1. [21:87] | veẕe-nnûni iẕ ẕehebe mügâḍiben feżanne el len naḳdira `aleyhi fenâdâ fi-żżulümâti el lâ ilâhe illâ ente sübḥânek. innî küntü mine-żżâlimîn. | وذا النون إذ ذهب مغاضبا فظن أن لن نقدر عليه فنادى في الظلمات أن لا إله إلا أنت سبحانك إني كنت من الظالمين وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti. |
Y. Ali | And remember Zun-nun, when he departed in wrath: He imagined that We had no power over him! But he cried through the deptHs of darkness, "There is no god but thou: glory to thee: I was indeed wrong!"
|
Words | | |
2. [23:28] | feiẕe-steveyte ente vemem me`ake `ale-lfülki feḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî neccânâ mine-lḳavmi-żżâlimîn. | فإذا استويت أنت ومن معك على الفلك فقل الحمد لله الذي نجانا من القوم الظالمين فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de. |
Y. Ali | And when thou hast embarked on the Ark - thou and those with thee,- say: "Praise be to Allah, Who has saved us from the people who do wrong."
|
Words | | |
3. [26:153] | ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn. | قالوا إنما أنت من المسحرين قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ |
---|
Elmalılı | "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!" |
Y. Ali | They said: "Thou art only one of those bewitched!
|
Words | | |
4. [26:154] | mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn. | ما أنت إلا بشر مثلنا فأت بآية إن كنت من الصادقين مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
---|
Elmalılı | "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir." |
Y. Ali | "Thou art no more than a mortal like us: then bring us a Sign, if thou tellest the truth!"
|
Words | | |
5. [26:185] | ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn. | قالوا إنما أنت من المسحرين قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin." |
Y. Ali | They said: "Thou art only one of those bewitched!
|
Words | | |
6. [26:186] | vemâ ente illâ beşer miŝlünâ vein neżunnüke lemine-lkâẕibîn. | وما أنت إلا بشر مثلنا وإن نظنك لمن الكاذبين وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
---|
Elmalılı | "Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz." |
Y. Ali | "Thou art no more than a mortal like us, and indeed we think thou art a liar!
|
Words | | |
7. [27:81] | vemâ ente bihâdi-l`umyi `an ḍalâletihim. in tüsmi`u illâ mey yü'minü biâyâtinâ fehüm müslimûn. | وما أنت بهادي العمي عن ضلالتهم إن تسمع إلا من يؤمن بآياتنا فهم مسلمون وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ |
---|
Elmalılı | Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. |
Y. Ali | Nor canst thou be a guide to the blind, (to prevent them) from straying: only those wilt thou get to listen who believe in Our Signs, and they will bow in Islam.
|
Words | | |
8. [30:53] | vemâ ente bihâdi-l`umyi `an ḍalâletihim. in tüsmi`u illâ mey yü'minü biâyâtinâ fehüm müslimûn. | وما أنت بهاد العمي عن ضلالتهم إن تسمع إلا من يؤمن بآياتنا فهم مسلمون وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ |
---|
Elmalılı | Körleri de sapıklıklarından hidayete getiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi iman edeceklere duyurursun da onlar müslüman olur, selâmeti bulurlar. |
Y. Ali | Nor canst thou lead back the blind from their straying: only those wilt thou make to hear, who believe in Our signs and submit (their wills in Islam).
|
Words | | |
9. [34:41] | ḳâlû sübḥâneke ente veliyyünâ min dûnihim. bel kânû ya`büdûne-lcinn. ekŝeruhüm bihim mü'minûn. | قالوا سبحانك أنت ولينا من دونهم بل كانوا يعبدون الجن أكثرهم بهم مؤمنون قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar da: "Seni tenzih ederiz. Bizim onlara karşı sığınacak velimiz sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmışlardı." diyecekler. |
Y. Ali | They will say, "Glory to Thee! our (tie) is with Thee - as Protector - not with them. Nay, but they worshipped the Jinns: most of them believed in them."
|
Words | | |
10. [35:22] | vemâ yestevi-l'aḥyâü vele-l'emvât. inne-llâhe yüsmi`u mey yeşâ'. vemâ ente bimüsmi`im men fi-lḳubûr. | وما يستوي الأحياء ولا الأموات إن الله يسمع من يشاء وما أنت بمسمع من في القبور وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَاءُ وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ |
---|
Elmalılı | Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin. |
Y. Ali | Nor are alike those that are living and those that are dead. Allah can make any that He wills to hear; but thou canst not make those to hear who are (buried) in graves.
|
Words | | |
11. [35:23] | in ente illâ neẕîr. | إن أنت إلا نذير إِنْ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ |
---|
Elmalılı | Sen sadece bir uyarıcısın. |
Y. Ali | Thou art no other than a warner.
|
Words | | |
12. [38:35] | ḳâle rabbi-gfir lî veheb lî mülkel lâ yembegî lieḥadim mim ba`dî. inneke ente-lvehhâb. | قال رب اغفر لي وهب لي ملكا لا ينبغي لأحد من بعدي إنك أنت الوهاب قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ |
---|
Elmalılı | Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi. |
Y. Ali | He said, "O my Lord! Forgive me, and grant me a kingdom which, (it may be), suits not another after me: for Thou art the Grantor of Bounties (without measure).
|
Words | | |
13. [39:41] | innâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe linnâsi bilḥaḳḳ. femeni-htedâ felinefsih. vemen ḍalle feinnemâ yeḍillü `aleyhâ. vemâ ente `aleyhim bivekîl. | إنا أنزلنا عليك الكتاب للناس بالحق فمن اهتدى فلنفسه ومن ضل فإنما يضل عليها وما أنت عليهم بوكيل إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ فَمَنِ اهْتَدَى فَلِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ |
---|
Elmalılı | Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin. |
Y. Ali | Verily We have revealed the Book to thee in Truth, for (instructing) mankind. He, then, that receives guidance benefits his own soul: but he that strays injures his own soul. Nor art thou set over them to dispose of their affairs.
|
Words | | |
14. [39:46] | ḳuli-llâhümme fâṭira-ssemâvâti vel'arḍi `âlime-lgaybi veşşehâdeti ente taḥkümü beyne `ibâdike fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn. | قل اللهم فاطر السماوات والأرض عالم الغيب والشهادة أنت تحكم بين عبادك في ما كانوا فيه يختلفون قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'ım! Kulların arasında, o ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin." |
Y. Ali | Say: "O Allah! Creator of the heavens and the earth! Knower of all that is hidden and open! it is Thou that wilt judge between Thy Servants in those matters about which they have differed."
|
Words | | |
15. [40:8] | rabbenâ veedḫilhüm cennâti `adnini-lletî ve`attehüm vemen ṣaleḥa min âbâihim veezvâcihim veẕürriyyâtihim. inneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | ربنا وأدخلهم جنات عدن التي وعدتهم ومن صلح من آبائهم وأزواجهم وذرياتهم إنك أنت العزيز الحكيم رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Ey Rabbimiz! Hem onları, hem onların atalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden iyi olanları kendilerine vaad buyurduğun Adn cennetlerine koy. Şüphesiz çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin." |
Y. Ali | "And grant, our Lord! that they enter the Gardens of Eternity, which Thou hast promised to them, and to the righteous among their fathers, their wives, and their posterity! For Thou art (He), the Exalted in Might, Full of Wisdom.
|
Words | | |
16. [42:6] | velleẕîne-tteḫaẕû min dûnihî evliyâe-llâhü ḥafîżun `aleyhim. vemâ ente `aleyhim bivekîl. | والذين اتخذوا من دونه أولياء الله حفيظ عليهم وما أنت عليهم بوكيل وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاءَ اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ |
---|
Elmalılı | Allah'tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamlı bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin. |
Y. Ali | And those who take as protectors others besides Him,- Allah doth watch over them; and thou art not the disposer of their affairs.
|
Words | | |
17. [44:49] | ẕuḳ. inneke ente-l`azîzü-lkerîm. | ذق إنك أنت العزيز الكريم ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ |
---|
Elmalılı | Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün. |
Y. Ali | "Taste thou (this)! Truly wast thou mighty, full of honour!
|
Words | | |
18. [50:45] | naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne vemâ ente `aleyhim bicebbârin feẕekkir bilḳur'âni mey yeḫâfü ve`îd. | نحن أعلم بما يقولون وما أنت عليهم بجبار فذكر بالقرآن من يخاف وعيد نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ |
---|
Elmalılı | Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver. |
Y. Ali | We know best what they say; and thou art not one to overawe them by force. So admonish with the Qur'an such as fear My Warning!
|
Words | | |
19. [51:54] | fetevelle `anhüm femâ ente bimelûm. | فتول عنهم فما أنت بملوم فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin. |
Y. Ali | So turn away from them: not thine is the blame.
|
Words | | |
20. [52:29] | feẕekkir femâ ente bini`meti rabbike bikâhiniv velâ mecnûn. | فذكر فما أنت بنعمت ربك بكاهن ولا مجنون فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn. |
Y. Ali | Therefore proclaim thou the praises (of thy Lord): for by the Grace of thy Lord, thou art no (vulgar) soothsayer, nor art thou one possessed.
|
Words | | |
21. [60:5] | rabbenâ lâ tec`alnâ fitnetel lilleẕîne keferû vagfir lenâ rabbenâ. inneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | ربنا لا تجعلنا فتنة للذين كفروا واغفر لنا ربنا إنك أنت العزيز الحكيم رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
---|
Elmalılı | "Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin." |
Y. Ali | "Our Lord! Make us not a (test and) trial for the Unbelievers, but forgive us, our Lord! for Thou art the Exalted in Might, the Wise."
|
Words | | |
22. [68:2] | mâ ente bini`meti rabbike bimecnûn. | ما أنت بنعمة ربك بمجنون مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ |
---|
Elmalılı | Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin. |
Y. Ali | Thou art not, by the Grace of thy Lord, mad or possessed.
|
Words | | |
23. [79:43] | fîme ente min ẕikrâhâ. | فيم أنت من ذكراها فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَاهَا |
---|
Elmalılı | Sen nerde, onu anlatmak nerde?! |
Y. Ali | Wherein art thou (concerned) with the declaration thereof?
|
Words | | |
24. [79:45] | innemâ ente münẕiru mey yaḫşâhâ. | إنما أنت منذر من يخشاها إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَاهَا |
---|
Elmalılı | Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın. |
Y. Ali | Thou art but a Warner for such as fear it.
|
Words | | |
25. [88:21] | feẕekkir innemâ ente müẕekkir. | فذكر إنما أنت مذكر فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ |
---|
Elmalılı | Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün. |
Y. Ali | Therefore do thou give admonition, for thou art one to admonish.
|
Words | | |