Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 Surah :  43 - ZuhrufGörüntülenen ayetler : 61 ... 89 | 89 - Sure no: 43
1.
[43:61]
veinnehû le`ilmül lissâ`ati felâ temterunne bihâ vettebi`ûn. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.وإنه لعلم للساعة فلا تمترن بها واتبعون هذا صراط مستقيم
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Elmalılı Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.
Y. AliAnd (Jesus) shall be a Sign (for the coming of) the Hour (of Judgment): therefore have no doubt about the (Hour), but follow ye Me: this is a Straight Way.
 Words|وإنه - And indeed, it| لعلم - surely (is) a knowledge| للساعة - of the Hour.| فلا - So (do) not| تمترن - (be) doubtful| بها - about it,| واتبعون - and follow Me.| هذا - This| صراط - (is the) Path| مستقيم - Straight.|
2.
[43:62]
velâ yeṣuddennekümü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.ولا يصدنكم الشيطان إنه لكم عدو مبين
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Elmalılı Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.
Y. AliLet not the Evil One hinder you: for he is to you an enemy avowed.
 Words|ولا - And (let) not| يصدنكم - avert you| الشيطان - the Shaitaan.| إنه - Indeed, he| لكم - (is) for you| عدو - an enemy| مبين - clear.|
3.
[43:63]
velemmâ câe `îsâ bilbeyyinâti ḳâle ḳad ci'tüküm bilḥikmeti veliübeyyine leküm ba`ḍa-lleẕî taḫtelifûne fîh. fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.ولما جاء عيسى بالبينات قال قد جئتكم بالحكمة ولأبين لكم بعض الذي تختلفون فيه فاتقوا الله وأطيعون
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.
Y. AliWhen Jesus came with Clear Signs, he said: "Now have I come to you with Wisdom, and in order to make clear to you some of the (points) on which ye dispute: therefore fear Allah and obey me.
 Words|ولما - And when| جاء - came| عيسى - Isa| بالبينات - with clear proofs,| قال - he said,| قد - "Verily,| جئتكم - I have come to you| بالحكمة - with wisdom| ولأبين - and that I make clear| لكم - to you| بعض - some| الذي - (of) that which| تختلفون - you differ| فيه - in it.| فاتقوا - So fear| الله - Allah| وأطيعون - and obey me.|
4.
[43:64]
inne-llâhe hüve rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.إن الله هو ربي وربكم فاعبدوه هذا صراط مستقيم
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Elmalılı Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.
Y. Ali"For Allah, He is my Lord and your Lord: so worship ye Him: this is a Straight Way."
 Words|إن - Indeed,| الله - Allah,| هو - He| ربي - (is) my Lord| وربكم - and your Lord,| فاعبدوه - so worship Him.| هذا - This| صراط - (is) a Path| مستقيم - Straight."|
5.
[43:65]
faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne żalemû min `aẕâbi yevmin elîm.فاختلف الأحزاب من بينهم فويل للذين ظلموا من عذاب يوم أليم
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
Elmalılı Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!
Y. AliBut sects from among themselves fell into disagreement: then woe to the wrong-doers, from the Penalty of a Grievous Day!
 Words|فاختلف - But differed| الأحزاب - the factions| من - from| بينهم - among them,| فويل - so woe| للذين - to those who| ظلموا - wronged| من - from| عذاب - (the) punishment| يوم - (of the) Day| أليم - painful.|
6.
[43:66]
hel yenżurûne ille-ssâ`ate en te'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.هل ينظرون إلا الساعة أن تأتيهم بغتة وهم لا يشعرون
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
Y. AliDo they only wait for the Hour - that it should come on them all of a sudden, while they perceive not?
 Words|هل - Are| ينظرون - they waiting| إلا - except| الساعة - (for) the Hour| أن - that| تأتيهم - it should come on them| بغتة - suddenly| وهم - while they| لا - (do) not| يشعرون - perceive?|
7.
[43:67]
el'eḫillâü yevmeiẕim ba`ḍuhüm liba`ḍin `adüvvün ille-lmütteḳîn.الأخلاء يومئذ بعضهم لبعض عدو إلا المتقين
الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
Elmalılı O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.
Y. AliFriends on that day will be foes, one to another,- except the Righteous.
 Words|الأخلاء - Friends| يومئذ - that Day,| بعضهم - some of them| لبعض - to others| عدو - (will be) enemies| إلا - except| المتقين - the righteous,|
8.
[43:68]
yâ `ibâdi lâ ḫavfün `aleykümü-lyevme velâ entüm taḥzenûn.يا عباد لا خوف عليكم اليوم ولا أنتم تحزنون
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
Elmalılı Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Y. AliMy devotees! no fear shall be on you that Day, nor shall ye grieve,-
 Words|يا - O| عباد - "O My slaves!| لا - No| خوف - fear| عليكم - on you| اليوم - this Day| ولا - and not| أنتم - You| تحزنون - will grieve,|
9.
[43:69]
elleẕîne âmenû biâyâtinâ vekânû müslimîn.الذين آمنوا بآياتنا وكانوا مسلمين
الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ
Elmalılı Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Y. Ali(Being) those who have believed in Our Signs and bowed (their wills to Ours) in Islam.
 Words|الذين - Those who| آمنوا - believed| بآياتنا - in Our Verses| وكانوا - and were| مسلمين - submissive.|
10.
[43:70]
üdḫulü-lcennete entüm veezvâcüküm tuḥberûn.ادخلوا الجنة أنتم وأزواجكم تحبرون
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
Elmalılı Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz."
Y. AliEnter ye the Garden, ye and your wives, in (beauty and) rejoicing.
 Words|ادخلوا - Enter| الجنة - Paradise,| أنتم - you| وأزواجكم - and your spouses| تحبرون - delighted."|
11.
[43:71]
yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn.يطاف عليهم بصحاف من ذهب وأكواب وفيها ما تشتهيه الأنفس وتلذ الأعين وأنتم فيها خالدون
يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.
Y. AliTo them will be passed round, dishes and goblets of gold: there will be there all that the souls could desire, all that their ayes could delight in: and ye shall abide therein (for eye).
 Words|يطاف - Will be circulated| عليهم - for them| بصحاف - plates| من - of| ذهب - gold| وأكواب - and cups.| وفيها - And therein| ما - (is) what| تشتهيه - desires| الأنفس - the souls| وتلذ - and delights| الأعين - the eyes,| وأنتم - and you| فيها - therein| خالدون - will abide forever.|
12.
[43:72]
vetilke-lcennetü-lletî ûriŝtümûhâ bimâ küntüm ta`melûn.وتلك الجنة التي أورثتموها بما كنتم تعملون
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
Y. AliSuch will be the Garden of which ye are made heirs for your (good) deeds (in life).
 Words|وتلك - And this| الجنة - (is) the Paradise| التي - which| أورثتموها - you are made to inherit| بما - for what| كنتم - you used to| تعملون - do.|
13.
[43:73]
leküm fîhâ fâkihetün keŝîratüm minhâ te'külûn.لكم فيها فاكهة كثيرة منها تأكلون
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.
Y. AliYe shall have therein abundance of fruit, from which ye shall have satisfaction.
 Words|لكم - For you| فيها - therein| فاكهة - (are) fruits| كثيرة - abundant,| منها - from it| تأكلون - you will eat.|
14.
[43:74]
inne-lmücrimîne fî `aẕâbi cehenneme ḫâlidûn.إن المجرمين في عذاب جهنم خالدون
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
Elmalılı Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.
Y. AliThe sinners will be in the Punishment of Hell, to dwell therein (for aye):
 Words|إن - Indeed,| المجرمين - the criminals| في - (will be) in| عذاب - (the) punishment| جهنم - (of) Hell| خالدون - abiding forever.|
15.
[43:75]
lâ yüfetteru `anhüm vehüm fîhi müblisûn.لا يفتر عنهم وهم فيه مبلسون
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
Elmalılı Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.
Y. AliNowise will the (Punishment) be lightened for them, and in despair will they be there overwhelmed.
 Words|لا - Not| يفتر - will it subside| عنهم - for them,| وهم - and they| فيه - in it| مبلسون - (will) despair.|
16.
[43:76]
vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn.وما ظلمناهم ولكن كانوا هم الظالمين
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.
Y. AliNowise shall We be unjust to them: but it is they who have been unjust themselves.
 Words|وما - And not| ظلمناهم - We wronged them| ولكن - but| كانوا - they were| هم - themselves| الظالمين - wrongdoers.|
17.
[43:77]
venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn.ونادوا يا مالك ليقض علينا ربك قال إنكم ماكثون
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
Elmalılı Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.
Y. AliThey will cry: "O Malik! would that thy Lord put an end to us!" He will say, "Nay, but ye shall abide!"
 Words|ونادوا - And they will call,| يا - O| مالك - "O Malik!| ليقض - Let put an end| علينا - to us| ربك - your Lord."| قال - He (will) say,| إنكم - "Indeed, you| ماكثون - (will) remain."|
18.
[43:78]
leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn.لقد جئناكم بالحق ولكن أكثركم للحق كارهون
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Elmalılı Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Y. AliVerily We have brought the Truth to you: but most of you have a hatred for Truth.
 Words|لقد - Certainly,| جئناكم - We have brought you| بالحق - the truth,| ولكن - but| أكثركم - most of you,| للحق - to the truth| كارهون - (are) averse.|
19.
[43:79]
em ebramû emran feinnâ mübrimûn.أم أبرموا أمرا فإنا مبرمون
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ
Elmalılı Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.
Y. AliWhat! have they settled some plan (among themselves)? But it is We Who settle things.
 Words|أم - Or| أبرموا - have they determined| أمرا - an affair?| فإنا - Then indeed, We| مبرمون - (are) determined.|
20.
[43:80]
em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.أم يحسبون أنا لا نسمع سرهم ونجواهم بلى ورسلنا لديهم يكتبون
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Elmalılı Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
Y. AliOr do they think that We hear not their secrets and their private counsels? Indeed (We do), and Our messengers are by them, to record.
 Words|أم - Or| يحسبون - (do) they think| أنا - that We| لا - (can) not| نسمع - hear| سرهم - their secret(s)| ونجواهم - and their private counsel(s)?| بلى - Nay,| ورسلنا - and Our Messengers| لديهم - with them,| يكتبون - are recording.|
21.
[43:81]
ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn.قل إن كان للرحمن ولد فأنا أول العابدين
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
Elmalılı Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."
Y. AliSay: "If (Allah) Most Gracious had a son, I would be the first to worship."
 Words|قل - Say,| إن - "If| كان - had| للرحمن - the Most Gracious| ولد - a son.| فأنا - Then, I| أول - (would be the) first| العابدين - (of) the worshippers."|
22.
[43:82]
sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.سبحان رب السماوات والأرض رب العرش عما يصفون
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Elmalılı Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
Y. AliGlory to the Lord of the heavens and the earth, the Lord of the Throne (of Authority)! (He is free) from the things they attribute (to him)!
 Words|سبحان - Glory be| رب - (to the) Lord,| السماوات - (of) the heavens| والأرض - and the earth,| رب - (the) Lord| العرش - (of) the Throne,| عما - above what| يصفون - they ascribe.|
23.
[43:83]
feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.فذرهم يخوضوا ويلعبوا حتى يلاقوا يومهم الذي يوعدون
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
Elmalılı Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
Y. AliSo leave them to babble and play (with vanities) until they meet that Day of theirs, which they have been promised.
 Words|فذرهم - So leave them| يخوضوا - (to) converse vainly| ويلعبوا - and play| حتى - until| يلاقوا - they meet| يومهم - their Day| الذي - which| يوعدون - they are promised|
24.
[43:84]
vehüve-lleẕî fi-ssemâi ilâhüv vefi-l'arḍi ilâhün. vehüve-lḥakîmü-l`alîm.وهو الذي في السماء إله وفي الأرض إله وهو الحكيم العليم
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.
Y. AliIt is He Who is Allah in heaven and Allah on earth; and He is full of Wisdom and Knowledge.
 Words|وهو - And He| الذي - (is) the One Who| في - (is) in| السماء - the heaven -| إله - God,| وفي - and in| الأرض - the earth -| إله - God.| وهو - And He| الحكيم - (is) the All-Wise,| العليم - the All-Knower.|
25.
[43:85]
vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn.وتبارك الذي له ملك السماوات والأرض وما بينهما وعنده علم الساعة وإليه ترجعون
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.
Y. AliAnd blessed is He to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth, and all between them: with Him is the Knowledge of the Hour (of Judgment): and to Him shall ye be brought back.
 Words|وتبارك - And blessed (is)| الذي - the One Who -| له - to Whom| ملك - (belongs the) dominion| السماوات - (of) the heavens| والأرض - and the earth| وما - and whatever| بينهما - (is) between both of them| وعنده - and with Him| علم - (is the) knowledge| الساعة - (of) the Hour,| وإليه - and to Him| ترجعون - you will be returned.|
26.
[43:86]
velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn.ولا يملك الذين يدعون من دونه الشفاعة إلا من شهد بالحق وهم يعلمون
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.
Y. AliAnd those whom they invoke besides Allah have no power of intercession;- only he who bears witness to the Truth, and they know (him).
 Words|ولا - And not| يملك - have power| الذين - those whom| يدعون - they invoke| من - besides Him| دونه - besides Him| الشفاعة - (for) the intercession;| إلا - except| من - who| شهد - testifies| بالحق - to the truth,| وهم - and they| يعلمون - know.|
27.
[43:87]
velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn.ولئن سألتهم من خلقهم ليقولن الله فأنى يؤفكون
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ
Elmalılı Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
Y. AliIf thou ask them, who created them, they will certainly say, Allah: How then are they deluded away (from the Truth)?
 Words|ولئن - And if| سألتهم - you ask them| من - who| خلقهم - created them,| ليقولن - they will certainly say,| الله - "Allah."| فأنى - Then how| يؤفكون - are they deluded?|
28.
[43:88]
veḳîlihî yâ rabbi inne hâülâi ḳavmül lâ yü'minûn.وقيله يا رب إن هؤلاء قوم لا يؤمنون
وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir."
Y. Ali(Allah has knowledge) of the (Prophet's) cry, "O my Lord! Truly these are people who will not believe!"
 Words|وقيله - And his saying,| يا - O| رب - "O my Lord!| إن - Indeed,| هؤلاء - these| قوم - (are) a people| لا - (who do) not| يؤمنون - believe."|
29.
[43:89]
faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn.فاصفح عنهم وقل سلام فسوف يعلمون
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!
Y. AliBut turn away from them, and say "Peace!" But soon shall they know!
 Words|فاصفح - So turn away| عنهم - from them| وقل - and say,| سلام - "Peace."| فسوف - But soon| يعلمون - they will know.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17