1. [39:73] | vesîḳa-lleẕîne-tteḳav rabbehüm ile-lcenneti zümerâ. ḥattâ iẕâ câûhâ vefütiḥat ebvâbühâ veḳâle lehüm ḫazenetühâ selâmün `aleyküm ṭibtüm fedḫulûhâ ḫâlidîn. | وسيق الذين اتقوا ربهم إلى الجنة زمرا حتى إذا جاءوها وفتحت أبوابها وقال لهم خزنتها سلام عليكم طبتم فادخلوها خالدين وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ |
---|
Elmalılı | Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilmektedir. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" derler. |
Y. Ali | And those who feared their Lord will be led to the Garden in crowds: until behold, they arrive there; its gates will be opened; and its keepers will say: "Peace be upon you! well have ye done! enter ye here, to dwell therein."
|
Words | | |
2. [40:21] | evelem yesîrû fi-l'arḍi feyenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne kânû min ḳablihim. kânû hüm eşedde minhüm ḳuvvetev veâŝâran fi-l'arḍi feeḫaẕehümü-llâhü biẕünûbihim vemâ kâne lehüm mine-llâhi miv vâḳ. | أولم يسيروا في الأرض فينظروا كيف كان عاقبة الذين كانوا من قبلهم كانوا هم أشد منهم قوة وآثارا في الأرض فأخذهم الله بذنوبهم وما كان لهم من الله من واق أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ |
---|
Elmalılı | Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Onlar yeryüzünde gerek kuvvetçe ve gerek eserce kendilerinden daha üstündüler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle tutup alıverdi. Kendilerini Allah'ın azabından koruyacak biri bulunmadı. |
Y. Ali | Do they not travel through the earth and see what was the End of those before them? They were even superior to them in strength, and in the traces (they have left) in the land: but Allah did call them to account for their sins, and none had they to defend them against Allah.
|
Words | | |
3. [40:73] | ŝümme ḳîle lehüm eyne mâ küntüm tüşrikûn. | ثم قيل لهم أين ما كنتم تشركون ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra da onlara: "Nerede o ortak koştuklarınız?" denilecek. |
Y. Ali | Then shall it be said to them: "Where are the (deities) to which ye gave part-worship-
|
Words | | |
4. [41:8] | inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm ecrun gayru memnûn. | إن الذين آمنوا وعملوا الصالحات لهم أجر غير ممنون إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır. |
Y. Ali | For those who believe and work deeds of righteousness is a reward that will never fail.
|
Words | | |
5. [41:24] | feiy yaṣbirû felnâru meŝvel lehüm. veiy yesta`tibû femâ hüm mine-lmü`tebîn. | فإن يصبروا فالنار مثوى لهم وإن يستعتبوا فما هم من المعتبين فَإِن يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ وَإِن يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُم مِّنَ الْمُعْتَبِينَ |
---|
Elmalılı | Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler. |
Y. Ali | If, then, they have patience, the Fire will be a home for them! and if they beg to be received into favour, into favour will they not (then) be received.
|
Words | | |
6. [41:25] | veḳayyaḍnâ lehüm ḳuranâe fezeyyenû lehüm mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm veḥaḳḳa `aleyhimü-lḳavlü fî ümemin ḳad ḫalet min ḳablihim mine-lcinni vel'ins. innehüm kânû ḫâsirîn. | وقيضنا لهم قرناء فزينوا لهم ما بين أيديهم وما خلفهم وحق عليهم القول في أمم قد خلت من قبلهم من الجن والإنس إنهم كانوا خاسرين وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ |
---|
Elmalılı | Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir. |
Y. Ali | And We have destined for them intimate companions (of like nature), who made alluring to them what was before them and behind them; and the sentence among the previous generations of Jinns and men, who have passed away, is proved against them; for they are utterly lost.
|
Words | | |
7. [41:28] | ẕâlike cezâü a`dâi-llâhi-nnâru. lehüm fîhâ dâru-lḫuld. cezâem bimâ kânû biâyâtinâ yecḥadûn. | ذلك جزاء أعداء الله النار لهم فيها دار الخلد جزاء بما كانوا بآياتنا يجحدون ذَلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
---|
Elmalılı | İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır. |
Y. Ali | Such is the requital of the enemies of Allah,- the Fire: therein will be for them the Eternal Home: a (fit) requital, for that they were wont to reject Our Signs.
|
Words | | |
8. [41:48] | veḍalle `anhüm mâ kânû yed`ûne min ḳablü veżannû mâ lehüm mim meḥîṣ. | وضل عنهم ما كانوا يدعون من قبل وظنوا ما لهم من محيص وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَدْعُونَ مِن قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ |
---|
Elmalılı | Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır. |
Y. Ali | The (deities) they used to invoke aforetime will leave them in the lurch, and they will perceive that they have no way of escape.
|
Words | | |
9. [41:53] | senürîhim âyâtinâ fi-l'âfâḳi vefî enfüsihim ḥattâ yetebeyyene lehüm ennehü-lḥaḳḳ. evelem yekfi birabbike ennehû `alâ külli şey'in şehîd. | سنريهم آياتنا في الآفاق وفي أنفسهم حتى يتبين لهم أنه الحق أولم يكف بربك أنه على كل شيء شهيد سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
---|
Elmalılı | Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi? |
Y. Ali | Soon will We show them our Signs in the (furthest) regions (of the earth), and in their own souls, until it becomes manifest to them that this is the Truth. Is it not enough that thy Lord doth witness all things?
|
Words | | |
10. [42:8] | velev şâe-llâhü lece`alehüm ümmetev vâḥidetev velâkiy yüdḫilü mey yeşâü fî raḥmetih. veżżâlimûne mâ lehüm miv veliyyiv velâ neṣîr. | ولو شاء الله لجعلهم أمة واحدة ولكن يدخل من يشاء في رحمته والظالمون ما لهم من ولي ولا نصير وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ |
---|
Elmalılı | Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. |
Y. Ali | If Allah had so willed, He could have made them a single people; but He admits whom He will to His Mercy; and the Wrong-doers will have no protector nor helper.
|
Words | | |
11. [42:21] | em lehüm şürakâü şera`û lehüm mine-ddîni mâ lem ye'ẕem bihi-llâh. velevlâ kelimetü-lfaṣli leḳuḍiye beynehüm. veinne-żżâlimîne lehüm `aẕâbün elîm. | أم لهم شركاء شرعوا لهم من الدين ما لم يأذن به الله ولولا كلمة الفصل لقضي بينهم وإن الظالمين لهم عذاب أليم أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır. |
Y. Ali | What! have they partners (in godhead), who have established for them some religion without the permission of Allah? Had it not been for the Decree of Judgment, the matter would have been decided between them (at once). But verily the Wrong-doers will have a grievous Penalty.
|
Words | | |
12. [42:22] | tera-żżâlimîne müşfiḳîne mimmâ kesebû vehüve vâḳi`um bihim. velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti fî ravḍâti-lcennât. lehüm mâ yeşâûne `inde rabbihim. ẕâlike hüve-lfaḍlü-lkebîr. | ترى الظالمين مشفقين مما كسبوا وهو واقع بهم والذين آمنوا وعملوا الصالحات في روضات الجنات لهم ما يشاءون عند ربهم ذلك هو الفضل الكبير تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ |
---|
Elmalılı | Sen kıyamet günü kazandıkları şeyin cezası başlarına gelirken zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur. |
Y. Ali | Thou wilt see the Wrong-doers in fear on account of what they have earned, and (the burden of) that must (necessarily) fall on them. But those who believe and work righteous deeds will be in the luxuriant meads of the Gardens: they shall have, before their Lord, all that they wish for. That will indeed be the magnificent Bounty (of Allah).
|
Words | | |
13. [42:26] | veyestecîbü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veyezîdühüm min faḍlih. velkâfirûne lehüm `aẕâbün şedîd. | ويستجيب الذين آمنوا وعملوا الصالحات ويزيدهم من فضله والكافرون لهم عذاب شديد وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
---|
Elmalılı | Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tevbesini kabul eder, onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kâfirler için ise şiddetli bir azap vardır. |
Y. Ali | And He listens to those who believe and do deeds of righteousness, and gives them increase of His Bounty: but for the Unbelievers their is a terrible Penalty.
|
Words | | |
14. [42:35] | veya`leme-lleẕîne yücâdilûne fî âyâtinâ. mâ lehüm mim meḥîṣ. | ويعلم الذين يجادلون في آياتنا ما لهم من محيص وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur. |
Y. Ali | But let those know, who dispute about Our Signs, that there is for them no way of escape.
|
Words | | |
15. [42:42] | inneme-ssebîlü `ale-lleẕîne yażlimûne-nnâse veyebgûne fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳ. ülâike lehüm `aẕâbün elîm. | إنما السبيل على الذين يظلمون الناس ويبغون في الأرض بغير الحق أولئك لهم عذاب أليم إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır. |
Y. Ali | The blame is only against those who oppress men and wrong-doing and insolently transgress beyond bounds through the land, defying right and justice: for such there will be a penalty grievous.
|
Words | | |
16. [42:46] | vemâ kâne lehüm min evliyâe yenṣurûnehüm min dûni-llâh. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min sebîl. | وما كان لهم من أولياء ينصرونهم من دون الله ومن يضلل الله فما له من سبيل وَمَا كَانَ لَهُم مِّنْ أَوْلِيَاءَ يَنصُرُونَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن سَبِيلٍ |
---|
Elmalılı | Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için çıkar bir yol yoktur. |
Y. Ali | And no protectors have they to help them, other than Allah. And for any whom Allah leaves to stray, there is no way (to the Goal).
|
Words | | |
17. [43:20] | veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn. | وقالوا لو شاء الرحمن ما عبدناهم ما لهم بذلك من علم إن هم إلا يخرصون وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. |
Y. Ali | ("Ah!") they say, "If it had been the will of (Allah) Most Gracious, we should not have worshipped such (deities)!" Of that they have no knowledge! they do nothing but lie!
|
Words | | |
18. [44:13] | ennâ lehümü-ẕẕikrâ veḳad câehüm rasûlüm mübîn. | أنى لهم الذكرى وقد جاءهم رسول مبين أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti. |
Y. Ali | How shall the message be (effectual) for them, seeing that an Messenger explaining things clearly has (already) come to them,-
|
Words | | |
19. [45:9] | veiẕâ `alime min âyâtinâ şey'en-tteḫaẕehâ hüzüvâ. ülâike lehüm `aẕâbüm mühîn. | وإذا علم من آياتنا شيئا اتخذها هزوا أولئك لهم عذاب مهين وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır. |
Y. Ali | And when he learns something of Our Signs, he takes them in jest: for such there will be a humiliating Penalty.
|
Words | | |
20. [45:11] | hâẕâ hüdâ. velleẕîne keferû biâyâti rabbihim lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm. | هذا هدى والذين كفروا بآيات ربهم لهم عذاب من رجز أليم هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Bu Kur'an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azab vardır. |
Y. Ali | This is (true) Guidance and for those who reject the Signs of their Lord, is a grievous Penalty of abomination.
|
Words | | |
21. [45:24] | veḳâlû mâ hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ yühlikünâ ille-ddehr. vemâ lehüm biẕâlike min `ilmin. in hüm illâ yeżunnûn. | وقالوا ما هي إلا حياتنا الدنيا نموت ونحيا وما يهلكنا إلا الدهر وما لهم بذلك من علم إن هم إلا يظنون وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ |
---|
Elmalılı | Hem müşrikler dediler ki: "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler. |
Y. Ali | And they say: "What is there but our life in this world? We shall die and we live, and nothing but time can destroy us." But of that they have no knowledge: they merely conjecture:
|
Words | | |
22. [45:33] | vebedâ lehüm seyyietü mâ `amilû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | وبدا لهم سيئات ما عملوا وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | Derken yaptıkları amellerin kötülüğü gözlerinin önüne serildi, alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi. |
Y. Ali | Then will appear to them the evil (fruits) of what they did, and they will be completely encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |
23. [46:4] | ḳul era'eytüm mâ ted`ûne min dûni-llâhi erûnî mâẕâ ḫaleḳû mine-l'arḍi em lehüm şirkün fi-ssemâvât. îtûnî bikitâbim min ḳabli hâẕâ ev eŝâratim min `ilmin in küntüm ṣâdiḳîn. | قل أرأيتم ما تدعون من دون الله أروني ماذا خلقوا من الأرض أم لهم شرك في السماوات ائتوني بكتاب من قبل هذا أو أثارة من علم إن كنتم صادقين قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! De ki: "Allah'tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur'an'dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden bir eser getirin." |
Y. Ali | Say: "Do ye see what it is ye invoke besides Allah? Show me what it is they have created on earth, or have they a share in the heavens bring me a book (revealed) before this, or any remnant of knowledge (ye may have), if ye are telling the truth!
|
Words | | |
24. [46:6] | veiẕâ ḥuşira-nnâsü kânû lehüm a`dâev vekânû bi`ibâdetihim kâfirîn. | وإذا حشر الناس كانوا لهم أعداء وكانوا بعبادتهم كافرين وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ |
---|
Elmalılı | Kıyamet günü insanlar biraraya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler. |
Y. Ali | And when mankind are gathered together (at the Resurrection), they will be hostile to them and reject their worship (altogether)!
|
Words | | |
25. [46:26] | veleḳad mekkennâhüm fîmâ im mekkennâküm fîhi vece`alnâ lehüm sem`av veebṣârav veef'ideh. femâ agnâ `anhüm sem`uhüm velâ ebṣâruhüm velâ ef'idetühüm min şey'in iẕ kânû yecḥadûne biâyâti-llâhi veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn. | ولقد مكناهم فيما إن مكناكم فيه وجعلنا لهم سمعا وأبصارا وأفئدة فما أغنى عنهم سمعهم ولا أبصارهم ولا أفئدتهم من شيء إذ كانوا يجحدون بآيات الله وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون |
---|
Elmalılı | And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı. |
Y. Ali | And We had firmly established them in a (prosperity and) power which We have not given to you (ye Quraish!) and We had endowed them with (faculties of) hearing, seeing, heart and intellect: but of no profit to them were their (faculties of) hearing, sight, and heart and intellect, when they went on rejecting the Signs of Allah; and they were (completely) encircled by that which they used to mock at!
|
Words | | |
26. [46:35] | faṣbir kemâ ṣabera ülü-l`azmi mine-rrusüli velâ testa`cil lehüm. keennehüm yevme yeravne mâ yû`adûne lem yelbeŝû illâ sâ`atem min nehâr. belâg. fehel yühlekü ille-lḳavmü-lfâsiḳûn. | فاصبر كما صبر أولو العزم من الرسل ولا تستعجل لهم كأنهم يوم يرون ما يوعدون لم يلبثوا إلا ساعة من نهار بلاغ فهل يهلك إلا القوم الفاسقون فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi? |
Y. Ali | Therefore patiently persevere, as did (all) messengers of inflexible purpose; and be in no haste about the (Unbelievers). On the Day that they see the (Punishment) promised them, (it will be) as if they had not tarried more than an hour in a single day. (Thine but) to proclaim the Message: but shall any be destroyed except those who transgress?
|
Words | | |
27. [47:6] | veyüdḫilühümü-lcennete `arrafehâ lehüm. | ويدخلهم الجنة عرفها لهم وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ |
---|
Elmalılı | Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır. |
Y. Ali | And admit them to the Garden which He has announced for them.
|
Words | | |
28. [47:8] | velleẕîne keferû feta`sel lehüm veeḍalle a`mâlehüm. | والذين كفروا فتعسا لهم وأضل أعمالهم وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ |
---|
Elmalılı | İnkâr edenlere gelince, artık yıkım onlara. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır. |
Y. Ali | But those who reject (Allah),- for them is destruction, and (Allah) will render their deeds astray (from their mark).
|
Words | | |
29. [47:11] | ẕâlike bienne-llâhe mevle-lleẕîne âmenû veenne-lkâfirîne lâ mevlâ lehüm. | ذلك بأن الله مولى الذين آمنوا وأن الكافرين لا مولى لهم ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ |
---|
Elmalılı | Bu böyledir. Çünkü Allah iman edenlerin yardımcısıdır. İnkâr edenlerin ise yardımcısı yoktur. |
Y. Ali | That is because Allah is the Protector of those who believe, but those who reject Allah have no protector.
|
Words | | |
30. [47:12] | inne-llâhe yüdḫilü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâr. velleẕîne keferû yetemette`ûne veye'külûne kemâ te'külü-l'en`âmü vennâru meŝvel lehüm. | إن الله يدخل الذين آمنوا وعملوا الصالحات جنات تجري من تحتها الأنهار والذين كفروا يتمتعون ويأكلون كما تأكل الأنعام والنار مثوى لهم إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir. |
Y. Ali | Verily Allah will admit those who believe and do righteous deeds, to Gardens beneath which rivers flow; while those who reject Allah will enjoy (this world) and eat as cattle eat; and the Fire will be their abode.
|
Words | | |