1. [20:19] | ḳâle elḳihâ yâ mûsâ. | قال ألقها يا موسى قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | Allah: "Ey Musa! onu (yere) bırak"dedi. |
Y. Ali | (Allah) said, "Throw it, O Moses!"
|
Words | | |
2. [20:36] | ḳâle ḳad ûtîte sü'leke yâ mûsâ. | قال قد أوتيت سؤلك يا موسى قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi." |
Y. Ali | (Allah) said: "Granted is thy prayer, O Moses!"
|
Words | | |
3. [20:40] | iẕ temşî uḫtüke feteḳûlü hel edüllüküm `alâ mey yekfülüh. feraca`nâke ilâ ümmike key teḳarra `aynühâ velâ taḥzen. veḳatelte nefsen fenecceynâke mine-lgammi vefetennâke fütûnâ. felebiŝte sinîne fî ehli medyene ŝümme ci'te `alâ ḳaderiy yâ mûsâ. | إذ تمشي أختك فتقول هل أدلكم على من يكفله فرجعناك إلى أمك كي تقر عينها ولا تحزن وقتلت نفسا فنجيناك من الغم وفتناك فتونا فلبثت سنين في أهل مدين ثم جئت على قدر يا موسى إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | Hani kız kardeşin (Firavun'un sarayına) giderek: "Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin. |
Y. Ali | "Behold! thy sister goeth forth and saith, 'shall I show you one who will nurse and rear the (child)?' So We brought thee back to thy mother, that her eye might be cooled and she should not grieve. Then thou didst slay a man, but We saved thee from trouble, and We tried thee in various ways. Then didst thou tarry a number of years with the people of Midian. Then didst thou come hither as ordained, O Moses!
|
Words | | |
4. [20:49] | ḳâle femer rabbükümâ yâ mûsâ. | قال فمن ربكما يا موسى قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi. |
Y. Ali | (When this message was delivered), (Pharaoh) said: "Who, then, O Moses, is the Lord of you two?"
|
Words | | |
5. [20:57] | ḳâle eci'tenâ lituḫricenâ min arḍinâ bisiḥrike yâ mûsâ. | قال أجئتنا لتخرجنا من أرضنا بسحرك يا موسى قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | (Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?" |
Y. Ali | He said: "Hast thou come to drive us out of our land with thy magic, O Moses?
|
Words | | |
6. [20:61] | ḳâle lehüm mûsâ veyleküm lâ tefterû `ale-llâhi keẕiben feyüsḥiteküm bi`aẕâb. veḳad ḫâbe meni-fterâ. | قال لهم موسى ويلكم لا تفتروا على الله كذبا فيسحتكم بعذاب وقد خاب من افترى قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى |
---|
Elmalılı | Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır." |
Y. Ali | Moses said to him: Woe to you! Forge not ye a lie against Allah, lest He destroy you (at once) utterly by chastisement: the forger must suffer frustration!"
|
Words | | |
7. [20:65] | ḳâlû yâ mûsâ immâ en tülḳiye veimmâ en nekûne evvele men elḳâ. | قالوا يا موسى إما أن تلقي وإما أن نكون أول من ألقى قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى |
---|
Elmalılı | Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler. |
Y. Ali | They said: "O Moses! whether wilt thou that thou throw (first) or that we be the first to throw?"
|
Words | | |
8. [20:67] | feevcese fî nefsihî ḫîfetem mûsâ. | فأوجس في نفسه خيفة موسى فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى |
---|
Elmalılı | Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti. |
Y. Ali | So Moses conceived in his mind a (sort of) fear.
|
Words | | |
9. [20:77] | veleḳad evḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî faḍrib lehüm ṭarîḳan fi-lbaḥri yebesâ. lâ teḫâfü derakev velâ taḫşâ. | ولقد أوحينا إلى موسى أن أسر بعبادي فاضرب لهم طريقا في البحر يبسا لا تخاف دركا ولا تخشى وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى |
---|
Elmalılı | Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik: "Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin." |
Y. Ali | We sent an inspiration to Moses: "Travel by night with My servants, and strike a dry path for them through the sea, without fear of being overtaken (by Pharaoh) and without (any other) fear."
|
Words | | |
10. [20:83] | vemâ a`celeke `an ḳavmike yâ mûsâ. | وما أعجلك عن قومك يا موسى وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | "Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir?" (dedik.) |
Y. Ali | (When Moses was up on the Mount, Allah said:) "What made thee hasten in advance of thy people, O Moses?"
|
Words | | |
11. [20:86] | ferace`a mûsâ ilâ ḳavmihî gaḍbâne esifâ. ḳâle yâ ḳavmi elem ye`idküm rabbüküm va`den ḥasenâ. efeṭâle `aleykümü-l`ahdü em erattüm ey yeḥille `aleyküm gaḍabüm mir rabbiküm feaḫleftüm mev`idî. | فرجع موسى إلى قومه غضبان أسفا قال يا قوم ألم يعدكم ربكم وعدا حسنا أفطال عليكم العهد أم أردتم أن يحل عليكم غضب من ربكم فأخلفتم موعدي فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي |
---|
Elmalılı | Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü (onlara şöyle) dedi: "Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? Size bu süre mi çok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız?" |
Y. Ali | So Moses returned to his people in a state of indignation and sorrow. He said: "O my people! did not your Lord make a handsome promise to you? Did then the promise seem to you long (in coming)? Or did ye desire that Wrath should descend from your Lord on you, and so ye broke your promise to me?"
|
Words | | |
12. [20:88] | feaḫrace lehüm `iclen cesedel lehû ḫuvârun feḳâlû hâẕâ ilâhüküm veilâhü mûsâ fenesî. | فأخرج لهم عجلا جسدا له خوار فقالوا هذا إلهكم وإله موسى فنسي فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ |
---|
Elmalılı | Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler. |
Y. Ali | "Then he brought out (of the fire) before the (people) the image of a calf: It seemed to low: so they said: This is your god, and the god of Moses, but (Moses) has forgotten!"
|
Words | | |
13. [20:91] | ḳâlû len nebraḥa `aleyhi `âkifîne ḥattâ yerci`a ileynâ mûsâ. | قالوا لن نبرح عليه عاكفين حتى يرجع إلينا موسى قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى |
---|
Elmalılı | Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz." |
Y. Ali | They had said: "We will not abandon this cult, but we will devote ourselves to it until Moses returns to us."
|
Words | | |
14. [21:48] | veleḳad âteynâ mûsâ vehârûne-lfürḳâne veḍiyâev veẕikral lilmütteḳîn. | ولقد آتينا موسى وهارون الفرقان وضياء وذكرا للمتقين وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ |
---|
Elmalılı | Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik. |
Y. Ali | In the past We granted to Moses and Aaron the criterion (for judgment), and a Light and a Message for those who would do right,-
|
Words | | |
15. [22:44] | veaṣḥâbü medyen. veküẕẕibe mûsâ feemleytü lilkâfirîne ŝümme eḫaẕtühüm. fekeyfe kâne nekîr. | وأصحاب مدين وكذب موسى فأمليت للكافرين ثم أخذتهم فكيف كان نكير وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
---|
Elmalılı | (Şuayb'ın kavmi olan) Medyen halkı da (Şûayb'ı) yalanladı. Musa da (Firavun tarafından) yalanlandı. Ben de o kâfirlere bir süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler. |
Y. Ali | And the Companions of the Madyan People; and Moses was rejected (in the same way). But I granted respite to the Unbelievers, and (only) after that did I punish them: but how (terrible) was my rejection (of them)!
|
Words | | |
16. [23:45] | ŝümme erselnâ mûsâ veeḫâhü hârûne biâyâtinâ vesülṭânim mübîn. | ثم أرسلنا موسى وأخاه هارون بآياتنا وسلطان مبين ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ |
---|
Elmalılı | Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik. |
Y. Ali | Then We sent Moses and his brother Aaron, with Our Signs and authority manifest,
|
Words | | |
17. [23:49] | veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn. | ولقد آتينا موسى الكتاب لعلهم يهتدون وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik. |
Y. Ali | And We gave Moses the Book, in order that they might receive guidance.
|
Words | | |
18. [25:35] | veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ. | ولقد آتينا موسى الكتاب وجعلنا معه أخاه هارون وزيرا وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا |
---|
Elmalılı | Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık. |
Y. Ali | (Before this,) We sent Moses The Book, and appointed his brother Aaron with him as minister;
|
Words | | |
19. [26:10] | veiẕ nâdâ rabbüke mûsâ eni-'ti-lḳavme-żżâlimîn. | وإذ نادى ربك موسى أن ائت القوم الظالمين وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi. |
Y. Ali | Behold, thy Lord called Moses: "Go to the people of iniquity,-
|
Words | | |
20. [26:43] | ḳâle lehüm mûsâ elḳû mâ entüm mülḳûn. | قال لهم موسى ألقوا ما أنتم ملقون قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ |
---|
Elmalılı | Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi. |
Y. Ali | Moses said to them: "Throw ye - that which ye are about to throw!"
|
Words | | |
21. [26:45] | feelḳâ mûsâ `aṣâhü feiẕâ hiye telḳafü mâ ye'fikûn. | فألقى موسى عصاه فإذا هي تلقف ما يأفكون فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ |
---|
Elmalılı | Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor! |
Y. Ali | Then Moses threw his rod, when, behold, it straightway swallows up all the falsehoods which they fake!
|
Words | | |
22. [26:48] | rabbi mûsâ vehârûn. | رب موسى وهارون رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ |
---|
Elmalılı | "Musa ve Harun'un Rabbine!" |
Y. Ali | "The Lord of Moses and Aaron."
|
Words | | |
23. [26:52] | veevḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî inneküm müttebe`ûn. | وأوحينا إلى موسى أن أسر بعبادي إنكم متبعون وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ |
---|
Elmalılı | Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik. |
Y. Ali | By inspiration we told Moses: "Travel by night with my servants; for surely ye shall be pursued."
|
Words | | |
24. [26:61] | felemmâ terâe-lcem`âni ḳâle aṣḥâbü mûsâ innâ lemüdrakûn. | فلما تراءى الجمعان قال أصحاب موسى إنا لمدركون فَلَمَّا تَرَاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ |
---|
Elmalılı | İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler. |
Y. Ali | And when the two bodies saw each other, the people of Moses said: "We are sure to be overtaken."
|
Words | | |
25. [26:63] | feevḥaynâ ilâ mûsâ eni-ḍrib bi`aṣâke-lbaḥr. fenfeleḳa fekâne küllü firḳin keṭṭavdi-l`ażîm. | فأوحينا إلى موسى أن اضرب بعصاك البحر فانفلق فكان كل فرق كالطود العظيم فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, |
Y. Ali | Then We told Moses by inspiration: "Strike the sea with thy rod." So it divided, and each separate part became like the huge, firm mass of a mountain.
|
Words | | |
26. [26:65] | veenceynâ mûsâ vemem me`ahû ecme`în. | وأنجينا موسى ومن معه أجمعين وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ |
---|
Elmalılı | Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, |
Y. Ali | We delivered Moses and all who were with him;
|
Words | | |
27. [27:7] | iẕ ḳâle mûsâ liehlihî innî ânestü nârâ. seâtîküm minhâ biḫaberin ev âtîküm bişihâbin ḳabesil le`alleküm taṣṭalûn. | إذ قال موسى لأهله إني آنست نارا سآتيكم منها بخبر أو آتيكم بشهاب قبس لعلكم تصطلون إِذْ قَالَ مُوسَى لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
---|
Elmalılı | Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip) size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız." |
Y. Ali | Behold! Moses said to his family: "I perceive a fire; soon will I bring you from there some information, or I will bring you a burning brand to light our fuel, that ye may warn yourselves.
|
Words | | |
28. [27:9] | yâ mûsâ innehû ene-llâhü-l`azîzü-lḥakîm. | يا موسى إنه أنا الله العزيز الحكيم يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!" |
Y. Ali | "O Moses! verily, I am Allah, the exalted in might, the wise!....
|
Words | | |
29. [27:10] | veelḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ lâ teḫaf innî lâ yeḫâfü ledeyye-lmürselûn. | وألق عصاك فلما رآها تهتز كأنها جان ولى مدبرا ولم يعقب يا موسى لا تخف إني لا يخاف لدي المرسلون وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Asânı at!" (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz." |
Y. Ali | "Now do thou throw thy rod!" But when he saw it moving (of its own accord)as if it had been a snake, he turned back in retreat, and retraced not his steps: "O Moses!" (it was said), "Fear not: truly, in My presence, those called as messengers have no fear,-
|
Words | | |
30. [28:3] | netlû `aleyke min nebei mûsâ vefir`avne bilḥaḳḳi liḳavmiy yü'minûn. | نتلو عليك من نبإ موسى وفرعون بالحق لقوم يؤمنون نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru okuyacağız. |
Y. Ali | We rehearse to thee some of the story of Moses and Pharaoh in Truth, for people who believe.
|
Words | | |