1. [2:4] | velleẕîne yü'minûne bimâ ünzile ileyke vemâ ünzile min ḳablik. vebil'âḫirati hüm yûḳinûn. | والذين يؤمنون بما أنزل إليك وما أنزل من قبلك وبالآخرة هم يوقنون وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler. |
Y. Ali | And who believe in the Revelation sent to thee, and sent before thy time, and (in their hearts) have the assurance of the Hereafter.
|
Words | | |
2. [2:118] | veḳâle-lleẕîne lâ ya`lemûne levlâ yükellimüne-llâhü ev te'tînâ âyeh. keẕâlike ḳâle-lleẕîne min ḳablihim miŝle ḳavlihim. teşâbehet ḳulûbühüm. ḳad beyyenne-l'âyâti liḳavmiy yûḳinûn. | وقال الذين لا يعلمون لولا يكلمنا الله أو تأتينا آية كذلك قال الذين من قبلهم مثل قولهم تشابهت قلوبهم قد بينا الآيات لقوم يوقنون وَقَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ لَوْلاَ يُكَلِّمُنَا اللّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik. |
Y. Ali | Say those without knowledge: "Why speaketh not Allah unto us? or why cometh not unto us a Sign?" So said the people before them words of similar import. Their hearts are alike. We have indeed made clear the Signs unto any people who hold firmly to Faith (in their hearts).
|
Words | | |
3. [5:50] | efeḥukme-lcâhiliyyeti yebgûne. vemen aḥsenü mine-llâhi ḥukmel liḳavmiy yûḳinûn. | أفحكم الجاهلية يبغون ومن أحسن من الله حكما لقوم يوقنون أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? |
Y. Ali | Do they then seek after a judgment of (the days of) ignorance? But who, for a people whose faith is assured, can give better judgment than Allah?
|
Words | | |
4. [27:3] | elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn. | الذين يقيمون الصلاة ويؤتون الزكاة وهم بالآخرة هم يوقنون الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler. |
Y. Ali | Those who establish regular prayers and give in regular charity, and also have (full) assurance of the hereafter.
|
Words | | |
5. [27:82] | veiẕâ veḳa`a-lḳavlü `aleyhim aḫracnâ lehüm dâbbetem mine-l'arḍi tükellimühüm enne-nnâse kânû biâyâtinâ lâ yûḳinûn. | وإذا وقع القول عليهم أخرجنا لهم دابة من الأرض تكلمهم أن الناس كانوا بآياتنا لا يوقنون وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" (canlı) çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler. |
Y. Ali | And when the Word is fulfilled against them (the unjust), we shall produce from the earth a beast to (face) them: He will speak to them, for that mankind did not believe with assurance in Our Signs.
|
Words | | |
6. [30:60] | faṣbir inne va`de-llâhi ḥaḳḳuv velâ yesteḫiffenneke-lleẕîne lâ yûḳinûn. | فاصبر إن وعد الله حق ولا يستخفنك الذين لا يوقنون فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevketmesinler. |
Y. Ali | So patiently persevere: for verily the promise of Allah is true: nor let those shake thy firmness, who have (themselves) no certainty of faith.
|
Words | | |
7. [31:4] | elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn. | الذين يقيمون الصلاة ويؤتون الزكاة وهم بالآخرة هم يوقنون الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar. |
Y. Ali | Those who establish regular Prayer, and give regular Charity, and have (in their hearts) the assurance of the Hereafter.
|
Words | | |
8. [32:24] | vece`alnâ minhüm eimmetey yehdûne biemrinâ lemmâ ṣaberû. vekânû biâyâtinâ yûḳinûn. | وجعلنا منهم أئمة يهدون بأمرنا لما صبروا وكانوا بآياتنا يوقنون وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı. |
Y. Ali | And We appointed, from among them, leaders, giving guidance under Our command, so long as they persevered with patience and continued to have faith in Our Signs.
|
Words | | |
9. [45:4] | vefî ḫalḳiküm vemâ yebüŝŝü min dâbbetin âyâtül liḳavmiy yûḳinûn. | وفي خلقكم وما يبث من دابة آيات لقوم يوقنون وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır. |
Y. Ali | And in the creation of yourselves and the fact that animals are scattered (through the earth), are Signs for those of assured Faith.
|
Words | | |
10. [45:20] | hâẕâ beṣâiru linnâsi vehüdev veraḥmetül liḳavmiy yûḳinûn. | هذا بصائر للناس وهدى ورحمة لقوم يوقنون هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Bu (Kur'an) insanların kalb gözünü açan bir nur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de hidâyet ve rahmettir. |
Y. Ali | These are clear evidences to men and a Guidance and Mercy to those of assured Faith.
|
Words | | |
11. [52:36] | em ḫaleḳu-ssemâvâti vel'arḍ. bel lâ yûḳinûn. | أم خلقوا السماوات والأرض بل لا يوقنون أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بَل لَّا يُوقِنُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar. |
Y. Ali | Or did they create the heavens and the earth? Nay, they have no firm belief.
|
Words | | |