1. [4:67] | veiẕel leâteynâhüm mil ledünnâ ecran `ażîmâ. | وإذا لآتيناهم من لدنا أجرا عظيما وَإِذاً لَّآتَيْنَاهُم مِّن لَّدُنَّـا أَجْراً عَظِيمًا |
---|
Elmalılı | Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat verirdik. |
Y. Ali | And We should then have given them from our presence a great reward;
|
Words | | |
2. [18:65] | fevecedâ `abdem min `ibâdinâ âteynâhü raḥmetem min `indinâ ve`allemnâhü mil ledünnâ `ilmâ. | فوجدا عبدا من عبادنا آتيناه رحمة من عندنا وعلمناه من لدنا علما فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا |
---|
Elmalılı | Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. |
Y. Ali | So they found one of Our servants, on whom We had bestowed Mercy from Ourselves and whom We had taught knowledge from Our own Presence.
|
Words | | |
3. [19:13] | veḥanânem mil ledünnâ vezekâh. vekâne teḳiyyâ. | وحنانا من لدنا وزكاة وكان تقيا وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا |
---|
Elmalılı | Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi. |
Y. Ali | And piety (for all creatures) as from Us, and purity: He was devout,
|
Words | | |
4. [20:99] | keẕâlike neḳuṣṣu `aleyke min embâi mâ ḳad sebeḳ. veḳad âteynâke mil ledünnâ ẕikrâ. | كذلك نقص عليك من أنباء ما قد سبق وقد آتيناك من لدنا ذكرا كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik. |
Y. Ali | Thus do We relate to thee some stories of what happened before: for We have sent thee a Message from Our own Presence.
|
Words | | |
5. [21:17] | lev eradnâ en netteḫiẕe lehvel letteḫaẕnâhü mil ledünnâ. in künnâ fâ`ilîn. | لو أردنا أن نتخذ لهوا لاتخذناه من لدنا إن كنا فاعلين لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ |
---|
Elmalılı | Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. |
Y. Ali | If it had been Our wish to take (just) a pastime, We should surely have taken it from the things nearest to Us, if We would do (such a thing)!
|
Words | | |
6. [28:57] | veḳâlû in nettebi`i-lhüdâ me`ake nüteḫattef min arḍinâ. evelem nümekkil lehüm ḥaramen âminey yücbâ ileyhi ŝemerâtü külli şey'ir rizḳam mil ledünnâ velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn. | وقالوا إن نتبع الهدى معك نتخطف من أرضنا أولم نمكن لهم حرما آمنا يجبى إليه ثمرات كل شيء رزقا من لدنا ولكن أكثرهم لا يعلمون وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekkei Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. |
Y. Ali | They say: "If we were to follow the guidance with thee, we should be snatched away from our land." Have We not established for them a secure sanctuary, to which are brought as tribute fruits of all kinds,- a provision from Ourselves? but most of them understand not.
|
Words | | |