1. [37:32] | feagveynâküm innâ künnâ gâvîn. | فأغويناكم إنا كنا غاوين فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ |
---|
Elmalılı | "Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık." |
Y. Ali | "We led you astray: for truly we were ourselves astray."
|
Words | | |
2. [37:34] | innâ keẕâlike nef`alü bilmücrimîn. | إنا كذلك نفعل بالمجرمين إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | İşte biz günahkarlara böyle yaparız. |
Y. Ali | Verily that is how We shall deal with Sinners.
|
Words | | |
3. [37:63] | innâ ce`alnâhâ fitnetel liżżâlimîn. | إنا جعلناها فتنة للظالمين إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık. |
Y. Ali | For We have truly made it (as) a trial for the wrong-doers.
|
Words | | |
4. [37:80] | innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn. | إنا كذلك نجزي المحسنين إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. |
Y. Ali | Thus indeed do we reward those who do right.
|
Words | | |
5. [37:105] | ḳad ṣaddaḳte-rru'yâ. innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn. | قد صدقت الرؤيا إنا كذلك نجزي المحسنين قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." |
Y. Ali | "Thou hast already fulfilled the vision!" - thus indeed do We reward those who do right.
|
Words | | |
6. [37:121] | innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn. | إنا كذلك نجزي المحسنين إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. |
Y. Ali | Thus indeed do We reward those who do right.
|
Words | | |
7. [37:131] | innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn. | إنا كذلك نجزي المحسنين إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
---|
Elmalılı | İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. |
Y. Ali | Thus indeed do We reward those who do right.
|
Words | | |
8. [38:18] | innâ seḫḫarne-lcibâle me`ahû yüsebbiḥne bil`aşiyyi vel'işrâḳ. | إنا سخرنا الجبال معه يسبحن بالعشي والإشراق إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ |
---|
Elmalılı | Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşamsabah onunla birlikte tesbih ederlerdi. |
Y. Ali | It was We that made the hills declare, in unison with him, Our Praises, at eventide and at break of day,
|
Words | | |
9. [38:26] | yâ dâvûdü innâ ce`alnâke ḫalîfeten fi-l'arḍi faḥküm beyne-nnâsi bilḥaḳḳi velâ tettebi`i-lhevâ feyüḍilleke `an sebîli-llâh. inne-lleẕîne yeḍillûne `an sebîli-llâhi lehüm `aẕâbün şedîdüm bimâ nesû yevme-lḥisâb. | يا داوود إنا جعلناك خليفة في الأرض فاحكم بين الناس بالحق ولا تتبع الهوى فيضلك عن سبيل الله إن الذين يضلون عن سبيل الله لهم عذاب شديد بما نسوا يوم الحساب يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. |
Y. Ali | O David! We did indeed make thee a vicegerent on earth: so judge thou between men in truth (and justice): Nor follow thou the lusts (of thy heart), for they will mislead thee from the Path of Allah: for those who wander astray from the Path of Allah, is a Penalty Grievous, for that they forget the Day of Account.
|
Words | | |
10. [38:44] | veḫuẕ biyedike ḍigŝen faḍrib bihî velâ taḥneŝ. innâ vecednâhü ṣâbirâ. ni`me-l`abd. innehû evvâb. | وخذ بيدك ضغثا فاضرب به ولا تحنث إنا وجدناه صابرا نعم العبد إنه أواب وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِّعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
---|
Elmalılı | (Bir de dedik ki): "Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme." Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah'a yönelmektedir. |
Y. Ali | "And take in thy hand a little grass, and strike therewith: and break not (thy oath)." Truly We found him full of patience and constancy. How excellent in Our service! ever did he turn (to Us)!
|
Words | | |
11. [38:46] | innâ aḫlaṣnâhüm biḫâliṣatin ẕikra-ddâr. | إنا أخلصناهم بخالصة ذكرى الدار إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ |
---|
Elmalılı | Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır. |
Y. Ali | Verily We did choose them for a special (purpose)- proclaiming the Message of the Hereafter.
|
Words | | |
12. [39:2] | innâ enzelnâ ileyke-lkitâbe bilḥaḳḳi fa`büdi-llâhe muḫliṣal lehü-ddîn. | إنا أنزلنا إليك الكتاب بالحق فاعبد الله مخلصا له الدين إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ |
---|
Elmalılı | Emin ol, biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız kendisine halis kılarak Allah'a ibadet ve kulluk et. |
Y. Ali | Verily it is We Who have revealed the Book to thee in Truth: so serve Allah, offering Him sincere devotion.
|
Words | | |
13. [39:41] | innâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe linnâsi bilḥaḳḳ. femeni-htedâ felinefsih. vemen ḍalle feinnemâ yeḍillü `aleyhâ. vemâ ente `aleyhim bivekîl. | إنا أنزلنا عليك الكتاب للناس بالحق فمن اهتدى فلنفسه ومن ضل فإنما يضل عليها وما أنت عليهم بوكيل إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ |
---|
Elmalılı | Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin. |
Y. Ali | Verily We have revealed the Book to thee in Truth, for (instructing) mankind. He, then, that receives guidance benefits his own soul: but he that strays injures his own soul. Nor art thou set over them to dispose of their affairs.
|
Words | | |
14. [40:47] | veiẕ yeteḥâccûne fi-nnâri feyeḳûlu-ḍḍu`afâü lilleẕîne-stekberû innâ künnâ leküm tebe`an fehel entüm mugnûne `annâ neṣîbem mine-nnâr. | وإذ يتحاجون في النار فيقول الضعفاء للذين استكبروا إنا كنا لكم تبعا فهل أنتم مغنون عنا نصيبا من النار وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ |
---|
Elmalılı | Hele ateş içinde birbirlerini protesto ederlerken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: "Hani bizler size tabi idik. Şimdi siz bizden bir ateş nöbetini savabiliyor musunuz?" derler. |
Y. Ali | Behold, they will dispute with each other in the Fire! The weak ones (who followed) will say to those who had been arrogant, "We but followed you: Can ye then take (on yourselves) from us some share of the Fire?
|
Words | | |
15. [40:48] | ḳâle-lleẕîne-stekberû innâ küllün fîhâ inne-llâhe ḳad ḥakeme beyne-l`ibâd. | قال الذين استكبروا إنا كل فيها إن الله قد حكم بين العباد قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ |
---|
Elmalılı | Büyüklük taslayanlar da şöyle derler: "Evet, hepimiz onun içindeyiz. Allah kulları arasında hükmünü vermiştir." |
Y. Ali | Those who had been arrogant will say: "We are all in this (Fire)! Truly, Allah has judged between (his) Servants!"
|
Words | | |
16. [40:51] | innâ lenenṣuru rusülenâ velleẕîne âmenû fi-lḥayâti-ddünyâ veyevme yeḳûmü-l'eşhâd. | إنا لننصر رسلنا والذين آمنوا في الحياة الدنيا ويوم يقوم الأشهاد إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ |
---|
Elmalılı | Biz peygamberimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım ederiz. |
Y. Ali | We will, without doubt, help our messengers and those who believe, (both) in this world's life and on the Day when the Witnesses will stand forth,-
|
Words | | |
17. [43:3] | innâ ce`alnâhü ḳur'ânen `arabiyyel le`alleküm ta`ḳilûn. | إنا جعلناه قرآنا عربيا لعلكم تعقلون إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
---|
Elmalılı | Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık. |
Y. Ali | We have made it a Qur'an in Arabic, that ye may be able to understand (and learn wisdom).
|
Words | | |
18. [43:22] | bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn. | بل قالوا إنا وجدنا آباءنا على أمة وإنا على آثارهم مهتدون بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler. |
Y. Ali | Nay! they say: "We found our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps."
|
Words | | |
19. [43:23] | vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn. | وكذلك ما أرسلنا من قبلك في قرية من نذير إلا قال مترفوها إنا وجدنا آباءنا على أمة وإنا على آثارهم مقتدون وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler. |
Y. Ali | Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."
|
Words | | |
20. [43:24] | ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn. | قال أولو جئتكم بأهدى مما وجدتم عليه آباءكم قالوا إنا بما أرسلتم به كافرون قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ |
---|
Elmalılı | Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler. |
Y. Ali | He said: "What! Even if I brought you better guidance than that which ye found your fathers following?" They said: "For us, we deny that ye (prophets) are sent (on a mission at all)."
|
Words | | |
21. [44:3] | innâ enzelnâhü fî leyletim mübâraketin innâ künnâ münẕirîn. | إنا أنزلناه في ليلة مباركة إنا كنا منذرين إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ |
---|
Elmalılı | O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. |
Y. Ali | We sent it down during a Blessed Night: for We (ever) wish to warn (against Evil).
|
Words | | |
22. [44:5] | emram min `indinâ. innâ künnâ mürsilîn. | أمرا من عندنا إنا كنا مرسلين أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | By command, from Our Presence. For We (ever) send (revelations),
|
Words | | |
23. [44:12] | rabbene-kşif `anne-l`aẕâbe innâ mü'minûn. | ربنا اكشف عنا العذاب إنا مؤمنون رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler. |
Y. Ali | (They will say:) "Our Lord! remove the Penalty from us, for we do really believe!"
|
Words | | |
24. [44:15] | innâ kâşifü-l`aẕâbi ḳalîlen inneküm `âidûn. | إنا كاشفو العذاب قليلا إنكم عائدون إِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ |
---|
Elmalılı | Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz. |
Y. Ali | We shall indeed remove the Penalty for a while, (but) truly ye will revert (to your ways).
|
Words | | |
25. [44:16] | yevme nebṭişü-lbaṭşete-lkübrâ. innâ münteḳimûn. | يوم نبطش البطشة الكبرى إنا منتقمون يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız. |
Y. Ali | One day We shall seize you with a mighty onslaught: We will indeed (then) exact Retribution!
|
Words | | |
26. [45:29] | hâẕâ kitâbünâ yenṭiḳu `aleyküm bilḥaḳḳ. innâ künnâ nestensiḫu mâ küntüm ta`melûn. | هذا كتابنا ينطق عليكم بالحق إنا كنا نستنسخ ما كنتم تعملون هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | İşte kitabınız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarnızı hep kaydediyorduk." (denir). |
Y. Ali | "This Our Record speaks about you with truth: For We were wont to put on Record all that ye did."
|
Words | | |
27. [46:30] | ḳâlû yâ ḳavmenâ innâ semi`nâ kitâben ünzile mim ba`di mûsâ müṣaddiḳal limâ beyne yedeyhi yehdî ile-lḥaḳḳi veilâ ṭarîḳim müsteḳîm. | قالوا يا قومنا إنا سمعنا كتابا أنزل من بعد موسى مصدقا لما بين يديه يهدي إلى الحق وإلى طريق مستقيم قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ |
---|
Elmalılı | Onlar kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu gösteriyor. |
Y. Ali | They said, "O our people! We have heard a Book revealed after Moses, confirming what came before it: it guides (men) to the Truth and to a Straight Path.
|
Words | | |
28. [48:1] | innâ fetaḥnâ leke fetḥam mübînâ. | إنا فتحنا لك فتحا مبينا إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik. |
Y. Ali | Verily We have granted thee a manifest Victory:
|
Words | | |
29. [48:8] | innâ erselnâke şâhidev vemübeşşirav veneẕîrâ. | إنا أرسلناك شاهدا ومبشرا ونذيرا إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
---|
Elmalılı | Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Y. Ali | We have truly sent thee as a witness, as a bringer of Glad Tidings, and as a Warner:
|
Words | | |
30. [49:13] | yâ eyyühe-nnâsü innâ ḫalaḳnâküm min ẕekeriv veünŝâ vece`alnâküm şu`ûbev veḳabâile lite`ârafû. inne ekrameküm `inde-llâhi etḳâküm. inne-llâhe `alîmün ḫabîr. | يا أيها الناس إنا خلقناكم من ذكر وأنثى وجعلناكم شعوبا وقبائل لتعارفوا إن أكرمكم عند الله أتقاكم إن الله عليم خبير يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ |
---|
Elmalılı | Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır. |
Y. Ali | O mankind! We created you from a single (pair) of a male and a female, and made you into nations and tribes, that ye may know each other (not that ye may despise (each other). Verily the most honoured of you in the sight of Allah is (he who is) the most righteous of you. And Allah has full knowledge and is well acquainted (with all things).
|
Words | | |