1. [21:77] | veneṣarnâhü mine-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. innehüm kânû ḳavme sev'in feagraḳnâhüm ecme`în. | ونصرناه من القوم الذين كذبوا بآياتنا إنهم كانوا قوم سوء فأغرقناهم أجمعين وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
---|
Elmalılı | Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk. |
Y. Ali | We helped him against people who rejected Our Signs: truly they were a people given to Evil: so We drowned them (in the Flood) all together.
|
Words | | |
2. [22:42] | veiy yükeẕẕibûke feḳad keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv ve`âdüv veŝemûd. | وإن يكذبوك فقد كذبت قبلهم قوم نوح وعاد وثمود وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) Eğer seni (müşrikler) yalanlıyorlarsa bil ki onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd (kavimleri de kendi peygamberlerini) yalancı saydılar. |
Y. Ali | If they treat thy (mission) as false, so did the peoples before them (with their prophets),- the People of Noah, and 'Ad and Thamud;
|
Words | | |
3. [22:44] | veaṣḥâbü medyen. veküẕẕibe mûsâ feemleytü lilkâfirîne ŝümme eḫaẕtühüm. fekeyfe kâne nekîr. | وأصحاب مدين وكذب موسى فأمليت للكافرين ثم أخذتهم فكيف كان نكير وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
---|
Elmalılı | (Şuayb'ın kavmi olan) Medyen halkı da (Şûayb'ı) yalanladı. Musa da (Firavun tarafından) yalanlandı. Ben de o kâfirlere bir süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler. |
Y. Ali | And the Companions of the Madyan People; and Moses was rejected (in the same way). But I granted respite to the Unbelievers, and (only) after that did I punish them: but how (terrible) was my rejection (of them)!
|
Words | | |
4. [22:57] | velleẕîne keferû vekeẕẕebû biâyâtinâ feülâike lehüm `aẕâbüm mühîn. | والذين كفروا وكذبوا بآياتنا فأولئك لهم عذاب مهين وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ |
---|
Elmalılı | İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar ise, işte bunlar için hakîr düşüren bir azab vardır. |
Y. Ali | And for those who reject Faith and deny our Signs, there will be a humiliating Punishment.
|
Words | | |
5. [23:26] | ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn. | قال رب انصرني بما كذبون قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ |
---|
Elmalılı | Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!" |
Y. Ali | (Noah) said: "O my Lord! help me: for that they accuse me of falsehood!"
|
Words | | |
6. [23:33] | veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn. | وقال الملأ من قومه الذين كفروا وكذبوا بلقاء الآخرة وأترفناهم في الحياة الدنيا ما هذا إلا بشر مثلكم يأكل مما تأكلون منه ويشرب مما تشربون وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ |
---|
Elmalılı | Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer." |
Y. Ali | And the chiefs of his people, who disbelieved and denied the Meeting in the Hereafter, and on whom We had bestowed the good things of this life, said: "He is no more than a man like yourselves: he eats of that of which ye eat, and drinks of what ye drink.
|
Words | | |
7. [23:38] | in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn. | إن هو إلا رجل افترى على الله كذبا وما نحن له بمؤمنين إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz." |
Y. Ali | "He is only a man who invents a lie against Allah, but we are not the ones to believe in him!"
|
Words | | |
8. [23:39] | ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn. | قال رب انصرني بما كذبون قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ |
---|
Elmalılı | O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!" |
Y. Ali | (The prophet) said: "O my Lord! help me: for that they accuse me of falsehood."
|
Words | | |
9. [23:44] | ŝümme erselnâ rusülenâ tetrâ. küllemâ câe ümmeter rasûlühâ keẕẕebûhü feetba`nâ ba`ḍahüm ba`ḍav vece`alnâhüm eḥâdîŝ. febü`del liḳavmil lâ yü'minûn. | ثم أرسلنا رسلنا تترى كل ما جاء أمة رسولها كذبوه فأتبعنا بعضهم بعضا وجعلناهم أحاديث فبعدا لقوم لا يؤمنون ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme! |
Y. Ali | Then sent We our messengers in succession: every time there came to a people their messenger, they accused him of falsehood: so We made them follow each other (in punishment): We made them as a tale (that is told): So away with a people that will not believe!
|
Words | | |
10. [23:48] | fekeẕẕebûhümâ fekânû mine-lmühlekîn. | فكذبوهما فكانوا من المهلكين فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ |
---|
Elmalılı | Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular. |
Y. Ali | So they accused them of falsehood, and they became of those who were destroyed.
|
Words | | |
11. [23:90] | bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn. | بل أتيناهم بالحق وإنهم لكاذبون بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
---|
Elmalılı | Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar. |
Y. Ali | We have sent them the Truth: but they indeed practise falsehood!
|
Words | | |
12. [23:105] | elem tekün âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm bihâ tükeẕẕibûn. | ألم تكن آياتي تتلى عليكم فكنتم بها تكذبون أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ |
---|
Elmalılı | (Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?... der. |
Y. Ali | "Were not My Signs rehearsed to you, and ye did but treat them as falsehood?"
|
Words | | |
13. [24:7] | velḫâmisetü enne la`nete-llâhi `aleyhi in kâne mine-lkâẕibîn. | والخامسة أن لعنت الله عليه إن كان من الكاذبين وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
---|
Elmalılı | Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. |
Y. Ali | And the fifth (oath) (should be) that they solemnly invoke the curse of Allah on themselves if they tell a lie.
|
Words | | |
14. [24:8] | veyedraü `anhe-l`aẕâbe en teşhede erbe`a şehâdâtim billâhi innehû lemine-lkâẕibîn. | ويدرأ عنها العذاب أن تشهد أربع شهادات بالله إنه لمن الكاذبين وَيَدْرَؤُاْ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
---|
Elmalılı | Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, |
Y. Ali | But it would avert the punishment from the wife, if she bears witness four times (with an oath) By Allah, that (her husband) is telling a lie;
|
Words | | |
15. [24:13] | levlâ câû `aleyhi bierbe`ati şühedâ'. feiẕ lem ye'tû bişşühedâi feülâike `inde-llâhi hümü-lkâẕibûn. | لولا جاءوا عليه بأربعة شهداء فإذ لم يأتوا بالشهداء فأولئك عند الله هم الكاذبون لَوْلَا جَاؤُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُوْلَئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ |
---|
Elmalılı | (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler. |
Y. Ali | Why did they not bring four witnesses to prove it? When they have not brought the witnesses, such men, in the sight of Allah, (stand forth) themselves as liars!
|
Words | | |
16. [25:11] | bel keẕẕebû bissâ`ati vea`tednâ limen keẕẕebe bissâ`ati se`îrâ. | بل كذبوا بالساعة وأعتدنا لمن كذب بالساعة سعيرا بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا |
---|
Elmalılı | Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık. |
Y. Ali | Nay they deny the hour (of the judgment to come): but We have prepared a blazing fire for such as deny the hour:
|
Words | | |
17. [25:19] | feḳad keẕẕebûküm bimâ teḳûlûne femâ testeṭî`ûne ṣarfev velâ naṣrâ. vemey yażlim minküm nüẕiḳhü `aẕâben kebîrâ. | فقد كذبوكم بما تقولون فما تستطيعون صرفا ولا نصرا ومن يظلم منكم نذقه عذابا كبيرا فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا |
---|
Elmalılı | (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız. |
Y. Ali | (Allah will say): "Now have they proved you liars in what ye say: so ye cannot avert (your penalty) nor (get) help." And whoever among you does wrong, him shall We cause to taste of a grievous Penalty.
|
Words | | |
18. [25:36] | feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ. | فقلنا اذهبا إلى القوم الذين كذبوا بآياتنا فدمرناهم تدميرا فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا |
---|
Elmalılı | "Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin" dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik. |
Y. Ali | And We command: "Go ye both, to the people who have rejected our Signs:" And those (people) We destroyed with utter destruction.
|
Words | | |
19. [25:37] | veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ. | وقوم نوح لما كذبوا الرسل أغرقناهم وجعلناهم للناس آية وأعتدنا للظالمين عذابا أليما وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
---|
Elmalılı | Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır. |
Y. Ali | And the people of Noah,- when they rejected the messengers, We drowned them, and We made them as a Sign for mankind; and We have prepared for (all) wrong-doers a grievous Penalty;-
|
Words | | |
20. [25:77] | ḳul mâ ya`beü biküm rabbî levlâ dü`âüküm. feḳad keẕẕebtüm fesevfe yekûnü lizâmâ. | قل ما يعبأ بكم ربي لولا دعاؤكم فقد كذبتم فسوف يكون لزاما قُلْ مَا يَعْبَؤُاْ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا |
---|
Elmalılı | (Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır! |
Y. Ali | Say (to the Rejecters): "My Lord is not uneasy because of you if ye call not on Him: But ye have indeed rejected (Him), and soon will come the inevitable (punishment)!"
|
Words | | |
21. [26:6] | feḳad keẕẕebû feseye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn. | فقد كذبوا فسيأتيهم أنباء ما كانوا به يستهزئون فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون |
---|
Elmalılı | Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. |
Y. Ali | They have indeed rejected (the Message): so they will know soon (enough) the truth of what they mocked at!
|
Words | | |
22. [26:12] | ḳâle rabbi innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn. | قال رب إني أخاف أن يكذبون قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ |
---|
Elmalılı | (Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar." |
Y. Ali | He said: "O my Lord! I do fear that they will charge me with falsehood:
|
Words | | |
23. [26:105] | keẕẕebet ḳavmü nûḥin-lmürselîn. | كذبت قوم نوح المرسلين كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The people of Noah rejected the messengers.
|
Words | | |
24. [26:117] | ḳâle rabbi inne ḳavmî keẕẕebûn. | قال رب إن قومي كذبون قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ |
---|
Elmalılı | Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti." |
Y. Ali | He said: "O my Lord! truly my people have rejected me.
|
Words | | |
25. [26:123] | keẕẕebet `âdün-lmürselîn. | كذبت عاد المرسلين كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The 'Ad (people) rejected the messengers.
|
Words | | |
26. [26:139] | fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn. | فكذبوه فأهلكناهم إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. |
Y. Ali | So they rejected him, and We destroyed them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.
|
Words | | |
27. [26:141] | keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn. | كذبت ثمود المرسلين كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The Thamud (people) rejected the messengers.
|
Words | | |
28. [26:160] | keẕẕebet ḳavmü lûṭini-lmürselîn. | كذبت قوم لوط المرسلين كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The people of Lut rejected the messengers.
|
Words | | |
29. [26:176] | keẕẕebe aṣḥâbü-l'eyketi-lmürselîn. | كذب أصحاب الأيكة المرسلين كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. |
Y. Ali | The Companions of the Wood rejected the messengers.
|
Words | | |
30. [26:186] | vemâ ente illâ beşer miŝlünâ vein neżunnüke lemine-lkâẕibîn. | وما أنت إلا بشر مثلنا وإن نظنك لمن الكاذبين وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
---|
Elmalılı | "Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz." |
Y. Ali | "Thou art no more than a mortal like us, and indeed we think thou art a liar!
|
Words | | |