1. [2:75] | efetaṭme`ûne ey yü'minû leküm veḳad kâne ferîḳum minhüm yesme`ûne kelâme-llâhi ŝümme yüḥarrifûnehû mim ba`di mâ `aḳalûhü vehüm ya`lemûn. | أفتطمعون أن يؤمنوا لكم وقد كان فريق منهم يسمعون كلام الله ثم يحرفونه من بعد ما عقلوه وهم يعلمون أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُّؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi. |
Y. Ali | Can ye (o ye men of Faith) entertain the hope that they will believe in you?- Seeing that a party of them heard the Word of Allah, and perverted it knowingly after they understood it.
|
Words | | |
2. [6:36] | innemâ yestecîbü-lleẕîne yesme`ûn. velmevtâ yeb`aŝühümü-llâhü ŝümme ileyhi yürce`ûn. | إنما يستجيب الذين يسمعون والموتى يبعثهم الله ثم إليه يرجعون إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na döndürülürler. |
Y. Ali | Those who listen (in truth), be sure, will accept: as to the dead, Allah will raise them up; then will they be turned unto Him.
|
Words | | |
3. [7:100] | evelem yehdi lilleẕîne yeriŝûne-l'arḍa mim ba`di ehlihâ el lev neşâü eṣabnâhüm biẕünûbihim. venaṭbe`u `alâ ḳulûbihim fehüm lâ yesme`ûn. | أولم يهد للذين يرثون الأرض من بعد أهلها أن لو نشاء أصبناهم بذنوبهم ونطبع على قلوبهم فهم لا يسمعون أَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ أَهْلِهَا أَن لَّوْ نَشَاءُ أَصَبْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَنَطْبَعُ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler. |
Y. Ali | To those who inherit the earth in succession to its (previous) possessors, is it not a guiding, (lesson) that, if We so willed, We could punish them (too) for their sins, and seal up their hearts so that they could not hear?
|
Words | | |
4. [7:179] | veleḳad ẕera'nâ licehenneme keŝîram mine-lcinni vel'ins. lehüm ḳulûbül lâ yefḳahûne bihâ. velehüm a`yünül lâ yübṣirûne bihâ. velehüm âẕânül lâ yesme`ûne bihâ. ülâike kel'en`âmi bel hüm eḍall. ülâike hümü-lgâfilûn. | ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن والإنس لهم قلوب لا يفقهون بها ولهم أعين لا يبصرون بها ولهم آذان لا يسمعون بها أولئك كالأنعام بل هم أضل أولئك هم الغافلون وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. |
Y. Ali | Many are the Jinns and men we have made for Hell: They have hearts wherewith they understand not, eyes wherewith they see not, and ears wherewith they hear not. They are like cattle,- nay more misguided: for they are heedless (of warning).
|
Words | | |
5. [7:195] | elehüm ercülüy yemşûne bihâ. em lehüm eydiy yebṭişûne bihâ. em lehüm a`yünüy yübṣirûne bihâ. em lehüm âẕânüy yesme`ûne bihâ. ḳuli-d`û şürakâeküm ŝümme kîdûni felâ tünżirûn. | ألهم أرجل يمشون بها أم لهم أيد يبطشون بها أم لهم أعين يبصرون بها أم لهم آذان يسمعون بها قل ادعوا شركاءكم ثم كيدون فلا تنظرون أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا قُلِ ادْعُواْ شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلاَ تُنظِرُونِ |
---|
Elmalılı | Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın." |
Y. Ali | Have they feet to walk with? Or hands to lay hold with? Or eyes to see with? Or ears to hear with? Say: "Call your 'god-partners', scheme (your worst) against me, and give me no respite!
|
Words | | |
6. [8:21] | velâ tekûnû kelleẕîne ḳâlû semi`nâ vehüm lâ yesme`ûn. | ولا تكونوا كالذين قالوا سمعنا وهم لا يسمعون وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Ve işitmedikleri halde "işittik" diyenler gibi olmayın! |
Y. Ali | Nor be like those who say, "We hear," but listen not:
|
Words | | |
7. [10:67] | hüve-lleẕî ce`ale lekümü-lleyle liteskünû fîhi vennehâra mübṣirâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yesme`ûn. | هو الذي جعل لكم الليل لتسكنوا فيه والنهار مبصرا إن في ذلك لآيات لقوم يسمعون هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُواْ فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | O, öyle bir Allah'dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi, göresiniz diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda söz dinleyecek olan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır. |
Y. Ali | He it is That hath made you the night that ye may rest therein, and the day to make things visible (to you). Verily in this are signs for those who listen (to His Message).
|
Words | | |
8. [16:65] | vellâhü enzele mine-ssemâi mâen feaḥyâ bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yesme`ûn. | والله أنزل من السماء ماء فأحيا به الأرض بعد موتها إن في ذلك لآية لقوم يسمعون وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ الْسَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır. |
Y. Ali | And Allah sends down rain from the skies, and gives therewith life to the earth after its death: verily in this is a Sign for those who listen.
|
Words | | |
9. [19:62] | lâ yesme`ûne fîhâ lagven illâ selâmâ. velehüm rizḳuhüm fîhâ bükratev ve`aşiyyâ. | لا يسمعون فيها لغوا إلا سلاما ولهم رزقهم فيها بكرة وعشيا لاَ يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلاَّ سَلاَمًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا |
---|
Elmalılı | Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak "Selam" işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır. |
Y. Ali | They will not there hear any vain discourse, but only salutations of Peace: And they will have therein their sustenance, morning and evening.
|
Words | | |
10. [21:100] | lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn. | لهم فيها زفير وهم فيها لا يسمعون لَهُمْ فِيهَا زَفِيْرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler. |
Y. Ali | There, sobbing will be their lot, nor will they there hear (aught else).
|
Words | | |
11. [21:102] | lâ yesme`ûne ḥasîsehâ. vehüm fî me-ştehet enfüsühüm ḫâlidûn. | لا يسمعون حسيسها وهم في ما اشتهت أنفسهم خالدون لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ |
---|
Elmalılı | Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar. |
Y. Ali | Not the slightest sound will they hear of Hell: what their souls desired, in that will they dwell.
|
Words | | |
12. [22:46] | efelem yesîrû fi-l'arḍi fetekûne lehüm ḳulûbüy ya`ḳilûne bihâ ev âẕânüy yesme`ûne bihâ. feinnehâ lâ ta`me-l'ebṣâru velâkin ta`me-lḳulûbü-lletî fi-ṣṣudûr. | أفلم يسيروا في الأرض فتكون لهم قلوب يعقلون بها أو آذان يسمعون بها فإنها لا تعمى الأبصار ولكن تعمى القلوب التي في الصدور أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ |
---|
Elmalılı | Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur. |
Y. Ali | Do they not travel through the land, so that their hearts (and minds) may thus learn wisdom and their ears may thus learn to hear? Truly it is not their eyes that are blind, but their hearts which are in their breasts.
|
Words | | |
13. [25:44] | em taḥsebü enne ekŝerahüm yesme`ûne ev ya`ḳilûn. in hüm illâ kel'en`âmi bel hüm eḍallü sebîlâ. | أم تحسب أن أكثرهم يسمعون أو يعقلون إن هم إلا كالأنعام بل هم أضل سبيلا أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
---|
Elmalılı | Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar. |
Y. Ali | Or thinkest thou that most of them listen or understand? They are only like cattle;- nay, they are worse astray in Path.
|
Words | | |
14. [30:23] | vemin âyâtihî menâmüküm billeyli vennehâri vebtigâüküm min faḍlih. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yesme`ûn. | ومن آياته منامكم بالليل والنهار وابتغاؤكم من فضله إن في ذلك لآيات لقوم يسمعون وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasib aramanız da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ibretler vardır. |
Y. Ali | And among His Signs is the sleep that ye take by night and by day, and the quest that ye (make for livelihood) out of His Bounty: verily in that are signs for those who hearken.
|
Words | | |
15. [32:26] | evelem yehdi lehüm kem ehleknâ min ḳablihim mine-lḳurûni yemşûne fî mesâkinihim. inne fî ẕâlike leâyât. efelâ yesme`ûn. | أولم يهد لهم كم أهلكنا من قبلهم من القرون يمشون في مساكنهم إن في ذلك لآيات أفلا يسمعون أَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ أَفَلَا يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Kendilerinden önce, yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları nice kuşakları helâk etmiş olmamız, daha onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda nice ibretler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi? |
Y. Ali | Does it not teach them a lesson, how many generations We destroyed before them, in whose dwellings they (now) go to and fro? Verily in that are Signs: Do they not then listen?
|
Words | | |
16. [37:8] | lâ yessemme`ûne ile-lmelei-l'a`lâ veyuḳẕefûne min külli cânib. | لا يسمعون إلى الملإ الأعلى ويقذفون من كل جانب لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ |
---|
Elmalılı | Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar. |
Y. Ali | (So) they should not strain their ears in the direction of the Exalted Assembly but be cast away from every side,
|
Words | | |
17. [41:4] | beşîrav veneẕîrâ. fea`raḍa ekŝeruhüm fehüm lâ yesme`ûn. | بشيرا ونذيرا فأعرض أكثرهم فهم لا يسمعون بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler. |
Y. Ali | Giving good news and admonition: yet most of them turn away, and so they hear not.
|
Words | | |
18. [50:42] | yevme yesme`ûne-ṣṣayḥate bilḥaḳḳ. ẕâlike yevmü-lḫurûc. | يوم يسمعون الصيحة بالحق ذلك يوم الخروج يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ |
---|
Elmalılı | O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür. |
Y. Ali | The Day when they will hear a (mighty) Blast in (very) truth: that will be the Day of Resurrection.
|
Words | | |
19. [56:25] | lâ yesme`ûne fîhâ lagvev velâ te'ŝîmâ. | لا يسمعون فيها لغوا ولا تأثيما لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا |
---|
Elmalılı | Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler. |
Y. Ali | Not frivolity will they hear therein, nor any taint of ill,-
|
Words | | |
20. [78:35] | lâ yesme`ûne fîhâ lagvev velâ kiẕẕâbâ. | لا يسمعون فيها لغوا ولا كذابا لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا |
---|
Elmalılı | Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan. |
Y. Ali | No vanity shall they hear therein, nor Untruth:-
|
Words | | |