1. [21:2] | mâ ye'tîhim min ẕikrim mir rabbihim muḥdeŝin ille-steme`ûhü vehüm yel`abûn. | ما يأتيهم من ذكر من ربهم محدث إلا استمعوه وهم يلعبون مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ |
---|
Elmalılı | Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar. |
Y. Ali | Never comes (aught) to them of a renewed Message from their Lord, but they listen to it as in jest,-
|
Words | | |
2. [21:6] | mâ âmenet ḳablehüm min ḳaryetin ehleknâhâ. efehüm yü'minûn. | ما آمنت قبلهم من قرية أهلكناها أفهم يؤمنون مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler? |
Y. Ali | (As to those) before them, not one of the populations which We destroyed believed: will these believe?
|
Words | | |
3. [21:11] | vekem ḳaṣamnâ min ḳaryetin kânet żâlimetev veenşe'nâ ba`dehâ ḳavmen âḫarîn. | وكم قصمنا من قرية كانت ظالمة وأنشأنا بعدها قوما آخرين وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
---|
Elmalılı | Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik. |
Y. Ali | How many were the populations We utterly destroyed because of their iniquities, setting up in their places other peoples?
|
Words | | |
4. [21:17] | lev eradnâ en netteḫiẕe lehvel letteḫaẕnâhü mil ledünnâ. in künnâ fâ`ilîn. | لو أردنا أن نتخذ لهوا لاتخذناه من لدنا إن كنا فاعلين لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ |
---|
Elmalılı | Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. |
Y. Ali | If it had been Our wish to take (just) a pastime, We should surely have taken it from the things nearest to Us, if We would do (such a thing)!
|
Words | | |
5. [21:19] | velehû men fi-ssemâvâti vel'arḍ. vemen `indehû lâ yestekbirûne `an `ibâdetihî velâ yestaḥsirûn. | وله من في السماوات والأرض ومن عنده لا يستكبرون عن عبادته ولا يستحسرون وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar. |
Y. Ali | To Him belong all (creatures) in the heavens and on earth: Even those who are in His (very) Presence are not too proud to serve Him, nor are they (ever) weary (of His service):
|
Words | | |
6. [21:21] | emi-tteḫaẕû âlihetem mine-l'arḍi hüm yünşirûn. | أم اتخذوا آلهة من الأرض هم ينشرون أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diriltecekler? |
Y. Ali | Or have they taken (for worship) gods from the earth who can raise (the dead)?
|
Words | | |
7. [21:24] | emi-tteḫaẕû min dûnihî âliheh. ḳul hâtû bürhâneküm. hâẕâ ẕikru mem me`iye veẕikru men ḳablî. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûne-lḥaḳḳa fehüm mü`riḍûn. | أم اتخذوا من دونه آلهة قل هاتوا برهانكم هذا ذكر من معي وذكر من قبلي بل أكثرهم لا يعلمون الحق فهم معرضون أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler. |
Y. Ali | Or have they taken for worship (other) gods besides him? Say, "Bring your convincing proof: this is the Message of those with me and the Message of those before me." But most of them know not the Truth, and so turn away.
|
Words | | |
8. [21:25] | vemâ erselnâ min ḳablike mir rasûlin illâ nûḥî ileyhi ennehû lâ ilâhe illâ ene fa`büdûn. | وما أرسلنا من قبلك من رسول إلا نوحي إليه أنه لا إله إلا أنا فاعبدون وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ |
---|
Elmalılı | Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin." |
Y. Ali | Not a messenger did We send before thee without this inspiration sent by Us to him: that there is no god but I; therefore worship and serve Me.
|
Words | | |
9. [21:28] | ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yeşfe`ûne illâ limeni-rteḍâ vehüm min ḫaşyetihî müşfiḳûn. | يعلم ما بين أيديهم وما خلفهم ولا يشفعون إلا لمن ارتضى وهم من خشيته مشفقون يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler. |
Y. Ali | He knows what is before them, and what is behind them, and they offer no intercession except for those who are acceptable, and they stand in awe and reverence of His (Glory).
|
Words | | |
10. [21:29] | vemey yeḳul minhüm innî ilâhüm min dûnihî feẕâlike neczîhi cehennem. keẕâlike neczi-żżâlimîn. | ومن يقل منهم إني إله من دونه فذلك نجزيه جهنم كذلك نجزي الظالمين وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız. |
Y. Ali | If any of them should say, "I am a god besides Him", such a one We should reward with Hell: thus do We reward those who do wrong.
|
Words | | |
11. [21:30] | evelem yera-lleẕîne keferû enne-ssemâvâti vel'arḍa kânetâ ratḳan fefetaḳnâhümâ. vece`alnâ mine-lmâi külle şey'in ḥayy. efelâ yü'minûn. | أولم ير الذين كفروا أن السماوات والأرض كانتا رتقا ففتقناهما وجعلنا من الماء كل شيء حي أفلا يؤمنون أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı? |
Y. Ali | Do not the Unbelievers see that the heavens and the earth were joined together (as one unit of creation), before we clove them asunder? We made from water every living thing. Will they not then believe?
|
Words | | |
12. [21:34] | vemâ ce`alnâ libeşerim min ḳablike-lḫuld. efeim mitte fehümü-lḫâlidûn. | وما جعلنا لبشر من قبلك الخلد أفإن مت فهم الخالدون وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar? |
Y. Ali | We granted not to any man before thee permanent life (here): if then thou shouldst die, would they live permanently?
|
Words | | |
13. [21:37] | ḫuliḳa-l'insânü min `acel. seürîküm âyâtî felâ testa`cilûn. | خلق الإنسان من عجل سأريكم آياتي فلا تستعجلون خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُوْرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ |
---|
Elmalılı | İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin. |
Y. Ali | Man is a creature of haste: soon (enough) will I show you My Signs; then ye will not ask Me to hasten them!
|
Words | | |
14. [21:41] | veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn. | ولقد استهزئ برسل من قبلك فحاق بالذين سخروا منهم ما كانوا به يستهزئون وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi. |
Y. Ali | Mocked were (many) messenger before thee; But their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
|
Words | | |
15. [21:42] | ḳul mey yekleüküm billeyli vennehâri mine-rraḥmân. bel hüm `an ẕikri rabbihim mü`riḍûn. | قل من يكلؤكم بالليل والنهار من الرحمن بل هم عن ذكر ربهم معرضون قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler. |
Y. Ali | Say: "Who can keep you safe by night and by day from (the Wrath of) (Allah) Most Gracious?" Yet they turn away from the mention of their Lord.
|
Words | | |
16. [21:43] | em lehüm âlihetün temne`uhüm min dûninâ. lâ yesteṭî`ûne naṣra enfüsihim velâ hüm minnâ yuṣḥabûn. | أم لهم آلهة تمنعهم من دوننا لا يستطيعون نصر أنفسهم ولا هم منا يصحبون أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler. |
Y. Ali | Or have they gods that can guard them from Us? They have no power to aid themselves, nor can they be defended from Us.
|
Words | | |
17. [21:44] | bel metta`nâ hâülâi veâbâehüm ḥattâ ṭâle `aleyhimü-l`umür. efelâ yeravne ennâ ne'ti-l'arḍa nenḳuṣuhâ min aṭrâfihâ. efehümü-lgâlibûn. | بل متعنا هؤلاء وآباءهم حتى طال عليهم العمر أفلا يرون أنا نأتي الأرض ننقصها من أطرافها أفهم الغالبون بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır? |
Y. Ali | Nay, We gave the good things of this life to these men and their fathers until the period grew long for them; See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? Is it then they who will win?
|
Words | | |
18. [21:46] | veleim messethüm nefḥatüm min `aẕâbi rabbike leyeḳûlünne yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn. | ولئن مستهم نفحة من عذاب ربك ليقولن يا ويلنا إنا كنا ظالمين وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir. |
Y. Ali | If but a breath of the Wrath of thy Lord do touch them, they will then say, "Woe to us! we did wrong indeed!"
|
Words | | |
19. [21:47] | veneḍa`u-lmevâzîne-lḳiṣṭa liyevmi-lḳiyâmeti felâ tużlemü nefsün şey'â. vein kâne miŝḳâle ḥabbetim min ḫardelin eteynâ bihâ. vekefâ binâ ḥâsibîn. | ونضع الموازين القسط ليوم القيامة فلا تظلم نفس شيئا وإن كان مثقال حبة من خردل أتينا بها وكفى بنا حاسبين وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ |
---|
Elmalılı | Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz. |
Y. Ali | We shall set up scales of justice for the Day of Judgment, so that not a soul will be dealt with unjustly in the least, and if there be (no more than) the weight of a mustard seed, We will bring it (to account): and enough are We to take account.
|
Words | | |
20. [21:49] | elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn. | الذين يخشون ربهم بالغيب وهم من الساعة مشفقون الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler. |
Y. Ali | Those who fear their Lord in their most secret thoughts, and who hold the Hour (of Judgment) in awe.
|
Words | | |
21. [21:51] | veleḳad âteynâ ibrâhîme ruşdehû min ḳablü vekünnâ bihî `âlimîn. | ولقد آتينا إبراهيم رشده من قبل وكنا به عالمين وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ |
---|
Elmalılı | And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk. |
Y. Ali | We bestowed aforetime on Abraham his rectitude of conduct, and well were We acquainted with him.
|
Words | | |
22. [21:55] | ḳâlû eci'tenâ bilḥaḳḳi em ente mine-llâ`ibîn. | قالوا أجئتنا بالحق أم أنت من اللاعبين قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler. |
Y. Ali | They said, "Have you brought us the Truth, or are you one of those who jest?"
|
Words | | |
23. [21:56] | ḳâle ber rabbüküm rabbü-ssemâvâti vel'arḍi-lleẕî feṭarahünn. veenâ `alâ ẕâliküm mine-şşâhidîn. | قال بل ربكم رب السماوات والأرض الذي فطرهن وأنا على ذلكم من الشاهدين قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ |
---|
Elmalılı | O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim." |
Y. Ali | He said, "Nay, your Lord is the Lord of the heavens and the earth, He Who created them (from nothing): and I am a witness to this (Truth).
|
Words | | |
24. [21:59] | ḳâlû men fe`ale hâẕâ biâlihetinâ innehû lemine-żżâlimîn. | قالوا من فعل هذا بآلهتنا إنه لمن الظالمين قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler. |
Y. Ali | They said, "Who has done this to our gods? He must indeed be some man of impiety!"
|
Words | | |
25. [21:66] | ḳâle efeta`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uküm şey'ev velâ yeḍurruküm. | قال أفتعبدون من دون الله ما لا ينفعكم شيئا ولا يضركم قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ |
---|
Elmalılı | (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?" |
Y. Ali | (Abraham) said, "Do ye then worship, besides Allah, things that can neither be of any good to you nor do you harm?
|
Words | | |
26. [21:67] | üffil leküm velimâ ta`büdûne min dûni-llâh. efelâ ta`ḳilûn. | أف لكم ولما تعبدون من دون الله أفلا تعقلون أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?" |
Y. Ali | "Fie upon you, and upon the things that ye worship besides Allah! Have ye no sense?"..
|
Words | | |
27. [21:74] | velûṭan âteynâhü ḥukmev ve`ilmev venecceynâhü mine-lḳaryeti-lletî kânet ta`melü-lḫabâiŝ. innehüm kânû ḳavme sev'in fâsiḳîn. | ولوطا آتيناه حكما وعلما ونجيناه من القرية التي كانت تعمل الخبائث إنهم كانوا قوم سوء فاسقين وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | Biz Lût'a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi. |
Y. Ali | And to Lut, too, We gave Judgment and Knowledge, and We saved him from the town which practised abominations: truly they were a people given to Evil, a rebellious people.
|
Words | | |
28. [21:75] | veedḫalnâhü fî raḥmetinâ. innehû mine-ṣṣâliḥîn. | وأدخلناه في رحمتنا إنه من الصالحين وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ |
---|
Elmalılı | Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi. |
Y. Ali | And We admitted him to Our Mercy: for he was one of the Righteous.
|
Words | | |
29. [21:76] | venûḥan iẕ nâdâ min ḳablü festecebnâ lehû fenecceynâhü veehlehû mine-lkerbi-l`ażîm. | ونوحا إذ نادى من قبل فاستجبنا له فنجيناه وأهله من الكرب العظيم وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ |
---|
Elmalılı | Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık. |
Y. Ali | (Remember) Noah, when he cried (to Us) aforetime: We listened to his (prayer) and delivered him and his family from great distress.
|
Words | | |
30. [21:77] | veneṣarnâhü mine-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. innehüm kânû ḳavme sev'in feagraḳnâhüm ecme`în. | ونصرناه من القوم الذين كذبوا بآياتنا إنهم كانوا قوم سوء فأغرقناهم أجمعين وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk. |
Y. Ali | We helped him against people who rejected Our Signs: truly they were a people given to Evil: so We drowned them (in the Flood) all together.
|
Words | | |