1. [7:42] | velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ. ülâike aṣḥâbü-lcenneh. hüm fîhâ ḫâlidûn. | والذين آمنوا وعملوا الصالحات لا نكلف نفسا إلا وسعها أولئك أصحاب الجنة هم فيها خالدون وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | İman edenler ve iyi amellerde bulunanlarki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır. |
Y. Ali | But those who believe and work righteousness,- no burden do We place on any soul, but that which it can bear,- they will be Companions of the Garden, therein to dwell (for ever).
|
Words | | |
2. [7:47] | veiẕâ ṣurifet ebṣâruhüm tilḳâe aṣḥâbi-nnâri ḳâlû rabbenâ lâ tec`alnâ me`a-lḳavmi-żżâlimîn. | وإذا صرفت أبصارهم تلقاء أصحاب النار قالوا ربنا لا تجعلنا مع القوم الظالمين وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ قَالُواْ رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de: "Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber eyleme!" derler. |
Y. Ali | When their eyes shall be turned towards the Companions of the Fire, they will say: "Our Lord! send us not to the company of the wrong-doers."
|
Words | | |
3. [7:49] | ehâülâi-lleẕîne aḳsemtüm lâ yenâlühümü-llâhü biraḥmeh. üdḫulü-lcennete lâ ḫavfün `aleyküm velâ entüm taḥzenûn. | أهؤلاء الذين أقسمتم لا ينالهم الله برحمة ادخلوا الجنة لا خوف عليكم ولا أنتم تحزنون أَهَـؤُلاَءِ الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لاَ يَنَالُهُمُ اللّهُ بِرَحْمَةٍ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ لاَ خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَنتُمْ تَحْزَنُونَ |
---|
Elmalılı | "Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek, diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?" (Cennetliklere dönerek): "Girin cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz" derler. |
Y. Ali | "Behold! are these not the men whom you swore that Allah with His Mercy would never bless? Enter ye the Garden: no fear shall be on you, nor shall ye grieve."
|
Words | | |
4. [7:55] | üd`û rabbeküm teḍarru`av veḫufyeh. innehû lâ yüḥibbü-lmü`tedîn. | ادعوا ربكم تضرعا وخفية إنه لا يحب المعتدين ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ |
---|
Elmalılı | Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. |
Y. Ali | Call on your Lord with humility and in private: for Allah loveth not those who trespass beyond bounds.
|
Words | | |
5. [7:58] | velbeledu-ṭṭayyibü yaḫrucü nebâtühû biiẕni rabbih. velleẕî ḫabüŝe lâ yaḫrucü illâ nekidâ. keẕâlike nüṣarrifü-l'âyâti liḳavmiy yeşkürûn. | والبلد الطيب يخرج نباته بإذن ربه والذي خبث لا يخرج إلا نكدا كذلك نصرف الآيات لقوم يشكرون وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَالَّذِي خَبُثَ لاَ يَخْرُجُ إِلاَّ نَكِدًا كَذَلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | Güzel memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız. |
Y. Ali | From the land that is clean and good, by the will of its Cherisher, springs up produce, (rich) after its kind: but from the land that is bad, springs up nothing but that which is niggardly: thus do we explain the signs by various (symbols) to those who are grateful.
|
Words | | |
6. [7:62] | übelliguküm risâlâti rabbî veenṣaḥu leküm vea`lemü mine-llâhi mâ lâ ta`lemûn. | أبلغكم رسالات ربي وأنصح لكم وأعلم من الله ما لا تعلمون أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum." |
Y. Ali | "I but fulfil towards you the duties of my Lord's mission: Sincere is my advice to you, and I know from Allah something that ye know not.
|
Words | | |
7. [7:79] | fetevellâ `anhüm veḳâle yâ ḳavmi leḳad eblagtüküm risâlete rabbî veneṣaḥtü leküm velâkil lâ tüḥibbûne-nnâṣiḥîn. | فتولى عنهم وقال يا قوم لقد أبلغتكم رسالة ربي ونصحت لكم ولكن لا تحبون الناصحين فَتَوَلَّى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَكِن لاَّ تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ |
---|
Elmalılı | Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz." |
Y. Ali | So Salih left them, saying: "O my people! I did indeed convey to you the message for which I was sent by my Lord: I gave you good counsel, but ye love not good counsellors!"
|
Words | | |
8. [7:95] | ŝümme beddelnâ mekâne-sseyyieti-lḥasenete ḥattâ `afev veḳâlû ḳad messe âbâene-ḍḍarrâü vesserrâü feeḫaẕnâhüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn. | ثم بدلنا مكان السيئة الحسنة حتى عفوا وقالوا قد مس آباءنا الضراء والسراء فأخذناهم بغتة وهم لا يشعرون ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّى عَفَواْ وَّقَالُواْ قَدْ مَسَّ آبَاءَنَا الضَّرَّاءُ وَالسَّرَّاءُ فَأَخَذْنَاهُم بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık. |
Y. Ali | Then We changed their suffering into prosperity, until they grew and multiplied, and began to say: "Our fathers (too) were touched by suffering and affluence" ... Behold! We called them to account of a sudden, while they realised not (their peril).
|
Words | | |
9. [7:100] | evelem yehdi lilleẕîne yeriŝûne-l'arḍa mim ba`di ehlihâ el lev neşâü eṣabnâhüm biẕünûbihim. venaṭbe`u `alâ ḳulûbihim fehüm lâ yesme`ûn. | أولم يهد للذين يرثون الأرض من بعد أهلها أن لو نشاء أصبناهم بذنوبهم ونطبع على قلوبهم فهم لا يسمعون أَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ أَهْلِهَا أَن لَّوْ نَشَاءُ أَصَبْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَنَطْبَعُ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler. |
Y. Ali | To those who inherit the earth in succession to its (previous) possessors, is it not a guiding, (lesson) that, if We so willed, We could punish them (too) for their sins, and seal up their hearts so that they could not hear?
|
Words | | |
10. [7:105] | ḥaḳîḳun `alâ el lâ eḳûle `ale-llâhi ille-lḥaḳḳ. ḳad ci'tüküm bibeyyinetim mir rabbiküm feersil me`iye benî isrâîl. | حقيق على أن لا أقول على الله إلا الحق قد جئتكم ببينة من ربكم فأرسل معي بني إسرائيل حَقِيقٌ عَلَى أَن لاَّ أَقُولَ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ قَدْ جِئْتُكُم بِبَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
---|
Elmalılı | Allah'a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey söylemememdir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize getirdim, artık İsrailoğullarını benimle gönder. |
Y. Ali | One for whom it is right to say nothing but truth about Allah. Now have I come unto you (people), from your Lord, with a clear (Sign): So let the Children of Israel depart along with me."
|
Words | | |
11. [7:131] | feiẕâ câethümü-lḥasenetü ḳâlû lenâ hâẕih. vein tüṣibhüm seyyietüy yeṭṭayyerû bimûsâ vemem me`ah. elâ innemâ ṭâiruhüm `inde-llâhi velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn. | فإذا جاءتهم الحسنة قالوا لنا هذه وإن تصبهم سيئة يطيروا بموسى ومن معه ألا إنما طائرهم عند الله ولكن أكثرهم لا يعلمون فَإِذَا جَاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُواْ لَنَا هَـذِهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُواْ بِمُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَلاَ إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِندَ اللّهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler. |
Y. Ali | But when good (times) came, they said, "This is due to us;" When gripped by calamity, they ascribed it to evil omens connected with Moses and those with him! Behold! in truth the omens of evil are theirs in Allah's sight, but most of them do not understand!
|
Words | | |
12. [7:146] | seaṣrifü `an âyâtiye-lleẕîne yetekebberûne fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳ. veiy yerav külle âyetil lâ yü'minû bihâ. veiy yerav sebîle-rruşdi lâ yetteḫiẕûhü sebîlâ. veiy yerav sebîle-lgayyi yetteḫiẕûhü sebîlâ. ẕâlike biennehüm keẕẕebû biâyâtinâ vekânû `anhâ gâfilîn. | سأصرف عن آياتي الذين يتكبرون في الأرض بغير الحق وإن يروا كل آية لا يؤمنوا بها وإن يروا سبيل الرشد لا يتخذوه سبيلا وإن يروا سبيل الغي يتخذوه سبيلا ذلك بأنهم كذبوا بآياتنا وكانوا عنها غافلين سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ |
---|
Elmalılı | Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmeyi âdet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir. |
Y. Ali | Those who behave arrogantly on the earth in defiance of right - them will I turn away from My signs: Even if they see all the signs, they will not believe in them; and if they see the way of right conduct, they will not adopt it as the way; but if they see the way of error, that is the way they will adopt. For they have rejected our signs, and failed to take warning from them.
|
Words | | |
13. [7:148] | vetteḫaẕe ḳavmü mûsâ mim ba`dihî min ḥuliyyihim `iclen cesedel lehû ḫuvâr. elem yerav ennehû lâ yükellimühüm velâ yehdîhim sebîlâ. itteḫaẕûhü vekânû żâlimîn. | واتخذ قوم موسى من بعده من حليهم عجلا جسدا له خوار ألم يروا أنه لا يكلمهم ولا يهديهم سبيلا اتخذوه وكانوا ظالمين وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِن بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّهُ لاَ يُكَلِّمُهُمْ وَلاَ يَهْدِيهِمْ سَبِيلاً اتَّخَذُوهُ وَكَانُواْ ظَالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular. |
Y. Ali | The people of Moses made, in his absence, out of their ornaments, the image of calf, (for worship): it seemed to low: did they not see that it could neither speak to them, nor show them the way? They took it for worship and they did wrong.
|
Words | | |
14. [7:158] | ḳul yâ eyyühe-nnâsü innî rasûlü-llâhi ileyküm cemî`an-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. lâ ilâhe illâ hüve yuḥyî veyümît. feâminû billâhi verasûlihi-nnebiyyi-l'ümmiyyi-lleẕî yü'minü billâhi vekelimâtihî vettebi`ûhü le`alleküm tehtedûn. | قل يا أيها الناس إني رسول الله إليكم جميعا الذي له ملك السماوات والأرض لا إله إلا هو يحيي ويميت فآمنوا بالله ورسوله النبي الأمي الذي يؤمن بالله وكلماته واتبعوه لعلكم تهتدون قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz. |
Y. Ali | Say: "O men! I am sent unto you all, as the Messenger of Allah, to Whom belongeth the dominion of the heavens and the earth: there is no god but He: it is He That giveth both life and death. So believe in Allah and His Messenger, the Unlettered Prophet, who believeth in Allah and His words: follow him that (so) ye may be guided."
|
Words | | |
15. [7:163] | ves'elhüm `ani-lḳaryeti-lletî kânet ḥâḍirate-lbaḥr. iẕ ya`dûne fi-ssebti iẕ te'tîhim ḥîtânühüm yevme sebtihim şürra`av veyevme lâ yesbitûne lâ te'tîhim. keẕâlike neblûhüm bimâ kânû yefsüḳûn. | واسألهم عن القرية التي كانت حاضرة البحر إذ يعدون في السبت إذ تأتيهم حيتانهم يوم سبتهم شرعا ويوم لا يسبتون لا تأتيهم كذلك نبلوهم بما كانوا يفسقون وسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
---|
Elmalılı | Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyorlardı, yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk. |
Y. Ali | Ask them concerning the town standing close by the sea. Behold! they transgressed in the matter of the Sabbath. For on the day of their Sabbath their fish did come to them, openly holding up their heads, but on the day they had no Sabbath, they came not: thus did We make a trial of them, for they were given to transgression.
|
Words | | |
16. [7:169] | feḫalefe mim ba`dihim ḫalfüv veriŝü-lkitâbe ye'ḫuẕûne `araḍa hâẕe-l'ednâ veyeḳûlûne seyugferu lenâ. veiy ye'tihim `araḍum miŝlühû ye'ḫuẕûh. elem yü'ḫaẕ `aleyhim mîŝâḳu-lkitâbi el lâ yeḳûlû `ale-llâhi ille-lḥaḳḳa vederasû mâ fîh. veddâru-l'âḫiratü ḫayrul lilleẕîne yetteḳûn. efelâ ta`ḳilûn. | فخلف من بعدهم خلف ورثوا الكتاب يأخذون عرض هذا الأدنى ويقولون سيغفر لنا وإن يأتهم عرض مثله يأخذوه ألم يؤخذ عليهم ميثاق الكتاب أن لا يقولوا على الله إلا الحق ودرسوا ما فيه والدار الآخرة خير للذين يتقون أفلا تعقلون فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُواْ الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَـذَا الْأَدْنَى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا وَإِن يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِّثْلُهُ يَأْخُذُوهُ أَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِم مِّيثَاقُ الْكِتَابِ أَن لاَّ يِقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ وَدَرَسُواْ مَا فِيهِ وَالدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | Derken kitabı (Tevrat'ı) miras alan bozuk bir nesil bunların yerini aldı. Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek, şu alçak dünya malını alıyorlar, yine onun gibi bir mal ve rüşvet gelse onu da alırlar. Allah'a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü üzere misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup öğrenmemişler miydi? Oysa ahiret yurdu Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? |
Y. Ali | After them succeeded an (evil) generation: They inherited the Book, but they chose (for themselves) the vanities of this world, saying (for excuse): "(Everything) will be forgiven us." (Even so), if similar vanities came their way, they would (again) seize them. Was not the covenant of the Book taken from them, that they would not ascribe to Allah anything but the truth? and they study what is in the Book. But best for the righteous is the home in the Hereafter. Will ye not understand?
|
Words | | |
17. [7:170] | velleẕîne yümessikûne bilkitâbi veeḳâmu-ṣṣalâh. innâ lâ nüḍî`u ecra-lmuṣliḥîn. | والذين يمسكون بالكتاب وأقاموا الصلاة إنا لا نضيع أجر المصلحين وَالَّذِينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ إِنَّا لاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ |
---|
Elmalılı | Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz. |
Y. Ali | As to those who hold fast by the Book and establish regular prayer,- never shall We suffer the reward of the righteous to perish.
|
Words | | |
18. [7:179] | veleḳad ẕera'nâ licehenneme keŝîram mine-lcinni vel'ins. lehüm ḳulûbül lâ yefḳahûne bihâ. velehüm a`yünül lâ yübṣirûne bihâ. velehüm âẕânül lâ yesme`ûne bihâ. ülâike kel'en`âmi bel hüm eḍall. ülâike hümü-lgâfilûn. | ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن والإنس لهم قلوب لا يفقهون بها ولهم أعين لا يبصرون بها ولهم آذان لا يسمعون بها أولئك كالأنعام بل هم أضل أولئك هم الغافلون وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. |
Y. Ali | Many are the Jinns and men we have made for Hell: They have hearts wherewith they understand not, eyes wherewith they see not, and ears wherewith they hear not. They are like cattle,- nay more misguided: for they are heedless (of warning).
|
Words | | |
19. [7:182] | velleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn. | والذين كذبوا بآياتنا سنستدرجهم من حيث لا يعلمون وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemiyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız. |
Y. Ali | Those who reject Our signs, We shall gradually visit with punishment, in ways they perceive not;
|
Words | | |
20. [7:187] | yes'elûneke `ani-ssâ`ati eyyâne mürsâhâ. ḳul innemâ `ilmühâ `inde rabbî. lâ yücellîhâ livaḳtihâ illâ hû. ŝeḳulet fi-ssemâvâti vel'arḍ. lâ te'tîküm illâ bagteten. yes'elûneke keenneke ḥafiyyün `anhâ. ḳul innemâ `ilmühâ `inde-llâhi velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn. | يسألونك عن الساعة أيان مرساها قل إنما علمها عند ربي لا يجليها لوقتها إلا هو ثقلت في السماوات والأرض لا تأتيكم إلا بغتة يسألونك كأنك حفي عنها قل إنما علمها عند الله ولكن أكثر الناس لا يعلمون يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
Y. Ali | They ask thee about the (final) Hour - when will be its appointed time? Say: "The knowledge thereof is with my Lord (alone): None but He can reveal as to when it will occur. Heavy were its burden through the heavens and the earth. Only, all of a sudden will it come to you." They ask thee as if thou Wert eager in search thereof: Say: "The knowledge thereof is with Allah (alone), but most men know not."
|
Words | | |
21. [7:188] | ḳul lâ emlikü linefsî nef`av velâ ḍarran illâ mâ şâe-llâh. velev küntü a`lemü-lgaybe lestekŝertü mine-lḫayr. vemâ messeniye-ssûü in ene illâ neẕîruv vebeşîrul liḳavmiy yü'minûn. | قل لا أملك لنفسي نفعا ولا ضرا إلا ما شاء الله ولو كنت أعلم الغيب لاستكثرت من الخير وما مسني السوء إن أنا إلا نذير وبشير لقوم يؤمنون قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا إِلاَّ مَا شَاءَ اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لاَسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ إِنْ أَنَاْ إِلاَّ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim. |
Y. Ali | Say: "I have no power over any good or harm to myself except as Allah willeth. If I had knowledge of the unseen, I should have multiplied all good, and no evil should have touched me: I am but a warner, and a bringer of glad tidings to those who have faith."
|
Words | | |
22. [7:191] | eyüşrikûne mâ lâ yaḫlüḳu şey'ev vehüm yuḫleḳûn. | أيشركون ما لا يخلق شيئا وهم يخلقون أَيُشْرِكُونَ مَا لاَ يَخْلُقُ شَيْئاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ |
---|
Elmalılı | Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar? |
Y. Ali | Do they indeed ascribe to Him as partners things that can create nothing, but are themselves created?
|
Words | | |
23. [7:193] | vein ted`ûhüm ile-lhüdâ lâ yettebi`ûküm. sevâün `aleyküm ede`avtümûhüm em entüm ṣâmitûn. | وإن تدعوهم إلى الهدى لا يتبعوكم سواء عليكم أدعوتموهم أم أنتم صامتون وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَتَّبِعُوكُمْ سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ أَدَعَوْتُمُوهُمْ أَمْ أَنتُمْ صَامِتُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar. Onları ha çağırmışsınız, ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç fark etmez. |
Y. Ali | If ye call them to guidance, they will not obey: For you it is the same whether ye call them or ye hold your peace!
|
Words | | |
24. [7:197] | velleẕîne ted`ûne min dûnihî lâ yesteṭî`ûne naṣraküm velâ enfüsehüm yenṣurûn. | والذين تدعون من دونه لا يستطيعون نصركم ولا أنفسهم ينصرون وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَآ أَنفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ |
---|
Elmalılı | "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne de kendi kendilerine yardımları dokunur." |
Y. Ali | "But those ye call upon besides Him, are unable to help you, and indeed to help themselves."
|
Words | | |
25. [7:198] | vein ted`ûhüm ile-lhüdâ lâ yesme`û. veterâhüm yenżurûne ileyke vehüm lâ yübṣirûn. | وإن تدعوهم إلى الهدى لا يسمعوا وتراهم ينظرون إليك وهم لا يبصرون وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَسْمَعُواْ وَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | "Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da duymazlar." Onların sana baktıklarını görürsün, bakarlar, ama görmezler. |
Y. Ali | If thou callest them to guidance, they hear not. Thou wilt see them looking at thee, but they see not.
|
Words | | |
26. [7:202] | veiḫvânühüm yemüddûnehüm fi-lgayyi ŝümme lâ yuḳṣirûn. | وإخوانهم يمدونهم في الغي ثم لا يقصرون وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لاَ يُقْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Şeytanların kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini sapıklığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar. |
Y. Ali | But their brethren (the evil ones) plunge them deeper into error, and never relax (their efforts).
|
Words | | |
27. [7:206] | inne-lleẕîne `inde rabbike lâ yestekbirûne `an `ibâdetihî veyüsebbiḥûnehû velehû yescüdûn. | إن الذين عند ربك لا يستكبرون عن عبادته ويسبحونه وله يسجدون إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ |
---|
Elmalılı | Zira Rabbinin katında olanlar, Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O'nu tenzih eder, şanını ulularlar ve yalnızca O'na secde ederler. |
Y. Ali | Those who are near to thy Lord, disdain not to do Him worship: They celebrate His praises, and prostrate before Him.
|
Words | | |
28. [8:21] | velâ tekûnû kelleẕîne ḳâlû semi`nâ vehüm lâ yesme`ûn. | ولا تكونوا كالذين قالوا سمعنا وهم لا يسمعون وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Ve işitmedikleri halde "işittik" diyenler gibi olmayın! |
Y. Ali | Nor be like those who say, "We hear," but listen not:
|
Words | | |
29. [8:22] | inne şerra-ddevâbbi `inde-llâhi-ṣṣummü-lbükmü-lleẕîne lâ ya`ḳilûn. | إن شر الدواب عند الله الصم البكم الذين لا يعقلون إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir. |
Y. Ali | For the worst of beasts in the sight of Allah are the deaf and the dumb,- those who understand not.
|
Words | | |
30. [8:25] | vetteḳû fitnetel lâ tüṣîbenne-lleẕîne żalemû minküm ḫâṣṣah. va`lemû enne-llâhe şedîdü-l`iḳâb. | واتقوا فتنة لا تصيبن الذين ظلموا منكم خاصة واعلموا أن الله شديد العقاب وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
---|
Elmalılı | Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir. |
Y. Ali | And fear tumult or oppression, which affecteth not in particular (only) those of you who do wrong: and know that Allah is strict in punishment.
|
Words | | |