1. [23:96] | idfa` billetî hiye aḥsenü-sseyyieh. naḥnü a`lemü bimâ yeṣifûn. | ادفع بالتي هي أحسن السيئة نحن أعلم بما يصفون ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ |
---|
Elmalılı | Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz. |
Y. Ali | Repel evil with that which is best: We are well acquainted with the things they say.
|
Words | | |
2. [26:41] | felemmâ câe-sseḥaratü ḳâlû lifir`avne einne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn. | فلما جاء السحرة قالوا لفرعون أئن لنا لأجرا إن كنا نحن الغالبين فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ |
---|
Elmalılı | Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler. |
Y. Ali | So when the sorcerers arrived, they said to Pharaoh: "Of course - shall we have a (suitable) reward if we win?
|
Words | | |
3. [26:138] | vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn. | وما نحن بمعذبين وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
---|
Elmalılı | "Biz azaba uğratılacak da değiliz." |
Y. Ali | "And we are not the ones to receive Pains and Penalties!"
|
Words | | |
4. [26:203] | feyeḳûlû hel naḥnü münżarûn. | فيقولوا هل نحن منظرون فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ |
---|
Elmalılı | O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?... diyeceklerdir. |
Y. Ali | Then they will say: "Shall we be respited?"
|
Words | | |
5. [27:33] | ḳâlû naḥnü ülû ḳuvvetiv veülû be'sin şedîdiv vel'emru ileyki fenżurî mâẕâ te'mürîn. | قالوا نحن أولو قوة وأولو بأس شديد والأمر إليك فانظري ماذا تأمرين قَالُوا نَحْنُ أُوْلُوا قُوَّةٍ وَأُولُوا بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar, şöyle cevap verdiler: "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın." |
Y. Ali | They said: "We are endued with strength, and given to vehement war: but the command is with thee; so consider what thou wilt command."
|
Words | | |
6. [27:68] | leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn. | لقد وعدنا هذا نحن وآباؤنا من قبل إن هذا إلا أساطير الأولين لَقَدْ وُعِدْنَا هَذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
---|
Elmalılı | "And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir." |
Y. Ali | "It is true we were promised this,- we and our fathers before (us): these are nothing but tales of the ancients."
|
Words | | |
7. [28:58] | vekem ehleknâ min ḳaryetim beṭirat me`îşetehâ. fetilke mesâkinühüm lem tüskem mim ba`dihim illâ ḳalîlâ. vekünnâ naḥnü-lvâriŝîn. | وكم أهلكنا من قرية بطرت معيشتها فتلك مساكنهم لم تسكن من بعدهم إلا قليلا وكنا نحن الوارثين وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ |
---|
Elmalılı | Biz, maişetleriyle şımarmış nice memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur. |
Y. Ali | And how many populations We destroyed, which exulted in their life (of ease and plenty)! now those habitations of theirs, after them, are deserted,- All but a (miserable) few! and We are their heirs!
|
Words | | |
8. [29:32] | ḳâle inne fîhâ lûṭâ. ḳâlû naḥnü a`lemü bimen fîhâ. lenünecciyennehû veehlehû ille-mraeteh. kânet mine-lgâbirîn. | قال إن فيها لوطا قالوا نحن أعلم بمن فيها لننجينه وأهله إلا امرأته كانت من الغابرين قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
---|
Elmalılı | (İbrahim) dedi ki: "Ama orada Lut var!" Şöyle cevap verdiler: "Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır. " |
Y. Ali | He said: "But there is Lut there." They said: "Well do we know who is there : we will certainly save him and his following,- except his wife: she is of those who lag behind!"
|
Words | | |
9. [34:35] | veḳâlû naḥnü ekŝeru emvâlev veevlâdev vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn. | وقالوا نحن أكثر أموالا وأولادا وما نحن بمعذبين وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
---|
Elmalılı | Ve yine dediler ki: "Biz malca da daha çoğuz, evlatça da, bize azab edilmez." |
Y. Ali | They said: "We have more in wealth and in sons, and we cannot be punished."
|
Words | | |
10. [36:12] | innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn. | إنا نحن نحيي الموتى ونكتب ما قدموا وآثارهم وكل شيء أحصيناه في إمام مبين إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ |
---|
Elmalılı | Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imamı mübin"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir. |
Y. Ali | Verily We shall give life to the dead, and We record that which they send before and that which they leave behind, and of all things have We taken account in a clear Book (of evidence).
|
Words | | |
11. [37:58] | efemâ naḥnü bimeyyitîn. | أفما نحن بميتين أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ |
---|
Elmalılı | "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? |
Y. Ali | "Is it (the case) that we shall not die,
|
Words | | |
12. [37:59] | illâ mevtetene-l'ûlâ vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn. | إلا موتتنا الأولى وما نحن بمعذبين إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
---|
Elmalılı | "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? |
Y. Ali | "Except our first death, and that we shall not be punished?"
|
Words | | |
13. [41:31] | naḥnü evliyâüküm fi-lḥayâti-ddünyâ vefi-l'âḫirah. veleküm fîhâ mâ teştehî enfüsüküm veleküm fîhâ mâ tedde`ûn. | نحن أولياؤكم في الحياة الدنيا وفي الآخرة ولكم فيها ما تشتهي أنفسكم ولكم فيها ما تدعون نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ |
---|
Elmalılı | "Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır." |
Y. Ali | "We are your protectors in this life and in the Hereafter: therein shall ye have all that your souls shall desire; therein shall ye have all that ye ask for!-
|
Words | | |
14. [43:32] | ehüm yaḳsimûne raḥmete rabbik. naḥnü ḳasemnâ beynehüm me`îşetehüm fi-lḥayâti-ddünyâ verafa`nâ ba`ḍahüm fevḳa ba`ḍin deracâtil liyetteḫiẕe ba`ḍuhüm ba`ḍan suḫriyyâ. veraḥmetü rabbike ḫayrum mimmâ yecme`ûn. | أهم يقسمون رحمت ربك نحن قسمنا بينهم معيشتهم في الحياة الدنيا ورفعنا بعضهم فوق بعض درجات ليتخذ بعضهم بعضا سخريا ورحمت ربك خير مما يجمعون أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. |
Y. Ali | Is it they who would portion out the Mercy of thy Lord? It is We Who portion out between them their livelihood in the life of this world: and We raise some of them above others in ranks, so that some may command work from others. But the Mercy of thy Lord is better than the (wealth) which they amass.
|
Words | | |
15. [44:35] | in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn. | إن هي إلا موتتنا الأولى وما نحن بمنشرين إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ |
---|
Elmalılı | "Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz. |
Y. Ali | "There is nothing beyond our first death, and we shall not be raised again.
|
Words | | |
16. [45:32] | veiẕâ ḳîle inne va`de-llâhi ḥaḳḳuv vessâ`atü lâ raybe fîhâ ḳultüm mâ nedrî me-ssâ`atü in neżunnü illâ żannâ vemâ naḥnü bimüsteyḳinîn. | وإذا قيل إن وعد الله حق والساعة لا ريب فيها قلتم ما ندري ما الساعة إن نظن إلا ظنا وما نحن بمستيقنين وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ |
---|
Elmalılı | Allah'ın vaadi gerçektir. "O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur." denildiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz." Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz. |
Y. Ali | "And when it was said that the promise of Allah was true, and that the Hour- there was no doubt about its (coming), ye used to say, 'We know not what is the hour: we only think it is an idea, and we have no firm assurance.'"
|
Words | | |
17. [50:43] | innâ naḥnü nuḥyî venümîtü veileyne-lmeṣîr. | إنا نحن نحيي ونميت وإلينا المصير إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ |
---|
Elmalılı | Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir. |
Y. Ali | Verily it is We Who give Life and Death; and to Us is the Final Goal-
|
Words | | |
18. [50:45] | naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne vemâ ente `aleyhim bicebbârin feẕekkir bilḳur'âni mey yeḫâfü ve`îd. | نحن أعلم بما يقولون وما أنت عليهم بجبار فذكر بالقرآن من يخاف وعيد نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ |
---|
Elmalılı | Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver. |
Y. Ali | We know best what they say; and thou art not one to overawe them by force. So admonish with the Qur'an such as fear My Warning!
|
Words | | |
19. [54:44] | em yeḳûlûne naḥnü cemî`um münteṣir. | أم يقولون نحن جميع منتصر أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar? |
Y. Ali | Or do they say: "We acting together can defend ourselves"?
|
Words | | |
20. [56:57] | naḥnü ḫalaḳnâküm felevlâ tüṣaddiḳûn. | نحن خلقناكم فلولا تصدقون نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ |
---|
Elmalılı | Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi? |
Y. Ali | It is We Who have created you: why will ye not witness the Truth?
|
Words | | |
21. [56:59] | eentüm taḫlüḳûnehû em naḥnü-lḫâliḳûn. | أأنتم تخلقونه أم نحن الخالقون أَأَنتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ |
---|
Elmalılı | Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? |
Y. Ali | Is it ye who create it, or are We the Creators?
|
Words | | |
22. [56:60] | naḥnü ḳaddernâ beynekümü-lmevte vemâ naḥnü bimesbûḳîn. | نحن قدرنا بينكم الموت وما نحن بمسبوقين نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ |
---|
Elmalılı | Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. |
Y. Ali | We have decreed Death to be your common lot, and We are not to be frustrated
|
Words | | |
23. [56:64] | eentüm tezra`ûnehû em naḥnü-zzâri`ûn. | أأنتم تزرعونه أم نحن الزارعون أَأَنتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ |
---|
Elmalılı | Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? |
Y. Ali | Is it ye that cause it to grow, or are We the Cause?
|
Words | | |
24. [56:67] | bel naḥnü maḥrûmûn. | بل نحن محرومون بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ |
---|
Elmalılı | "Doğrusu, biz yoksul bırakıldık" (derdiniz). |
Y. Ali | "Indeed are we shut out (of the fruits of our labour)"
|
Words | | |
25. [56:69] | eentüm enzeltümûhü mine-lmüzni em naḥnü-lmünzilûn. | أأنتم أنزلتموه من المزن أم نحن المنزلون أَأَنتُمْ أَنزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ |
---|
Elmalılı | Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? |
Y. Ali | Do ye bring it down (in rain) from the cloud or do We?
|
Words | | |
26. [56:72] | eentüm enşe'tüm şeceratehâ em naḥnü-lmünşiûn. | أأنتم أنشأتم شجرتها أم نحن المنشئون أَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنشِؤُونَ |
---|
Elmalılı | Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? |
Y. Ali | Is it ye who grow the tree which feeds the fire, or do We grow it?
|
Words | | |
27. [56:73] | naḥnü ce`alnâhâ teẕkiratev vemetâ`al lilmuḳvîn. | نحن جعلناها تذكرة ومتاعا للمقوين نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِّلْمُقْوِينَ |
---|
Elmalılı | Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık. |
Y. Ali | We have made it a memorial (of Our handiwork), and an article of comfort and convenience for the denizens of deserts.
|
Words | | |
28. [61:14] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû kûnû enṣâra-llâhi kemâ ḳâle `îse-bnü meryeme lilḥavâriyyîne men enṣârî ile-llâh. ḳâle-lḥavâriyyûne naḥnü enṣâru-llâhi feâmeneṭ ṭâifetüm mim benî isrâîle vekeferaṭ ṭâifeh. feeyyedne-lleẕîne âmenû `alâ `adüvvihim feaṣbeḥû żâhirîn. | يا أيها الذين آمنوا كونوا أنصار الله كما قال عيسى ابن مريم للحواريين من أنصاري إلى الله قال الحواريون نحن أنصار الله فآمنت طائفة من بني إسرائيل وكفرت طائفة فأيدنا الذين آمنوا على عدوهم فأصبحوا ظاهرين يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونُوا أَنصَارَ اللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّيْنَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ فَآمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ |
---|
Elmalılı | Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere: "Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler: "Allah (yolun)un yardımcıları biziz." dediler. İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler. |
Y. Ali | O ye who believe! Be ye helpers of Allah: As said Jesus the son of Mary to the Disciples, "Who will be my helpers to (the work of) Allah?" Said the disciples, "We are Allah's helpers!" then a portion of the Children of Israel believed, and a portion disbelieved: But We gave power to those who believed, against their enemies, and they became the ones that prevailed.
|
Words | | |
29. [68:27] | bel naḥnü maḥrûmûn. | بل نحن محرومون بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ |
---|
Elmalılı | "Yok, biz mahrum edilmişiz." (dediler). |
Y. Ali | "Indeed we are shut out (of the fruits of our labour)!"
|
Words | | |
30. [70:41] | `alâ en nübeddile ḫayram minhüm vemâ naḥnü bimesbûḳîn. | على أن نبدل خيرا منهم وما نحن بمسبوقين عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ |
---|
Elmalılı | Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez. |
Y. Ali | Substitute for them better (men) than they; And We are not to be defeated (in Our Plan).
|
Words | | |