1. [2:252] | tilke âyâtü-llâhi netlûhâ `aleyke bilḥaḳḳ. veinneke lemine-lmürselîn. | تلك آيات الله نتلوها عليك بالحق وإنك لمن المرسلين تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin. |
Y. Ali | These are the Signs of Allah: we rehearse them to thee in truth: verily Thou art one of the messengers.
|
Words | | |
2. [11:79] | ḳâlû leḳad `alimte mâ lenâ fî benâtike min ḥaḳḳ. veinneke leta`lemü mâ nürîd. | قالوا لقد علمت ما لنا في بناتك من حق وإنك لتعلم ما نريد قَالُواْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun." dediler. |
Y. Ali | They said: "Well dost thou know we have no need of thy daughters: indeed thou knowest quite well what we want!"
|
Words | | |
3. [23:73] | veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm. | وإنك لتدعوهم إلى صراط مستقيم وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ |
---|
Elmalılı | Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. |
Y. Ali | But verily thou callest them to the Straight Way;
|
Words | | |
4. [27:6] | veinneke letüleḳḳe-lḳur'âne mil ledün ḥakîmin `alîm. | وإنك لتلقى القرآن من لدن حكيم عليم وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ |
---|
Elmalılı | (Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir. |
Y. Ali | As to thee, the Qur'an is bestowed upon thee from the presence of one who is wise and all-knowing.
|
Words | | |
5. [42:52] | vekeẕâlike evḥaynâ ileyke rûḥam min emrinâ. mâ künte tedrî me-lkitâbü vele-l'îmânü velâkin ce`alnâhü nûran nehdî bihî men neşâü min `ibâdinâ. veinneke letehdî ilâ ṣirâṭim müsteḳîm. | وكذلك أوحينا إليك روحا من أمرنا ما كنت تدري ما الكتاب ولا الإيمان ولكن جعلناه نورا نهدي به من نشاء من عبادنا وإنك لتهدي إلى صراط مستقيم وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيْمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ |
---|
Elmalılı | İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun. |
Y. Ali | And thus have We, by Our Command, sent inspiration to thee: thou knewest not (before) what was Revelation, and what was Faith; but We have made the (Qur'an) a Light, wherewith We guide such of Our servants as We will; and verily thou dost guide (men) to the Straight Way,-
|
Words | | |
6. [68:4] | veinneke le`alâ ḫulüḳin `ażîm. | وإنك لعلى خلق عظيم وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ |
---|
Elmalılı | Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. |
Y. Ali | And thou (standest) on an exalted standard of character.
|
Words | | |