1. [3:128] | leyse leke mine-l'emri şey'ün ev yetûbe `aleyhim ev yü`aẕẕibehüm feinnehüm żâlimûn. | ليس لك من الأمر شيء أو يتوب عليهم أو يعذبهم فإنهم ظالمون لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ |
---|
Elmalılı | Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder. |
Y. Ali | Not for thee, (but for Allah), is the decision: Whether He turn in mercy to them, or punish them; for they are indeed wrong-doers.
|
Words | | |
2. [4:104] | velâ tehinû fi-btigâi-lḳavm. in tekûnû te'lemûne feinnehüm ye'lemûne kemâ te'lemûn. vetercûne mine-llâhi mâ lâ yercûn. vekâne-llâhü `alîmen ḥakîmâ. | ولا تهنوا في ابتغاء القوم إن تكونوا تألمون فإنهم يألمون كما تألمون وترجون من الله ما لا يرجون وكان الله عليما حكيما وَلاَ تَهِنُواْ فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ إِن تَكُونُواْ تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّهِ مَا لاَ يَرْجُونَ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
---|
Elmalılı | Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. |
Y. Ali | And slacken not in following up the enemy: If ye are suffering hardships, they are suffering similar hardships; but ye have Hope from Allah, while they have none. And Allah is full of knowledge and wisdom.
|
Words | | |
3. [5:118] | in tü`aẕẕibhüm feinnehüm `ibâdük. vein tagfir lehüm feinneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | إن تعذبهم فإنهم عبادك وإن تغفر لهم فإنك أنت العزيز الحكيم إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin". |
Y. Ali | "If Thou dost punish them, they are Thy servant: If Thou dost forgive them, Thou art the Exalted in power, the Wise."
|
Words | | |
4. [6:33] | ḳad na`lemü innehû leyaḥzünüke-lleẕî yeḳûlûne feinnehüm lâ yükeẕẕibûneke velâkinne-żżâlimîne biâyâti-llâhi yecḥadûn. | قد نعلم إنه ليحزنك الذي يقولون فإنهم لا يكذبونك ولكن الظالمين بآيات الله يجحدون قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لاَ يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ |
---|
Elmalılı | Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar. |
Y. Ali | We know indeed the grief which their words do cause thee: It is not thee they reject: it is the signs of Allah, which the wicked contemn.
|
Words | | |
5. [23:6] | illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn. | إلا على أزواجهم أو ما ملكت أيمانهم فإنهم غير ملومين إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
---|
Elmalılı | Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir. |
Y. Ali | Except with those joined to them in the marriage bond, or (the captives) whom their right hands possess,- for (in their case) they are free from blame,
|
Words | | |
6. [26:77] | feinnehüm `adüvvül lî illâ rabbe-l`âlemîn. | فإنهم عدو لي إلا رب العالمين فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | "Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)" |
Y. Ali | "For they are enemies to me; not so the Lord and Cherisher of the Worlds;
|
Words | | |
7. [37:33] | feinnehüm yevmeiẕin fi-l`aẕâbi müşterikûn. | فإنهم يومئذ في العذاب مشتركون فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ |
---|
Elmalılı | O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar. |
Y. Ali | Truly, that Day, they will (all) share in the Penalty.
|
Words | | |
8. [37:66] | feinnehüm leâkilûne minhâ femâliûne minhe-lbüṭûn. | فإنهم لآكلون منها فمالئون منها البطون فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ |
---|
Elmalılı | Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır. |
Y. Ali | Truly they will eat thereof and fill their bellies therewith.
|
Words | | |
9. [37:127] | fekeẕẕebûhü feinnehüm lemuḥḍarûn. | فكذبوه فإنهم لمحضرون فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır. |
Y. Ali | But they rejected him, and they will certainly be called up (for punishment),-
|
Words | | |
10. [70:30] | illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn. | إلا على أزواجهم أو ما ملكت أيمانهم فإنهم غير ملومين إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
---|
Elmalılı | Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. |
Y. Ali | Except with their wives and the (captives) whom their right hands possess,- for (then) they are not to be blamed,
|
Words | | |