1. [42:44] | vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû miv veliyyim mim ba`dih. vetera-żżâlimîne lemmâ raevu-l`aẕâbe yeḳûlûne hel ilâ meraddim min sebîl. | ومن يضلل الله فما له من ولي من بعده وترى الظالمين لما رأوا العذاب يقولون هل إلى مرد من سبيل وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ |
---|
Elmalılı | Allah kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur. Sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: "Acaba dönecek bir yol var mıdır?" dediklerini görürsün. |
Y. Ali | For any whom Allah leaves astray, there is no protector thereafter. And thou wilt see the Wrong-doers, when in sight of the Penalty, Say: "Is there any way (to effect) a return?"
|
Words | | |
2. [42:46] | vemâ kâne lehüm min evliyâe yenṣurûnehüm min dûni-llâh. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min sebîl. | وما كان لهم من أولياء ينصرونهم من دون الله ومن يضلل الله فما له من سبيل وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاءَ يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ |
---|
Elmalılı | Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için çıkar bir yol yoktur. |
Y. Ali | And no protectors have they to help them, other than Allah. And for any whom Allah leaves to stray, there is no way (to the Goal).
|
Words | | |
3. [42:47] | istecîbû lirabbiküm min ḳabli ey ye'tiye yevmül lâ meradde lehû mine-llâh. mâ leküm mim melceiy yevmeiẕiv vemâ leküm min nekîr. | استجيبوا لربكم من قبل أن يأتي يوم لا مرد له من الله ما لكم من ملجإ يومئذ وما لكم من نكير اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَإٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ |
---|
Elmalılı | Allah tarafından, geri çevrilemeyecek kıyamet günü gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur ve siz inkâr da edemezsiniz. |
Y. Ali | Hearken ye to your Lord, before there come a Day which there will be no putting back, because of (the Ordainment of) Allah! that Day there will be for you no place of refuge nor will there be for you any room for denial (of your sins)!
|
Words | | |
4. [42:53] | ṣirâṭi-llâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. elâ ile-llâhi teṣîru-l'ümûr. | صراط الله الذي له ما في السماوات وما في الأرض ألا إلى الله تصير الأمور صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah'ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah'a dönecektir. |
Y. Ali | The Way of Allah, to Whom belongs whatever is in the heavens and whatever is on earth. Behold (how) all affairs tend towards Allah!
|
Words | | |
5. [43:13] | litestevû `alâ żuhûrihî ŝümme teẕkürû ni`mete rabbiküm iẕe-steveytüm `aleyhi veteḳûlû sübḥâne-lleẕî seḫḫara lenâ hâẕâ vemâ künnâ lehû muḳrinîn. | لتستووا على ظهوره ثم تذكروا نعمة ربكم إذا استويتم عليه وتقولوا سبحان الذي سخر لنا هذا وما كنا له مقرنين لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ |
---|
Elmalılı | Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi." |
Y. Ali | In order that ye may sit firm and square on their backs, and when so seated, ye may celebrate the (kind) favour of your Lord, and say, "Glory to Him Who has subjected these to our (use), for we could never have accomplished this (by ourselves),
|
Words | | |
6. [43:15] | vece`alû lehû min `ibâdihî cüz'â. inne-l'insâne lekefûrum mübîn. | وجعلوا له من عباده جزءا إن الإنسان لكفور مبين وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür. |
Y. Ali | Yet they attribute to some of His servants a share with Him (in his godhead)! truly is man a blasphemous ingrate avowed!
|
Words | | |
7. [43:36] | vemey ya`şü `an ẕikri-rraḥmâni nüḳayyiḍ lehû şeyṭânen fehüve lehû ḳarîn. | ومن يعش عن ذكر الرحمن نقيض له شيطانا فهو له قرين وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ |
---|
Elmalılı | Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. |
Y. Ali | If anyone withdraws himself from remembrance of (Allah) Most Gracious, We appoint for him an evil one, to be an intimate companion to him.
|
Words | | |
8. [43:85] | vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn. | وتبارك الذي له ملك السماوات والأرض وما بينهما وعنده علم الساعة وإليه ترجعون وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz. |
Y. Ali | And blessed is He to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth, and all between them: with Him is the Knowledge of the Hour (of Judgment): and to Him shall ye be brought back.
|
Words | | |
9. [46:5] | vemen eḍallü mimmey yed`û min dûni-llâhi mel lâ yestecîbü lehû ilâ yevmi-lḳiyâmeti vehüm `an dü`âihim gâfilûn. | ومن أضل ممن يدعو من دون الله من لا يستجيب له إلى يوم القيامة وهم عن دعائهم غافلون وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُواْ مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ |
---|
Elmalılı | Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur. |
Y. Ali | And who is more astray than one who invokes besides Allah, such as will not answer him to the Day of Judgment, and who (in fact) are unconscious of their call (to them)?
|
Words | | |
10. [46:32] | vemel lâ yücib dâ`iye-llâhi feleyse bimü`cizin fi-l'arḍi veleyse lehû min dûnihî evliyâ'. ülâike fî ḍalâlim mübîn. | ومن لا يجب داعي الله فليس بمعجز في الأرض وليس له من دونه أولياء أولئك في ضلال مبين وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاءَ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Her kim Allah'ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak değildir. Onun Allah'tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içerisindedirler. |
Y. Ali | "If any does not hearken to the one who invites (us) to Allah, he cannot frustrate (Allah's Plan) on earth, and no protectors can he have besides Allah: such men (wander) in manifest error."
|
Words | | |
11. [47:14] | efemen kâne `alâ beyyinetim mir rabbihî kemen züyyine lehû sûü `amelihî vettebe`û ehvâehüm. | أفمن كان على بينة من ربه كمن زين له سوء عمله واتبعوا أهواءهم أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ كَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ |
---|
Elmalılı | Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilmiş de heveslerinin peşine düşmüş kimseler gibi olur mu? |
Y. Ali | Is then one who is on a clear (Path) from his Lord, no better than one to whom the evil of his conduct seems pleasing, and such as follow their own lusts?
|
Words | | |
12. [49:2] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ terfe`û aṣvâteküm fevḳa ṣavti-nnebiyyi velâ techerû lehû bilḳavli kecehri ba`ḍiküm liba`ḍin en taḥbeṭa a`mâlüküm veentüm lâ teş`urûn. | يا أيها الذين آمنوا لا ترفعوا أصواتكم فوق صوت النبي ولا تجهروا له بالقول كجهر بعضكم لبعض أن تحبط أعمالكم وأنتم لا تشعرون يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. |
Y. Ali | O ye who believe! Raise not your voices above the voice of the Prophet, nor speak aloud to him in talk, as ye may speak aloud to one another, lest your deeds become vain and ye perceive not.
|
Words | | |
13. [50:37] | inne fî ẕâlike leẕikrâ limen kâne lehû ḳalbün ev elḳa-ssem`a vehüve şehîd. | إن في ذلك لذكرى لمن كان له قلب أو ألقى السمع وهو شهيد إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır. |
Y. Ali | Verily in this is a Message for any that has a heart and understanding or who gives ear and earnestly witnesses (the truth).
|
Words | | |
14. [52:8] | mâ lehû min dâfi`. | ما له من دافع مَّا لَهُ مِن دَافِعٍ |
---|
Elmalılı | Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur. |
Y. Ali | There is none can avert it;-
|
Words | | |
15. [52:39] | em lehü-lbenâtü velekümü-lbenûn. | أم له البنات ولكم البنون أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ |
---|
Elmalılı | Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi? |
Y. Ali | Or has He only daughters and ye have sons?
|
Words | | |
16. [57:2] | lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. yuḥyî veyümît. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr. | له ملك السماوات والأرض يحيي ويميت وهو على كل شيء قدير لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir. |
Y. Ali | To Him belongs the dominion of the heavens and the earth: It is He Who gives Life and Death; and He has Power over all things.
|
Words | | |
17. [57:5] | lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. veile-llâhi türce`u-l'ümûr. | له ملك السماوات والأرض وإلى الله ترجع الأمور لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
---|
Elmalılı | Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Bütün işler O'na döndürülecektir. |
Y. Ali | To Him belongs the dominion of the heavens and the earth: and all affairs are referred back to Allah.
|
Words | | |
18. [57:11] | men ẕe-lleẕî yuḳriḍu-llâhe ḳarḍan ḥasenen feyüḍâ`ifehû lehû velehû ecrun kerîm. | من ذا الذي يقرض الله قرضا حسنا فيضاعفه له وله أجر كريم مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ |
---|
Elmalılı | Kimdir o, Allah'a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin. |
Y. Ali | Who is he that will Loan to Allah a beautiful loan? for (Allah) will increase it manifold to his credit, and he will have (besides) a liberal Reward.
|
Words | | |
19. [57:13] | yevme yeḳûlü-lmünâfiḳûne velmünâfiḳâtü lilleẕîne âmenü-nżurûnâ naḳtebis min nûriküm ḳîle-rci`û verâeküm feltemisû nûrâ. feḍuribe beynehüm bisûril lehû bâb. bâṭinühû fîhi-rraḥmetü veżâhiruhû min ḳibelihi-l`aẕâb. | يوم يقول المنافقون والمنافقات للذين آمنوا انظرونا نقتبس من نوركم قيل ارجعوا وراءكم فالتمسوا نورا فضرب بينهم بسور له باب باطنه فيه الرحمة وظاهره من قبله العذاب يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ |
---|
Elmalılı | O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?" Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır. |
Y. Ali | One Day will the Hypocrites- men and women - say to the Believers: "Wait for us! Let us borrow (a Light) from your Light!" It will be said: "Turn ye back to your rear! then seek a Light (where ye can)!" So a wall will be put up betwixt them, with a gate therein. Within it will be Mercy throughout, and without it, all alongside, will be (Wrath and) Punishment!
|
Words | | |
20. [58:18] | yevme yeb`aŝühümü-llâhü cemî`an feyaḥlifûne lehû kemâ yaḥlifûne leküm veyaḥsebûne ennehüm `alâ şey'. elâ innehüm hümü-lkâẕibûn. | يوم يبعثهم الله جميعا فيحلفون له كما يحلفون لكم ويحسبون أنهم على شيء ألا إنهم هم الكاذبون يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَى شَيْءٍ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ |
---|
Elmalılı | Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar. |
Y. Ali | One day will Allah raise them all up (for Judgment): then will they swear to Him as they swear to you: And they think that they have something (to stand upon). No, indeed! they are but liars!
|
Words | | |
21. [59:24] | hüve-llâhü-lḫâliḳu-lbâriü-lmüṣavviru lehü-l'esmâü-lḥusnâ. yüsebbiḥu lehû mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | هو الله الخالق البارئ المصور له الأسماء الحسنى يسبح له ما في السماوات والأرض وهو العزيز الحكيم هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır. |
Y. Ali | He is Allah, the Creator, the Evolver, the Bestower of Forms (or Colours). To Him belong the Most Beautiful Names: whatever is in the heavens and on earth, doth declare His Praises and Glory: and He is the Exalted in Might, the Wise.
|
Words | | |
22. [64:1] | yüsebbiḥu lillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. lehü-lmülkü velehü-lḥamd. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr. | يسبح لله ما في السماوات وما في الأرض له الملك وله الحمد وهو على كل شيء قدير يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Her şeye gücü yeten O'dur. |
Y. Ali | Whatever is in the heavens and on earth, doth declare the Praises and Glory of Allah: to Him belongs dominion, and to Him belongs praise: and He has power over all things.
|
Words | | |
23. [65:2] | feiẕâ belagne ecelehünne feemsikûhünne bima`rûfin ev fâriḳûhünne bima`rûfiv veeşhidû ẕevey `adlim minküm veeḳîmü-şşehâdete lillâh. ẕâliküm yû`ażu bihî men kâne yü'minü billâhi velyevmi-l'âḫir. vemey yetteḳi-llâhe yec`al lehû maḫracâ. | فإذا بلغن أجلهن فأمسكوهن بمعروف أو فارقوهن بمعروف وأشهدوا ذوي عدل منكم وأقيموا الشهادة لله ذلكم يوعظ به من كان يؤمن بالله واليوم الآخر ومن يتق الله يجعل له مخرجا فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا |
---|
Elmalılı | Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun, yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahidliği Allah için yapın. İşte Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır. |
Y. Ali | Thus when they fulfil their term appointed, either take them back on equitable terms or part with them on equitable terms; and take for witness two persons from among you, endued with justice, and establish the evidence (as) before Allah. Such is the admonition given to him who believes in Allah and the Last Day. And for those who fear Allah, He (ever) prepares a way out,
|
Words | | |
24. [65:4] | vellâî yeisne mine-lmeḥîḍi min nisâiküm ini-rtebtüm fe`iddetühünne ŝelâŝetü eşhüriv vellâî lem yeḥiḍn. veülâtü-l'aḥmâli ecelühünne ey yeḍa`ne ḥamlehünn. vemey yetteḳi-llâhe yec`al lehû min emrihî yüsrâ. | واللائي يئسن من المحيض من نسائكم إن ارتبتم فعدتهن ثلاثة أشهر واللائي لم يحضن وأولات الأحمال أجلهن أن يضعن حملهن ومن يتق الله يجعل له من أمره يسرا وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِن نِّسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُوْلَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا |
---|
Elmalılı | Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. |
Y. Ali | Such of your women as have passed the age of monthly courses, for them the prescribed period, if ye have any doubts, is three months, and for those who have no courses (it is the same): for those who carry (life within their wombs), their period is until they deliver their burdens: and for those who fear Allah, He will make their path easy.
|
Words | | |
25. [65:5] | ẕâlike emru-llâhi enzelehû ileyküm. vemey yetteḳi-llâhe yükeffir `anhü seyyiâtihî veyü`żim lehû ecrâ. | ذلك أمر الله أنزله إليكم ومن يتق الله يكفر عنه سيئاته ويعظم له أجرا ذَلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْرًا |
---|
Elmalılı | Bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür. |
Y. Ali | That is the Command of Allah, which He has sent down to you: and if any one fears Allah, He will remove his ills, from him, and will enlarge his reward.
|
Words | | |
26. [65:6] | eskinûhünne min ḥayŝü sekentüm miv vucdiküm velâ tüḍârrûhünne litüḍayyiḳû `aleyhinn. vein künne ülâti ḥamlin feenfiḳû `aleyhinne ḥattâ yeḍa`ne ḥamlehünn. fein erḍa`ne leküm feâtûhünne ücûrahünn. ve'temirû beyneküm bima`rûf. vein te`âsertüm fesetürḍi`u lehû uḫrâ. | أسكنوهن من حيث سكنتم من وجدكم ولا تضاروهن لتضيقوا عليهن وإن كن أولات حمل فأنفقوا عليهن حتى يضعن حملهن فإن أرضعن لكم فآتوهن أجورهن وأتمروا بينكم بمعروف وإن تعاسرتم فسترضع له أخرى أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُم مِّن وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ وَإِن كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُم بِمَعْرُوفٍ وَإِن تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُ أُخْرَى |
---|
Elmalılı | O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir. |
Y. Ali | Let the women live (in 'iddat) in the same style as ye live, according to your means: Annoy them not, so as to restrict them. And if they carry (life in their wombs), then spend (your substance) on them until they deliver their burden: and if they suckle your (offspring), give them their recompense: and take mutual counsel together, according to what is just and reasonable. And if ye find yourselves in difficulties, let another woman suckle (the child) on the (father's) behalf.
|
Words | | |
27. [65:11] | rasûley yetlû `aleyküm âyâti-llâhi mübeyyinâtil liyuḫrice-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti mine-żżulümâti ile-nnûr. vemey yü'mim billâhi veya`mel ṣâliḥay yüdḫilhü cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. ḳad aḥsene-llâhü lehû rizḳâ. | رسولا يتلو عليكم آيات الله مبينات ليخرج الذين آمنوا وعملوا الصالحات من الظلمات إلى النور ومن يؤمن بالله ويعمل صالحا يدخله جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا قد أحسن الله له رزقا رَّسُولًا يَتْلُواْ عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ لِّيُخْرِجَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقًا |
---|
Elmalılı | Size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir. |
Y. Ali | An Messenger, who rehearses to you the Signs of Allah containing clear explanations, that he may lead forth those who believe and do righteous deeds from the depths of Darkness into Light. And those who believe in Allah and work righteousness, He will admit to Gardens beneath which Rivers flow, to dwell therein for ever: Allah has indeed granted for them a most excellent Provision.
|
Words | | |
28. [69:35] | feleyse lehü-lyevme hâhünâ ḥamîm. | فليس له اليوم هاهنا حميم فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur. |
Y. Ali | "So no friend hath he here this Day.
|
Words | | |
29. [70:2] | lilkâfirîne leyse lehû dâfi`. | للكافرين ليس له دافع لِّلْكَافِرينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ |
---|
Elmalılı | Kâfirler için onu savacak yok. |
Y. Ali | The Unbelievers, the which there is none to ward off,-
|
Words | | |
30. [72:9] | veennâ künnâ naḳ`udü minhâ meḳâ`ide lissem`. femey yestemi`i-l'âne yecid lehû şihâber raṣadâ. | وأنا كنا نقعد منها مقاعد للسمع فمن يستمع الآن يجد له شهابا رصدا وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَّصَدًا |
---|
Elmalılı | "Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor." |
Y. Ali | 'We used, indeed, to sit there in (hidden) stations, to (steal) a hearing; but any who listen now will find a flaming fire watching him in ambush.
|
Words | | |