1. [44:31] | min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn. | من فرعون إنه كان عاليا من المسرفين مِن فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ |
---|
Elmalılı | Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı. |
Y. Ali | Inflicted by Pharaoh, for he was arrogant (even) among inordinate transgressors.
|
Words | | |
2. [44:42] | illâ mer raḥime-llâh. innehû hüve-l`azîzü-rraḥîm. | إلا من رحم الله إنه هو العزيز الرحيم إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir. |
Y. Ali | Except such as receive Allah's Mercy: for He is Exalted in Might, Most Merciful.
|
Words | | |
3. [46:33] | evelem yerav enne-llâhe-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa velem ya`ye biḫalḳihinne biḳâdirin `alâ ey yuḥyiye-lmevtâ. belâ innehû `alâ külli şey'in ḳadîr. | أولم يروا أن الله الذي خلق السماوات والأرض ولم يعي بخلقهن بقادر على أن يحيي الموتى بلى إنه على كل شيء قدير أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter. |
Y. Ali | See they not that Allah, Who created the heavens and the earth, and never wearied with their creation, is able to give life to the dead? Yea, verily He has power over all things.
|
Words | | |
4. [51:23] | feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn. | فورب السماء والأرض إنه لحق مثل ما أنكم تنطقون فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir. |
Y. Ali | Then, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.
|
Words | | |
5. [51:30] | ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm. | قالوا كذلك قال ربك إنه هو الحكيم العليم قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
---|
Elmalılı | Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler. |
Y. Ali | They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
|
Words | | |
6. [52:28] | innâ künnâ min ḳablü ned`ûh. innehû hüve-lberru-rraḥîm. | إنا كنا من قبل ندعوه إنه هو البر الرحيم إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ |
---|
Elmalılı | "Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur." |
Y. Ali | "Truly, we did call unto Him from of old: truly it is He, the Beneficent, the Merciful!"
|
Words | | |
7. [56:77] | innehû leḳur'ânün kerîm. | إنه لقرآن كريم إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ |
---|
Elmalılı | O, elbette şerefli bir Kur'ân'dır. |
Y. Ali | That this is indeed a qur'an Most Honourable,
|
Words | | |
8. [67:13] | veesirrû ḳavleküm evi-cherû bih. innehû `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr. | وأسروا قولكم أو اجهروا به إنه عليم بذات الصدور وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
---|
Elmalılı | Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir. |
Y. Ali | And whether ye hide your word or publish it, He certainly has (full) knowledge, of the secrets of (all) hearts.
|
Words | | |
9. [67:19] | evelem yerav ile-ṭṭayri fevḳahüm ṣâffâtiv veyaḳbiḍn. mâ yümsikühünne ille-rraḥmân. innehû bikülli şey'im beṣîr. | أولم يروا إلى الطير فوقهم صافات ويقبضن ما يمسكهن إلا الرحمن إنه بكل شيء بصير أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ |
---|
Elmalılı | Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir. |
Y. Ali | Do they not observe the birds above them, spreading their wings and folding them in? None can uphold them except (Allah) Most Gracious: Truly (Allah) Most Gracious: Truly it is He that watches over all things.
|
Words | | |
10. [68:51] | veiy yekâdü-lleẕîne keferû leyüzliḳûneke biebṣârihim lemmâ semi`ü-ẕẕikra veyeḳûlûne innehû lemecnûn. | وإن يكاد الذين كفروا ليزلقونك بأبصارهم لما سمعوا الذكر ويقولون إنه لمجنون وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ |
---|
Elmalılı | O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar. |
Y. Ali | And the Unbelievers would almost trip thee up with their eyes when they hear the Message; and they say: "Surely he is possessed!"
|
Words | | |
11. [69:33] | innehû kâne lâ yü'minü billâhi-l`ażîm. | إنه كان لا يؤمن بالله العظيم إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ |
---|
Elmalılı | Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu. |
Y. Ali | "This was he that would not believe in Allah Most High.
|
Words | | |
12. [69:40] | innehû leḳavlü rasûlin kerîm. | إنه لقول رسول كريم إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ |
---|
Elmalılı | Kuşkusuz Kur'ân, şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür. |
Y. Ali | That this is verily the word of an honoured messenger;
|
Words | | |
13. [71:10] | feḳultü-stagfirû rabbeküm innehû kâne gaffârâ. | فقلت استغفروا ربكم إنه كان غفارا فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا |
---|
Elmalılı | "Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır." |
Y. Ali | "Saying, 'Ask forgiveness from your Lord; for He is Oft-Forgiving;
|
Words | | |
14. [74:16] | kellâ. innehû kâne liâyâtinâ `anîdâ. | كلا إنه كان لآياتنا عنيدا كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا |
---|
Elmalılı | Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi. |
Y. Ali | By no means! For to Our Signs he has been refractory!
|
Words | | |
15. [74:18] | innehû fekkera veḳaddera. | إنه فكر وقدر إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ |
---|
Elmalılı | Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti. |
Y. Ali | For he thought and he plotted;-
|
Words | | |
16. [74:54] | kellâ innehû teẕkirah. | كلا إنه تذكرة كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ |
---|
Elmalılı | Hayır, hayır, O kur'ân kuşkusuz bir öğüttür. |
Y. Ali | Nay, this surely is an admonition:
|
Words | | |
17. [79:17] | iẕheb ilâ fir`avne innehû ṭagâ. | اذهب إلى فرعون إنه طغى اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى |
---|
Elmalılı | "Haydi, demişti, git Firavun'a, çünkü o çok azdı." |
Y. Ali | "Go thou to Pharaoh for he has indeed transgressed all bounds:
|
Words | | |
18. [81:19] | innehû leḳavlü rasûlin kerîm. | إنه لقول رسول كريم إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيْمٍ |
---|
Elmalılı | Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür. |
Y. Ali | Verily this is the word of a most honourable Messenger,
|
Words | | |
19. [84:13] | innehû kâne fî ehlihî mesrûrâ. | إنه كان في أهله مسرورا إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا |
---|
Elmalılı | Çünkü o ailesi içinde sevinçli idi. |
Y. Ali | Truly, did he go about among his people, rejoicing!
|
Words | | |
20. [84:14] | innehû żanne el ley yeḥûr. | إنه ظن أن لن يحور إِنَّهُ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ |
---|
Elmalılı | Hiç Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı. |
Y. Ali | Truly, did he think that he would not have to return (to Us)!
|
Words | | |
21. [85:13] | innehû hüve yübdiü veyü`îd. | إنه هو يبدئ ويعيد إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ |
---|
Elmalılı | Yoktan o yaratır ve tekrar o diriltir. |
Y. Ali | It is He Who creates from the very beginning, and He can restore (life).
|
Words | | |
22. [86:8] | innehû `alâ rac`ihî leḳâdir. | إنه على رجعه لقادر إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ |
---|
Elmalılı | Elbette Allah'ın onu döndürmeye gücü yeter. |
Y. Ali | Surely (Allah) is able to bring him back (to life)!
|
Words | | |
23. [86:13] | innehû leḳavlün faṣl. | إنه لقول فصل إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ |
---|
Elmalılı | Kuşkusuz Kur'ân, ayırıcı bir sözdür. |
Y. Ali | Behold this is the Word that distinguishes (Good from Evil):
|
Words | | |
24. [87:7] | illâ mâ şâe-llâh. innehû ya`lemü-lcehra vemâ yaḫfâ. | إلا ما شاء الله إنه يعلم الجهر وما يخفى إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى |
---|
Elmalılı | Yalnız Allah'ın dilediği başkadır. Çünkü o açığı da bilir, gizliyi de. |
Y. Ali | Except as Allah wills: For He knoweth what is manifest and what is hidden.
|
Words | | |
25. [110:3] | fesebbiḥ biḥamdi rabbike vestagfirh. innehû kâne tevvâbâ. | فسبح بحمد ربك واستغفره إنه كان توابا فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا |
---|
Elmalılı | Rabbini öğerek tesbih et, O'ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. |
Y. Ali | Celebrate the praises of thy Lord, and pray for His Forgiveness: For He is Oft-Returning (in Grace and Mercy).
|
Words | | |