1. [12:102] | ẕâlike min embâi-lgaybi nûḥîhi ileyk. vemâ künte ledeyhim iẕ ecme`û emrahüm vehüm yemkürûn. | ذلك من أنباء الغيب نوحيه إليك وما كنت لديهم إذ أجمعوا أمرهم وهم يمكرون ذَلِكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُواْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ |
---|
Elmalılı | İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin. |
Y. Ali | Such is one of the stories of what happened unseen, which We reveal by inspiration unto thee; nor wast thou (present) with them then when they concerted their plans together in the process of weaving their plots.
|
Words | | |
2. [12:105] | vekeeyyim min âyetin fi-ssemâvâti vel'arḍi yemürrûne `aleyhâ vehüm `anhâ mü`riḍûn. | وكأين من آية في السماوات والأرض يمرون عليها وهم عنها معرضون وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler. |
Y. Ali | And how many Signs in the heavens and the earth do they pass by? Yet they turn (their faces) away from them!
|
Words | | |
3. [12:106] | vemâ yü'minü ekŝeruhüm billâhi illâ vehüm müşrikûn. | وما يؤمن أكثرهم بالله إلا وهم مشركون وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ |
---|
Elmalılı | Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına az çok bir şirk karıştırırlar). |
Y. Ali | And most of them believe not in Allah without associating (other as partners) with Him!
|
Words | | |
4. [12:107] | efeeminû en te'tiyehüm gâşiyetüm min `aẕâbi-llâhi ev te'tiyehümü-ssâ`atü bagtetev vehüm lâ yeş`urûn. | أفأمنوا أن تأتيهم غاشية من عذاب الله أو تأتيهم الساعة بغتة وهم لا يشعرون أَفَأَمِنُواْ أَن تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِّنْ عَذَابِ اللّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler? |
Y. Ali | Do they then feel secure from the coming against them of the covering veil of the wrath of Allah,- or of the coming against them of the (final) Hour all of a sudden while they perceive not?
|
Words | | |
5. [13:13] | veyüsebbiḥu-rra`dü biḥamdihî velmelâiketü min ḫîfetih. veyürsilu-ṣṣavâ`iḳa feyüṣîbü bihâ mey yeşâü vehüm yücâdilûne fi-llâh. vehüve şedîdü-lmiḥâl. | ويسبح الرعد بحمده والملائكة من خيفته ويرسل الصواعق فيصيب بها من يشاء وهم يجادلون في الله وهو شديد المحال وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ |
---|
Elmalılı | Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir. |
Y. Ali | Nay, thunder repeateth His praises, and so do the angels, with awe: He flingeth the loud-voiced thunder-bolts, and therewith He striketh whomsoever He will..yet these (are the men) who (dare to) dispute about Allah, with the strength of His power (supreme)!
|
Words | | |
6. [13:30] | keẕâlike erselnâke fî ümmetin ḳad ḫalet min ḳablihâ ümemül litetlüve `aleyhimü-lleẕî evḥaynâ ileyke vehüm yekfürûne birraḥmân. ḳul hüve rabbî lâ ilâhe illâ hû. `aleyhi tevekkeltü veileyhi metâb. | كذلك أرسلناك في أمة قد خلت من قبلها أمم لتتلو عليهم الذي أوحينا إليك وهم يكفرون بالرحمن قل هو ربي لا إله إلا هو عليه توكلت وإليه متاب كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَاْ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَـنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ |
---|
Elmalılı | İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân'a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: "O Rahmân benim Rabbimdir, O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır. |
Y. Ali | Thus have we sent thee amongst a People before whom (long since) have (other) Peoples (gone and) passed away; in order that thou mightest rehearse unto them what We send down unto thee by inspiration; yet do they reject (Him), the Most Gracious! Say: "He is my Lord! There is no god but He! On Him is my trust, and to Him do I turn!"
|
Words | | |
7. [16:20] | velleẕîne yed`ûne min dûni-llâhi lâ yaḫlüḳûne şey'ev vehüm yuḫleḳûn. | والذين يدعون من دون الله لا يخلقون شيئا وهم يخلقون وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ |
---|
Elmalılı | Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır. |
Y. Ali | Those whom they invoke besides Allah create nothing and are themselves created.
|
Words | | |
8. [16:22] | ilâhüküm ilâhüv vâḥid. felleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḳulûbühüm münkiratüv vehüm müstekbirûn. | إلهكم إله واحد فالذين لا يؤمنون بالآخرة قلوبهم منكرة وهم مستكبرون إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ |
---|
Elmalılı | İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir. |
Y. Ali | Your Allah is one Allah: as to those who believe not in the Hereafter, their hearts refuse to know, and they are arrogant.
|
Words | | |
9. [16:48] | evelem yerav ilâ mâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iy yetefeyyeü żilâlühû `ani-lyemîni veşşemâili süccedel lillâhi vehüm dâḫirûn. | أولم يروا إلى ما خلق الله من شيء يتفيأ ظلاله عن اليمين والشمائل سجدا لله وهم داخرون أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِّلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır. |
Y. Ali | Do they not look at Allah's creation, (even) among (inanimate) things,- How their (very) shadows turn round, from the right and the left, prostrating themselves to Allah, and that in the humblest manner?
|
Words | | |
10. [16:49] | velillâhi yescüdü mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi min dâbbetiv velmelâiketü vehüm lâ yestekbirûn. | ولله يسجد ما في السماوات وما في الأرض من دابة والملائكة وهم لا يستكبرون وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلَآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde ederler. |
Y. Ali | And to Allah doth obeisance all that is in the heavens and on earth, whether moving (living) creatures or the angels: for none are arrogant (before their Lord).
|
Words | | |
11. [16:111] | yevme te'tî küllü nefsin tücâdilü `an nefsihâ vetüveffâ küllü nefsim mâ `amilet vehüm lâ yużlemûn. | يوم تأتي كل نفس تجادل عن نفسها وتوفى كل نفس ما عملت وهم لا يظلمون يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَن نَّفْسِهَا وَتُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez. |
Y. Ali | One Day every soul will come up struggling for itself, and every soul will be recompensed (fully) for all its actions, and none will be unjustly dealt with.
|
Words | | |
12. [16:113] | veleḳad câehüm rasûlüm minhüm fekeẕẕebûhü feeḫaẕehümü-l`aẕâbü vehüm żâlimûn. | ولقد جاءهم رسول منهم فكذبوه فأخذهم العذاب وهم ظالمون وَلَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi. |
Y. Ali | And there came to them a Messenger from among themselves, but they falsely rejected him; so the Wrath seized them even in the midst of their iniquities.
|
Words | | |
13. [18:17] | vetera-şşemse iẕâ ṭale`at tezâveru `an kehfihim ẕâte-lyemîni veiẕâ garabet taḳriḍuhüm ẕâte-şşimâli vehüm fî fecvetim minh. ẕâlike min âyâti-llâh. mey yehdi-llâhü fehüve-lmühted. vemey yuḍlil felen tecide lehû veliyyem mürşidâ. | وترى الشمس إذا طلعت تزاور عن كهفهم ذات اليمين وإذا غربت تقرضهم ذات الشمال وهم في فجوة منه ذلك من آيات الله من يهد الله فهو المهتد ومن يضلل فلن تجد له وليا مرشدا وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَاوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُّرْشِدًا |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. |
Y. Ali | Thou wouldst have seen the sun, when it rose, declining to the right from their Cave, and when it set, turning away from them to the left, while they lay in the open space in the midst of the Cave. Such are among the Signs of Allah: He whom Allah, guides is rightly guided; but he whom Allah leaves to stray,- for him wilt thou find no protector to lead him to the Right Way.
|
Words | | |
14. [18:18] | vetaḥsebühüm eyḳâżav vehüm ruḳûd. venüḳallibühüm ẕâte-lyemîni veẕâte-şşimâl. vekelbühüm bâsiṭun ẕirâ`ayhi bilveṣîd. levi-ṭṭala`te `aleyhim levelleyte minhüm firârav velemüli'te minhüm ru`bâ. | وتحسبهم أيقاظا وهم رقود ونقلبهم ذات اليمين وذات الشمال وكلبهم باسط ذراعيه بالوصيد لو اطلعت عليهم لوليت منهم فرارا ولملئت منهم رعبا وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِاطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا |
---|
Elmalılı | Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı. |
Y. Ali | Thou wouldst have deemed them awake, whilst they were asleep, and We turned them on their right and on their left sides: their dog stretching forth his two fore-legs on the threshold: if thou hadst come up on to them, thou wouldst have certainly turned back from them in flight, and wouldst certainly have been filled with terror of them.
|
Words | | |
15. [18:50] | veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. kâne mine-lcinni fefeseḳa `an emri rabbih. efetetteḫiẕûnehû veẕürriyyetehû evliyâe min dûnî vehüm leküm `adüvv. bi'se liżżâlimîne bedelâ. | وإذ قلنا للملائكة اسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس كان من الجن ففسق عن أمر ربه أفتتخذونه وذريته أولياء من دوني وهم لكم عدو بئس للظالمين بدلا وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلاً |
---|
Elmalılı | Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir. |
Y. Ali | Behold! We said to the angels, "Bow down to Adam": They bowed down except Iblis. He was one of the Jinns, and he broke the Command of his Lord. Will ye then take him and his progeny as protectors rather than Me? And they are enemies to you! Evil would be the exchange for the wrong-doers!
|
Words | | |
16. [18:104] | elleẕîne ḍalle sa`yühüm fi-lḥayâti-ddünyâ vehüm yaḥsebûne ennehüm yuḥsinûne ṣun`â. | الذين ضل سعيهم في الحياة الدنيا وهم يحسبون أنهم يحسنون صنعا الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا |
---|
Elmalılı | Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. |
Y. Ali | "Those whose efforts have been wasted in this life, while they thought that they were acquiring good by their works?"
|
Words | | |
17. [19:39] | veenẕirhüm yevme-lḥasrati iẕ ḳuḍiye-l'emr. vehüm fî gafletiv vehüm lâ yü'minûn. | وأنذرهم يوم الحسرة إذ قضي الأمر وهم في غفلة وهم لا يؤمنون وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler. |
Y. Ali | But warn them of the Day of Distress, when the matter will be determined: for (behold,) they are negligent and they do not believe!
|
Words | | |
18. [21:1] | iḳterabe linnâsi ḥisâbühüm vehüm fî gafletim mü`riḍûn. | اقترب للناس حسابهم وهم في غفلة معرضون اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُّعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. |
Y. Ali | Closer and closer to mankind comes their Reckoning: yet they heed not and they turn away.
|
Words | | |
19. [21:2] | mâ ye'tîhim min ẕikrim mir rabbihim muḥdeŝin ille-steme`ûhü vehüm yel`abûn. | ما يأتيهم من ذكر من ربهم محدث إلا استمعوه وهم يلعبون مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ |
---|
Elmalılı | Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar. |
Y. Ali | Never comes (aught) to them of a renewed Message from their Lord, but they listen to it as in jest,-
|
Words | | |
20. [21:23] | lâ yüs'elü `ammâ yef`alü vehüm yüs'elûn. | لا يسأل عما يفعل وهم يسألون لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ |
---|
Elmalılı | O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır. |
Y. Ali | He cannot be questioned for His acts, but they will be questioned (for theirs).
|
Words | | |
21. [21:27] | lâ yesbiḳûnehû bilḳavli vehüm biemrihî ya`melûn. | لا يسبقونه بالقول وهم بأمره يعملون لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar Allah'ın sözünün önüne geçmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler. |
Y. Ali | They speak not before He speaks, and they act (in all things) by His Command.
|
Words | | |
22. [21:28] | ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yeşfe`ûne illâ limeni-rteḍâ vehüm min ḫaşyetihî müşfiḳûn. | يعلم ما بين أيديهم وما خلفهم ولا يشفعون إلا لمن ارتضى وهم من خشيته مشفقون يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler. |
Y. Ali | He knows what is before them, and what is behind them, and they offer no intercession except for those who are acceptable, and they stand in awe and reverence of His (Glory).
|
Words | | |
23. [21:32] | vece`alne-ssemâe saḳfem maḥfûżâ. vehüm `an âyâtihâ mü`riḍûn. | وجعلنا السماء سقفا محفوظا وهم عن آياتها معرضون وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ |
---|
Elmalılı | Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar. |
Y. Ali | And We have made the heavens as a canopy well guarded: yet do they turn away from the Signs which these things (point to)!
|
Words | | |
24. [21:36] | veiẕâ raâke-lleẕîne keferû iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî yeẕküru âliheteküm. vehüm biẕikri-rraḥmâni hüm kâfirûn. | وإذا رآك الذين كفروا إن يتخذونك إلا هزوا أهذا الذي يذكر آلهتكم وهم بذكر الرحمن هم كافرون وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ |
---|
Elmalılı | O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar. |
Y. Ali | When the Unbelievers see thee, they treat thee not except with ridicule. "Is this," (they say), "the one who talks of your gods?" and they blaspheme at the mention of (Allah) Most Gracious!
|
Words | | |
25. [21:49] | elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn. | الذين يخشون ربهم بالغيب وهم من الساعة مشفقون الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler. |
Y. Ali | Those who fear their Lord in their most secret thoughts, and who hold the Hour (of Judgment) in awe.
|
Words | | |
26. [21:96] | ḥattâ iẕâ fütiḥat ye'cûcü veme'cûcü vehüm min külli ḥadebiy yensilûn. | حتى إذا فتحت يأجوج ومأجوج وهم من كل حدب ينسلون حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ |
---|
Elmalılı | Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar. |
Y. Ali | Until the Gog and Magog (people) are let through (their barrier), and they swiftly swarm from every hill.
|
Words | | |
27. [21:100] | lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn. | لهم فيها زفير وهم فيها لا يسمعون لَهُمْ فِيهَا زَفِيْرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler. |
Y. Ali | There, sobbing will be their lot, nor will they there hear (aught else).
|
Words | | |
28. [21:102] | lâ yesme`ûne ḥasîsehâ. vehüm fî me-ştehet enfüsühüm ḫâlidûn. | لا يسمعون حسيسها وهم في ما اشتهت أنفسهم خالدون لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar. |
Y. Ali | Not the slightest sound will they hear of Hell: what their souls desired, in that will they dwell.
|
Words | | |
29. [23:61] | ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn. | أولئك يسارعون في الخيرات وهم لها سابقون أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ |
---|
Elmalılı | İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar. |
Y. Ali | It is these who hasten in every good work, and these who are foremost in them.
|
Words | | |
30. [23:62] | velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn. | ولا نكلف نفسا إلا وسعها ولدينا كتاب ينطق بالحق وهم لا يظلمون وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. |
Y. Ali | On no soul do We place a burden greater than it can bear: before Us is a record which clearly shows the truth: they will never be wronged.
|
Words | | |