1. [39:49] | feiẕâ messe-l'insâne ḍurrun de`ânâ. ŝümme iẕâ ḫavvelnâhü ni`metem minnâ ḳâle innemâ ûtîtühû `alâ `ilm. bel hiye fitnetüv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn. | فإذا مس الإنسان ضر دعانا ثم إذا خولناه نعمة منا قال إنما أوتيته على علم بل هي فتنة ولكن أكثرهم لا يعلمون فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: "O bana bir bilgi üzerine verildi." der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler. |
Y. Ali | Now, when trouble touches man, he cries to Us: But when We bestow a favour upon him as from Ourselves, he says, "This has been given to me because of a certain knowledge (I have)!" Nay, but this is but a trial, but most of them understand not!
|
Words | | |
2. [40:39] | yâ ḳavmi innemâ hâẕihi-lḥayâtü-ddünyâ metâ`. veinne-l'âḫirate hiye dâru-lḳarâr. | يا قوم إنما هذه الحياة الدنيا متاع وإن الآخرة هي دار القرار يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ |
---|
Elmalılı | "Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur." |
Y. Ali | "O my people! This life of the present is nothing but (temporary) convenience: It is the Hereafter that is the Home that will last.
|
Words | | |
3. [41:6] | ḳul innemâ ene beşerum miŝlüküm yûḥâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhüv vâḥidün festeḳîmû ileyhi vestagfirûh. veveylül lilmüşrikîn. | قل إنما أنا بشر مثلكم يوحى إلي أنما إلهكم إله واحد فاستقيموا إليه واستغفروه وويل للمشركين قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Vay O'na ortak koşanların haline! |
Y. Ali | Say thou: "I am but a man like you: It is revealed to me by Inspiration, that your Allah is one Allah: so stand true to Him, and ask for His Forgiveness." And woe to those who join gods with Allah,-
|
Words | | |
4. [42:42] | inneme-ssebîlü `ale-lleẕîne yażlimûne-nnâse veyebgûne fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳ. ülâike lehüm `aẕâbün elîm. | إنما السبيل على الذين يظلمون الناس ويبغون في الأرض بغير الحق أولئك لهم عذاب أليم إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır. |
Y. Ali | The blame is only against those who oppress men and wrong-doing and insolently transgress beyond bounds through the land, defying right and justice: for such there will be a penalty grievous.
|
Words | | |
5. [46:23] | ḳâle inneme-l`ilmü `inde-llâh. veübelliguküm mâ ürsiltü bihî velâkinnî erâküm ḳavmen techelûn. | قال إنما العلم عند الله وأبلغكم ما أرسلت به ولكني أراكم قوما تجهلون قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
---|
Elmalılı | Hud: "O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." dedi. |
Y. Ali | He said: "The Knowledge (of when it will come) is only with Allah: I proclaim to you the mission on which I have been sent: But I see that ye are a people in ignorance!"..
|
Words | | |
6. [47:36] | inneme-lḥayâtü-ddünyâ le`ibüv velehv. vein tü'minû vetetteḳû yü'tiküm ücûraküm velâ yes'elküm emvâleküm. | إنما الحياة الدنيا لعب ولهو وإن تؤمنوا وتتقوا يؤتكم أجوركم ولا يسألكم أموالكم إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ |
---|
Elmalılı | Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez. |
Y. Ali | The life of this world is but play and amusement: and if ye believe and guard against Evil, He will grant you your recompense, and will not ask you (to give up) your possessions.
|
Words | | |
7. [48:10] | inne-lleẕîne yübâyi`ûneke innemâ yübâyi`ûne-llâh. yedü-llâhi fevḳa eydîhim. femen nekeŝe feinnemâ yenküŝü `alâ nefsih. vemen evfâ bimâ `âhede `aleyhü-llâhe feseyü'tîhi ecran `ażîmâ. | إن الذين يبايعونك إنما يبايعون الله يد الله فوق أيديهم فمن نكث فإنما ينكث على نفسه ومن أوفى بما عاهد عليه الله فسيؤتيه أجرا عظيما إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا |
---|
Elmalılı | Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. |
Y. Ali | Verily those who plight their fealty to thee do no less than plight their fealty to Allah: the Hand of Allah is over their hands: then any one who violates his oath, does so to the harm of his own soul, and any one who fulfils what he has covenanted with Allah,- Allah will soon grant him a great Reward.
|
Words | | |
8. [49:10] | inneme-lmü'minûne iḫvetün feaṣliḥû beyne eḫaveyküm vetteḳu-llâhe le`alleküm türḥamûn. | إنما المؤمنون إخوة فأصلحوا بين أخويكم واتقوا الله لعلكم ترحمون إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
---|
Elmalılı | Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz. |
Y. Ali | The Believers are but a single Brotherhood: So make peace and reconciliation between your two (contending) brothers; and fear Allah, that ye may receive Mercy.
|
Words | | |
9. [49:15] | inneme-lmü'minûne-lleẕîne âmenû billâhi verasûlihî ŝümme lem yertâbû vecâhedû biemvâlihim veenfüsihim fî sebîli-llâh. ülâike hümu-ṣṣâdiḳûn. | إنما المؤمنون الذين آمنوا بالله ورسوله ثم لم يرتابوا وجاهدوا بأموالهم وأنفسهم في سبيل الله أولئك هم الصادقون إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ |
---|
Elmalılı | Gerçek müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır. |
Y. Ali | Only those are Believers who have believed in Allah and His Messenger, and have never since doubted, but have striven with their belongings and their persons in the Cause of Allah: Such are the sincere ones.
|
Words | | |
10. [51:5] | innemâ tû`adûne leṣâdiḳ. | إنما توعدون لصادق إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ |
---|
Elmalılı | O size vaad edilen elbette doğrudur. |
Y. Ali | Verily that which ye are promised is true;
|
Words | | |
11. [52:16] | iṣlevhâ faṣbirû ev lâ taṣbirû. sevâün `aleyküm. innemâ tüczevne mâ küntüm ta`melûn. | اصلوها فاصبروا أو لا تصبروا سواء عليكم إنما تجزون ما كنتم تعملون اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek). |
Y. Ali | "Burn ye therein: the same is it to you whether ye bear it with patience, or not: Ye but receive the recompense of your (own) deeds."
|
Words | | |
12. [58:10] | inneme-nnecvâ mine-şşeyṭâni liyaḥzüne-lleẕîne âmenû veleyse biḍârrihim şey'en illâ biiẕni-llâh. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmü'minûn. | إنما النجوى من الشيطان ليحزن الذين آمنوا وليس بضارهم شيئا إلا بإذن الله وعلى الله فليتوكل المؤمنون إِنَّمَا النَّجْوَى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ |
---|
Elmalılı | Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a dayanıp güvensinler. |
Y. Ali | Secret counsels are only (inspired) by the Evil One, in order that he may cause grief to the Believers; but he cannot harm them in the least, except as Allah permits; and on Allah let the Believers put their trust.
|
Words | | |
13. [60:9] | innemâ yenhâkümü-llâhü `ani-lleẕîne ḳâtelûküm fi-ddîni veaḫracûküm min diyâriküm veżâherû `alâ iḫrâciküm en tevellevhüm. vemey yetevellehüm feülâike hümu-żżâlimûn. | إنما ينهاكم الله عن الذين قاتلوكم في الدين وأخرجوكم من دياركم وظاهروا على إخراجكم أن تولوهم ومن يتولهم فأولئك هم الظالمون إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
---|
Elmalılı | Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. |
Y. Ali | Allah only forbids you, with regard to those who fight you for (your) Faith, and drive you out of your homes, and support (others) in driving you out, from turning to them (for friendship and protection). It is such as turn to them (in these circumstances), that do wrong.
|
Words | | |
14. [64:15] | innemâ emvâlüküm veevlâdüküm fitnetün. vellâhü `indehû ecrun `ażîm. | إنما أموالكم وأولادكم فتنة والله عنده أجر عظيم إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ |
---|
Elmalılı | Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah'ın yanındadır. |
Y. Ali | Your riches and your children may be but a trial: but in the Presence of Allah, is the highest, Reward.
|
Words | | |
15. [66:7] | yâ eyyühe-lleẕîne keferû lâ ta`teẕirü-lyevm. innemâ tüczevne mâ küntüm ta`melûn. | يا أيها الذين كفروا لا تعتذروا اليوم إنما تجزون ما كنتم تعملون يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | (İnkâr edenlere): "Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz." (denilir.) |
Y. Ali | (They will say), "O ye Unbelievers! Make no excuses this Day! Ye are being but requited for all that ye did!"
|
Words | | |
16. [67:26] | ḳul inneme-l`ilmü `inde-llâh. veinnemâ ene neẕîrum mübîn. | قل إنما العلم عند الله وإنما أنا نذير مبين قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | De ki: "(O'na ait) bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." |
Y. Ali | Say: "As to the knowledge of the time, it is with Allah alone: I am (sent) only to warn plainly in public."
|
Words | | |
17. [72:20] | ḳul innemâ ed`û rabbî velâ üşrikü bihî eḥadâ. | قل إنما أدعو ربي ولا أشرك به أحدا قُلْ إِنَّمَا أَدْعُواْ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا |
---|
Elmalılı | De ki: "Ben ancak Rabbime dua eder ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmam" |
Y. Ali | Say: "I do no more than invoke my Lord, and I join not with Him any (false god)."
|
Words | | |
18. [76:9] | innemâ nuṭ`imüküm livechi-llâhi lâ nürîdü minküm cezâev velâ şükûrâ. | إنما نطعمكم لوجه الله لا نريد منكم جزاء ولا شكورا إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا |
---|
Elmalılı | "Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz." |
Y. Ali | (Saying),"We feed you for the sake of Allah alone: no reward do we desire from you, nor thanks.
|
Words | | |
19. [77:7] | innemâ tû`adûne levâḳi`. | إنما توعدون لواقع إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ |
---|
Elmalılı | Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır. |
Y. Ali | Assuredly, what ye are promised must come to pass.
|
Words | | |
20. [79:45] | innemâ ente münẕiru mey yaḫşâhâ. | إنما أنت منذر من يخشاها إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَاهَا |
---|
Elmalılı | Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın. |
Y. Ali | Thou art but a Warner for such as fear it.
|
Words | | |
21. [88:21] | feẕekkir innemâ ente müẕekkir. | فذكر إنما أنت مذكر فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ |
---|
Elmalılı | Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün. |
Y. Ali | Therefore do thou give admonition, for thou art one to admonish.
|
Words | | |