Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 Surah :  30 - RumGörüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 60 - Sure no: 30
1.
[30:1]
elif-lâm-mîm.الم
الم
Elmalılı Elif, Lâm, Mim.
Y. AliA. L. M.
 Words|الم - Alif Lam Meem.|
2.
[30:2]
gulibeti-rrûm.غلبت الروم
غُلِبَتِ الرُّومُ
Elmalılı Rumlar yenildi.
Y. AliThe Roman Empire has been defeated-
 Words|غلبت - Have been defeated| الروم - the Romans|
3.
[30:3]
fî edne-l'arḍi vehüm mim ba`di galebihim seyaglibûn.في أدنى الأرض وهم من بعد غلبهم سيغلبون
فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ
Elmalılı (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
Y. AliIn a land close by; but they, (even) after (this) defeat of theirs, will soon be victorious-
 Words|في - In| أدنى - (the) nearest| الأرض - land.| وهم - But they,| من - after| بعد - after| غلبهم - their defeat,| سيغلبون - will overcome|
4.
[30:4]
fî biḍ`i sinîn. lillâhi-l'emru min ḳablü vemim ba`d. veyevmeiẕiy yefraḥu-lmü'minûn.في بضع سنين لله الأمر من قبل ومن بعد ويومئذ يفرح المؤمنون
فِي بِضْعِ سِنِينَ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ
Elmalılı (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.
Y. AliWithin a few years. With Allah is the Decision, in the past and in the Future: on that Day shall the Believers rejoice-
 Words|في - Within| بضع - a few| سنين - years.| لله - For Allah| الأمر - (is) the command| من - before| قبل - before| ومن - and after.| بعد - and after.| ويومئذ - And that day| يفرح - will rejoice| المؤمنون - the believers|
5.
[30:5]
binaṣri-llâh. yenṣuru mey yeşâ'. vehüve-l`azîzü-rraḥîm.بنصر الله ينصر من يشاء وهو العزيز الرحيم
بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı (Bu da) Allah'ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, galip kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
Y. AliWith the help of Allah. He helps whom He will, and He is exalted in might, most merciful.
 Words|بنصر - With (the) help| الله - (of) Allah.| ينصر - He helps| من - whom| يشاء - He wills.| وهو - And He| العزيز - (is) the All-Mighty,| الرحيم - the Most Merciful.|
6.
[30:6]
va`de-llâh. lâ yuḫlifü-llâhü va`dehû velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.وعد الله لا يخلف الله وعده ولكن أكثر الناس لا يعلمون
وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Allah'ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Y. Ali(It is) the promise of Allah. Never does Allah depart from His promise: but most men understand not.
 Words|وعد - (It is the) Promise| الله - (of) Allah.| لا - (Does) not| يخلف - fail| الله - Allah| وعده - (in) His promise,| ولكن - but| أكثر - most (of)| الناس - [the] people| لا - (do) not| يعلمون - know.|
7.
[30:7]
ya`lemûne żâhiram mine-lḥayâti-ddünyâ. vehüm `ani-l'âḫirati hüm gâfilûn.يعلمون ظاهرا من الحياة الدنيا وهم عن الآخرة هم غافلون
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِّنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Elmalılı Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.
Y. AliThey know but the outer (things) in the life of this world: but of the End of things they are heedless.
 Words|يعلمون - They know| ظاهرا - (the) apparent| من - of| الحياة - the life| الدنيا - (of) the world,| وهم - but they,| عن - about| الآخرة - the Hereafter,| هم - [they]| غافلون - (are) heedless.|
8.
[30:8]
evelem yetefekkerû fî enfüsihim. mâ ḫaleḳa-llâhü-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ illâ bilḥaḳḳi veecelim müsemmâ. veinne keŝîram mine-nnâsi biliḳâi rabbihim lekâfirûn.أولم يتفكروا في أنفسهم ما خلق الله السماوات والأرض وما بينهما إلا بالحق وأجل مسمى وإن كثيرا من الناس بلقاء ربهم لكافرون
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Elmalılı Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
Y. AliDo they not reflect in their own minds? Not but for just ends and for a term appointed, did Allah create the heavens and the earth, and all between them: yet are there truly many among men who deny the meeting with their Lord (at the Resurrection)!
 Words|أولم - Do not| يتفكروا - they ponder| في - within| أنفسهم - themselves?| ما - Not| خلق - Allah (has) created| الله - Allah (has) created| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth,| وما - and what| بينهما - (is) between them| إلا - except| بالحق - in truth| وأجل - and (for) a term| مسمى - appointed.| وإن - And indeed,| كثيرا - many| من - of| الناس - the people| بلقاء - in (the) meeting| ربهم - (with) their Lord| لكافرون - surely (are) disbelievers.|
9.
[30:9]
evelem yesîrû fi-l'arḍi feyenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne min ḳablihim. kânû eşedde minhüm ḳuvvetev veeŝârü-l'arḍa ve`amerûhâ ekŝera mimmâ `amerûhâ vecâethüm rusülühüm bilbeyyinât. femâ kâne-llâhü liyażlimehüm velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.أولم يسيروا في الأرض فينظروا كيف كان عاقبة الذين من قبلهم كانوا أشد منهم قوة وأثاروا الأرض وعمروها أكثر مما عمروها وجاءتهم رسلهم بالبينات فما كان الله ليظلمهم ولكن كانوا أنفسهم يظلمون
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Elmalılı Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.
Y. AliDo they not travel through the earth, and see what was the end of those before them? They were superior to them in strength: they tilled the soil and populated it in greater numbers than these have done: there came to them their messengers with Clear (Signs). (Which they rejected, to their own destruction): It was not Allah Who wronged them, but they wronged their own souls.
 Words|أولم - Have not| يسيروا - they traveled| في - in| الأرض - the earth| فينظروا - and observed| كيف - how| كان - was| عاقبة - (the) end| الذين - (of) those| من - before them?| قبلهم - before them?| كانوا - They were| أشد - mightier| منهم - than them| قوة - (in) strength,| وأثاروا - and they dug| الأرض - the earth| وعمروها - and built (on) it| أكثر - more| مما - than what| عمروها - they have built (on) it.| وجاءتهم - And came (to) them| رسلهم - their Messengers| بالبينات - with clear proofs.| فما - So not| كان - was| الله - Allah| ليظلمهم - to wrong them| ولكن - but| كانوا - they were| أنفسهم - themselves| يظلمون - (doing) wrong.|
10.
[30:10]
ŝümme kâne `âḳibete-lleẕîne esâü-ssûâ en keẕẕebû biâyâti-llâhi vekânû bihâ yestehziûn.ثم كان عاقبة الذين أساءوا السوأى أن كذبوا بآيات الله وكانوا بها يستهزئون
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا السُّوأَى أَن كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُون
Elmalılı Sonra o kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini yalan saydılar ve onlarla alay ediyorlardı.
Y. AliIn the long run evil in the extreme will be the End of those who do evil; for that they rejected the Signs of Allah, and held them up to ridicule.
 Words|ثم - Then| كان - was| عاقبة - (the) end| الذين - (of) those who| أساءوا - did evil -| السوأى - the evil,| أن - because| كذبوا - they denied| بآيات - (the) Signs| الله - (of) Allah| وكانوا - and were| بها - of them| يستهزئون - making mockery.|
11.
[30:11]
allâhü yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû ŝümme ileyhi türce`ûn.الله يبدأ الخلق ثم يعيده ثم إليه ترجعون
اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Allah yaratmayı ilkin yapar, sonra da çevirir, onu yeniden yapar. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.
Y. AliIt is Allah Who begins (the process of) creation; then repeats it; then shall ye be brought back to Him.
 Words|الله - Allah| يبدأ - originates| الخلق - the creation,| ثم - then| يعيده - He repeats it,| ثم - then| إليه - to Him| ترجعون - you will be returned.|
12.
[30:12]
veyevme teḳûmü-ssâ`atü yüblisü-lmücrimûn.ويوم تقوم الساعة يبلس المجرمون
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
Elmalılı Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler.
Y. AliOn the Day that the Hour will be established, the guilty will be struck dumb with despair.
 Words|ويوم - And (the) Day| تقوم - will (be) established| الساعة - the Hour,| يبلس - will (be in) despair| المجرمون - the criminals.|
13.
[30:13]
velem yekül lehüm min şürakâihim şüf`âü vekânû bişürakâihim kâfirîn.ولم يكن لهم من شركائهم شفعاء وكانوا بشركائهم كافرين
وَلَمْ يَكُن لَّهُم مِّن شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ
Elmalılı Allah'a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz. Onlar, o zaman Allah'a koştukları ortakları inkâr ederler.
Y. AliNo intercessor will they have among their "Partners" and they will (themselves) reject their "Partners".
 Words|ولم - And not| يكن - will be| لهم - for them| من - among| شركائهم - theirs partners| شفعاء - any intercessors| وكانوا - and they will be| بشركائهم - in their partners| كافرين - disbelievers.|
14.
[30:14]
veyevme teḳûmü-ssâ`atü yevmeiẕiy yeteferraḳûn.ويوم تقوم الساعة يومئذ يتفرقون
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
Elmalılı Kıyamet saatinin gelip çattığı gün varya, o gün (inananlarla inanmayanlar) ayrılırlar.
Y. AliOn the Day that the Hour will be established,- that Day shall (all men) be sorted out.
 Words|ويوم - And (the) Day| تقوم - will (be) established| الساعة - the Hour,| يومئذ - that Day| يتفرقون - they will become separated.|
15.
[30:15]
feemme-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti fehüm fî ravḍatey yuḥberûn.فأما الذين آمنوا وعملوا الصالحات فهم في روضة يحبرون
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ فِي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
Elmalılı Şimdi iman edip salih ameller yapmış olanlara gelince, onlar bir bahçe içinde neşelenirler.
Y. AliThen those who have believed and worked righteous deeds, shall be made happy in a Mead of Delight.
 Words|فأما - Then as for| الذين - those who| آمنوا - believed| وعملوا - and did| الصالحات - righteous deeds,| فهم - so they| في - in| روضة - a Garden| يحبرون - will be delighted.|
16.
[30:16]
veemme-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biâyâtinâ veliḳâi-l'âḫirati feülâike fi-l`aẕâbi muḥḍarûn.وأما الذين كفروا وكذبوا بآياتنا ولقاء الآخرة فأولئك في العذاب محضرون
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
Elmalılı Âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalan sayıp da küfredenlere gelince, işte onlar o zaman azab içinde hazır bulundurulurlar.
Y. AliAnd those who have rejected Faith and falsely denied our Signs and the meeting of the Hereafter,- such shall be brought forth to Punishment.
 Words|وأما - But as for| الذين - those who| كفروا - disbelieved| وكذبوا - and denied| بآياتنا - Our Signs| ولقاء - and (the) meeting| الآخرة - (of) the Hereafter,| فأولئك - then those| في - in| العذاب - the punishment| محضرون - (will be) brought forth.|
17.
[30:17]
fesübḥâne-llâhi ḥîne tümsûne veḥîne tuṣbiḥûn.فسبحان الله حين تمسون وحين تصبحون
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ
Elmalılı O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah'ındır. (daima O, tesbih edilir).
Y. AliSo (give) glory to Allah, when ye reach eventide and when ye rise in the morning;
 Words|فسبحان - So glory be to| الله - Allah| حين - when| تمسون - you reach the evening| وحين - and when| تصبحون - you reach the morning.|
18.
[30:18]
velehü-lḥamdü fi-ssemâvâti vel'arḍi ve`aşiyyev veḥîne tużhirûn.وله الحمد في السماوات والأرض وعشيا وحين تظهرون
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ
Elmalılı Göklerde ve yerde, ikindileyin de, öğleye erdiğiniz zaman da hamd O'na mahsustur.
Y. AliYea, to Him be praise, in the heavens and on earth; and in the late afternoon and when the day begins to decline.
 Words|وله - And for Him| الحمد - (are) all praises| في - in| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth| وعشيا - and (at) night| وحين - and when| تظهرون - you are at noon.|
19.
[30:19]
yuḫricü-lḥayye mine-lmeyyiti veyuḫricü-lmeyyite mine-lḥayyi veyuḥyi-l'arḍa ba`de mevtihâ. vekeẕâlike tuḫracûn.يخرج الحي من الميت ويخرج الميت من الحي ويحيي الأرض بعد موتها وكذلك تخرجون
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ
Elmalılı O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.
Y. AliIt is He Who brings out the living from the dead, and brings out the dead from the living, and Who gives life to the earth after it is dead: and thus shall ye be brought out (from the dead).
 Words|يخرج - He brings forth| الحي - the living| من - from| الميت - the dead| ويخرج - and He brings forth| الميت - the dead| من - from| الحي - the living,| ويحيي - and He gives life| الأرض - (to) the earth| بعد - after| موتها - its death,| وكذلك - and thus| تخرجون - you will be brought forth.|
20.
[30:20]
vemin âyâtihî en ḫaleḳaküm min türâbin ŝümme iẕâ entüm beşerun tenteşirûn.ومن آياته أن خلقكم من تراب ثم إذا أنتم بشر تنتشرون
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ
Elmalılı O'nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden)dir ki, sizi bir topraktan yarattı. Sonra da siz şimdi yeryüzünde dağılıp yayılan insanlar oluverdiniz.
Y. AliAmong His Signs in this, that He created you from dust; and then,- behold, ye are men scattered (far and wide)!
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| أن - (is) that| خلقكم - He created you| من - from| تراب - dust| ثم - then| إذا - behold!| أنتم - You| بشر - (are) human beings| تنتشرون - dispersing.|
21.
[30:21]
vemin âyâtihî en ḫaleḳa leküm min enfüsiküm ezvâcel liteskünû ileyhâ vece`ale beyneküm meveddetev veraḥmeh. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yetefekkerûn.ومن آياته أن خلق لكم من أنفسكم أزواجا لتسكنوا إليها وجعل بينكم مودة ورحمة إن في ذلك لآيات لقوم يتفكرون
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Yine O'nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.
Y. AliAnd among His Signs is this, that He created for you mates from among yourselves, that ye may dwell in tranquillity with them, and He has put love and mercy between your (hearts): verily in that are Signs for those who reflect.
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| أن - (is) that| خلق - He created| لكم - for you| من - from| أنفسكم - yourselves| أزواجا - mates| لتسكنوا - that you may find tranquility| إليها - in them;| وجعل - and He placed| بينكم - between you| مودة - love| ورحمة - and mercy.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآيات - surely (are) Signs| لقوم - for a people| يتفكرون - who reflect.|
22.
[30:22]
vemin âyâtihî ḫalḳu-ssemâvâti vel'arḍi vaḫtilâfü elsinetiküm veelvâniküm. inne fî ẕâlike leâyâtil lil'`âlimîn.ومن آياته خلق السماوات والأرض واختلاف ألسنتكم وألوانكم إن في ذلك لآيات للعالمين
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ
Elmalılı Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.
Y. AliAnd among His Signs is the creation of the heavens and the earth, and the variations in your languages and your colours: verily in that are Signs for those who know.
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| خلق - (is the) creation| السماوات - (of) the heavens| والأرض - and the earth,| واختلاف - and the diversity| ألسنتكم - (of) your languages| وألوانكم - and your colors.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآيات - surely (are) Signs| للعالمين - for those of knowledge.|
23.
[30:23]
vemin âyâtihî menâmüküm billeyli vennehâri vebtigâüküm min faḍlih. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yesme`ûn.ومن آياته منامكم بالليل والنهار وابتغاؤكم من فضله إن في ذلك لآيات لقوم يسمعون
وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Elmalılı Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasib aramanız da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ibretler vardır.
Y. AliAnd among His Signs is the sleep that ye take by night and by day, and the quest that ye (make for livelihood) out of His Bounty: verily in that are signs for those who hearken.
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| منامكم - (is) your sleep| بالليل - by night| والنهار - and the day| وابتغاؤكم - [and] your seeking| من - of| فضله - His Bounty.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآيات - surely (are) Signs| لقوم - for a people| يسمعون - who listen.|
24.
[30:24]
vemin âyâtihî yürîkümü-lberḳa ḫavfev veṭame`av veyünezzilü mine-ssemâi mâen feyuḥyî bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn.ومن آياته يريكم البرق خوفا وطمعا وينزل من السماء ماء فيحيي به الأرض بعد موتها إن في ذلك لآيات لقوم يعقلون
وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Elmalılı Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır.
Y. AliAnd among His Signs, He shows you the lightning, by way both of fear and of hope, and He sends down rain from the sky and with it gives life to the earth after it is dead: verily in that are Signs for those who are wise.
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| يريكم - He shows you| البرق - the lightning| خوفا - (causing) fear| وطمعا - and hope,| وينزل - and He sends down| من - from| السماء - the sky| ماء - water| فيحيي - and gives life| به - therewith| الأرض - (to) the earth| بعد - after| موتها - its death.| إن - Indeed,| في - in| ذلك - that| لآيات - surely (are) Signs| لقوم - for a people| يعقلون - who use intellect.|
25.
[30:25]
vemin âyâtihî en teḳûme-ssemâü vel'arḍu biemrih. ŝümme iẕâ de`âküm da`vetem mine-l'arḍi iẕâ entüm tuḫracûn.ومن آياته أن تقوم السماء والأرض بأمره ثم إذا دعاكم دعوة من الأرض إذا أنتم تخرجون
وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ
Elmalılı Yine göğün ve yerin, emriyle durması da O'nun âyetlerindendir. Sonra sizi bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki (yerden diriltilip çıkarılıyorsunuz).
Y. AliAnd among His Signs is this, that heaven and earth stand by His Command: then when He calls you, by a single call, from the earth, behold, ye (straightway) come forth.
 Words|ومن - And among| آياته - His Signs| أن - (is) that| تقوم - stands| السماء - the heavens| والأرض - and the earth| بأمره - by His Command.| ثم - Then| إذا - when| دعاكم - He calls you| دعوة - (with) a call,| من - from| الأرض - the earth,| إذا - behold!| أنتم - You| تخرجون - will come forth.|
26.
[30:26]
velehû men fi-ssemâvâti vel'arḍ. küllül lehû ḳânitûn.وله من في السماوات والأرض كل له قانتون
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
Elmalılı Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'nundur. Hepsi de O'na itaat etmektedirler.
Y. AliTo Him belongs every being that is in the heavens and on earth: all are devoutly obedient to Him.
 Words|وله - And to Him (belongs)| من - whoever| في - (is) in| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth.| كل - All| له - to Him| قانتون - (are) obedient.|
27.
[30:27]
vehüve-lleẕî yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû vehüve ehvenü `aleyh. velehü-lmeŝelü-l'a`lâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.وهو الذي يبدأ الخلق ثم يعيده وهو أهون عليه وله المثل الأعلى في السماوات والأرض وهو العزيز الحكيم
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çokgüçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Y. AliIt is He Who begins (the process of) creation; then repeats it; and for Him it is most easy. To Him belongs the loftiest similitude (we can think of) in the heavens and the earth: for He is Exalted in Might, full of wisdom.
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| يبدأ - originates| الخلق - the creation| ثم - then| يعيده - repeats it,| وهو - and it| أهون - (is) easier| عليه - for Him.| وله - And for Him| المثل - (is) the description,| الأعلى - the highest| في - in| السماوات - the heavens| والأرض - and the earth.| وهو - And He| العزيز - (is) the All-Mighty,| الحكيم - the All-Wise.|
28.
[30:28]
ḍarabe leküm meŝelem min enfüsiküm. hel leküm mim mâ meleket eymânüküm min şürakâe fî mâ razaḳnâküm feentüm fîhi sevâün teḫâfûnehüm keḫîfetiküm enfüseküm. keẕâlike nüfeṣṣilü-l'âyâti liḳavmiy ya`ḳilûn.ضرب لكم مثلا من أنفسكم هل لكم من ما ملكت أيمانكم من شركاء في ما رزقناكم فأنتم فيه سواء تخافونهم كخيفتكم أنفسكم كذلك نفصل الآيات لقوم يعقلون
ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِنْ أَنفُسِكُمْ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Elmalılı Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.
Y. AliHe does propound to you a similitude from your own (experience): do ye have partners among those whom your right hands possess, to share as equals in the wealth We have bestowed on you? Do ye fear them as ye fear each other? Thus do we explain the Signs in detail to a people that understand.
 Words|ضرب - He sets forth| لكم - to you| مثلا - an example| من - from| أنفسكم - yourselves.| هل - Is| لكم - for you| من - among| ما - what| ملكت - possess| أيمانكم - your right hands| من - any| شركاء - partners| في - in| ما - what| رزقناكم - We have provided you| فأنتم - so you| فيه - in it| سواء - (are) equal,| تخافونهم - you fear them| كخيفتكم - as you fear| أنفسكم - yourselves?| كذلك - Thus| نفصل - We explain| الآيات - the Verses| لقوم - for a people| يعقلون - (who) use reason.|
29.
[30:29]
beli-ttebe`a-lleẕîne żalemû ehvâehüm bigayri `ilmin. femey yehdî men eḍalle-llâh. vemâ lehüm min nâṣirîn.بل اتبع الذين ظلموا أهواءهم بغير علم فمن يهدي من أضل الله وما لهم من ناصرين
بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ فَمَن يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ
Elmalılı Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırdığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
Y. AliNay, the wrong-doers (merely) follow their own lusts, being devoid of knowledge. But who will guide those whom Allah leaves astray? To them there will be no helpers.
 Words|بل - Nay,| اتبع - follow| الذين - those who| ظلموا - do wrong,| أهواءهم - their desires,| بغير - without| علم - knowledge.| فمن - Then who| يهدي - (can) guide| من - (one) whom| أضل - Allah has let go astray?| الله - Allah has let go astray?| وما - And not| لهم - for them| من - any| ناصرين - helpers.|
30.
[30:30]
feeḳim vecheke lildîni ḥanîfâ. fiṭrate-llâhi-lletî feṭara-nnâse `aleyhâ. lâ tebdîle liḫalḳi-llâh. ẕâlike-ddînü-lḳayyim. velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.فأقم وجهك للدين حنيفا فطرت الله التي فطر الناس عليها لا تبديل لخلق الله ذلك الدين القيم ولكن أكثر الناس لا يعلمون
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Y. AliSo set thou thy face steadily and truly to the Faith: (establish) Allah's handiwork according to the pattern on which He has made mankind: no change (let there be) in the work (wrought) by Allah: that is the standard Religion: but most among mankind understand not.
 Words|فأقم - So set| وجهك - your face| للدين - to the religion| حنيفا - upright.| فطرت - Nature| الله - (made by) Allah| التي - (upon) which| فطر - He has created| الناس - mankind| عليها - [on it].| لا - No| تبديل - change| لخلق - (should there be) in the creation| الله - (of) Allah.| ذلك - That| الدين - (is) the religion| القيم - the correct,| ولكن - but| أكثر - most| الناس - men| لا - (do) not| يعلمون - know.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17