1. [2:252] | tilke âyâtü-llâhi netlûhâ `aleyke bilḥaḳḳ. veinneke lemine-lmürselîn. | تلك آيات الله نتلوها عليك بالحق وإنك لمن المرسلين تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin. |
Y. Ali | These are the Signs of Allah: we rehearse them to thee in truth: verily Thou art one of the messengers.
|
Words | | |
2. [6:34] | veleḳad küẕẕibet rusülüm min ḳablike feṣaberû `alâ mâ küẕẕibû veûẕû ḥattâ etâhüm naṣrunâ. velâ mübeddile likelimâti-llâh. veleḳad câeke min nebei-lmürselîn. | ولقد كذبت رسل من قبلك فصبروا على ما كذبوا وأوذوا حتى أتاهم نصرنا ولا مبدل لكلمات الله ولقد جاءك من نبإ المرسلين وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ فَصَبَرُواْ عَلَى مَا كُذِّبُواْ وَأُوذُواْ حَتَّى أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلاَ مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ وَلَقدْ جَاءَكَ مِن نَّبَإِ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir. |
Y. Ali | Rejected were the messengers before thee: with patience and constancy they bore their rejection and their wrongs, until Our aid did reach them: there is none that can alter the words (and decrees) of Allah. Already hast thou received some account of those messengers.
|
Words | | |
3. [6:48] | vemâ nürsilü-lmürselîne illâ mübeşşirîne vemünẕirîn. femen âmene veaṣleḥa felâ ḫavfün `aleyhim velâ hüm yaḥzenûn. | وما نرسل المرسلين إلا مبشرين ومنذرين فمن آمن وأصلح فلا خوف عليهم ولا هم يحزنون وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ |
---|
Elmalılı | Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. |
Y. Ali | We send the messengers only to give good news and to warn: so those who believe and mend (their lives),- upon them shall be no fear, nor shall they grieve.
|
Words | | |
4. [7:6] | felenes'elenne-lleẕîne ürsile ileyhim velenes'elenne-lmürselîn. | فلنسألن الذين أرسل إليهم ولنسألن المرسلين فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız. |
Y. Ali | Then shall we question those to whom Our message was sent and those by whom We sent it.
|
Words | | |
5. [7:77] | fe`aḳarü-nnâḳate ve`atev `an emri rabbihim veḳâlû yâ ṣâliḥu-'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-lmürselîn. | فعقروا الناقة وعتوا عن أمر ربهم وقالوا يا صالح ائتنا بما تعدنا إن كنت من المرسلين فَعَقَرُواْ النَّاقَةَ وَعَتَوْاْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُواْ يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler. |
Y. Ali | Then they ham-strung the she-camel, and insolently defied the order of their Lord, saying: "O Salih! bring about thy threats, if thou art a messenger (of Allah)!"
|
Words | | |
6. [15:80] | veleḳad keẕẕebe aṣḥâbü-lḥicri-lmürselîn. | ولقد كذب أصحاب الحجر المرسلين وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar. |
Y. Ali | The Companions of the Rocky Tract also rejected the messengers:
|
Words | | |
7. [18:56] | vemâ nürsilü-lmürselîne illâ mübeşşirîne vemünẕirîn. veyücâdilü-lleẕîne keferû bilbâṭili liyüdḥiḍû bihi-lḥaḳḳa vetteḫaẕû âyâtî vemâ ünẕirû hüzüvâ. | وما نرسل المرسلين إلا مبشرين ومنذرين ويجادل الذين كفروا بالباطل ليدحضوا به الحق واتخذوا آياتي وما أنذروا هزوا وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنذِرُوا هُزُوًا |
---|
Elmalılı | Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. Onlar, âyetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır. |
Y. Ali | We only send the messengers to give Glad Tidings and to give warnings: But the unbelievers dispute with vain argument, in order therewith to weaken the truth, and they treat My Signs as a jest, as also the fact that they are warned!
|
Words | | |
8. [25:20] | vemâ erselnâ ḳableke mine-lmürselîne illâ innehüm leye'külûne-ṭṭa`âme veyemşûne fi-l'esvâḳ. vece`alnâ ba`ḍaküm liba`ḍin fitneh. etaṣbirûn. vekâne rabbüke beṣîrâ. | وما أرسلنا قبلك من المرسلين إلا إنهم ليأكلون الطعام ويمشون في الأسواق وجعلنا بعضكم لبعض فتنة أتصبرون وكان ربك بصيرا وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا |
---|
Elmalılı | (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. |
Y. Ali | And the messengers whom We sent before thee were all (men) who ate food and walked through the streets: We have made some of you as a trial for others: will ye have patience? for Allah is One Who sees (all things).
|
Words | | |
9. [26:21] | feferartü minküm lemmâ ḫiftüküm fevehebe lî rabbî ḥukmev vece`alenî mine-lmürselîn. | ففررت منكم لما خفتكم فوهب لي ربي حكما وجعلني من المرسلين فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı." |
Y. Ali | "So I fled from you (all) when I feared you; but my Lord has (since) invested me with judgment (and wisdom) and appointed me as one of the messengers.
|
Words | | |
10. [26:105] | keẕẕebet ḳavmü nûḥin-lmürselîn. | كذبت قوم نوح المرسلين كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The people of Noah rejected the messengers.
|
Words | | |
11. [26:123] | keẕẕebet `âdün-lmürselîn. | كذبت عاد المرسلين كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The 'Ad (people) rejected the messengers.
|
Words | | |
12. [26:141] | keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn. | كذبت ثمود المرسلين كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The Thamud (people) rejected the messengers.
|
Words | | |
13. [26:160] | keẕẕebet ḳavmü lûṭini-lmürselîn. | كذبت قوم لوط المرسلين كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The people of Lut rejected the messengers.
|
Words | | |
14. [26:176] | keẕẕebe aṣḥâbü-l'eyketi-lmürselîn. | كذب أصحاب الأيكة المرسلين كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The Companions of the Wood rejected the messengers.
|
Words | | |
15. [28:7] | veevḥaynâ ilâ ümmi mûsâ en arḍi`îh. feiẕâ ḫifti `aleyhi feelḳîhi fi-lyemmi velâ teḫâfî velâ taḥzenî. innâ râddûhü ileyki vecâ`ilûhü mine-lmürselîn. | وأوحينا إلى أم موسى أن أرضعيه فإذا خفت عليه فألقيه في اليم ولا تخافي ولا تحزني إنا رادوه إليك وجاعلوه من المرسلين وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | O esnada Musa'nın anasına "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirdik. |
Y. Ali | So We sent this inspiration to the mother of Moses: "Suckle (thy child), but when thou hast fears about him, cast him into the river, but fear not nor grieve: for We shall restore him to thee, and We shall make him one of Our messengers."
|
Words | | |
16. [28:65] | veyevme yünâdîhim feyeḳûlü mâẕâ ecebtümü-lmürselîn. | ويوم يناديهم فيقول ماذا أجبتم المرسلين وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | O gün Allah onları çağırıp "Peygamberlere ne cevap verdiniz?" diyecektir. |
Y. Ali | That Day (Allah) will call to them, and say: "What was the answer ye gave to the messengers?"
|
Words | | |
17. [36:3] | inneke lemine-lmürselîn. | إنك لمن المرسلين إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin. |
Y. Ali | Thou art indeed one of the messengers,
|
Words | | |
18. [36:20] | vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn. | وجاء من أقصى المدينة رجل يسعى قال يا قوم اتبعوا المرسلين وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!" |
Y. Ali | Then there came running, from the farthest part of the City, a man, saying, "O my people! Obey the messengers:
|
Words | | |
19. [37:37] | bel câe bilḥaḳḳi veṣaddeḳa-lmürselîn. | بل جاء بالحق وصدق المرسلين بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti. |
Y. Ali | Nay! he has come with the (very) Truth, and he confirms (the Message of) the messengers (before him).
|
Words | | |
20. [37:123] | veinne ilyâse lemine-lmürselîn. | وإن إلياس لمن المرسلين وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir. |
Y. Ali | So also was Elias among those sent (by Us).
|
Words | | |
21. [37:133] | veinne lûṭal lemine-lmürselîn. | وإن لوطا لمن المرسلين وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir. |
Y. Ali | So also was Lut among those sent (by Us).
|
Words | | |
22. [37:139] | veinne yûnüse lemine-lmürselîn. | وإن يونس لمن المرسلين وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir. |
Y. Ali | So also was Jonah among those sent (by Us).
|
Words | | |
23. [37:171] | veleḳad sebeḳat kelimetünâ li`ibâdine-lmürselîn. | ولقد سبقت كلمتنا لعبادنا المرسلين وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." |
Y. Ali | Already has Our Word been passed before (this) to our Servants sent (by Us),
|
Words | | |
24. [37:181] | veselâmün `ale-lmürselîn. | وسلام على المرسلين وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun. |
Y. Ali | And Peace on the messengers!
|
Words | | |