1. [38:19] | veṭṭayra maḥşûrah. küllül lehû evvâb. | والطير محشورة كل له أواب وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ |
---|
Elmalılı | Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi. |
Y. Ali | And the birds gathered (in assemblies): all with him did turn (to Allah).
|
Words | | |
2. [38:23] | inne hâẕâ eḫî lehû tis`uv vetis`ûne na`cetev veliye na`cetüv vâḥidetün feḳâle ekfilnîhâ ve`azzenî fi-lḫiṭâb. | إن هذا أخي له تسع وتسعون نعجة ولي نعجة واحدة فقال أكفلنيها وعزني في الخطاب إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ |
---|
Elmalılı | Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı. |
Y. Ali | "This man is my brother: He has nine and ninety ewes, and I have (but) one: Yet he says, 'commit her to my care,' and is (moreover) harsh to me in speech."
|
Words | | |
3. [38:25] | fegafernâ lehû ẕâlik. veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb. | فغفرنا له ذلك وإن له عندنا لزلفى وحسن مآب فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ |
---|
Elmalılı | Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır. |
Y. Ali | So We forgave him this (lapse): he enjoyed, indeed, a Near Approach to Us, and a beautiful place of (Final) Return.
|
Words | | |
4. [38:36] | feseḫḫarnâ lehü-rrîḥa tecrî biemrih ruḫâen ḥayŝü eṣâb. | فسخرنا له الريح تجري بأمره رخاء حيث أصاب فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاءً حَيْثُ أَصَابَ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı. |
Y. Ali | Then We subjected the wind to his power, to flow gently to his order, Whithersoever he willed,-
|
Words | | |
5. [38:40] | veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb. | وإن له عندنا لزلفى وحسن مآب وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır. |
Y. Ali | And he enjoyed, indeed, a Near Approach to Us, and a beautiful Place of (Final) Return.
|
Words | | |
6. [38:43] | vevehebnâ lehû ehlehû vemiŝlehüm me`ahüm raḥmetem minnâ veẕikrâ liüli-l'elbâb. | ووهبنا له أهله ومثلهم معهم رحمة منا وذكرى لأولي الألباب وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ |
---|
Elmalılı | Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun. |
Y. Ali | And We gave him (back) his people, and doubled their number,- as a Grace from Ourselves, and a thing for commemoration, for all who have Understanding.
|
Words | | |
7. [38:54] | inne hâẕâ lerizḳunâ mâ lehû min nefâd. | إن هذا لرزقنا ما له من نفاد إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ |
---|
Elmalılı | İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur. |
Y. Ali | Truly such will be Our Bounty (to you); it will never fail;-
|
Words | | |
8. [38:72] | feiẕâ sevveytühû venefaḫtü fîhi mir rûḥî feḳa`û lehû sâcidîn. | فإذا سويته ونفخت فيه من روحي فقعوا له ساجدين فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
---|
Elmalılı | "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." |
Y. Ali | "When I have fashioned him (in due proportion) and breathed into him of My spirit, fall ye down in obeisance unto him."
|
Words | | |
9. [39:2] | innâ enzelnâ ileyke-lkitâbe bilḥaḳḳi fa`büdi-llâhe muḫliṣal lehü-ddîn. | إنا أنزلنا إليك الكتاب بالحق فاعبد الله مخلصا له الدين إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ |
---|
Elmalılı | Emin ol, biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız kendisine halis kılarak Allah'a ibadet ve kulluk et. |
Y. Ali | Verily it is We Who have revealed the Book to thee in Truth: so serve Allah, offering Him sincere devotion.
|
Words | | |
10. [39:6] | ḫaleḳaküm min nefsiv vâḥidetin ŝümme ce`ale minhâ zevcehâ veenzele leküm mine-l'en`âmi ŝemâniyete ezvâc. yaḫlüḳuküm fî büṭûni ümmehâtiküm ḫalḳam mim ba`di ḫalḳin fî żulümâtin ŝelâŝ. ẕâlikümü-llâhü rabbüküm lehü-lmülk. lâ ilâhe illâ hû. feennâ tuṣrafûn. | خلقكم من نفس واحدة ثم جعل منها زوجها وأنزل لكم من الأنعام ثمانية أزواج يخلقكم في بطون أمهاتكم خلقا من بعد خلق في ظلمات ثلاث ذلكم الله ربكم له الملك لا إله إلا هو فأنى تصرفون خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ |
---|
Elmalılı | O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz? |
Y. Ali | He created you (all) from a single person: then created, of like nature, his mate; and he sent down for you eight head of cattle in pairs: He makes you, in the wombs of your mothers, in stages, one after another, in three veils of darkness. such is Allah, your Lord and Cherisher: to Him belongs (all) dominion. There is no god but He: then how are ye turned away (from your true Centre)?
|
Words | | |
11. [39:11] | ḳul innî ümirtü en a`büde-llâhe muḫliṣal lehü-ddîn. | قل إني أمرت أن أعبد الله مخلصا له الدين قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Bana, dini sadece kendisine halis kılarak Allah'a ibadet etmem emredildi." |
Y. Ali | Say: "Verily, I am commanded to serve Allah with sincere devotion;
|
Words | | |
12. [39:14] | ḳuli-llâhe a`büdü muḫliṣal lehû dînî. | قل الله أعبد مخلصا له ديني قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُ دِينِي |
---|
Elmalılı | De ki: "Ben dinimi kendisine halis kılarak yalnız Allah'a kulluk ederim." |
Y. Ali | Say: "It is Allah I serve, with my sincere (and exclusive) devotion:
|
Words | | |
13. [39:23] | allâhü nezzele aḥsene-lḥadîŝi kitâbem müteşâbihem meŝânî. taḳşe`irru minhü cülûdü-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm. ŝümme telînü cülûdühüm veḳulûbühüm ilâ ẕikri-llâh. ẕâlike hüde-llâhi yehdî bihî mey yeşâ'. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min hâd. | الله نزل أحسن الحديث كتابا متشابها مثاني تقشعر منه جلود الذين يخشون ربهم ثم تلين جلودهم وقلوبهم إلى ذكر الله ذلك هدى الله يهدي به من يشاء ومن يضلل الله فما له من هاد اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
---|
Elmalılı | Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi. () Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur. |
Y. Ali | Allah has revealed (from time to time) the most beautiful Message in the form of a Book, consistent with itself, (yet) repeating (its teaching in various aspects): the skins of those who fear their Lord tremble thereat; then their skins and their hearts do soften to the celebration of Allah's praises. Such is the guidance of Allah: He guides therewith whom He pleases, but such as Allah leaves to stray, can have none to guide.
|
Words | | |
14. [39:36] | eleyse-llâhü bikâfin `abdeh. veyüḫavvifûneke billeẕîne min dûnih. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min hâd. | أليس الله بكاف عبده ويخوفونك بالذين من دونه ومن يضلل الله فما له من هاد أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
---|
Elmalılı | Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi ki Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek yoktur. |
Y. Ali | Is not Allah enough for his Servant? But they try to frighten thee with other (gods) besides Him! for such as Allah leaves to stray, there can be no guide.
|
Words | | |
15. [39:37] | vemey yehdi-llâhü femâ lehû mim müḍill. eleyse-llâhü bi`azîzin ẕi-ntiḳâm. | ومن يهد الله فما له من مضل أليس الله بعزيز ذي انتقام وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ |
---|
Elmalılı | Her kime de Allah hidayet verirse artık onu da şaşırtacak yoktur. Allah aziz (çok güçlü) ve intikam sahibi değil midir? |
Y. Ali | And such as Allah doth guide there can be none to lead astray. Is not Allah Exalted in Power, (Able to enforce His Will), Lord of Retribution?
|
Words | | |
16. [39:44] | ḳul lillâhi-şşefâ`atü cemî`â. lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. ŝümme ileyhi türce`ûn. | قل لله الشفاعة جميعا له ملك السماوات والأرض ثم إليه ترجعون قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz." |
Y. Ali | Say: "To Allah belongs exclusively (the right to grant) intercession: to Him belongs the dominion of the heavens and the earth: In the End, it is to Him that ye shall be brought back."
|
Words | | |
17. [39:54] | veenîbû ilâ rabbiküm veeslimû lehû min ḳabli ey ye'tiyekümü-l`aẕâbü ŝümme lâ tünṣarûn. | وأنيبوا إلى ربكم وأسلموا له من قبل أن يأتيكم العذاب ثم لا تنصرون وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ |
---|
Elmalılı | Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden önce tevbe ile Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız. |
Y. Ali | "Turn ye to our Lord (in repentance) and bow to His (Will), before the Penalty comes on you: after that ye shall not be helped.
|
Words | | |
18. [39:63] | lehû meḳâlîdü-ssemâvâti vel'arḍ. velleẕîne keferû biâyâti-llâhi ülâike hümü-lḫâsirûn. | له مقاليد السماوات والأرض والذين كفروا بآيات الله أولئك هم الخاسرون لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
---|
Elmalılı | Bütün göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere gelince, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir. |
Y. Ali | To Him belong the keys of the heavens and the earth: and those who reject the Signs of Allah,- it is they who will be in loss.
|
Words | | |
19. [40:14] | fed`ü-llâhe muḫliṣîne lehü-ddîne velev kerihe-lkâfirûn. | فادعوا الله مخلصين له الدين ولو كره الكافرون فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
---|
Elmalılı | O halde siz, dini Allah için halis kılarak hep O'na yalvarın. İsterse kâfirler hoşlanmasınlar. |
Y. Ali | Call ye, then, upon Allah with sincere devotion to Him, even though the Unbelievers may detest it.
|
Words | | |
20. [40:33] | yevme tüvellûne müdbirîn. mâ leküm mine-llâhi min `âṣim. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min hâd. | يوم تولون مدبرين ما لكم من الله من عاصم ومن يضلل الله فما له من هاد يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
---|
Elmalılı | "O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız. Fakat sizi Allah'tan koruyacak olan yoktur. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona bir yol gösterici bulunmaz." |
Y. Ali | "A Day when ye shall turn your backs and flee: No defender shall ye have from Allah: Any whom Allah leaves to stray, there is none to guide...
|
Words | | |
21. [40:43] | lâ cerame ennemâ ted`ûnenî ileyhi leyse lehû da`vetün fi-ddünyâ velâ fi-l'âḫirati veenne meraddenâ ile-llâhi veenne-lmüsrifîne hüm aṣḥâbü-nnâr. | لا جرم أنما تدعونني إليه ليس له دعوة في الدنيا ولا في الآخرة وأن مردنا إلى الله وأن المسرفين هم أصحاب النار لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ |
---|
Elmalılı | "Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Şüphesiz haddi aşanların hepsi cehennemliktir." |
Y. Ali | "Without doubt ye do call me to one who is not fit to be called to, whether in this world, or in the Hereafter; our return will be to Allah; and the Transgressors will be Companions of the Fire!
|
Words | | |
22. [40:65] | hüve-lḥayyü lâ ilâhe illâ hüve fed`ûhü muḫliṣîne lehü-ddîn. elḥamdü lillâhi rabbi-l`âlemîn. | هو الحي لا إله إلا هو فادعوه مخلصين له الدين الحمد لله رب العالمين هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | Daimî bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. |
Y. Ali | He is the Living (One): There is no god but He: Call upon Him, giving Him sincere devotion. Praise be to Allah, Lord of the Worlds!
|
Words | | |
23. [40:68] | hüve-lleẕî yuḥyî veyümît. feiẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlü lehû kün feyekûn. | هو الذي يحيي ويميت فإذا قضى أمرا فإنما يقول له كن فيكون هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ |
---|
Elmalılı | O, hem yaşatır, hem öldürür. O, bir şey yapmak isteyince ona sadece "ol!" der, o şey de hemen oluverir. |
Y. Ali | It is He Who gives Life and Death; and when He decides upon an affair, He says to it, "Be", and it is.
|
Words | | |
24. [41:9] | ḳul einneküm letekfürûne billeẕî ḫaleḳa-l'arḍa fî yevmeyni vetec`alûne lehû endâdâ. ẕâlike rabbü-l`âlemîn. | قل أئنكم لتكفرون بالذي خلق الأرض في يومين وتجعلون له أندادا ذلك رب العالمين قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ذَلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir." |
Y. Ali | Say: Is it that ye deny Him Who created the earth in two Days? And do ye join equals with Him? He is the Lord of (all) the Worlds.
|
Words | | |
25. [41:38] | feini-stekberû felleẕîne `inde rabbike yüsebbiḥûne lehû billeyli vennehâri vehüm lâ yes'emûn. | فإن استكبروا فالذين عند ربك يسبحون له بالليل والنهار وهم لا يسأمون فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar. |
Y. Ali | But is the (Unbelievers) are arrogant, (no matter): for in the presence of thy Lord are those who celebrate His praises by night and by day. And they never flag (nor feel themselves above it).
|
Words | | |
26. [42:4] | lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. vehüve-l`aliyyü-l`ażîm. | له ما في السماوات وما في الأرض وهو العلي العظيم لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. |
Y. Ali | To Him belongs all that is in the heavens and on earth: and He is Most High, Most Great.
|
Words | | |
27. [42:12] | lehû meḳâlîdü-ssemâvâti vel'arḍ. yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdir. innehû bikülli şey'in `alîm. | له مقاليد السماوات والأرض يبسط الرزق لمن يشاء ويقدر إنه بكل شيء عليم لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Göklerin ve yerin kilitleri O'na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir. |
Y. Ali | To Him belong the keys of the heavens and the earth: He enlarges and restricts. The Sustenance to whom He will: for He knows full well all things.
|
Words | | |
28. [42:16] | velleẕîne yüḥâccûne fi-llâhi mim ba`di me-stücîbe lehû ḥuccetühüm dâḥiḍatün `inde rabbihim ve`aleyhim gaḍabüv velehüm `aẕâbün şedîd. | والذين يحاجون في الله من بعد ما استجيب له حجتهم داحضة عند ربهم وعليهم غضب ولهم عذاب شديد وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
---|
Elmalılı | Allah'ın davetine uyulduktan sonra, hâlâ O'nun dini hakkında mücadele edenlerin, getirdikleri deliller Rableri yanında batıldır. Onların üzerinde bir gazab ve kendileri için şiddetli bir azab vardır. |
Y. Ali | But those who dispute concerning Allah after He has been accepted,- futile is their dispute in the Sight of their Lord: on them will be a Penalty terrible.
|
Words | | |
29. [42:20] | men kâne yürîdü ḥarŝe-l'âḫirati nezid lehû fî ḥarŝih. vemen kâne yürîdü ḥarŝe-ddünyâ nü'tihî minhâ vemâ lehû fi-l'âḫirati min neṣîb. | من كان يريد حرث الآخرة نزد له في حرثه ومن كان يريد حرث الدنيا نؤته منها وما له في الآخرة من نصيب مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ |
---|
Elmalılı | Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur. |
Y. Ali | To any that desires the tilth of the Hereafter, We give increase in his tilth, and to any that desires the tilth of this world, We grant somewhat thereof, but he has no share or lot in the Hereafter.
|
Words | | |
30. [42:23] | ẕâlike-lleẕî yübeşşiru-llâhü `ibâdehü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ḳul lâ es'elüküm `aleyhi ecran ille-lmeveddete fi-lḳurbâ. vemey yaḳterif ḥaseneten nezid lehû fîhâ ḥusnâ. inne-llâhe gafûrun şekûr. | ذلك الذي يبشر الله عباده الذين آمنوا وعملوا الصالحات قل لا أسألكم عليه أجرا إلا المودة في القربى ومن يقترف حسنة نزد له فيها حسنا إن الله غفور شكور ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ |
---|
Elmalılı | İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: "Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum." Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir. |
Y. Ali | That is (the Bounty) whereof Allah gives Glad Tidings to His Servants who believe and do righteous deeds. Say: "No reward do I ask of you for this except the love of those near of kin." And if any one earns any good, We shall give him an increase of good in respect thereof: for Allah is Oft-Forgiving, Most Ready to appreciate (service).
|
Words | | |