1. [11:28] | ḳâle yâ ḳavmi era'eytüm in küntü `alâ beyyinetim mir rabbî veâtânî raḥmetem min `indihî fe`ummiyet `aleyküm. enülzimükümûhâ veentüm lehâ kârihûn. | قال يا قوم أرأيتم إن كنت على بينة من ربي وآتاني رحمة من عنده فعميت عليكم أنلزمكموها وأنتم لها كارهون قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّيَ وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ |
---|
Elmalılı | Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?" |
Y. Ali | He said: "O my people! See ye if (it be that) I have a Clear Sign from my Lord, and that He hath sent Mercy unto me from His own presence, but that the Mercy hath been obscured from your sight? shall we compel you to accept it when ye are averse to it?
|
Words | | |
2. [12:13] | ḳâle innî leyaḥzününî en teẕhebû bihî veeḫâfü ey ye'külehü-ẕẕi'bü veentüm `anhü gâfilûn. | قال إني ليحزنني أن تذهبوا به وأخاف أن يأكله الذئب وأنتم عنه غافلون قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ |
---|
Elmalılı | Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz." |
Y. Ali | (Jacob) said: "Really it saddens me that ye should take him away: I fear lest the wolf should devour him while ye attend not to him."
|
Words | | |
3. [16:74] | felâ taḍribû lillâhi-l'emŝâl. inne-llâhe ya`lemü veentüm lâ ta`lemûn. | فلا تضربوا لله الأمثال إن الله يعلم وأنتم لا تعلمون فَلاَ تَضْرِبُواْ لِلّهِ الْأَمْثَالَ إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz. |
Y. Ali | Invent not similitudes for Allah: for Allah knoweth, and ye know not.
|
Words | | |
4. [21:3] | lâhiyeten ḳulûbühüm. veeserrü-nnecvâ. elleẕîne żalemû. hel hâẕâ illâ beşer miŝlüküm. efete'tûne-ssiḥra veentüm tübṣirûn. | لاهية قلوبهم وأسروا النجوى الذين ظلموا هل هذا إلا بشر مثلكم أفتأتون السحر وأنتم تبصرون لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?" |
Y. Ali | Their hearts toying as with trifles. The wrong-doers conceal their private counsels, (saying), "Is this (one) more than a man like yourselves? Will ye go to witchcraft with your eyes open?"
|
Words | | |
5. [24:19] | inne-lleẕîne yüḥibbûne en teşî`a-lfâḥişetü fi-lleẕîne âmenû lehüm `aẕâbün elîmün fi-ddünyâ vel'âḫirah. vellâhü ya`lemü veentüm lâ ta`lemûn. | إن الذين يحبون أن تشيع الفاحشة في الذين آمنوا لهم عذاب أليم في الدنيا والآخرة والله يعلم وأنتم لا تعلمون إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz. |
Y. Ali | Those who love (to see) scandal published broadcast among the Believers, will have a grievous Penalty in this life and in the Hereafter: Allah knows, and ye know not.
|
Words | | |
6. [27:54] | velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete veentüm tübṣirûn. | ولوطا إذ قال لقومه أتأتون الفاحشة وأنتم تبصرون وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ |
---|
Elmalılı | Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?" |
Y. Ali | (We also sent) Lut (as a messenger): behold, He said to his people, "Do ye do what is shameful though ye see (its iniquity)?
|
Words | | |
7. [37:18] | ḳul ne`am veentüm dâḫirûn. | قل نعم وأنتم داخرون قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ |
---|
Elmalılı | De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)." |
Y. Ali | Say thou: "Yea, and ye shall then be humiliated (on account of your evil)."
|
Words | | |
8. [39:55] | vettebi`û aḥsene mâ ünzile ileyküm mir rabbiküm min ḳabli ey ye'tiyekümü-l`aẕâbü bagtetev veentüm lâ teş`urûn. | واتبعوا أحسن ما أنزل إليكم من ربكم من قبل أن يأتيكم العذاب بغتة وأنتم لا تشعرون وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Haberiniz olmayarak ansızın başınıza azab gelmeden önce (halis müslüman olun da) Rabbinizden size indirilenin en güzelini takib ve tatbik edin. |
Y. Ali | "And follow the best of (the courses) revealed to you from your Lord, before the Penalty comes on you - of a sudden while ye perceive not!-
|
Words | | |
9. [43:71] | yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn. | يطاف عليهم بصحاف من ذهب وأكواب وفيها ما تشتهيه الأنفس وتلذ الأعين وأنتم فيها خالدون يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız. |
Y. Ali | To them will be passed round, dishes and goblets of gold: there will be there all that the souls could desire, all that their ayes could delight in: and ye shall abide therein (for eye).
|
Words | | |
10. [47:35] | felâ tehinû veted`û ile-sselm. veentümü-l'a`levn. vellâhü me`aküm veley yetiraküm a`mâleküm. | فلا تهنوا وتدعوا إلى السلم وأنتم الأعلون والله معكم ولن يتركم أعمالكم فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ |
---|
Elmalılı | Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir. |
Y. Ali | Be not weary and faint-hearted, crying for peace, when ye should be uppermost: for Allah is with you, and will never put you in loss for your (good) deeds.
|
Words | | |
11. [47:38] | hâentüm hâülâi tüd`avne litünfiḳû fî sebîli-llâh. feminküm mey yebḫal. vemey yebḫal feinnemâ yebḫalü `an nefsih. vellâhü-lganiyyü veentümü-lfüḳarâ'. vein tetevellev yestebdil ḳavmen gayraküm ŝümme lâ yekûnû emŝâleküm. | ها أنتم هؤلاء تدعون لتنفقوا في سبيل الله فمنكم من يبخل ومن يبخل فإنما يبخل عن نفسه والله الغني وأنتم الفقراء وإن تتولوا يستبدل قوما غيركم ثم لا يكونوا أمثالكم هَاأَنتُمْ هَؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاءُ وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ |
---|
Elmalılı | İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk'tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar. |
Y. Ali | Behold, ye are those invited to spend (of your substance) in the Way of Allah: But among you are some that are niggardly. But any who are niggardly are so at the expense of their own souls. But Allah is free of all wants, and it is ye that are needy. If ye turn back (from the Path), He will substitute in your stead another people; then they would not be like you!
|
Words | | |
12. [49:2] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ terfe`û aṣvâteküm fevḳa ṣavti-nnebiyyi velâ techerû lehû bilḳavli kecehri ba`ḍiküm liba`ḍin en taḥbeṭa a`mâlüküm veentüm lâ teş`urûn. | يا أيها الذين آمنوا لا ترفعوا أصواتكم فوق صوت النبي ولا تجهروا له بالقول كجهر بعضكم لبعض أن تحبط أعمالكم وأنتم لا تشعرون يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ |
---|
Elmalılı | Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. |
Y. Ali | O ye who believe! Raise not your voices above the voice of the Prophet, nor speak aloud to him in talk, as ye may speak aloud to one another, lest your deeds become vain and ye perceive not.
|
Words | | |
13. [53:61] | veentüm sâmidûn. | وأنتم سامدون وَأَنتُمْ سَامِدُونَ |
---|
Elmalılı | Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller? |
Y. Ali | Wasting your time in vanities?
|
Words | | |
14. [56:84] | veentüm ḥîneiẕin tenżurûn. | وأنتم حينئذ تنظرون وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ |
---|
Elmalılı | Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz. |
Y. Ali | And ye the while (sit) looking on,-
|
Words | | |