشتهيه الأنفس وتلذ الأعين وأنتم فيها خالدون يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız. |
Y. Ali | To them will be passed round, dishes and goblets of gold: there will be there all that the souls could desire, all that their ayes could delight in: and ye shall abide therein (for eye).
|
Words | | |
11. [43:86] | velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn. | ولا يملك الذين يدعون من دونه الشفاعة إلا من شهد بالحق وهم يعلمون وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir. |
Y. Ali | And those whom they invoke besides Allah have no power of intercession;- only he who bears witness to the Truth, and they know (him).
|
Words | | |
12. [43:87] | velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn. | ولئن سألتهم من خلقهم ليقولن الله فأنى يؤفكون وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar? |
Y. Ali | If thou ask them, who created them, they will certainly say, Allah: How then are they deluded away (from the Truth)?
|
Words | | |
13. [44:5] | emram min `indinâ. innâ künnâ mürsilîn. | أمرا من عندنا إنا كنا مرسلين أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | By command, from Our Presence. For We (ever) send (revelations),
|
Words | | |
14. [44:6] | raḥmetem mir rabbik. innehû hüve-ssemî`u-l`alîm. | رحمة من ربك إنه هو السميع العليم رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | As Mercy from thy Lord: for He hears and knows (all things);
|
Words | | |
15. [44:25] | kem terakû min cennâtiv ve`uyûn. | كم تركوا من جنات وعيون كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
---|
Elmalılı | Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar! |
Y. Ali | How many were the gardens and springs they left behind,
|
Words | | |
16. [44:30] | veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn. | ولقد نجينا بني إسرائيل من العذاب المهين وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık. |
Y. Ali | We did deliver aforetime the Children of Israel from humiliating Punishment,
|
Words | | |
17. [44:31] | min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn. | من فرعون إنه كان عاليا من المسرفين مِن فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ |
---|
Elmalılı | Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı. |
Y. Ali | Inflicted by Pharaoh, for he was arrogant (even) among inordinate transgressors.
|
Words | | |
18. [44:33] | veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn. | وآتيناهم من الآيات ما فيه بلاء مبين وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik. |
Y. Ali | And granted them Signs in which there was a manifest trial
|
Words | | |
19. [44:37] | ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn. | أهم خير أم قوم تبع والذين من قبلهم أهلكناهم إنهم كانوا مجرمين أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular. |
Y. Ali | What! Are they better than the people of Tubba and those who were before them? We destroyed them because they were guilty of sin.
|
Words | | |
20. [44:42] | illâ mer raḥime-llâh. innehû hüve-l`azîzü-rraḥîm. | إلا من رحم الله إنه هو العزيز الرحيم إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir. |
Y. Ali | Except such as receive Allah's Mercy: for He is Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
21. [44:48] | ŝümme ṣubbû fevḳa ra'sihî min `aẕâbi-lḥamîm. | ثم صبوا فوق رأسه من عذاب الحميم ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ |
---|
Elmalılı | "Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün." |
Y. Ali | "Then pour over his head the Penalty of Boiling Water,
|
Words | | |
22. [44:53] | yelbesûne min sündüsiv veistebraḳim müteḳâbilîn. | يلبسون من سندس وإستبرق متقابلين يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar. |
Y. Ali | Dressed in fine silk and in rich brocade, they will face each other;
|
Words | | |
23. [44:57] | faḍlem mir rabbik. ẕâlike hüve-lfevzü-l`ażîm. | فضلا من ربك ذلك هو الفوز العظيم فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ |
---|
Elmalılı | (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur. |
Y. Ali | As a Bounty from thy Lord! that will be the supreme achievement!
|
Words | | |
24. [45:2] | tenzîlü-lkitâbi mine-llâhi-l`azîzi-lḥakîm. | تنزيل الكتاب من الله العزيز الحكيم تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ |
---|
Elmalılı | Bu kitap, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir. |
Y. Ali | The revelation of the Book is from Allah the Exalted in Power, Full of Wisdom.
|
Words | | |
25. [45:4] | vefî ḫalḳiküm vemâ yebüŝŝü min dâbbetin âyâtül liḳavmiy yûḳinûn. | وفي خلقكم وما يبث من دابة آيات لقوم يوقنون وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır. |
Y. Ali | And in the creation of yourselves and the fact that animals are scattered (through the earth), are Signs for those of assured Faith.
|
Words | | |
26. [45:5] | vaḫtilâfi-lleyli vennehâri vemâ enzele-llâhü mine-ssemâi mir rizḳin feaḥyâ bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ vetaṣrîfi-rriyâḥi âyâtül liḳavmiy ya`ḳilûn. | واختلاف الليل والنهار وما أنزل الله من السماء من رزق فأحيا به الأرض بعد موتها وتصريف الرياح آيات لقوم يعقلون وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. |
Y. Ali | And in the alternation of Night and Day, and the fact that Allah sends down Sustenance from the sky, and revives therewith the earth after its death, and in the change of the winds,- are Signs for those that are wise.
|
Words | | |
27. [45:9] | veiẕâ `alime min âyâtinâ şey'en-tteḫaẕehâ hüzüvâ. ülâike lehüm `aẕâbüm mühîn. | وإذا علم من آياتنا شيئا اتخذها هزوا أولئك لهم عذاب مهين وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır. |
Y. Ali | And when he learns something of Our Signs, he takes them in jest: for such there will be a humiliating Penalty.
|
Words | | |
28. [45:10] | miv verâihim cehennem. velâ yugnî `anhüm mâ kesebû şey'ev velâ me-tteḫaẕû min dûni-llâhi evliyâ'. velehüm `aẕâbün `ażîm. | من ورائهم جهنم ولا يغني عنهم ما كسبوا شيئا ولا ما اتخذوا من دون الله أولياء ولهم عذاب عظيم مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
---|
Elmalılı | Ötelerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler, ne de Allah'tan başka edindikleri dostlar, kendilerinden hiçbir şeyi (azabı) kaldıramaz. Onlar için büyük bir azab vardır. |
Y. Ali | In front of them is Hell: and of no profit to them is anything they may have earned, nor any protectors they may have taken to themselves besides Allah: for them is a tremendous Penalty.
|
Words | | |
29. [45:11] | hâẕâ hüdâ. velleẕîne keferû biâyâti rabbihim lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm. | هذا هدى والذين كفروا بآيات ربهم لهم عذاب من رجز أليم هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bu Kur'an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azab vardır. |
Y. Ali | This is (true) Guidance and for those who reject the Signs of their Lord, is a grievous Penalty of abomination.
|
Words | | |
30. [45:12] | allâhü-lleẕî seḫḫara lekümü-lbaḥra litecriye-lfülkü fîhi biemrihî velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn. | الله الذي سخر لكم البحر لتجري الفلك فيه بأمره ولتبتغوا من فضله ولعلكم تشكرون اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | Allah O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O'nun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir. |
Y. Ali | It is Allah Who has subjected the sea to you, that ships may sail through it by His command, that ye may seek of his Bounty, and that ye may be grateful.
|
Words | | |