1. [3:62] | inne hâẕâ lehüve-lḳaṣaṣu-lḥaḳḳ. vemâ min ilâhin ille-llâh. veinne-llâhe lehüve-l`azîzü-lḥakîm. | إن هذا لهو القصص الحق وما من إله إلا الله وإن الله لهو العزيز الحكيم إِنَّ هَـذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ وَمَا مِنْ إِلَـهٍ إِلاَّ اللّهُ وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | This is the true account: There is no god except Allah; and Allah-He is indeed the Exalted in Power, the Wise.
|
Words | | |
2. [16:126] | vein `âḳabtüm fe`âḳibû bimiŝli mâ `ûḳibtüm bih. velein ṣabertüm lehüve ḫayrul liṣṣâbirîn. | وإن عاقبتم فعاقبوا بمثل ما عوقبتم به ولئن صبرتم لهو خير للصابرين وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ |
---|
Elmalılı | Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. |
Y. Ali | And if ye do catch them out, catch them out no worse than they catch you out: But if ye show patience, that is indeed the best (course) for those who are patient.
|
Words | | |
3. [22:58] | velleẕîne hâcerû fî sebîli-llâhi ŝümme ḳutilû ev mâtû leyerzüḳannehümü-llâhü rizḳan ḥasenâ. veinne-llâhe lehüve ḫayru-rrâziḳîn. | والذين هاجروا في سبيل الله ثم قتلوا أو ماتوا ليرزقنهم الله رزقا حسنا وإن الله لهو خير الرازقين وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ |
---|
Elmalılı | Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
Y. Ali | Those who leave their homes in the cause of Allah, and are then slain or die,- On them will Allah bestow verily a goodly Provision: Truly Allah is He Who bestows the best provision.
|
Words | | |
4. [22:64] | lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. veinne-llâhe lehüve-lganiyyü-lḥamîd. | له ما في السماوات وما في الأرض وإن الله لهو الغني الحميد لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Doğrusu Allah müstağnîdir, övülmeğe layıktır. |
Y. Ali | To Him belongs all that is in the heavens and on earth: for verily Allah,- He is free of all wants, Worthy of all Praise.
|
Words | | |
5. [26:9] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily, thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
6. [26:68] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
7. [26:104] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
8. [26:122] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
9. [26:140] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
10. [26:159] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
11. [26:175] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might Most Merciful.
|
Words | | |
12. [26:191] | veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. | وإن ربك لهو العزيز الرحيم وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. |
Y. Ali | And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
13. [27:16] | veveriŝe süleymânü dâvûde veḳâle yâ eyyühe-nnâsü `ullimnâ menṭiḳa-ṭṭayri veûtînâ min külli şey'. inne hâẕâ lehüve-lfaḍlü-lmübîn. | وورث سليمان داوود وقال يا أيها الناس علمنا منطق الطير وأوتينا من كل شيء إن هذا لهو الفضل المبين وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ |
---|
Elmalılı | Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur." |
Y. Ali | And Solomon was David's heir. He said: "O ye people! We have been taught the speech of birds, and on us has been bestowed (a little) of all things: this is indeed Grace manifest (from Allah.)"
|
Words | | |
14. [29:64] | vemâ hâẕihi-lḥayâtü-ddünyâ illâ lehvüv vele`ib. veinne-ddâra-l'âḫirate lehiye-lḥayevân. lev kânû ya`lemûn. | وما هذه الحياة الدنيا إلا لهو ولعب وإن الدار الآخرة لهي الحيوان لو كانوا يعلمون وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. |
Y. Ali | What is the life of this world but amusement and play? but verily the Home in the Hereafter,- that is life indeed, if they but knew.
|
Words | | |
15. [31:6] | vemine-nnâsi mey yeşterî lehve-lḥadîŝi liyüḍille `an sebîli-llâhi bigayri `ilmiv veyetteḫiẕehâ hüzüvâ. ülâike lehüm `aẕâbüm mühîn. | ومن الناس من يشتري لهو الحديث ليضل عن سبيل الله بغير علم ويتخذها هزوا أولئك لهم عذاب مهين وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ |
---|
Elmalılı | Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır. |
Y. Ali | But there are, among men, those who purchase idle tales, without knowledge (or meaning), to mislead (men) from the Path of Allah and throw ridicule (on the Path): for such there will be a Humiliating Penalty.
|
Words | | |
16. [37:60] | inne hâẕâ lehüve-lfevzü-l`ażîm. | إن هذا لهو الفوز العظيم إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ |
---|
Elmalılı | İşte bu büyük kurtuluştur. |
Y. Ali | Verily this is the supreme achievement!
|
Words | | |
17. [37:106] | inne hâẕâ lehüve-lbelâü-lmübîn. | إن هذا لهو البلاء المبين إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ |
---|
Elmalılı | "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik) |
Y. Ali | For this was obviously a trial-
|
Words | | |
18. [56:95] | inne hâẕâ lehüve ḥaḳḳu-lyeḳîn. | إن هذا لهو حق اليقين إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ |
---|
Elmalılı | Kesin gerçek budur işte. |
Y. Ali | Verily, this is the Very Truth and Certainly.
|
Words | | |