Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :  36 - YasinGörüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 83 - Sure no: 36
1.
[36:1]
yâ-sîn.يس
يس
Elmalılı Yâsîn.
Y. AliYa Sin.
 Words|يس - Ya Seen.|
2.
[36:2]
velḳur'âni-lḥakîm.والقرآن الحكيم
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
Elmalılı Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.
Y. AliBy the Qur'an, full of Wisdom,-
 Words|والقرآن - By the Quran| الحكيم - the Wise.|
3.
[36:3]
inneke lemine-lmürselîn.إنك لمن المرسلين
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.
Y. AliThou art indeed one of the messengers,
 Words|إنك - Indeed, you| لمن - (are) among| المرسلين - the Messengers,|
4.
[36:4]
`alâ ṣirâṭim müsteḳîm.على صراط مستقيم
عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Dosdoğru bir yol üzerindesin.
Y. AliOn a Straight Way.
 Words|على - On| صراط - a Path| مستقيم - Straight.|
5.
[36:5]
tenzîle-l`azîzi-rraḥîm.تنزيل العزيز الرحيم
تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
Elmalılı Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
Y. AliIt is a Revelation sent down by (Him), the Exalted in Might, Most Merciful.
 Words|تنزيل - A revelation| العزيز - (of) the All-Mighty,| الرحيم - the Most Merciful,|
6.
[36:6]
litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn.لتنذر قوما ما أنذر آباؤهم فهم غافلون
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Elmalılı Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
Y. AliIn order that thou mayest admonish a people, whose fathers had received no admonition, and who therefore remain heedless (of the Signs of Allah).
 Words|لتنذر - That you may warn| قوما - a people| ما - not| أنذر - were warned| آباؤهم - their forefathers,| فهم - so they| غافلون - (are) heedless.|
7.
[36:7]
leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn.لقد حق القول على أكثرهم فهم لا يؤمنون
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
Y. AliThe Word is proved true against the greater part of them: for they do not believe.
 Words|لقد - Certainly,| حق - (has) proved true| القول - the word| على - upon| أكثرهم - most of them| فهم - so they| لا - (do) not| يؤمنون - believe.|
8.
[36:8]
innâ ce`alnâ fî a`nâḳihim aglâlen fehiye ile-l'eẕḳâni fehüm muḳmeḥûn.إنا جعلنا في أعناقهم أغلالا فهي إلى الأذقان فهم مقمحون
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
Elmalılı Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
Y. AliWe have put yokes round their necks right up to their chins, so that their heads are forced up (and they cannot see).
 Words|إنا - Indeed, We| جعلنا - [We] have placed| في - on| أعناقهم - their necks| أغلالا - iron collars,| فهي - and they| إلى - (are up) to| الأذقان - the chins,| فهم - so they| مقمحون - (are with) heads raised up.|
9.
[36:9]
vece`alnâ mim beyni eydîhim seddev vemin ḫalfihim sedden feagşeynâhüm fehüm lâ yübṣirûn.وجعلنا من بين أيديهم سدا ومن خلفهم سدا فأغشيناهم فهم لا يبصرون
وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Elmalılı Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.
Y. AliAnd We have put a bar in front of them and a bar behind them, and further, We have covered them up; so that they cannot see.
 Words|وجعلنا - And We have made| من - before them| بين - before them| أيديهم - before them| سدا - a barrier| ومن - and behind them| خلفهم - and behind them| سدا - a barrier.| فأغشيناهم - and We covered them,| فهم - so they| لا - (do) not| يبصرون - see.|
10.
[36:10]
vesevâün `aleyhim eenẕertehüm em lem tünẕirhüm lâ yü'minûn.وسواء عليهم أأنذرتهم أم لم تنذرهم لا يؤمنون
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
Y. AliThe same is it to them whether thou admonish them or thou do not admonish them: they will not believe.
 Words|وسواء - And it (is) same| عليهم - to them| أأنذرتهم - whether you warn them| أم - or| لم - (do) not| تنذرهم - warn them,| لا - not| يؤمنون - they will believe.|
11.
[36:11]
innemâ tünẕiru meni-ttebe`a-ẕẕikra veḫaşiye-rraḥmâne bilgayb. febeşşirhü bimagfirativ veecrin kerîm.إنما تنذر من اتبع الذكر وخشي الرحمن بالغيب فبشره بمغفرة وأجر كريم
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
Elmalılı Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.
Y. AliThou canst but admonish such a one as follows the Message and fears the (Lord) Most Gracious, unseen: give such a one, therefore, good tidings, of Forgiveness and a Reward most generous.
 Words|إنما - Only| تنذر - you (can) warn| من - (him) who| اتبع - follows| الذكر - the Reminder| وخشي - and fears| الرحمن - the Most Gracious| بالغيب - in the unseen.| فبشره - So give him glad tidings| بمغفرة - of forgiveness| وأجر - and a reward| كريم - noble.|
12.
[36:12]
innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn.إنا نحن نحيي الموتى ونكتب ما قدموا وآثارهم وكل شيء أحصيناه في إمام مبين
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
Elmalılı Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imamı mübin"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
Y. AliVerily We shall give life to the dead, and We record that which they send before and that which they leave behind, and of all things have We taken account in a clear Book (of evidence).
 Words|إنا - Indeed, We| نحن - [We]| نحيي - [We] give life| الموتى - (to) the dead| ونكتب - and We record| ما - what| قدموا - they have sent before| وآثارهم - and their footprints,| وكل - and every| شيء - thing| أحصيناه - We have enumerated it| في - in| إمام - a Register| مبين - clear.|
13.
[36:13]
vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn.واضرب لهم مثلا أصحاب القرية إذ جاءها المرسلون
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ
Elmalılı Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
Y. AliSet forth to them, by way of a parable, the (story of) the Companions of the City. Behold!, there came messengers to it.
 Words|واضرب - And set forth| لهم - to them| مثلا - an example| أصحاب - (of the) companions| القرية - (of) the city,| إذ - when| جاءها - came to it| المرسلون - the Messengers,|
14.
[36:14]
iẕ erselnâ ileyhimü-ŝneyni fekeẕẕebûhümâ fe`azzeznâ biŝâliŝin feḳâlû innâ ileyküm mürselûn.إذ أرسلنا إليهم اثنين فكذبوهما فعززنا بثالث فقالوا إنا إليكم مرسلون
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
Elmalılı Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
Y. AliWhen We (first) sent to them two messengers, they rejected them: But We strengthened them with a third: they said, "Truly, we have been sent on a mission to you."
 Words|إذ - When| أرسلنا - We sent| إليهم - to them| اثنين - two (Messengers)| فكذبوهما - but they denied both of them,| فعززنا - so We strengthened them| بثالث - with a third,| فقالوا - and they said,| إنا - "Indeed, We| إليكم - to you| مرسلون - (are) Messengers."|
15.
[36:15]
ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn.قالوا ما أنتم إلا بشر مثلنا وما أنزل الرحمن من شيء إن أنتم إلا تكذبون
قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمَن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ
Elmalılı Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
Y. AliThe (people) said: "Ye are only men like ourselves; and (Allah) Most Gracious sends no sort of revelation: ye do nothing but lie."
 Words|قالوا - They said,| ما - "Not| أنتم - you| إلا - (are) but| بشر - human beings| مثلنا - like us,| وما - and not| أنزل - has revealed| الرحمن - the Most Gracious| من - any| شيء - thing.| إن - Not| أنتم - you| إلا - (are) but| تكذبون - lying."|
16.
[36:16]
ḳâlû rabbünâ ya`lemü innâ ileyküm lemürselûn.قالوا ربنا يعلم إنا إليكم لمرسلون
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Elmalılı Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
Y. AliThey said: "Our Lord doth know that we have been sent on a mission to you:
 Words|قالوا - They said,| ربنا - "Our Lord,| يعلم - knows| إنا - that we| إليكم - to you| لمرسلون - (are) surely Messengers,|
17.
[36:17]
vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn.وما علينا إلا البلاغ المبين
وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Elmalılı "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
Y. Ali"And our duty is only to proclaim the clear Message."
 Words|وما - And not| علينا - (is) on us| إلا - except| البلاغ - the conveyance| المبين - clear."|
18.
[36:18]
ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.قالوا إنا تطيرنا بكم لئن لم تنتهوا لنرجمنكم وليمسنكم منا عذاب أليم
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
Y. AliThe (people) said: "for us, we augur an evil omen from you: if ye desist not, we will certainly stone you. And a grievous punishment indeed will be inflicted on you by us."
 Words|قالوا - They said,| إنا - "Indeed, we| تطيرنا - [we] see an evil omen| بكم - from you.| لئن - If| لم - not| تنتهوا - you desist,| لنرجمنكم - surely, we will stone you,| وليمسنكم - and surely will touch you| منا - from us| عذاب - a punishment| أليم - painful."|
19.
[36:19]
ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.قالوا طائركم معكم أئن ذكرتم بل أنتم قوم مسرفون
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَّعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Elmalılı Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
Y. AliThey said: "Your evil omens are with yourselves: (deem ye this an evil omen). If ye are admonished? Nay, but ye are a people transgressing all bounds!"
 Words|قالوا - They said,| طائركم - "Your evil omen| معكم - (be) with you!| أئن - Is it because| ذكرتم - you are admonished?| بل - Nay,| أنتم - you| قوم - (are) a people| مسرفون - transgressing."|
20.
[36:20]
vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.وجاء من أقصى المدينة رجل يسعى قال يا قوم اتبعوا المرسلين
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
Y. AliThen there came running, from the farthest part of the City, a man, saying, "O my people! Obey the messengers:
 Words|وجاء - And came| من - from| أقصى - (the) farthest end| المدينة - (of) the city| رجل - a man| يسعى - running.| قال - He said,| يا - O| قوم - "O my People!| اتبعوا - Follow| المرسلين - the Messengers.|
21.
[36:21]
ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn.اتبعوا من لا يسألكم أجرا وهم مهتدون
اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
Y. Ali"Obey those who ask no reward of you (for themselves), and who have themselves received Guidance.
 Words|اتبعوا - Follow| من - (those) who| لا - (do) not| يسألكم - ask (of) you| أجرا - any payment,| وهم - and they| مهتدون - (are) rightly guided.|
22.
[36:22]
vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn.وما لي لا أعبد الذي فطرني وإليه ترجعون
وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
Y. Ali"It would not be reasonable in me if I did not serve Him Who created me, and to Whom ye shall (all) be brought back.
 Words|وما - And what| لي - (is) for me| لا - (that) not| أعبد - I worship| الذي - the One Who| فطرني - created me| وإليه - and to Whom| ترجعون - you will be returned?|
23.
[36:23]
eetteḫiẕü min dûnihî âliheten iy yüridni-rraḥmânü biḍurril lâ tugni `annî şefâ`atühüm şey'ev velâ yünḳiẕûn.أأتخذ من دونه آلهة إن يردن الرحمن بضر لا تغن عني شفاعتهم شيئا ولا ينقذون
أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ
Elmalılı "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
Y. Ali"Shall I take (other) gods besides Him? If (Allah) Most Gracious should intend some adversity for me, of no use whatever will be their intercession for me, nor can they deliver me.
 Words|أأتخذ - Should I take| من - besides Him| دونه - besides Him| آلهة - gods?| إن - If| يردن - intends for me| الرحمن - the Most Gracious| بضر - any harm| لا - not| تغن - will avail| عني - [from] me| شفاعتهم - their intercession| شيئا - (in) anything,| ولا - and not| ينقذون - they (can) save me.|
24.
[36:24]
innî iẕel lefî ḍalâlim mübîn.إني إذا لفي ضلال مبين
إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
Elmalılı "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
Y. Ali"I would indeed, if I were to do so, be in manifest Error.
 Words|إني - Indeed, I| إذا - then| لفي - surely would be in| ضلال - an error| مبين - clear.|
25.
[36:25]
innî âmentü birabbiküm fesme`ûn.إني آمنت بربكم فاسمعون
إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
Elmalılı "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
Y. Ali"For me, I have faith in the Lord of you (all): listen, then, to me!"
 Words|إني - Indeed, I| آمنت - [I] have believed| بربكم - in your Lord,| فاسمعون - so listen to me."|
26.
[36:26]
ḳîle-dḫuli-lcenneh. ḳâle yâ leyte ḳavmî ya`lemûn.قيل ادخل الجنة قال يا ليت قومي يعلمون
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Elmalılı (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
Y. AliIt was said: "Enter thou the Garden." He said: "Ah me! Would that my People knew (what I know)!-
 Words|قيل - It was said,| ادخل - "Enter| الجنة - Paradise."| قال - He said,| يا - O| ليت - "I wish| قومي - my people| يعلمون - knew|
27.
[36:27]
bimâ gafera lî rabbî vece`alenî mine-lmükramîn.بما غفر لي ربي وجعلني من المكرمين
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
Elmalılı "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
Y. Ali"For that my Lord has granted me Forgiveness and has enrolled me among those held in honour!"
 Words|بما - Of how| غفر - has forgiven| لي - me| ربي - my Lord| وجعلني - and placed me| من - among| المكرمين - the honored ones."|
28.
[36:28]
vemâ enzelnâ `alâ ḳavmihî mim ba`dihî min cündim mine-ssemâi vemâ künnâ münzilîn.وما أنزلنا على قومه من بعده من جند من السماء وما كنا منزلين
وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ
Elmalılı Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
Y. AliAnd We sent not down against his People, after him, any hosts from heaven, nor was it needful for Us so to do.
 Words|وما - And not| أنزلنا - We sent down| على - upon| قومه - his people| من - after him| بعده - after him| من - any| جند - host| من - from| السماء - the heaven,| وما - and not| كنا - were We| منزلين - (to) send down.|
29.
[36:29]
in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm ḫâmidûn.إن كانت إلا صيحة واحدة فإذا هم خامدون
إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
Elmalılı Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
Y. AliIt was no more than a single mighty Blast, and behold! they were (like ashes) quenched and silent.
 Words|إن - Not| كانت - it was| إلا - but| صيحة - a shout| واحدة - one| فإذا - then behold!| هم - They| خامدون - (were) extinguished.|
30.
[36:30]
yâ ḥasraten `ale-l`ibâd. mâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.يا حسرة على العباد ما يأتيهم من رسول إلا كانوا به يستهزئون
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Elmalılı Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Y. AliAh! Alas for (My) Servants! There comes not a messenger to them but they mock him!
 Words|يا - O| حسرة - Alas| على - for| العباد - the servants!| ما - Not| يأتيهم - came to them| من - any| رسول - Messenger| إلا - but| كانوا - they did| به - mock at him.| يستهزئون - mock at him.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17