1. [98:1] | lem yeküni-lleẕîne keferû min ehli-lkitâbi velmüşrikîne münfekkîne ḥattâ te'tiyehümü-lbeyyineh. | لم يكن الذين كفروا من أهل الكتاب والمشركين منفكين حتى تأتيهم البينة لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ |
---|
Elmalılı | Kitap ehlinden ve müşriklerden (Hakk'ı) tanımayanlar, kendilerine açık delil gelinceye kadar inkârlarından ayrılacak değillerdi. |
Y. Ali | Those who reject (Truth), among the People of the Book and among the Polytheists, were not going to depart (from their ways) until there should come to them Clear Evidence,-
|
Words | | |
2. [98:2] | rasûlüm mine-llâhi yetlû ṣuḥufem müṭahherah. | رسول من الله يتلو صحفا مطهرة رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُّطَهَّرَةً |
---|
Elmalılı | (Bu delil), tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. |
Y. Ali | An messenger from Allah, rehearsing scriptures kept pure and holy:
|
Words | | |
3. [98:4] | vemâ teferraḳa-lleẕîne ûtü-lkitâbe illâ mim ba`di mâ câethümü-lbeyyineh. | وما تفرق الذين أوتوا الكتاب إلا من بعد ما جاءتهم البينة وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ |
---|
Elmalılı | Kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. |
Y. Ali | Nor did the People of the Book make schisms, until after there came to them Clear Evidence.
|
Words | | |
4. [98:6] | inne-lleẕîne keferû min ehli-lkitâbi velmüşrikîne fî nâri cehenneme ḫâlidîne fîhâ. ülâike hüm şerru-lberiyyeh. | إن الذين كفروا من أهل الكتاب والمشركين في نار جهنم خالدين فيها أولئك هم شر البرية إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أُوْلَئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ |
---|
Elmalılı | Kâfirler, gerek kitap ehlinden olsun gerek puta tapanlardan olsun muhakkak, cehennem ateşindedirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Onlar, insanların en şerlileridir. |
Y. Ali | Those who reject (Truth), among the People of the Book and among the Polytheists, will be in Hell-Fire, to dwell therein (for aye). They are the worst of creatures.
|
Words | | |
5. [98:8] | cezâühüm `inde rabbihim cennâtü `adnin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. raḍiye-llâhü `anhüm veraḍû `anh. ẕâlike limen ḫaşiye rabbeh. | جزاؤهم عند ربهم جنات عدن تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا رضي الله عنهم ورضوا عنه ذلك لمن خشي ربه جَزَاؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ |
---|
Elmalılı | Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine saygı gösterene mahsustur. |
Y. Ali | Their reward is with Allah: Gardens of Eternity, beneath which rivers flow; they will dwell therein for ever; Allah well pleased with them, and they with Him: all this for such as fear their Lord and Cherisher.
|
Words | | |
6. [101:6] | feemmâ men ŝeḳulet mevâzînüh. | فأما من ثقلت موازينه فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ |
---|
Elmalılı | O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir. |
Y. Ali | Then, he whose balance (of good deeds) will be (found) heavy,
|
Words | | |
7. [101:8] | veemmâ men ḫaffet mevâzînüh. | وأما من خفت موازينه وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ |
---|
Elmalılı | Kimin tartıları hafif gelirse, onun anası da (varacağı yer, sığınacağı durağı) hâviye (uçurum)dır. |
Y. Ali | But he whose balance (of good deeds) will be (found) light,-
|
Words | | |
8. [105:4] | termîhim biḥicâratim min siccîl. | ترميهم بحجارة من سجيل تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ |
---|
Elmalılı | Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. |
Y. Ali | Striking them with stones of baked clay.
|
Words | | |
9. [106:4] | elleẕî aṭ`amehüm min cû`iv veâmenehüm min ḫavf. | الذي أطعمهم من جوع وآمنهم من خوف الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ |
---|
Elmalılı | O, kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her tehlikeye karşı onlara emniyet vermiştir. |
Y. Ali | Who provides them with food against hunger, and with security against fear (of danger).
|
Words | | |
10. [111:5] | fî cîdihâ ḥablüm mim mesed. | في جيدها حبل من مسد فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ |
---|
Elmalılı | Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır. |
Y. Ali | A twisted rope of palm-leaf fibre round her (own) neck!
|
Words | | |
11. [113:2] | min şerri mâ ḫaleḳ. | من شر ما خلق مِن شَرِّ مَا خَلَقَ |
---|
Elmalılı | Yarattığı şeylerin şerrinden, |
Y. Ali | From the mischief of created things;
|
Words | | |
12. [114:4] | min şerri-lvesvâsi-lḫannâs. | من شر الوسواس الخناس مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ |
---|
Elmalılı | O sinsi vesvesecinin şerrinden. |
Y. Ali | From the mischief of the Whisperer (of Evil), who withdraws (after his whisper),-
|
Words | | |
13. [114:6] | mine-lcinneti vennâs. | من الجنة والناس مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ |
---|
Elmalılı | Gerek cinlerden, gerek insanlardan. |
Y. Ali | Among Jinns and among men.
|
Words | | |