1. [71:7] | veinnî küllemâ de`avtühüm litagfira lehüm ce`alû eṣâbi`ahüm fî âẕânihim vestagşev ŝiyâbehüm veeṣarru vestekberü-stikbârâ. | وإني كلما دعوتهم لتغفر لهم جعلوا أصابعهم في آذانهم واستغشوا ثيابهم وأصروا واستكبروا استكبارا وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا |
---|
Elmalılı | "Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler." |
Y. Ali | "And every time I have called to them, that Thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance.
|
Words | | |
2. [71:9] | ŝümme innî a`lentü lehüm veesrartü lehüm isrârâ. | ثم إني أعلنت لهم وأسررت لهم إسرارا ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا |
---|
Elmalılı | "Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli. " |
Y. Ali | "Further I have spoken to them in public and secretly in private,
|
Words | | |
3. [71:25] | mimmâ ḫaṭîâtihim ugriḳû feüdḫilû nâran felem yecidû lehüm min dûni-llâhi enṣârâ. | مما خطيئاتهم أغرقوا فأدخلوا نارا فلم يجدوا لهم من دون الله أنصارا مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَارًا |
---|
Elmalılı | Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. |
Y. Ali | Because of their sins they were drowned (in the flood), and were made to enter the Fire (of Punishment): and they found- in lieu of Allah- none to help them.
|
Words | | |
4. [74:49] | femâ lehüm `ani-tteẕkirati mü`riḍîn. | فما لهم عن التذكرة معرضين فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ |
---|
Elmalılı | Şimdi o Kur'ân'dan yüz çevirirlerken ne mazeretleri var? |
Y. Ali | Then what is the matter with them that they turn away from admonition?-
|
Words | | |
5. [76:31] | yüdḫilü mey yeşâü fî raḥmetih. veżżâlimîne e`adde lehüm `aẕâben elîmâ. | يدخل من يشاء في رحمته والظالمين أعد لهم عذابا أليما يُدْخِلُ مَن يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
---|
Elmalılı | Allah dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise, acıklı bir azap hazırlamıştır. |
Y. Ali | He will admit to His Mercy whom He will; But the wrong-doers,- for them has He prepared a grievous Penalty.
|
Words | | |
6. [77:36] | velâ yü'ẕenü lehüm feya`teẕirûn. | ولا يؤذن لهم فيعتذرون وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ |
---|
Elmalılı | Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler. |
Y. Ali | Nor will it be open to them to put forth pleas.
|
Words | | |
7. [77:48] | veiẕâ ḳîle lehümü-rke`û lâ yerke`ûn. | وإذا قيل لهم اركعوا لا يركعون وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ |
---|
Elmalılı | Onlara: "Rüku edin" denildiği zaman etmezler. |
Y. Ali | And when it is said to them, "Prostrate yourselves!" they do not so.
|
Words | | |
8. [84:20] | femâ lehüm lâ yü'minûn. | فما لهم لا يؤمنون فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Böyleyken onlar neden acaba iman etmezler? |
Y. Ali | What then is the matter with them, that they believe not?-
|
Words | | |
9. [84:25] | ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm ecrun gayru memnûn. | إلا الذين آمنوا وعملوا الصالحات لهم أجر غير ممنون إِلَّا الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ |
---|
Elmalılı | Ancak iman edip iyi ameller işleyenler başkadır. Onlara tükenmez bir ecir vardır. |
Y. Ali | Except to those who believe and work righteous deeds: For them is a Reward that will never fail.
|
Words | | |
10. [85:11] | inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm cennâtün tecrî min taḥtihe-l'enhâr. ẕâlike-lfevzü-lkebîr. | إن الذين آمنوا وعملوا الصالحات لهم جنات تجري من تحتها الأنهار ذلك الفوز الكبير إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ |
---|
Elmalılı | İnanan ve iyi amel yapanlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş odur. |
Y. Ali | For those who believe and do righteous deeds, will be Gardens; beneath which rivers flow: That is the great Salvation, (the fulfilment of all desires),
|
Words | | |
11. [88:6] | leyse lehüm ṭa`âmün illâ min ḍarî`. | ليس لهم طعام إلا من ضريع لَّيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِن ضَرِيعٍ |
---|
Elmalılı | Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur. |
Y. Ali | No food will there be for them but a bitter Dhari'
|
Words | | |
12. [91:13] | feḳâle lehüm rasûlü-llâhi nâḳate-llâhi vesuḳyâhâ. | فقال لهم رسول الله ناقة الله وسقياها فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا |
---|
Elmalılı | Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin." demişti. |
Y. Ali | But the Messenger of Allah said to them: "It is a She-camel of Allah! And (bar her not from) having her drink!"
|
Words | | |