1. [34:45] | vekeẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim vemâ belegû mi`şâra mâ âteynâhüm fekeẕẕebû rusülî. fekeyfe kâne nekîr. | وكذب الذين من قبلهم وما بلغوا معشار ما آتيناهم فكذبوا رسلي فكيف كان نكير وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
---|
Elmalılı | Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Hem bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine eremediler. Peygamberlerimi yalanladılar, ama beni inkâr edişin sonu nasıl oldu? |
Y. Ali | And their predecessors rejected (the Truth); these have not received a tenth of what We had granted to those: yet when they rejected My messengers, how (terrible) was My rejection (of them)!
|
Words | | |
2. [34:49] | ḳul câe-lḥaḳḳu vemâ yübdiü-lbâṭilü vemâ yü`îd. | قل جاء الحق وما يبدئ الباطل وما يعيد قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ |
---|
Elmalılı | De ki: "Hak geldi, batılın önü de kalmaz, sonu da." |
Y. Ali | Say: "The Truth has arrived, and Falsehood neither creates anything new, nor restores anything."
|
Words | | |
3. [35:2] | mâ yefteḥi-llâhü linnâsi mir raḥmetin felâ mümsike lehâ. vemâ yümsik felâ mürsile lehû mim ba`dih. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | ما يفتح الله للناس من رحمة فلا ممسك لها وما يمسك فلا مرسل له من بعده وهو العزيز الحكيم مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak olan yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
Y. Ali | What Allah out of his Mercy doth bestow on mankind there is none can withhold: what He doth withhold, there is none can grant, apart from Him: and He is the Exalted in Power, full of Wisdom.
|
Words | | |
4. [35:11] | vellâhü ḫaleḳaküm min türâbin ŝümme min nuṭfetin ŝümme ce`aleküm ezvâcâ. vemâ taḥmilü min ünŝâ velâ teḍa`u illâ bi`ilmih. vemâ yü`ammeru mim mü`ammeriv velâ yünḳaṣu min `umürihî illâ fî kitâb. inne ẕâlike `ale-llâhi yesîr. | والله خلقكم من تراب ثم من نطفة ثم جعلكم أزواجا وما تحمل من أنثى ولا تضع إلا بعلمه وما يعمر من معمر ولا ينقص من عمره إلا في كتاب إن ذلك على الله يسير وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ |
---|
Elmalılı | Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah'a göre kolaydır. |
Y. Ali | And Allah did create you from dust; then from a sperm-drop; then He made you in pairs. And no female conceives, or lays down (her load), but with His knowledge. Nor is a man long-lived granted length of days, nor is a part cut off from his life, but is in a Decree (ordained). All this is easy to Allah.
|
Words | | |
5. [35:12] | vemâ yestevi-lbaḥrân. hâẕâ `aẕbün fürâtün sâigun şerâbühû vehâẕâ milḥun ücâc. vemin küllin te'külûne laḥmen ṭariyyev vetestaḫricûne ḥilyeten telbesûnehâ. vetera-lfülke fîhi mevâḫira litebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn. | وما يستوي البحران هذا عذب فرات سائغ شرابه وهذا ملح أجاج ومن كل تأكلون لحما طريا وتستخرجون حلية تلبسونها وترى الفلك فيه مواخر لتبتغوا من فضله ولعلكم تشكرون وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken (boğazdan) kayar; şu da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lütfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz. |
Y. Ali | Nor are the two bodies of flowing water alike,- the one palatable, sweet, and pleasant to drink, and the other, salt and bitter. Yet from each (kind of water) do ye eat flesh fresh and tender, and ye extract ornaments to wear; and thou seest the ships therein that plough the waves, that ye may seek (thus) of the Bounty of Allah that ye may be grateful.
|
Words | | |
6. [35:17] | vemâ ẕâlike `ale-llâhi bi`azîz. | وما ذلك على الله بعزيز وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ |
---|
Elmalılı | Ve bu, Allah'a göre zor bir şey değildir. |
Y. Ali | Nor is that (at all) difficult for Allah.
|
Words | | |
7. [35:19] | vemâ yestevi-l'a`mâ velbeṣîr. | وما يستوي الأعمى والبصير وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ |
---|
Elmalılı | Ne kör ile gören eşit olur, |
Y. Ali | The blind and the seeing are not alike;
|
Words | | |
8. [35:22] | vemâ yestevi-l'aḥyâü vele-l'emvât. inne-llâhe yüsmi`u mey yeşâ'. vemâ ente bimüsmi`im men fi-lḳubûr. | وما يستوي الأحياء ولا الأموات إن الله يسمع من يشاء وما أنت بمسمع من في القبور وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَاءُ وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ |
---|
Elmalılı | Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin. |
Y. Ali | Nor are alike those that are living and those that are dead. Allah can make any that He wills to hear; but thou canst not make those to hear who are (buried) in graves.
|
Words | | |
9. [35:44] | evelem yesîrû fi-l'arḍi feyenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne min ḳablihim vekânû eşedde minhüm ḳuvveh. vemâ kâne-llâhü liyü`cizehû min şey'in fi-ssemâvâti velâ fi-l'arḍ. innehû kâne `alîmen ḳadîrâ. | أولم يسيروا في الأرض فينظروا كيف كان عاقبة الذين من قبلهم وكانوا أشد منهم قوة وما كان الله ليعجزه من شيء في السماوات ولا في الأرض إنه كان عليما قديرا أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا |
---|
Elmalılı | Yeryüzünde gezip bir bakmadılar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Halbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler. Ne göklerde ve ne de yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz. Çünkü o her şeyi bilendir, her şeye kâdir olandır. |
Y. Ali | Do they not travel through the earth, and see what was the End of those before them,- though they were superior to them in strength? Nor is Allah to be frustrated by anything whatever in the heavens or on earth: for He is All-Knowing. All-Powerful.
|
Words | | |
10. [36:15] | ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn. | قالوا ما أنتم إلا بشر مثلنا وما أنزل الرحمن من شيء إن أنتم إلا تكذبون قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمَن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler. |
Y. Ali | The (people) said: "Ye are only men like ourselves; and (Allah) Most Gracious sends no sort of revelation: ye do nothing but lie."
|
Words | | |
11. [36:17] | vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn. | وما علينا إلا البلاغ المبين وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ |
---|
Elmalılı | "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir." |
Y. Ali | "And our duty is only to proclaim the clear Message."
|
Words | | |
12. [36:22] | vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn. | وما لي لا أعبد الذي فطرني وإليه ترجعون وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz." |
Y. Ali | "It would not be reasonable in me if I did not serve Him Who created me, and to Whom ye shall (all) be brought back.
|
Words | | |
13. [36:28] | vemâ enzelnâ `alâ ḳavmihî mim ba`dihî min cündim mine-ssemâi vemâ künnâ münzilîn. | وما أنزلنا على قومه من بعده من جند من السماء وما كنا منزلين وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ |
---|
Elmalılı | Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. |
Y. Ali | And We sent not down against his People, after him, any hosts from heaven, nor was it needful for Us so to do.
|
Words | | |
14. [36:35] | liye'külû min ŝemerihî vemâ `amilethü eydîhim. efelâ yeşkürûn. | ليأكلوا من ثمره وما عملته أيديهم أفلا يشكرون لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi? |
Y. Ali | That they may enjoy the fruits of this (artistry): It was not their hands that made this: will they not then give thanks?
|
Words | | |
15. [36:45] | veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn. | وإذا قيل لهم اتقوا ما بين أيديكم وما خلفكم لعلكم ترحمون وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
---|
Elmalılı | Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman, |
Y. Ali | When they are told, "Fear ye that which is before you and that which will be after you, in order that ye may receive Mercy," (they turn back).
|
Words | | |
16. [36:46] | vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn. | وما تأتيهم من آية من آيات ربهم إلا كانوا عنها معرضين وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
---|
Elmalılı | Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler. |
Y. Ali | Not a Sign comes to them from among the Signs of their Lord, but they turn away therefrom.
|
Words | | |
17. [36:69] | vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn. | وما علمناه الشعر وما ينبغي له إن هو إلا ذكر وقرآن مبين وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır. |
Y. Ali | We have not instructed the (Prophet) in Poetry, nor is it meet for him: this is no less than a Message and a Qur'an making things clear:
|
Words | | |
18. [36:76] | felâ yaḥzünke ḳavlühüm. innâ na`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn. | فلا يحزنك قولهم إنا نعلم ما يسرون وما يعلنون فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
---|
Elmalılı | O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da. |
Y. Ali | Let not their speech, then, grieve thee. Verily We know what they hide as well as what they disclose.
|
Words | | |
19. [37:5] | rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ verabbü-lmeşâriḳ. | رب السماوات والأرض وما بينهما ورب المشارق رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ |
---|
Elmalılı | O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir. |
Y. Ali | Lord of the heavens and of the earth and all between them, and Lord of every point at the rising of the sun!
|
Words | | |
20. [37:22] | uḥşürü-lleẕîne żalemû veezvâcehüm vemâ kânû ya`büdûn. | احشروا الذين ظلموا وأزواجهم وما كانوا يعبدون احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ |
---|
Elmalılı | Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru. |
Y. Ali | "Bring ye up", it shall be said, "The wrong-doers and their wives, and the things they worshipped-
|
Words | | |
21. [37:30] | vemâ kâne lenâ `aleyküm min sülṭân. bel küntüm ḳavmen ṭâgîn. | وما كان لنا عليكم من سلطان بل كنتم قوما طاغين وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ |
---|
Elmalılı | "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz." |
Y. Ali | "Nor had we any authority over you. Nay, it was ye who were a people in obstinate rebellion!
|
Words | | |
22. [37:39] | vemâ tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn. | وما تجزون إلا ما كنتم تعملون وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız. |
Y. Ali | But it will be no more than the retribution of (the Evil) that ye have wrought;-
|
Words | | |
23. [37:59] | illâ mevtetene-l'ûlâ vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn. | إلا موتتنا الأولى وما نحن بمعذبين إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
---|
Elmalılı | "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? |
Y. Ali | "Except our first death, and that we shall not be punished?"
|
Words | | |
24. [37:96] | vellâhü ḫaleḳaküm vemâ ta`melûn. | والله خلقكم وما تعملون وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." |
Y. Ali | "But Allah has created you and your handwork!"
|
Words | | |
25. [37:161] | feinneküm vemâ ta`büdûn. | فإنكم وما تعبدون فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ |
---|
Elmalılı | Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. |
Y. Ali | For, verily, neither ye nor those ye worship-
|
Words | | |
26. [37:164] | vemâ minnâ illâ lehû meḳâmüm ma`lûm. | وما منا إلا له مقام معلوم وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ |
---|
Elmalılı | (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. |
Y. Ali | (Those ranged in ranks say): "Not one of us but has a place appointed;
|
Words | | |
27. [38:10] | em lehüm mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. felyerteḳû fi-l'esbâb. | أم لهم ملك السماوات والأرض وما بينهما فليرتقوا في الأسباب أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ |
---|
Elmalılı | Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim! |
Y. Ali | Or have they the dominion of the heavens and the earth and all between? If so, let them mount up with the ropes and means (to reach that end)!
|
Words | | |
28. [38:15] | vemâ yenżuru hâülâi illâ ṣayḥatev vâḥidetem mâ lehâ min fevâḳ. | وما ينظر هؤلاء إلا صيحة واحدة ما لها من فواق وَمَا يَنظُرُ هَؤُلَاءِ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ |
---|
Elmalılı | Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur. |
Y. Ali | These (today) only wait for a single mighty Blast, which (when it comes) will brook no delay.
|
Words | | |
29. [38:27] | vemâ ḫalaḳne-ssemâe vel'arḍa vemâ beynehümâ bâṭilâ. ẕâlike żannü-lleẕîne keferû. feveylül lilleẕîne keferû mine-nnâr. | وما خلقنا السماء والأرض وما بينهما باطلا ذلك ظن الذين كفروا فويل للذين كفروا من النار وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ |
---|
Elmalılı | Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline! |
Y. Ali | Not without purpose did We create heaven and earth and all between! that were the thought of Unbelievers! but woe to the Unbelievers because of the Fire (of Hell)!
|
Words | | |
30. [38:65] | ḳul innemâ ene münẕir. vemâ min ilâhin ille-llâhü-lvâḥidü-lḳahhâr. | قل إنما أنا منذر وما من إله إلا الله الواحد القهار قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ |
---|
Elmalılı | De ki: "Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici olan Allah'tan başka tanrı da yoktur." |
Y. Ali | Say: "Truly am I a Warner: no god is there but the one Allah, Supreme and Irresistible,-
|
Words | | |