1. [34:22] | ḳuli-d`ü-lleẕîne za`amtüm min dûni-llâh. lâ yemlikûne miŝḳâle ẕerratin fi-ssemâvâti velâ fi-l'arḍi vemâ lehüm fîhimâ min şirkiv vemâ lehû minhüm min żahîr. | قل ادعوا الذين زعمتم من دون الله لا يملكون مثقال ذرة في السماوات ولا في الأرض وما لهم فيهما من شرك وما له منهم من ظهير قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ |
---|
Elmalılı | De ki: "Allah'ı bırakıp da tanrı saydığınız putlarınıza istediğiniz kadar yalvarın. Onların ne göklerde, ne yerde zerre kadar güçleri yetmez. Onların, bunlarda bir ortaklığı da yok. Allah'ın da onlardan bir yardımcısı yoktur." |
Y. Ali | Say: "Call upon other (gods) whom ye fancy, besides Allah: They have no power,- not the weight of an atom,- in the heavens or on earth: No (sort of) share have they therein, nor is any of them a helper to Allah.
|
Words | | |
2. [34:25] | ḳul lâ tüs'elûne `ammâ ecramnâ velâ nüs'elü `ammâ ta`melûn. | قل لا تسألون عما أجرمنا ولا نسأل عما تعملون قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız." |
Y. Ali | Say: "Ye shall not be questioned as to our sins, nor shall we be questioned as to what ye do."
|
Words | | |
3. [34:28] | vemâ erselnâke illâ kâffetel linnâsi beşîrav veneẕîrav velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn. | وما أرسلناك إلا كافة للناس بشيرا ونذيرا ولكن أكثر الناس لا يعلمون وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
Y. Ali | We have not sent thee but as a universal (Messenger) to men, giving them glad tidings, and warning them (against sin), but most men understand not.
|
Words | | |
4. [34:30] | ḳul leküm mî`âdü yevmil lâ teste'ḫirûne `anhü sâ`atev velâ testaḳdimûn. | قل لكم ميعاد يوم لا تستأخرون عنه ساعة ولا تستقدمون قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Size vaad edilen öyle bir gündür ki, ondan ne bir an geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz." |
Y. Ali | Say: "The appointment to you is for a Day, which ye cannot put back for an hour nor put forward."
|
Words | | |
5. [34:36] | ḳul inne rabbî yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdiru velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn. | قل إن ربي يبسط الرزق لمن يشاء ويقدر ولكن أكثر الناس لا يعلمون قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine sıkar. Fakat insanların çoğu bilmezler." |
Y. Ali | Say: "Verily my Lord enlarges and restricts the Provision to whom He pleases, but most men understand not."
|
Words | | |
6. [34:42] | felyevme lâ yemlikü ba`ḍuküm liba`ḍin nef`av velâ ḍarrâ. veneḳûlü lilleẕîne żalemû ẕûḳû `aẕâbe-nnâri-lletî küntüm bihâ tükeẕẕibûn. | فاليوم لا يملك بعضكم لبعض نفعا ولا ضرا ونقول للذين ظلموا ذوقوا عذاب النار التي كنتم بها تكذبون فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ |
---|
Elmalılı | İşte o gün birbirinize ne bir menfaate, ne de bir zarara sahip olabilirsiniz. Ve biz o zulmedenlere: "Tadın bakalım o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!" deriz. |
Y. Ali | So on that Day no power shall they have over each other, for profit or harm: and We shall say to the wrong-doers, "Taste ye the Penalty of the Fire,- the which ye were wont to deny!"
|
Words | | |
7. [35:3] | yâ eyyühe-nnâsü-ẕkürû ni`mete-llâhi `aleyküm. hel min ḫâliḳin gayru-llâhi yerzüḳuküm mine-ssemâi vel'arḍ. lâ ilâhe illâ hû. feennâ tü'fekûn. | يا أيها الناس اذكروا نعمت الله عليكم هل من خالق غير الله يرزقكم من السماء والأرض لا إله إلا هو فأنى تؤفكون يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ |
---|
Elmalılı | Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? O size gökten ve yerden rızık verir. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz? |
Y. Ali | O men! Call to mind the grace of Allah unto you! is there a creator, other than Allah, to give you sustenance from heaven or earth? There is no god but He: how then are ye deluded away from the Truth?
|
Words | | |
8. [35:14] | in ted`ûhüm lâ yesme`û dü`âeküm. velev semi`û me-stecâbû leküm. veyevme-lḳiyâmeti yekfürûne bişirkiküm. velâ yünebbiüke miŝlü ḫabîr. | إن تدعوهم لا يسمعوا دعاءكم ولو سمعوا ما استجابوا لكم ويوم القيامة يكفرون بشرككم ولا ينبئك مثل خبير إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ |
---|
Elmalılı | Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevabını veremezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah'a ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz. |
Y. Ali | If ye invoke them, they will not listen to your call, and if they were to listen, they cannot answer your (prayer). On the Day of Judgment they will reject your "Partnership". and none, (O man!) can tell thee (the Truth) like the One Who is acquainted with all things.
|
Words | | |
9. [35:18] | velâ teziru vâziratüv vizra uḫrâ. vein ted`u müŝḳaletün ilâ ḥimlihâ lâ yuḥmel minhü şey'üv velev kâne ẕâ ḳurbâ. innemâ tünẕiru-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi veeḳâmu-ṣṣalâh. vemen tezekkâ feinnemâ yetezekkâ linefsih. veile-llâhi-lmeṣîr. | ولا تزر وازرة وزر أخرى وإن تدع مثقلة إلى حملها لا يحمل منه شيء ولو كان ذا قربى إنما تنذر الذين يخشون ربهم بالغيب وأقاموا الصلاة ومن تزكى فإنما يتزكى لنفسه وإلى الله المصير وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ |
---|
Elmalılı | Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır. |
Y. Ali | Nor can a bearer of burdens bear another's burdens if one heavily laden should call another to (bear) his load. Not the least portion of it can be carried (by the other). Even though he be nearly related. Thou canst but admonish such as fear their Lord unseen and establish regular Prayer. And whoever purifies himself does so for the benefit of his own soul; and the destination (of all) is to Allah.
|
Words | | |
10. [35:35] | elleẕî eḥallenâ dâra-lmüḳâmeti min faḍlih. lâ yemessünâ fîhâ neṣabüv velâ yemessünâ fîhâ lügûb. | الذي أحلنا دار المقامة من فضله لا يمسنا فيها نصب ولا يمسنا فيها لغوب الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ |
---|
Elmalılı | "Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanç gelmeyecektir." |
Y. Ali | "Who has, out of His Bounty, settled us in a Home that will last: no toil nor sense of weariness shall touch us therein."
|
Words | | |
11. [35:36] | velleẕîne keferû lehüm nâru cehennem. lâ yuḳḍâ `aleyhim feyemûtû velâ yüḫaffefü `anhüm min `aẕâbihâ. keẕâlike neczî külle kefûr. | والذين كفروا لهم نار جهنم لا يقضى عليهم فيموتوا ولا يخفف عنهم من عذابها كذلك نجزي كل كفور وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ |
---|
Elmalılı | İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. |
Y. Ali | But those who reject (Allah) - for them will be the Fire of Hell: No term shall be determined for them, so they should die, nor shall its Penalty be lightened for them. Thus do We reward every ungrateful one!
|
Words | | |
12. [36:7] | leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn. | لقد حق القول على أكثرهم فهم لا يؤمنون لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler. |
Y. Ali | The Word is proved true against the greater part of them: for they do not believe.
|
Words | | |
13. [36:9] | vece`alnâ mim beyni eydîhim seddev vemin ḫalfihim sedden feagşeynâhüm fehüm lâ yübṣirûn. | وجعلنا من بين أيديهم سدا ومن خلفهم سدا فأغشيناهم فهم لا يبصرون وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler. |
Y. Ali | And We have put a bar in front of them and a bar behind them, and further, We have covered them up; so that they cannot see.
|
Words | | |
14. [36:10] | vesevâün `aleyhim eenẕertehüm em lem tünẕirhüm lâ yü'minûn. | وسواء عليهم أأنذرتهم أم لم تنذرهم لا يؤمنون وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar. |
Y. Ali | The same is it to them whether thou admonish them or thou do not admonish them: they will not believe.
|
Words | | |
15. [36:21] | ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn. | اتبعوا من لا يسألكم أجرا وهم مهتدون اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir." |
Y. Ali | "Obey those who ask no reward of you (for themselves), and who have themselves received Guidance.
|
Words | | |
16. [36:22] | vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn. | وما لي لا أعبد الذي فطرني وإليه ترجعون وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz." |
Y. Ali | "It would not be reasonable in me if I did not serve Him Who created me, and to Whom ye shall (all) be brought back.
|
Words | | |
17. [36:23] | eetteḫiẕü min dûnihî âliheten iy yüridni-rraḥmânü biḍurril lâ tugni `annî şefâ`atühüm şey'ev velâ yünḳiẕûn. | أأتخذ من دونه آلهة إن يردن الرحمن بضر لا تغن عني شفاعتهم شيئا ولا ينقذون أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ |
---|
Elmalılı | "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar." |
Y. Ali | "Shall I take (other) gods besides Him? If (Allah) Most Gracious should intend some adversity for me, of no use whatever will be their intercession for me, nor can they deliver me.
|
Words | | |
18. [36:31] | elem yerav kem ehleknâ ḳablehüm mine-lḳurûni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn. | ألم يروا كم أهلكنا قبلهم من القرون أنهم إليهم لا يرجعون أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنْ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ |
---|
Elmalılı | Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar. |
Y. Ali | See they not how many generations before them we destroyed? Not to them will they return:
|
Words | | |
19. [36:36] | sübḥâne-lleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ mimmâ tümbitü-l'arḍu vemin enfüsihim vemimmâ lâ ya`lemûn. | سبحان الذي خلق الأزواج كلها مما تنبت الأرض ومن أنفسهم ومما لا يعلمون سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir. |
Y. Ali | Glory to Allah, Who created in pairs all things that the earth produces, as well as their own (human) kind and (other) things of which they have no knowledge.
|
Words | | |
20. [36:40] | le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn. | لا الشمس ينبغي لها أن تدرك القمر ولا الليل سابق النهار وكل في فلك يسبحون لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ |
---|
Elmalılı | Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. |
Y. Ali | It is not permitted to the Sun to catch up the Moon, nor can the Night outstrip the Day: Each (just) swims along in (its own) orbit (according to Law).
|
Words | | |
21. [36:54] | felyevme lâ tużlemü nefsün şey'ev velâ tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn. | فاليوم لا تظلم نفس شيئا ولا تجزون إلا ما كنتم تعملون فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. |
Y. Ali | Then, on that Day, not a soul will be wronged in the least, and ye shall but be repaid the meeds of your past Deeds.
|
Words | | |
22. [36:60] | elem a`hed ileyküm yâ benî âdeme el lâ ta`büdü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn. | ألم أعهد إليكم يا بني آدم أن لا تعبدوا الشيطان إنه لكم عدو مبين أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak) |
Y. Ali | "Did I not enjoin on you, O ye Children of Adam, that ye should not worship Satan; for that he was to you an enemy avowed?-
|
Words | | |
23. [36:75] | lâ yesteṭî`ûne naṣrahüm vehüm lehüm cündüm muḥḍarûn. | لا يستطيعون نصرهم وهم لهم جند محضرون لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ |
---|
Elmalılı | Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir. |
Y. Ali | They have not the power to help them: but they will be brought up (before Our Judgment-seat) as a troop (to be condemned).
|
Words | | |
24. [37:8] | lâ yessemme`ûne ile-lmelei-l'a`lâ veyuḳẕefûne min külli cânib. | لا يسمعون إلى الملإ الأعلى ويقذفون من كل جانب لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ |
---|
Elmalılı | Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar. |
Y. Ali | (So) they should not strain their ears in the direction of the Exalted Assembly but be cast away from every side,
|
Words | | |
25. [37:13] | veiẕâ ẕükkirû lâ yeẕkürûn. | وإذا ذكروا لا يذكرون وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar. |
Y. Ali | And, when they are admonished, pay no heed,-
|
Words | | |
26. [37:25] | mâ leküm lâ tenâṣarûn. | ما لكم لا تناصرون مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ |
---|
Elmalılı | (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.) |
Y. Ali | "'What is the matter with you that ye help not each other?'"
|
Words | | |
27. [37:35] | innehüm kânû iẕâ ḳîle lehüm lâ ilâhe ille-llâhü yestekbirûn. | إنهم كانوا إذا قيل لهم لا إله إلا الله يستكبرون إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ |
---|
Elmalılı | Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. |
Y. Ali | For they, when they were told that there is no god except Allah, would puff themselves up with Pride,
|
Words | | |
28. [37:47] | lâ fîhâ gavlüv velâ hüm `anhâ yünzefûn. | لا فيها غول ولا هم عنها ينزفون لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ |
---|
Elmalılı | Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir. |
Y. Ali | Free from headiness; nor will they suffer intoxication therefrom.
|
Words | | |
29. [37:92] | mâ leküm lâ tenṭiḳûn. | ما لكم لا تنطقون مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi). |
Y. Ali | "What is the matter with you that ye speak not (intelligently)?"
|
Words | | |
30. [38:22] | iẕ deḫalû `alâ dâvûde fefezi`a minhüm ḳâlû lâ teḫaf. ḫaṣmâni begâ ba`ḍunâ `alâ ba`ḍin faḥküm beynenâ bilḥaḳḳi velâ tüşṭiṭ vehdinâ ilâ sevâi-ṣṣirâṭ. | إذ دخلوا على داوود ففزع منهم قالوا لا تخف خصمان بغى بعضنا على بعض فاحكم بيننا بالحق ولا تشطط واهدنا إلى سواء الصراط إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاءِ الصِّرَاطِ |
---|
Elmalılı | Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar. |
Y. Ali | When they entered the presence of David, and he was terrified of them, they said: "Fear not: we are two disputants, one of whom has wronged the other: Decide now between us with truth, and treat us not with injustice, but guide us to the even Path..
|
Words | | |