1. [3:86] | keyfe yehdi-llâhü ḳavmen keferû ba`de îmânihim veşehidû enne-rrasûle ḥaḳḳuv vecâehümü-lbeyyinât. vellâhü lâ yehdi-lḳavme-żżâlimîn. | كيف يهدي الله قوما كفروا بعد إيمانهم وشهدوا أن الرسول حق وجاءهم البينات والله لا يهدي القوم الظالمين كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْمًا كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُواْ أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez. |
Y. Ali | How shall Allah Guide those who reject Faith after they accepted it and bore witness that the Messenger was true and that Clear Signs had come unto them? but Allah guides not a people unjust.
|
Words | | |
2. [5:22] | ḳâlû yâ mûsâ inne fîhâ ḳavmen cebbârîn. veinnâ len nedḫulehâ ḥattâ yaḫrucû minhâ. feiy yaḫrucû minhâ feinnâ dâḫilûn. | قالوا يا موسى إن فيها قوما جبارين وإنا لن ندخلها حتى يخرجوا منها فإن يخرجوا منها فإنا داخلون قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِن يَخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de gireriz" dediler. |
Y. Ali | They said: "O Moses! In this land are a people of exceeding strength: Never shall we enter it until they leave it: if (once) they leave, then shall we enter."
|
Words | | |
3. [6:89] | ülâike-lleẕîne âteynâhümü-lkitâbe velḥukme vennübüvveh. feiy yekfür bihâ hâülâi feḳad vekkelnâ bihâ ḳavmel leysû bihâ bikâfirîn. | أولئك الذين آتيناهم الكتاب والحكم والنبوة فإن يكفر بها هؤلاء فقد وكلنا بها قوما ليسوا بها بكافرين أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَـؤُلاَءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُواْ بِهَا بِكَافِرِينَ |
---|
Elmalılı | İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz. |
Y. Ali | These were the men to whom We gave the Book, and authority, and prophethood: if these (their descendants) reject them, Behold! We shall entrust their charge to a new people who reject them not.
|
Words | | |
4. [7:64] | fekeẕẕebûhü feenceynâhü velleẕîne me`ahû fi-lfülki veagraḳne-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. innehüm kânû ḳavmen `amîn. | فكذبوه فأنجيناه والذين معه في الفلك وأغرقنا الذين كذبوا بآياتنا إنهم كانوا قوما عمين فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُواْ قَوْماً عَمِينَ |
---|
Elmalılı | O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir kavim idiler. |
Y. Ali | But they rejected him, and We delivered him, and those with him, in the Ark: but We overwhelmed in the flood those who rejected Our signs. They were indeed a blind people!
|
Words | | |
5. [7:133] | feerselnâ `aleyhimu-ṭṭûfâne velcerâde velḳummele veḍḍafâdi`a veddeme âyâtim müfeṣṣalâtin festekberû vekânû ḳavmem mücrimîn. | فأرسلنا عليهم الطوفان والجراد والقمل والضفادع والدم آيات مفصلات فاستكبروا وكانوا قوما مجرمين فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular. |
Y. Ali | So We sent (plagues) on them: Wholesale death, Locusts, Lice, Frogs, And Blood: Signs openly self-explained: but they were steeped in arrogance,- a people given to sin.
|
Words | | |
6. [7:164] | veiẕ ḳâlet ümmetüm minhüm lime te`iżûne ḳavmen-llâhü mühlikühüm ev mü`aẕẕibühüm `aẕâben şedîdâ. ḳâlû ma`ẕiraten ilâ rabbiküm vele`allehüm yetteḳûn. | وإذ قالت أمة منهم لم تعظون قوما الله مهلكهم أو معذبهم عذابا شديدا قالوا معذرة إلى ربكم ولعلهم يتقون وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ |
---|
Elmalılı | İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye." |
Y. Ali | When some of them said: "Why do ye preach to a people whom Allah will destroy or visit with a terrible punishment?"- said the preachers:" To discharge our duty to your Lord, and perchance they may fear Him."
|
Words | | |
7. [9:13] | elâ tüḳâtilûne ḳavmen nekeŝû eymânehüm vehemmû biiḫrâci-rrasûli vehüm bedeûküm evvele merrah. etaḫşevnehüm. fellâhü eḥaḳḳu en taḫşevhü in küntüm mü'minîn. | ألا تقاتلون قوما نكثوا أيمانهم وهموا بإخراج الرسول وهم بدءوكم أول مرة أتخشونهم فالله أحق أن تخشوه إن كنتم مؤمنين أَلاَ تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَّكَثُواْ أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّواْ بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُم بَدَؤُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَوْهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Yeminlerini bozan, Peygamber'i yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size saldırmaya başlayanlara karşı savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer mümin iseniz her şeyden önce Allah'dan korkmalısınız. |
Y. Ali | Will ye not fight people who violated their oaths, plotted to expel the Messenger, and took the aggressive by being the first (to assault) you? Do ye fear them? Nay, it is Allah Whom ye should more justly fear, if ye believe!
|
Words | | |
8. [9:39] | illâ tenfirû yü`aẕẕibküm `aẕâben elîmev veyestebdil ḳavmen gayraküm velâ teḍurrûhü şey'â. vellâhü `alâ külli şey'in ḳadîr. | إلا تنفروا يعذبكم عذابا أليما ويستبدل قوما غيركم ولا تضروه شيئا والله على كل شيء قدير إِلاَّ تَنفِرُواْ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئًا وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın herşeye gücü yeter. |
Y. Ali | Unless ye go forth, He will punish you with a grievous penalty, and put others in your place; but Him ye would not harm in the least. For Allah hath power over all things.
|
Words | | |
9. [9:53] | ḳul enfiḳû ṭav`an ev kerhel ley yüteḳabbele minküm. inneküm küntüm ḳavmen fâsiḳîn. | قل أنفقوا طوعا أو كرها لن يتقبل منكم إنكم كنتم قوما فاسقين قُلْ أَنفِقُواْ طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَّن يُتَقَبَّلَ مِنكُمْ إِنَّكُمْ كُنتُمْ قَوْمًا فَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir kavimsiniz. |
Y. Ali | Say: "Spend (for the cause) willingly or unwillingly: not from you will it be accepted: for ye are indeed a people rebellious and wicked."
|
Words | | |
10. [9:115] | vemâ kâne-llâhü liyüḍille ḳavmem ba`de iẕ hedâhüm ḥattâ yübeyyine lehüm mâ yetteḳûn. inne-llâhe bikülli şey'in `alîm. | وما كان الله ليضل قوما بعد إذ هداهم حتى يبين لهم ما يتقون إن الله بكل شيء عليم وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّى يُبَيِّنَ لَهُم مَّا يَتَّقُونَ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Allah, bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine iyice açıklamadıkça dalalete düşürmez. Gerçek şu ki, Allah her şeyi bilir. |
Y. Ali | And Allah will not mislead a people after He hath guided them, in order that He may make clear to them what to fear (and avoid)- for Allah hath knowledge of all things.
|
Words | | |
11. [10:75] | ŝümme be`aŝnâ mim ba`dihim mûsâ vehârûne ilâ fir`avne vemeleihî biâyâtinâ festekberû vekânû ḳavmem mücrimîn. | ثم بعثنا من بعدهم موسى وهارون إلى فرعون وملئه بآياتنا فاستكبروا وكانوا قوما مجرمين ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَى وَهَارُونَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim oldular. |
Y. Ali | Then after them sent We Moses and Aaron to Pharaoh and his chiefs with Our Signs. But they were arrogant: they were a people in sin.
|
Words | | |
12. [11:29] | veyâ ḳavmi lâ es'elüküm `aleyhi mâlâ. in ecriye illâ `ale-llâhi vemâ ene biṭâridi-lleẕîne âmenû. innehüm mülâḳû rabbihim velâkinnî erâküm ḳavmen techelûn. | ويا قوم لا أسألكم عليه مالا إن أجري إلا على الله وما أنا بطارد الذين آمنوا إنهم ملاقو ربهم ولكني أراكم قوما تجهلون وَيَا قَوْمِ لاَ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُواْ رَبِّهِمْ وَلَـكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum." |
Y. Ali | "And O my people! I ask you for no wealth in return: my reward is from none but Allah: But I will not drive away (in contempt) those who believe: for verily they are to meet their Lord, and ye I see are the ignorant ones!
|
Words | | |
13. [11:57] | fein tevellev feḳad eblagtüküm mâ ürsiltü bihî ileyküm. veyestaḫlifü rabbî ḳavmen gayraküm. velâ teḍurrûnehû şey'â. inne rabbî `alâ külli şey'in ḥafîż. | فإن تولوا فقد أبلغتكم ما أرسلت به إليكم ويستخلف ربي قوما غيركم ولا تضرونه شيئا إن ربي على كل شيء حفيظ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ |
---|
Elmalılı | "Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir. |
Y. Ali | "If ye turn away,- I (at least) have conveyed the Message with which I was sent to you. My Lord will make another people to succeed you, and you will not harm Him in the least. For my Lord hath care and watch over all things."
|
Words | | |
14. [12:9] | uḳtülû yûsüfe evi-ṭraḥûhü arḍay yaḫlü leküm vechü ebîküm vetekûnû mim ba`dihî ḳavmen ṣâliḥîn. | اقتلوا يوسف أو اطرحوه أرضا يخل لكم وجه أبيكم وتكونوا من بعده قوما صالحين اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِاطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ |
---|
Elmalılı | "Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz." |
Y. Ali | "Slay ye Joseph or cast him out to some (unknown) land, that so the favour of your father may be given to you alone: (there will be time enough) for you to be righteous after that!"
|
Words | | |
15. [18:86] | ḥattâ iẕâ belega magribe-şşemsi vecedehâ tagrubü fî `aynin ḥamietiv vevecede `indehâ ḳavmâ. ḳulnâ yâ ẕe-lḳarneyni immâ en tü`aẕẕibe veimmâ en tetteḫiẕe fîhim ḥusnâ. | حتى إذا بلغ مغرب الشمس وجدها تغرب في عين حمئة ووجد عندها قوما قلنا يا ذا القرنين إما أن تعذب وإما أن تتخذ فيهم حسنا حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
---|
Elmalılı | Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." |
Y. Ali | Until, when he reached the setting of the sun, he found it set in a spring of murky water: Near it he found a People: We said: "O Zul-qarnain! (thou hast authority,) either to punish them, or to treat them with kindness."
|
Words | | |
16. [18:93] | ḥattâ iẕâ belegae beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ ḳavmel lâ yekâdûne yefḳahûne ḳavlâ. | حتى إذا بلغ بين السدين وجد من دونهما قوما لا يكادون يفقهون قولا حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوْمًا لاَّ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً |
---|
Elmalılı | Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu. |
Y. Ali | Until, when he reached (a tract) between two mountains, he found, beneath them, a people who scarcely understood a word.
|
Words | | |
17. [19:97] | feinnemâ yessernâhü bilisânike litübeşşira bihi-lmütteḳîne vetünẕira bihî ḳavmel lüddâ. | فإنما يسرناه بلسانك لتبشر به المتقين وتنذر به قوما لدا فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın. |
Y. Ali | So have We made the (Qur'an) easy in thine own tongue, that with it thou mayest give Glad Tidings to the righteous, and warnings to people given to contention.
|
Words | | |
18. [21:11] | vekem ḳaṣamnâ min ḳaryetin kânet żâlimetev veenşe'nâ ba`dehâ ḳavmen âḫarîn. | وكم قصمنا من قرية كانت ظالمة وأنشأنا بعدها قوما آخرين وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
---|
Elmalılı | Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik. |
Y. Ali | How many were the populations We utterly destroyed because of their iniquities, setting up in their places other peoples?
|
Words | | |
19. [23:46] | ilâ fir`avne vemeleihî festekberû vekânû ḳavmen `âlîn. | إلى فرعون وملئه فاستكبروا وكانوا قوما عالين إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلاَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ |
---|
Elmalılı | Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular. |
Y. Ali | To Pharaoh and his Chiefs: But these behaved insolently: they were an arrogant people.
|
Words | | |
20. [23:106] | ḳâlû rabbenâ galebet `aleynâ şiḳvetünâ vekünnâ ḳavmen ḍâllîn. | قالوا ربنا غلبت علينا شقوتنا وكنا قوما ضالين قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ |
---|
Elmalılı | Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik. |
Y. Ali | They will say: "our Lord! Our misfortune overwhelmed us, and we became a people astray!
|
Words | | |
21. [25:18] | ḳâlû sübḥâneke mâ kâne yembegî lenâ en netteḫiẕe min dûnike min evliyâe velâkim metta`tehüm veâbâehüm ḥattâ nesü-ẕẕikr. vekânû ḳavmem bûrâ. | قالوا سبحانك ما كان ينبغي لنا أن نتخذ من دونك من أولياء ولكن متعتهم وآباءهم حتى نسوا الذكر وكانوا قوما بورا قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا |
---|
Elmalılı | Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler. |
Y. Ali | They will say: "Glory to Thee! not meet was it for us that we should take for protectors others besides Thee: But Thou didst bestow, on them and their fathers, good things (in life), until they forgot the Message: for they were a people (worthless and) lost."
|
Words | | |
22. [27:12] | veedḫil yedeke fî ceybike taḫruc beyḍâe min gayri sûin fî tis`i âyâtin ilâ fir`avne veḳavmih. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn. | وأدخل يدك في جيبك تخرج بيضاء من غير سوء في تسع آيات إلى فرعون وقومه إنهم كانوا قوما فاسقين وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | "Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git), çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır." |
Y. Ali | "Now put thy hand into thy bosom, and it will come forth white without stain (or harm): (these are) among the nine Signs (thou wilt take) to Pharaoh and his people: for they are a people rebellious in transgression."
|
Words | | |
23. [28:32] | üslük yedeke fî ceybike taḫruc beyḍâe min gayri sû'. vaḍmüm ileyke cenâḥake mine-rrahbi feẕânike bürhânâni mir rabbike ilâ fir`avne vemeleih. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn. | اسلك يدك في جيبك تخرج بيضاء من غير سوء واضمم إليك جناحك من الرهب فذانك برهانان من ربك إلى فرعون وملئه إنهم كانوا قوما فاسقين اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | "Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." (diye seslenildi) |
Y. Ali | "Move thy hand into thy bosom, and it will come forth white without stain (or harm), and draw thy hand close to thy side (to guard) against fear. Those are the two credentials from thy Lord to Pharaoh and his Chiefs: for truly they are a people rebellious and wicked."
|
Words | | |
24. [28:46] | vemâ künte bicânibi-ṭṭûri iẕ nâdeynâ velâkir raḥmetem mir rabbike litünẕira ḳavmem mâ etâhüm min neẕîrim min ḳablike le`allehüm yeteẕekkerûn. | وما كنت بجانب الطور إذ نادينا ولكن رحمة من ربك لتنذر قوما ما أتاهم من نذير من قبلك لعلهم يتذكرون وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, Tûr'un yanında değildin. Bilakis senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik), ola ki onlar düşünüp öğüt alırlar. |
Y. Ali | Nor wast thou at the side of (the Mountain of) Tur when we called (to Moses). Yet (art thou sent) as Mercy from thy Lord, to give warning to a people to whom no warner had come before thee: in order that they may receive admonition.
|
Words | | |
25. [32:3] | em yeḳûlûne-fterâh. bel hüve-lḥaḳḳu mir rabbike litünẕira ḳavmem mâ etâhüm min neẕîrim min ḳablike le`allehüm yehtedûn. | أم يقولون افتراه بل هو الحق من ربك لتنذر قوما ما أتاهم من نذير من قبلك لعلهم يهتدون أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
---|
Elmalılı | Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Hayır, o senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi korkutman için, Rabbin tarafından gelen bir haktır. Gerek ki, hidayeti kabul ederler. |
Y. Ali | Or do they say, "He has forged it"? Nay, it is the Truth from thy Lord, that thou mayest admonish a people to whom no warner has come before thee: in order that they may receive guidance.
|
Words | | |
26. [36:6] | litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn. | لتنذر قوما ما أنذر آباؤهم فهم غافلون لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ |
---|
Elmalılı | Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın. |
Y. Ali | In order that thou mayest admonish a people, whose fathers had received no admonition, and who therefore remain heedless (of the Signs of Allah).
|
Words | | |
27. [37:30] | vemâ kâne lenâ `aleyküm min sülṭân. bel küntüm ḳavmen ṭâgîn. | وما كان لنا عليكم من سلطان بل كنتم قوما طاغين وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ |
---|
Elmalılı | "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz." |
Y. Ali | "Nor had we any authority over you. Nay, it was ye who were a people in obstinate rebellion!
|
Words | | |
28. [43:5] | efenaḍribü `ankümü-ẕẕikra ṣafḥan en küntüm ḳavmem müsrifîn. | أفنضرب عنكم الذكر صفحا أن كنتم قوما مسرفين أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ |
---|
Elmalılı | Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim? |
Y. Ali | Shall We then take away the Message from you and repel (you), for that ye are a people transgressing beyond bounds?
|
Words | | |
29. [43:54] | festeḫaffe ḳavmehû feeṭâ`ûh. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn. | فاستخف قومه فأطاعوه إنهم كانوا قوما فاسقين فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
---|
Elmalılı | Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi. |
Y. Ali | Thus did he make fools of his people, and they obeyed him: truly were they a people rebellious (against Allah).
|
Words | | |
30. [44:28] | keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn. | كذلك وأورثناها قوما آخرين كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
---|
Elmalılı | İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık. |
Y. Ali | Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!
|
Words | | |