1. [63:9] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tülhiküm emvâlüküm velâ evlâdüküm `an ẕikri-llâh. vemey yef`al ẕâlike feülâike hümü-lḫâsirûn. | يا أيها الذين آمنوا لا تلهكم أموالكم ولا أولادكم عن ذكر الله ومن يفعل ذلك فأولئك هم الخاسرون يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
---|
Elmalılı | Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır. |
Y. Ali | O ye who believe! Let not your riches or your children divert you from the remembrance of Allah. If any act thus, the loss is their own.
|
Words | | |
2. [65:1] | yâ eyyühe-nnebiyyü iẕâ ṭallaḳtümü-nnisâe feṭalliḳûhünne li`iddetihinne veaḥṣü-l`iddeh. vetteḳu-llâhe rabbeküm. lâ tuḫricûhünne mim büyûtihinne velâ yaḫrucne illâ ey ye'tîne bifâḥişetim mübeyyineh. vetilke ḥudûdü-llâh. vemey yete`adde ḥudûde-llâhi feḳad żaleme nefseh. lâ tedrî le`alle-llâhe yuḥdiŝü ba`de ẕâlike emrâ. | يا أيها النبي إذا طلقتم النساء فطلقوهن لعدتهن وأحصوا العدة واتقوا الله ربكم لا تخرجوهن من بيوتهن ولا يخرجن إلا أن يأتين بفاحشة مبينة وتلك حدود الله ومن يتعد حدود الله فقد ظلم نفسه لا تدري لعل الله يحدث بعد ذلك أمرا يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِن بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْرًا |
---|
Elmalılı | Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir. |
Y. Ali | O Prophet! When ye do divorce women, divorce them at their prescribed periods, and count (accurately), their prescribed periods: And fear Allah your Lord: and turn them not out of their houses, nor shall they (themselves) leave, except in case they are guilty of some open lewdness, those are limits set by Allah: and any who transgresses the limits of Allah, does verily wrong his (own) soul: thou knowest not if perchance Allah will bring about thereafter some new situation.
|
Words | | |
3. [65:6] | eskinûhünne min ḥayŝü sekentüm miv vucdiküm velâ tüḍârrûhünne litüḍayyiḳû `aleyhinn. vein künne ülâti ḥamlin feenfiḳû `aleyhinne ḥattâ yeḍa`ne ḥamlehünn. fein erḍa`ne leküm feâtûhünne ücûrahünn. ve'temirû beyneküm bima`rûf. vein te`âsertüm fesetürḍi`u lehû uḫrâ. | أسكنوهن من حيث سكنتم من وجدكم ولا تضاروهن لتضيقوا عليهن وإن كن أولات حمل فأنفقوا عليهن حتى يضعن حملهن فإن أرضعن لكم فآتوهن أجورهن وأتمروا بينكم بمعروف وإن تعاسرتم فسترضع له أخرى أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُم مِّن وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ وَإِن كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُم بِمَعْرُوفٍ وَإِن تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُ أُخْرَى |
---|
Elmalılı | O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir. |
Y. Ali | Let the women live (in 'iddat) in the same style as ye live, according to your means: Annoy them not, so as to restrict them. And if they carry (life in their wombs), then spend (your substance) on them until they deliver their burden: and if they suckle your (offspring), give them their recompense: and take mutual counsel together, according to what is just and reasonable. And if ye find yourselves in difficulties, let another woman suckle (the child) on the (father's) behalf.
|
Words | | |
4. [68:10] | velâ tüṭi` külle ḥallâfim mehîn. | ولا تطع كل حلاف مهين وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ |
---|
Elmalılı | Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık, |
Y. Ali | Heed not the type of despicable men,- ready with oaths,
|
Words | | |
5. [68:18] | velâ yesteŝnûn. | ولا يستثنون وَلَا يَسْتَثْنُونَ |
---|
Elmalılı | İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı). |
Y. Ali | But made no reservation, ("If it be Allah's Will").
|
Words | | |
6. [68:48] | faṣbir liḥukmi rabbike velâ tekün keṣâḥibi-lḥût. iẕ nâdâ vehüve mekżûm. | فاصبر لحكم ربك ولا تكن كصاحب الحوت إذ نادى وهو مكظوم فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ |
---|
Elmalılı | Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti. |
Y. Ali | So wait with patience for the Command of thy Lord, and be not like the Companion of the Fish,- when he cried out in agony.
|
Words | | |
7. [69:34] | velâ yeḥuḍḍu `alâ ṭa`âmi-lmiskîn. | ولا يحض على طعام المسكين وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ |
---|
Elmalılı | Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. |
Y. Ali | "And would not encourage the feeding of the indigent!
|
Words | | |
8. [69:36] | velâ ṭa`âmün illâ min gislîn. | ولا طعام إلا من غسلين وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ |
---|
Elmalılı | Bir irinden başka yiyecek de yok. |
Y. Ali | "Nor hath he any food except the corruption from the washing of wounds,
|
Words | | |
9. [69:42] | velâ biḳavli kâhin. ḳalîlem mâ teẕekkerûn. | ولا بقول كاهن قليلا ما تذكرون وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz! |
Y. Ali | Nor is it the word of a soothsayer: little admonition it is ye receive.
|
Words | | |
10. [70:10] | velâ yes'elü ḥamîmün ḥamîmâ. | ولا يسأل حميم حميما وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا |
---|
Elmalılı | Dost dostun halini soramaz. |
Y. Ali | And no friend will ask after a friend,
|
Words | | |
11. [71:23] | veḳâlû lâ teẕerunne âliheteküm velâ teẕerunne veddev velâ süvâ`av velâ yegûŝe veye`ûḳa venesrâ. | وقالوا لا تذرن آلهتكم ولا تذرن ودا ولا سواعا ولا يغوث ويعوق ونسرا وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا |
---|
Elmalılı | Dediler ki: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı ve ne de Yeğus'u, Yeûk'u ve Nesr'i." |
Y. Ali | "And they have said (to each other), 'Abandon not your gods: Abandon neither Wadd nor Suwa', neither Yaguth nor Ya'uq, nor Nasr';-
|
Words | | |
12. [71:24] | veḳad eḍallû keŝîrâ. velâ tezidi-żżâlimîne illâ ḍalâlâ. | وقد أضلوا كثيرا ولا تزد الظالمين إلا ضلالا وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا |
---|
Elmalılı | Çok kişiyi yoldan saptırdılar. Sen de o zalimlerin sadece şaşkınlıklarını artır. |
Y. Ali | "They have already misled many; and grant Thou no increase to the wrong-doers but in straying (from their mark)."
|
Words | | |
13. [71:27] | inneke in teẕerhüm yüḍillû `ibâdeke velâ yelidû illâ fâciran keffârâ. | إنك إن تذرهم يضلوا عبادك ولا يلدوا إلا فاجرا كفارا إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا |
---|
Elmalılı | "Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar." |
Y. Ali | "For, if Thou dost leave (any of) them, they will but mislead Thy devotees, and they will breed none but wicked ungrateful ones.
|
Words | | |
14. [71:28] | rabbi-gfir lî velivâlideyye velimen deḫale beytiye mü'minev velilmü'minîne velmü'minât. velâ tezidi-żżâlimîne illâ tebârâ. | رب اغفر لي ولوالدي ولمن دخل بيتي مؤمنا وللمؤمنين والمؤمنات ولا تزد الظالمين إلا تبارا رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا |
---|
Elmalılı | "Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mümin olarak evime girene ve bütün inanmış erkek ve kadınlara mağfiret buyur. Zalimlerin de sadece helakini artır." |
Y. Ali | "O my Lord! Forgive me, my parents, all who enter my house in Faith, and (all) believing men and believing women: and to the wrong-doers grant Thou no increase but in perdition!"
|
Words | | |
15. [72:3] | veennehû te`âlâ ceddü rabbinâ me-tteḫaẕe ṣâḥibetev velâ veledâ. | وأنه تعالى جد ربنا ما اتخذ صاحبة ولا ولدا وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا |
---|
Elmalılı | Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk. |
Y. Ali | 'And Exalted is the Majesty of our Lord: He has taken neither a wife nor a son.
|
Words | | |
16. [72:13] | veennâ lemmâ semi`ne-lhüdâ âmennâ bih. femey yü'mim birabbihî felâ yeḫâfü baḫsev velâ raheḳâ. | وأنا لما سمعنا الهدى آمنا به فمن يؤمن بربه فلا يخاف بخسا ولا رهقا وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَى آمَنَّا بِهِ فَمَن يُؤْمِن بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا |
---|
Elmalılı | "Doğrusu biz o hidayet rehberini dinlediğimizde ona iman ettik. Kim Rabbine inanırsa, ne hakkının eksik verilmesinden korkar, ne de kendisine kötülük edilmesinden." |
Y. Ali | 'And as for us, since we have listened to the Guidance, we have accepted it: and any who believes in his Lord has no fear, either of a short (account) or of any injustice.
|
Words | | |
17. [72:20] | ḳul innemâ ed`û rabbî velâ üşrikü bihî eḥadâ. | قل إنما أدعو ربي ولا أشرك به أحدا قُلْ إِنَّمَا أَدْعُواْ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا |
---|
Elmalılı | De ki: "Ben ancak Rabbime dua eder ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmam" |
Y. Ali | Say: "I do no more than invoke my Lord, and I join not with Him any (false god)."
|
Words | | |
18. [72:21] | ḳul innî lâ emlikü leküm ḍarrav velâ raşedâ. | قل إني لا أملك لكم ضرا ولا رشدا قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا |
---|
Elmalılı | De ki, "Haberiniz olsun, ben size kendiliğimden ne bir zarar verebilirim, ne de bir yol gösterebilirim." |
Y. Ali | Say: "It is not in my power to cause you harm, or to bring you to right conduct."
|
Words | | |
19. [74:6] | velâ temnün testekŝir. | ولا تمنن تستكثر وَلَا تَمْنُن تَسْتَكْثِرُ |
---|
Elmalılı | Yaptığını çok görerek başa kakma. |
Y. Ali | Nor expect, in giving, any increase (for thyself)!
|
Words | | |
20. [74:28] | lâ tübḳî velâ teẕer. | لا تبقي ولا تذر لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ |
---|
Elmalılı | Ne geriye bir şey kor, ne bırakır. |
Y. Ali | Naught doth it permit to endure, and naught doth it leave alone!-
|
Words | | |
21. [74:31] | vemâ ce`alnâ aṣḥâbe-nnâri illâ melâikeh. vemâ ce`alnâ `iddetehüm illâ fitnetel lilleẕîne keferû liyesteyḳine-lleẕîne ûtü-lkitâbe veyezdâde-lleẕîne âmenû îmânev velâ yertâbe-lleẕîne ûtü-lkitâbe velmü'minûne veliyeḳûle-lleẕîne fî ḳulûbihim meraḍuv velkâfirûne mâẕâ erâde-llâhü bihâẕâ meŝelâ. keẕâlike yüḍillü-llâhü mey yeşâü veyehdî mey yeşâ'. vemâ ya`lemü cünûde rabbike illâ hû. vemâ hiye illâ ẕikrâ lilbeşer. | وما جعلنا أصحاب النار إلا ملائكة وما جعلنا عدتهم إلا فتنة للذين كفروا ليستيقن الذين أوتوا الكتاب ويزداد الذين آمنوا إيمانا ولا يرتاب الذين أوتوا الكتاب والمؤمنون وليقول الذين في قلوبهم مرض والكافرون ماذا أراد الله بهذا مثلا كذلك يضل الله من يشاء ويهدي من يشاء وما يعلم جنود ربك إلا هو وما هي إلا ذكرى للبشر وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيْمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ |
---|
Elmalılı | Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir. |
Y. Ali | And We have set none but angels as Guardians of the Fire; and We have fixed their number only as a trial for Unbelievers,- in order that the People of the Book may arrive at certainty, and the Believers may increase in Faith,- and that no doubts may be left for the People of the Book and the Believers, and that those in whose hearts is a disease and the Unbelievers may say, "What symbol doth Allah intend by this?" Thus doth Allah leave to stray whom He pleaseth, and guide whom He pleaseth: and none can know the forces of thy Lord, except He and this is no other than a warning to mankind.
|
Words | | |
22. [75:2] | velâ uḳsimü binnefsi-llevvâmeh. | ولا أقسم بالنفس اللوامة وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ |
---|
Elmalılı | Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. |
Y. Ali | And I do call to witness the self-reproaching spirit: (Eschew Evil).
|
Words | | |
23. [75:31] | felâ ṣaddeḳa velâ ṣallâ. | فلا صدق ولا صلى فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى |
---|
Elmalılı | Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. |
Y. Ali | So he gave nothing in charity, nor did he pray!-
|
Words | | |
24. [76:9] | innemâ nuṭ`imüküm livechi-llâhi lâ nürîdü minküm cezâev velâ şükûrâ. | إنما نطعمكم لوجه الله لا نريد منكم جزاء ولا شكورا إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا |
---|
Elmalılı | "Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz." |
Y. Ali | (Saying),"We feed you for the sake of Allah alone: no reward do we desire from you, nor thanks.
|
Words | | |
25. [76:13] | müttekiîne fîhâ `ale-l'erâik. lâ yeravne fîhâ şemsev velâ zemherîrâ. | متكئين فيها على الأرائك لا يرون فيها شمسا ولا زمهريرا مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا |
---|
Elmalılı | Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk. |
Y. Ali | Reclining in the (Garden) on raised thrones, they will see there neither the sun's (excessive heat) nor (the moon's) excessive cold.
|
Words | | |
26. [76:24] | faṣbir liḥukmi rabbike velâ tüṭi` minhüm âŝimen ev kefûrâ. | فاصبر لحكم ربك ولا تطع منهم آثما أو كفورا فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا |
---|
Elmalılı | O halde Rabbinin hüküm vermesi için sabret. Onlardan hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etme. |
Y. Ali | Therefore be patient with constancy to the Command of thy Lord, and hearken not to the sinner or the ingrate among them.
|
Words | | |
27. [77:31] | lâ żalîliv velâ yugnî mine-lleheb. | لا ظليل ولا يغني من اللهب لاَّ ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ |
---|
Elmalılı | O, ne gölgelendirir, ne alevden korur. |
Y. Ali | "(Which yields) no shade of coolness, and is of no use against the fierce Blaze.
|
Words | | |
28. [77:36] | velâ yü'ẕenü lehüm feya`teẕirûn. | ولا يؤذن لهم فيعتذرون وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ |
---|
Elmalılı | Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler. |
Y. Ali | Nor will it be open to them to put forth pleas.
|
Words | | |
29. [78:24] | lâ yeẕûḳûne fîhâ berdev velâ şerâbâ. | لا يذوقون فيها بردا ولا شرابا لَّا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا |
---|
Elmalılı | Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey. |
Y. Ali | Nothing cool shall they taste therein, nor any drink,
|
Words | | |
30. [78:35] | lâ yesme`ûne fîhâ lagvev velâ kiẕẕâbâ. | لا يسمعون فيها لغوا ولا كذابا لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا |
---|
Elmalılı | Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan. |
Y. Ali | No vanity shall they hear therein, nor Untruth:-
|
Words | | |