1. [72:6] | veennehû kâne ricâlüm mine-l'insi ye`ûẕûne biricâlim mine-lcinni fezâdûhüm raheḳâ. | وأنه كان رجال من الإنس يعوذون برجال من الجن فزادوهم رهقا وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı. |
Y. Ali | 'True, there were persons among mankind who took shelter with persons among the Jinns, but they increased them in folly.
|
Words | | |
2. [72:22] | ḳul innî ley yücîranî mine-llâhi eḥadüv velen ecide min dûnihî mülteḥadâ. | قل إني لن يجيرني من الله أحد ولن أجد من دونه ملتحدا قُلْ إِنِّي لَن يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا |
---|
Elmalılı | De ki, "Allah'tan beni kimse kurtaramaz ve ben O'ndan başka bir sığınacak bulamam." |
Y. Ali | Say: "No one can deliver me from Allah (If I were to disobey Him), nor should I find refuge except in Him,
|
Words | | |
3. [72:23] | illâ belâgam mine-llâhi verisâlâtih. vemey ya`ṣi-llâhe verasûlehû feinne lehû nâra cehenneme ḫâlidîne fîhâ ebedâ. | إلا بلاغا من الله ورسالاته ومن يعص الله ورسوله فإن له نار جهنم خالدين فيها أبدا إِلَّا بَلَاغًا مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا |
---|
Elmalılı | "Benim yapabileceğim, sadece Allah'tan size duyuru yapmak ve O'nun elçilik görevlerini yerine getirmektir." Artık kim Allah'a ve onun elçisine baş kaldırırsa, ona içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır. |
Y. Ali | "Unless I proclaim what I receive from Allah and His Messages: for any that disobey Allah and His Messenger,- for them is Hell: they shall dwell therein for ever."
|
Words | | |
4. [72:24] | ḥattâ iẕâ raev mâ yû`adûne feseya`lemûne men aḍ`afü nâṣirav veeḳallü `adedâ. | حتى إذا رأوا ما يوعدون فسيعلمون من أضعف ناصرا وأقل عددا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا |
---|
Elmalılı | Kendilerine vaad edilen şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının en zayıf ve en az olduğunu bileceklerdir. |
Y. Ali | At length, when they see (with their own eyes) that which they are promised,- then will they know who it is that is weakest in (his) helper and least important in point of numbers.
|
Words | | |
5. [72:27] | illâ meni-rteḍâ mir rasûlin feinnehû yeslükü mim beyni yedeyhi vemin ḫalfihî raṣadâ. | إلا من ارتضى من رسول فإنه يسلك من بين يديه ومن خلفه رصدا إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا |
---|
Elmalılı | Ancak seçtiği elçiye açar. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar. |
Y. Ali | "Except a messenger whom He has chosen: and then He makes a band of watchers march before him and behind him,
|
Words | | |
6. [73:20] | inne rabbeke ya`lemü enneke teḳûmü ednâ min ŝülüŝeyi-lleyli veniṣfehû veŝülüŝehû veṭâifetüm mine-lleẕîne me`ak. vellâhü yüḳaddiru-lleyle vennehâr. `alime el len tuḥṣûhü fetâbe `aleyküm faḳraû mâ teyessera mine-lḳur'ân. `alime en seyekûnü minküm merḍâ veâḫarûne yaḍribûne fi-l'arḍi yebtegûne min faḍli-llâhi veâḫarûne yüḳâtilûne fî sebîli-llâh. faḳraû mâ teyessera minhü veeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâte veaḳriḍü-llâhe ḳarḍan ḥasenâ. vemâ tüḳaddimû lienfüsiküm min ḫayrin tecidûhü `inde-llâhi hüve ḫayrav vea`żame ecrâ. vestagfirü-llâh. inne-llâhe gafûrur raḥîm. | إن ربك يعلم أنك تقوم أدنى من ثلثي الليل ونصفه وثلثه وطائفة من الذين معك والله يقدر الليل والنهار علم أن لن تحصوه فتاب عليكم فاقرءوا ما تيسر من القرآن علم أن سيكون منكم مرضى وآخرون يضربون في الأرض يبتغون من فضل الله وآخرون يقاتلون في سبيل الله فاقرءوا ما تيسر منه وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة وأقرضوا الله قرضا حسنا وما تقدموا لأنفسكم من خير تجدوه عند الله هو خيرا وأعظم أجرا واستغفروا الله إن الله غفور رحيم إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ |
---|
Elmalılı | Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. |
Y. Ali | Thy Lord doth know that thou standest forth (to prayer) nigh two-thirds of the night, or half the night, or a third of the night, and so doth a party of those with thee. But Allah doth appoint night and day in due measure He knoweth that ye are unable to keep count thereof. So He hath turned to you (in mercy): read ye, therefore, of the Qur'an as much as may be easy for you. He knoweth that there may be (some) among you in ill-health; others travelling through the land, seeking of Allah's bounty; yet others fighting in Allah's Cause, read ye, therefore, as much of the Qur'an as may be easy (for you); and establish regular Prayer and give regular Charity; and loan to Allah a Beautiful Loan. And whatever good ye send forth for your souls ye shall find it in Allah's Presence,- yea, better and greater, in Reward and seek ye the Grace of Allah: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
|
Words | | |
7. [74:31] | vemâ ce`alnâ aṣḥâbe-nnâri illâ melâikeh. vemâ ce`alnâ `iddetehüm illâ fitnetel lilleẕîne keferû liyesteyḳine-lleẕîne ûtü-lkitâbe veyezdâde-lleẕîne âmenû îmânev velâ yertâbe-lleẕîne ûtü-lkitâbe velmü'minûne veliyeḳûle-lleẕîne fî ḳulûbihim meraḍuv velkâfirûne mâẕâ erâde-llâhü bihâẕâ meŝelâ. keẕâlike yüḍillü-llâhü mey yeşâü veyehdî mey yeşâ'. vemâ ya`lemü cünûde rabbike illâ hû. vemâ hiye illâ ẕikrâ lilbeşer. | وما جعلنا أصحاب النار إلا ملائكة وما جعلنا عدتهم إلا فتنة للذين كفروا ليستيقن الذين أوتوا الكتاب ويزداد الذين آمنوا إيمانا ولا يرتاب الذين أوتوا الكتاب والمؤمنون وليقول الذين في قلوبهم مرض والكافرون ماذا أراد الله بهذا مثلا كذلك يضل الله من يشاء ويهدي من يشاء وما يعلم جنود ربك إلا هو وما هي إلا ذكرى للبشر وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيْمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ |
---|
Elmalılı | Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir. |
Y. Ali | And We have set none but angels as Guardians of the Fire; and We have fixed their number only as a trial for Unbelievers,- in order that the People of the Book may arrive at certainty, and the Believers may increase in Faith,- and that no doubts may be left for the People of the Book and the Believers, and that those in whose hearts is a disease and the Unbelievers may say, "What symbol doth Allah intend by this?" Thus doth Allah leave to stray whom He pleaseth, and guide whom He pleaseth: and none can know the forces of thy Lord, except He and this is no other than a warning to mankind.
|
Words | | |
8. [74:43] | ḳâlû lem nekü mine-lmüṣallîn. | قالوا لم نك من المصلين قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ |
---|
Elmalılı | Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik." |
Y. Ali | They will say: "We were not of those who prayed;
|
Words | | |
9. [74:51] | ferrat min ḳasverah. | فرت من قسورة فَرَّتْ مِن قَسْوَرَةٍ |
---|
Elmalılı | Arslandan kaçmaktalar. |
Y. Ali | Fleeing from a lion!
|
Words | | |
10. [75:27] | veḳîle men râḳ. | وقيل من راق وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ |
---|
Elmalılı | "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir. |
Y. Ali | And there will be a cry, "Who is a magician (to restore him)?"
|
Words | | |
11. [75:37] | elem yekü nuṭfetem mim meniyyiy yümnâ. | ألم يك نطفة من مني يمنى أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِّن مَّنِيٍّ يُمْنَى |
---|
Elmalılı | O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? |
Y. Ali | Was he not a drop of sperm emitted (in lowly form)?
|
Words | | |
12. [76:1] | hel etâ `ale-l'insâni ḥînüm mine-ddehri lem yekün şey'em meẕkûrâ. | هل أتى على الإنسان حين من الدهر لم يكن شيئا مذكورا هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا |
---|
Elmalılı | Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi. |
Y. Ali | Has there not been over Man a long period of Time, when he was nothing - (not even) mentioned?
|
Words | | |
13. [76:2] | innâ ḫalaḳne-l'insâne min nuṭfetin emşâc. nebtelîhi fece`alnâhü semî`am beṣîrâ. | إنا خلقنا الإنسان من نطفة أمشاج نبتليه فجعلناه سميعا بصيرا إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. |
Y. Ali | Verily We created Man from a drop of mingled sperm, in order to try him: So We gave him (the gifts), of Hearing and Sight.
|
Words | | |
14. [76:5] | inne-l'ebrâra yeşrabûne min ke'sin kâne mizâcühâ kâfûrâ. | إن الأبرار يشربون من كأس كان مزاجها كافورا إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِن كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا |
---|
Elmalılı | Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler. |
Y. Ali | As to the Righteous, they shall drink of a Cup (of Wine) mixed with Kafur,-
|
Words | | |
15. [76:10] | innâ neḫâfü mir rabbinâ yevmen `abûsen ḳamṭarîrâ. | إنا نخاف من ربنا يوما عبوسا قمطريرا إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا |
---|
Elmalılı | "Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız." derler. |
Y. Ali | "We only fear a Day of distressful Wrath from the side of our Lord."
|
Words | | |
16. [76:15] | veyüṭâfü `aleyhim biâniyetim min fiḍḍativ veekvâbin kânet ḳavârîrâ. | ويطاف عليهم بآنية من فضة وأكواب كانت قواريرا وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِآنِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
---|
Elmalılı | Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. |
Y. Ali | And amongst them will be passed round vessels of silver and goblets of crystal,-
|
Words | | |
17. [76:16] | ḳavârîrae min fiḍḍatin ḳadderûhâ taḳdîrâ. | قوارير من فضة قدروها تقديرا قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا |
---|
Elmalılı | Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır. |
Y. Ali | Crystal-clear, made of silver: they will determine the measure thereof (according to their wishes).
|
Words | | |
18. [76:21] | `âliyehüm ŝiyâbü sündüsin ḫuḍruv veistebraḳ. veḥullû esâvira min fiḍḍah. veseḳâhüm rabbühüm şerâben ṭahûrâ. | عاليهم ثياب سندس خضر وإستبرق وحلوا أساور من فضة وسقاهم ربهم شرابا طهورا عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا |
---|
Elmalılı | Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir. |
Y. Ali | Upon them will be green Garments of fine silk and heavy brocade, and they will be adorned with Bracelets of silver; and their Lord will give to them to drink of a Wine Pure and Holy.
|
Words | | |
19. [76:31] | yüdḫilü mey yeşâü fî raḥmetih. veżżâlimîne e`adde lehüm `aẕâben elîmâ. | يدخل من يشاء في رحمته والظالمين أعد لهم عذابا أليما يُدْخِلُ مَن يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
---|
Elmalılı | Allah dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise, acıklı bir azap hazırlamıştır. |
Y. Ali | He will admit to His Mercy whom He will; But the wrong-doers,- for them has He prepared a grievous Penalty.
|
Words | | |
20. [77:20] | elem naḫlukküm mim mâim mehîn. | ألم نخلقكم من ماء مهين أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّاءٍ مَّهِينٍ |
---|
Elmalılı | Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı? |
Y. Ali | Have We not created you from a fluid (held) despicable?-
|
Words | | |
21. [77:31] | lâ żalîliv velâ yugnî mine-lleheb. | لا ظليل ولا يغني من اللهب لاَّ ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ |
---|
Elmalılı | O, ne gölgelendirir, ne alevden korur. |
Y. Ali | "(Which yields) no shade of coolness, and is of no use against the fierce Blaze.
|
Words | | |
22. [78:14] | veenzelnâ mine-lmü`ṣirâti mâen ŝeccâcâ. | وأنزلنا من المعصرات ماء ثجاجا وَأَنزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا |
---|
Elmalılı | Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik. |
Y. Ali | And do We not send down from the clouds water in abundance,
|
Words | | |
23. [78:36] | cezâem mir rabbike `aṭâen ḥisâbâ. | جزاء من ربك عطاء حسابا جَزَاءً مِّن رَّبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا |
---|
Elmalılı | (Bunlar) Rabbinden yeterli bir bağış olarak (verilir). |
Y. Ali | Recompense from thy Lord, a gift, (amply) sufficient,
|
Words | | |
24. [78:38] | yevme yeḳûmü-rrûḥu velmelâiketü ṣaffâ. lâ yetekellemûne illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veḳâle ṣavâbâ. | يوم يقوم الروح والملائكة صفا لا يتكلمون إلا من أذن له الرحمن وقال صوابا يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا |
---|
Elmalılı | O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler. |
Y. Ali | The Day that the Spirit and the angels will stand forth in ranks, none shall speak except any who is permitted by (Allah) Most Gracious, and He will say what is right.
|
Words | | |
25. [79:37] | feemmâ men ṭagâ. | فأما من طغى فَأَمَّا مَن طَغَى |
---|
Elmalılı | Artık her kim azgınlık etmiş, |
Y. Ali | Then, for such as had transgressed all bounds,
|
Words | | |
26. [79:40] | veemmâ men ḫâfe meḳâme rabbihî venehe-nnefse `ani-lhevâ. | وأما من خاف مقام ربه ونهى النفس عن الهوى وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى |
---|
Elmalılı | Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise, |
Y. Ali | And for such as had entertained the fear of standing before their Lord's (tribunal) and had restrained (their) soul from lower desires,
|
Words | | |
27. [79:43] | fîme ente min ẕikrâhâ. | فيم أنت من ذكراها فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَاهَا |
---|
Elmalılı | Sen nerde, onu anlatmak nerde?! |
Y. Ali | Wherein art thou (concerned) with the declaration thereof?
|
Words | | |
28. [79:45] | innemâ ente münẕiru mey yaḫşâhâ. | إنما أنت منذر من يخشاها إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَاهَا |
---|
Elmalılı | Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın. |
Y. Ali | Thou art but a Warner for such as fear it.
|
Words | | |
29. [80:5] | emmâ meni-stagnâ. | أما من استغنى أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى |
---|
Elmalılı | Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, |
Y. Ali | As to one who regards Himself as self-sufficient,
|
Words | | |
30. [80:8] | veemmâ men câeke yes`â. | وأما من جاءك يسعى وَأَمَّا مَن جَاءَكَ يَسْعَى |
---|
Elmalılı | Ama sana can atarak gelen, |
Y. Ali | But as to him who came to thee striving earnestly,
|
Words | | |