1. [44:1] | ḥâ-mîm. | حم حم |
---|
Elmalılı | Hâ, mîm. |
Y. Ali | Ha-Mim.
|
Words | |حم - Ha Meem.| |
2. [44:2] | velkitâbi-lmübîn. | والكتاب المبين وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ |
---|
Elmalılı | O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. |
Y. Ali | By the Book that makes things clear;-
|
Words | |والكتاب - By the Book| المبين - the clear,| |
3. [44:3] | innâ enzelnâhü fî leyletim mübâraketin innâ künnâ münẕirîn. | إنا أنزلناه في ليلة مباركة إنا كنا منذرين إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ |
---|
Elmalılı | O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. |
Y. Ali | We sent it down during a Blessed Night: for We (ever) wish to warn (against Evil).
|
Words | |إنا - Indeed, We| أنزلناه - revealed it| في - in| ليلة - a Night| مباركة - Blessed.| إنا - Indeed, We| كنا - [We] are| منذرين - (ever) warning.| |
4. [44:4] | fîhâ yüfraḳu küllü emrin ḥakîm. | فيها يفرق كل أمر حكيم فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | In the (Night) is made distinct every affair of wisdom,
|
Words | |فيها - Therein| يفرق - is made distinct| كل - every| أمر - affair,| حكيم - wise,| |
5. [44:5] | emram min `indinâ. innâ künnâ mürsilîn. | أمرا من عندنا إنا كنا مرسلين أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | By command, from Our Presence. For We (ever) send (revelations),
|
Words | |أمرا - A command| من - from| عندنا - Us.| إنا - Indeed, We| كنا - [We] are| مرسلين - (ever) sending,| |
6. [44:6] | raḥmetem mir rabbik. innehû hüve-ssemî`u-l`alîm. | رحمة من ربك إنه هو السميع العليم رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | As Mercy from thy Lord: for He hears and knows (all things);
|
Words | |رحمة - As Mercy| من - from| ربك - your Lord.| إنه - Indeed, He| هو - [He]| السميع - (is) the All-Hearer,| العليم - the All-Knower.| |
7. [44:7] | rabbi-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. in küntüm mûḳinîn. | رب السماوات والأرض وما بينهما إن كنتم موقنين رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ |
---|
Elmalılı | Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. |
Y. Ali | The Lord of the heavens and the earth and all between them, if ye (but) have an assured faith.
|
Words | |رب - Lord| السماوات - (of) the heavens| والأرض - and the earth| وما - and whatever| بينهما - (is) between both of them,| إن - if| كنتم - you are| موقنين - certain.| |
8. [44:8] | lâ ilâhe illâ hüve yuḥyî veyümît. rabbüküm verabbü âbâikümü-l'evvelîn. | لا إله إلا هو يحيي ويميت ربكم ورب آبائكم الأولين لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ |
---|
Elmalılı | Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir. |
Y. Ali | There is no god but He: It is He Who gives life and gives death,- The Lord and Cherisher to you and your earliest ancestors.
|
Words | |لا - (There is) no| إله - god| إلا - except| هو - Him;| يحيي - He gives life| ويميت - and causes death,| ربكم - your Lord| ورب - and (the) Lord| آبائكم - (of) your fathers| الأولين - the former.| |
9. [44:9] | bel hüm fî şekkiy yel`abûn. | بل هم في شك يلعبون بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar. |
Y. Ali | Yet they play about in doubt.
|
Words | |بل - Nay,| هم - they| في - (are) in| شك - doubt -| يلعبون - playing.| |
10. [44:10] | ferteḳib yevme te'ti-ssemâü bidüḫânim mübîn. | فارتقب يوم تأتي السماء بدخان مبين فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır. |
Y. Ali | Then watch thou for the Day that the sky will bring forth a kind of smoke (or mist) plainly visible,
|
Words | |فارتقب - Then watch| يوم - (for the) Day| تأتي - (when) will bring| السماء - the sky| بدخان - smoke| مبين - visible,| |
11. [44:11] | yagşe-nnâs. hâẕâ `aẕâbün elîm. | يغشى الناس هذا عذاب أليم يَغْشَى النَّاسَ هَذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır. |
Y. Ali | Enveloping the people: this will be a Penalty Grievous.
|
Words | |يغشى - Enveloping| الناس - the people.| هذا - This| عذاب - (will be) a punishment| أليم - painful.| |
12. [44:12] | rabbene-kşif `anne-l`aẕâbe innâ mü'minûn. | ربنا اكشف عنا العذاب إنا مؤمنون رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler. |
Y. Ali | (They will say:) "Our Lord! remove the Penalty from us, for we do really believe!"
|
Words | |ربنا - "Our Lord!| اكشف - Remove| عنا - from us| العذاب - the punishment;| إنا - indeed, we| مؤمنون - (are) believers."| |
13. [44:13] | ennâ lehümü-ẕẕikrâ veḳad câehüm rasûlüm mübîn. | أنى لهم الذكرى وقد جاءهم رسول مبين أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti. |
Y. Ali | How shall the message be (effectual) for them, seeing that an Messenger explaining things clearly has (already) come to them,-
|
Words | |أنى - How can| لهم - (there be) for them| الذكرى - the reminder,| وقد - when verily,| جاءهم - had come to them| رسول - a Messenger| مبين - clear.| |
14. [44:14] | ŝümme tevellev `anhü veḳâlû mü`allemüm mecnûn. | ثم تولوا عنه وقالوا معلم مجنون ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ |
---|
Elmalılı | Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler. |
Y. Ali | Yet they turn away from him and say: "Tutored (by others), a man possessed!"
|
Words | |ثم - Then| تولوا - they turned away| عنه - from him| وقالوا - and said,| معلم - "One taught,| مجنون - a mad man."| |
15. [44:15] | innâ kâşifü-l`aẕâbi ḳalîlen inneküm `âidûn. | إنا كاشفو العذاب قليلا إنكم عائدون إِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ |
---|
Elmalılı | Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz. |
Y. Ali | We shall indeed remove the Penalty for a while, (but) truly ye will revert (to your ways).
|
Words | |إنا - Indeed, We| كاشفو - (will) remove| العذاب - the punishment| قليلا - a little,| إنكم - indeed, you| عائدون - (will) return.| |
16. [44:16] | yevme nebṭişü-lbaṭşete-lkübrâ. innâ münteḳimûn. | يوم نبطش البطشة الكبرى إنا منتقمون يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız. |
Y. Ali | One day We shall seize you with a mighty onslaught: We will indeed (then) exact Retribution!
|
Words | |يوم - (The) Day| نبطش - We will seize| البطشة - (with) the seizure| الكبرى - the greatest,| إنا - indeed, We| منتقمون - (will) take retribution.| |
17. [44:17] | veleḳad fetennâ ḳablehüm ḳavme fir`avne vecâehüm rasûlün kerîm. | ولقد فتنا قبلهم قوم فرعون وجاءهم رسول كريم وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti. |
Y. Ali | We did, before them, try the people of Pharaoh: there came to them a messenger most honourable,
|
Words | |ولقد - And certainly,| فتنا - We tried| قبلهم - before them| قوم - (the) people| فرعون - (of) Firaun,| وجاءهم - and came to them| رسول - a Messenger| كريم - noble.| |
18. [44:18] | en eddû ileyye `ibâde-llâh. innî leküm rasûlün emîn. | أن أدوا إلي عباد الله إني لكم رسول أمين أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
---|
Elmalılı | O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. |
Y. Ali | Saying: "Restore to me the Servants of Allah: I am to you an messenger worthy of all trust;
|
Words | |أن - That,| أدوا - "Deliver| إلي - to me| عباد - (the) servants| الله - (of) Allah.| إني - Indeed, I am| لكم - to you| رسول - a Messenger| أمين - trustworthy.| |
19. [44:19] | veel lâ ta`lû `ale-llâh. innî âtîküm bisülṭânim mübîn. | وأن لا تعلوا على الله إني آتيكم بسلطان مبين وَأَنْ لَّا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum. |
Y. Ali | "And be not arrogant as against Allah: for I come to you with authority manifest.
|
Words | |وأن - And that| لا - (do) not| تعلوا - exalt yourselves| على - against| الله - Allah.| إني - Indeed, I| آتيكم - [I] have come to you| بسلطان - with an authority| مبين - clear.| |
20. [44:20] | veinnî `uẕtü birabbî verabbiküm en tercümûn. | وإني عذت بربي وربكم أن ترجمون وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ |
---|
Elmalılı | Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım. |
Y. Ali | "For me, I have sought safety with my Lord and your Lord, against your injuring me.
|
Words | |وإني - And indeed, I| عذت - [I] seek refuge| بربي - with my Lord| وربكم - and your Lord| أن - lest| ترجمون - you stone me.| |
21. [44:21] | veil lem tü'minû lî fa`tezilûn. | وإن لم تؤمنوا لي فاعتزلون وَإِنْ لَّمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ |
---|
Elmalılı | Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın." |
Y. Ali | "If ye believe me not, at least keep yourselves away from me."
|
Words | |وإن - And if| لم - not| تؤمنوا - you believe| لي - me,| فاعتزلون - then leave me alone."| |
22. [44:22] | fede`â rabbehû enne hâülâi ḳavmüm mücrimûn. | فدعا ربه أن هؤلاء قوم مجرمون فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَؤُلَاءِ قَوْمٌ مُّجْرِمُونَ |
---|
Elmalılı | Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı. |
Y. Ali | (But they were aggressive:) then he cried to his Lord: "These are indeed a people given to sin."
|
Words | |فدعا - So he called| ربه - his Lord,| أن - "That| هؤلاء - these| قوم - (are) a people| مجرمون - criminals."| |
23. [44:23] | feesri bi`ibâdî leylen inneküm müttebe`ûn. | فأسر بعبادي ليلا إنكم متبعون فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ |
---|
Elmalılı | Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz. |
Y. Ali | (The reply came:) "March forth with My Servants by night: for ye are sure to be pursued.
|
Words | |فأسر - Then "Set out| بعبادي - with My slaves| ليلا - (by) night.| إنكم - Indeed, you| متبعون - (will be) followed.| |
24. [44:24] | vetruki-lbaḥra rahvâ. innehüm cündüm mugraḳûn. | واترك البحر رهوا إنهم جند مغرقون وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُندٌ مُّغْرَقُونَ |
---|
Elmalılı | Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur." |
Y. Ali | "And leave the sea as a furrow (divided): for they are a host (destined) to be drowned."
|
Words | |واترك - And leave| البحر - the sea| رهوا - at rest.| إنهم - Indeed, they| جند - (are) an army| مغرقون - (to be) drowned."| |
25. [44:25] | kem terakû min cennâtiv ve`uyûn. | كم تركوا من جنات وعيون كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
---|
Elmalılı | Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar! |
Y. Ali | How many were the gardens and springs they left behind,
|
Words | |كم - How many| تركوا - (did) they leave| من - of| جنات - gardens| وعيون - and springs,| |
26. [44:26] | vezürû`iv vemeḳâmin kerîm. | وزروع ومقام كريم وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ |
---|
Elmalılı | Ne ekinler, ne güzel kaynaklar, |
Y. Ali | And corn-fields and noble buildings,
|
Words | |وزروع - And cornfields| ومقام - and places| كريم - noble,| |
27. [44:27] | vena`metin kânû fîhâ fâkihîn. | ونعمة كانوا فيها فاكهين وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ |
---|
Elmalılı | Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah! |
Y. Ali | And wealth (and conveniences of life), wherein they had taken such delight!
|
Words | |ونعمة - And pleasant things| كانوا - they used to| فيها - therein| فاكهين - take delight!| |
28. [44:28] | keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn. | كذلك وأورثناها قوما آخرين كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
---|
Elmalılı | İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık. |
Y. Ali | Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!
|
Words | |كذلك - Thus.| وأورثناها - And We made it (an) inherit(ance)| قوما - (for) a people| آخرين - another.| |
29. [44:29] | femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn. | فما بكت عليهم السماء والأرض وما كانوا منظرين فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ |
---|
Elmalılı | Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi. |
Y. Ali | And neither heaven nor earth shed a tear over them: nor were they given a respite (again).
|
Words | |فما - And not| بكت - wept| عليهم - for them| السماء - the heaven| والأرض - and the earth| وما - and not| كانوا - they were| منظرين - given respite.| |
30. [44:30] | veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn. | ولقد نجينا بني إسرائيل من العذاب المهين وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık. |
Y. Ali | We did deliver aforetime the Children of Israel from humiliating Punishment,
|
Words | |ولقد - And certainly,| نجينا - We saved| بني - (the) Children of Israel| إسرائيل - (the) Children of Israel| من - from| العذاب - the punishment| المهين - the humiliating,| |