1. [16:48] | evelem yerav ilâ mâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iy yetefeyyeü żilâlühû `ani-lyemîni veşşemâili süccedel lillâhi vehüm dâḫirûn. | أولم يروا إلى ما خلق الله من شيء يتفيأ ظلاله عن اليمين والشمائل سجدا لله وهم داخرون أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِّلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır. |
Y. Ali | Do they not look at Allah's creation, (even) among (inanimate) things,- How their (very) shadows turn round, from the right and the left, prostrating themselves to Allah, and that in the humblest manner?
|
Words | | |
2. [18:17] | vetera-şşemse iẕâ ṭale`at tezâveru `an kehfihim ẕâte-lyemîni veiẕâ garabet taḳriḍuhüm ẕâte-şşimâli vehüm fî fecvetim minh. ẕâlike min âyâti-llâh. mey yehdi-llâhü fehüve-lmühted. vemey yuḍlil felen tecide lehû veliyyem mürşidâ. | وترى الشمس إذا طلعت تزاور عن كهفهم ذات اليمين وإذا غربت تقرضهم ذات الشمال وهم في فجوة منه ذلك من آيات الله من يهد الله فهو المهتد ومن يضلل فلن تجد له وليا مرشدا وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَاوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُّرْشِدًا |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. |
Y. Ali | Thou wouldst have seen the sun, when it rose, declining to the right from their Cave, and when it set, turning away from them to the left, while they lay in the open space in the midst of the Cave. Such are among the Signs of Allah: He whom Allah, guides is rightly guided; but he whom Allah leaves to stray,- for him wilt thou find no protector to lead him to the Right Way.
|
Words | | |
3. [18:18] | vetaḥsebühüm eyḳâżav vehüm ruḳûd. venüḳallibühüm ẕâte-lyemîni veẕâte-şşimâl. vekelbühüm bâsiṭun ẕirâ`ayhi bilveṣîd. levi-ṭṭala`te `aleyhim levelleyte minhüm firârav velemüli'te minhüm ru`bâ. | وتحسبهم أيقاظا وهم رقود ونقلبهم ذات اليمين وذات الشمال وكلبهم باسط ذراعيه بالوصيد لو اطلعت عليهم لوليت منهم فرارا ولملئت منهم رعبا وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِاطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا |
---|
Elmalılı | Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı. |
Y. Ali | Thou wouldst have deemed them awake, whilst they were asleep, and We turned them on their right and on their left sides: their dog stretching forth his two fore-legs on the threshold: if thou hadst come up on to them, thou wouldst have certainly turned back from them in flight, and wouldst certainly have been filled with terror of them.
|
Words | | |
4. [37:28] | ḳâlû inneküm küntüm te'tûnenâ `ani-lyemîn. | قالوا إنكم كنتم تأتوننا عن اليمين قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler. |
Y. Ali | They will say: "It was ye who used to come to us from the right hand (of power and authority)!"
|
Words | | |
5. [50:17] | iẕ yeteleḳḳe-lmüteleḳḳiyâni `ani-lyemîni ve`ani-şşimâli ḳa`îd. | إذ يتلقى المتلقيان عن اليمين وعن الشمال قعيد إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ |
---|
Elmalılı | Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, |
Y. Ali | Behold, two (guardian angels) appointed to learn (his doings) learn (and noted them), one sitting on the right and one on the left.
|
Words | | |
6. [56:27] | veaṣḥâbü-lyemîni mâ aṣḥâbü-lyemîn. | وأصحاب اليمين ما أصحاب اليمين وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Sağın adamları, nedir o sağın adamları! |
Y. Ali | The Companions of the Right Hand,- what will be the Companions of the Right Hand?
|
Words | | |
7. [56:38] | liaṣḥâbi-lyemîn. | لأصحاب اليمين لِّأَصْحَابِ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Sağın adamları içindir. |
Y. Ali | For the Companions of the Right Hand.
|
Words | | |
8. [56:90] | veemmâ in kâne min aṣḥâbi-lyemîn. | وأما إن كان من أصحاب اليمين وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Eğer O, sağın adamlarından ise, |
Y. Ali | And if he be of the Companions of the Right Hand,
|
Words | | |
9. [56:91] | feselâmül leke min aṣḥâbi-lyemîn. | فسلام لك من أصحاب اليمين فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | "(Ey sağcı), sana sağcılardan selam!" |
Y. Ali | (For him is the salutation), "Peace be unto thee", from the Companions of the Right Hand.
|
Words | | |
10. [70:37] | `ani-lyemîni ve`ani-şşimâli `izîn. | عن اليمين وعن الشمال عزين عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ |
---|
Elmalılı | Sağdan ve soldan bölük bölük. |
Y. Ali | From the right and from the left, in crowds?
|
Words | | |
11. [74:39] | illâ aṣḥâbe-lyemîn. | إلا أصحاب اليمين إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ |
---|
Elmalılı | Ancak amel defterleri sağından verilenler hariç. |
Y. Ali | Except the Companions of the Right Hand.
|
Words | | |