1. [8:54] | kede'bi âli fir`avne velleẕîne min ḳablihim. keẕẕebû biâyâti rabbihim. feehleknâhüm biẕünûbihim veagraḳnâ âle fir`avn. veküllün kânû żâlimîn. | كدأب آل فرعون والذين من قبلهم كذبوا بآيات ربهم فأهلكناهم بذنوبهم وأغرقنا آل فرعون وكل كانوا ظالمين كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بآيَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَونَ وَكُلٌّ كَانُواْ ظَالِمِينَ |
---|
Elmalılı | Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rabblerinin âyetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler. |
Y. Ali | (Deeds) after the manner of the people of Pharaoh and those before them": They treated as false the Signs of their Lord: so We destroyed them for their crimes, and We drowned the people of Pharaoh: for they were all oppressors and wrong-doers.
|
Words | | |
2. [13:8] | allâhü ya`lemü mâ taḥmilü küllü ünŝâ vemâ tegîḍu-l'erḥâmü vemâ tezdâd. veküllü şey'in `indehû bimiḳdâr. | الله يعلم ما تحمل كل أنثى وما تغيض الأرحام وما تزداد وكل شيء عنده بمقدار اللّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى وَمَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ |
---|
Elmalılı | Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne arttırır, onu da bilir. O'nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır. |
Y. Ali | Allah doth know what every female (womb) doth bear, by how much the wombs fall short (of their time or number) or do exceed. Every single thing is before His sight, in (due) proportion.
|
Words | | |
3. [17:12] | vece`alne-lleyle vennehâra âyeteyni femeḥavnâ âyete-lleyli vece`alnâ âyete-nnehâri mübṣiratel litebtegû faḍlem mir rabbiküm velita`lemû `adede-ssinîne velḥisâb. vekülle şey'in feṣṣalnâhü tefṣîlâ. | وجعلنا الليل والنهار آيتين فمحونا آية الليل وجعلنا آية النهار مبصرة لتبتغوا فضلا من ربكم ولتعلموا عدد السنين والحساب وكل شيء فصلناه تفصيلا وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِّتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً |
---|
Elmalılı | Biz geceyi ve gündüzü varlığımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi uzun uzadıya anlattık. |
Y. Ali | We have made the Night and the Day as two (of Our) Signs: the Sign of the Night have We obscured, while the Sign of the Day We have made to enlighten you; that ye may seek bounty from your Lord, and that ye may know the number and count of the years: all things have We explained in detail.
|
Words | | |
4. [17:13] | vekülle insânin elzemnâhü ṭâirahû fî `unüḳih. venuḫricü lehû yevme-lḳiyâmeti kitâbey yelḳâhü menşûrâ. | وكل إنسان ألزمناه طائره في عنقه ونخرج له يوم القيامة كتابا يلقاه منشورا وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا |
---|
Elmalılı | Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız. |
Y. Ali | Every man's fate We have fastened on his own neck: On the Day of Judgment We shall bring out for him a scroll, which he will see spread open.
|
Words | | |
5. [21:99] | lev kâne hâülâi âlihetem mâ veradûhâ. veküllün fîhâ ḫâlidûn. | لو كان هؤلاء آلهة ما وردوها وكل فيها خالدون لَوْ كَانَ هَؤُلَاءِ آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır. |
Y. Ali | If these had been gods, they would not have got there! but each one will abide therein.
|
Words | | |
6. [27:87] | veyevme yünfeḫu fi-ṣṣûri fefezi`a men fi-ssemâvâti vemen fi-l'arḍi illâ men şâe-llâh. veküllün etevhü dâḫirîn. | ويوم ينفخ في الصور ففزع من في السماوات ومن في الأرض إلا من شاء الله وكل أتوه داخرين وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ |
---|
Elmalılı | Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler. |
Y. Ali | And the Day that the Trumpet will be sounded - then will be smitten with terror those who are in the heavens, and those who are on earth, except such as Allah will please (to exempt): and all shall come to His (Presence) as beings conscious of their lowliness.
|
Words | | |
7. [32:11] | ḳul yeteveffâküm melekü-lmevti-lleẕî vukkile biküm ŝümme ilâ rabbiküm türce`ûn. | قل يتوفاكم ملك الموت الذي وكل بكم ثم إلى ربكم ترجعون قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz." |
Y. Ali | Say: "The Angel of Death, put in charge of you, will (duly) take your souls: then shall ye be brought back to your Lord."
|
Words | | |
8. [36:12] | innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn. | إنا نحن نحيي الموتى ونكتب ما قدموا وآثارهم وكل شيء أحصيناه في إمام مبين إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ |
---|
Elmalılı | Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imamı mübin"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir. |
Y. Ali | Verily We shall give life to the dead, and We record that which they send before and that which they leave behind, and of all things have We taken account in a clear Book (of evidence).
|
Words | | |
9. [36:40] | le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn. | لا الشمس ينبغي لها أن تدرك القمر ولا الليل سابق النهار وكل في فلك يسبحون لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ |
---|
Elmalılı | Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. |
Y. Ali | It is not permitted to the Sun to catch up the Moon, nor can the Night outstrip the Day: Each (just) swims along in (its own) orbit (according to Law).
|
Words | | |
10. [38:48] | veẕkür ismâ`île velyese`a veẕe-lkifl. veküllüm mine-l'aḫyâr. | واذكر إسماعيل واليسع وذا الكفل وكل من الأخيار وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ |
---|
Elmalılı | İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'lKifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir. |
Y. Ali | And commemorate Isma'il, Elisha, and Zul-Kifl: Each of them was of the Company of the Good.
|
Words | | |
11. [54:3] | vekeẕẕebû vettebe`û ehvâehüm veküllü emrim müsteḳirr. | وكذبوا واتبعوا أهواءهم وكل أمر مستقر وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ |
---|
Elmalılı | Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır. |
Y. Ali | They reject (the warning) and follow their (own) lusts but every matter has its appointed time.
|
Words | | |
12. [54:52] | veküllü şey'in fe`alûhü fi-zzübür. | وكل شيء فعلوه في الزبر وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ |
---|
Elmalılı | İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur. |
Y. Ali | All that they do is noted in (their) Books (of Deeds):
|
Words | | |
13. [54:53] | veküllü ṣagîriv vekebîrim müsteṭar. | وكل صغير وكبير مستطر وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ |
---|
Elmalılı | Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır. |
Y. Ali | Every matter, small and great, is on record.
|
Words | | |
14. [78:29] | vekülle şey'in aḥṣaynâhü kitâbâ. | وكل شيء أحصيناه كتابا وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا |
---|
Elmalılı | Biz ise herşeyi sayıp bir kitaba geçirmişiz. |
Y. Ali | And all things have We preserved on record.
|
Words | | |