1. [15:57] | ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn. | قال فما خطبكم أيها المرسلون قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Ey elçiler! Başka ne işiniz var?" dedi. |
Y. Ali | Abraham said: "What then is the business on which ye (have come), O ye messengers (of Allah)?"
|
Words | | |
2. [15:61] | felemmâ câe âle lûṭini-lmürselûn. | فلما جاء آل لوط المرسلون فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince, |
Y. Ali | At length when the messengers arrived among the adherents of Lut,
|
Words | | |
3. [27:10] | veelḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ lâ teḫaf innî lâ yeḫâfü ledeyye-lmürselûn. | وألق عصاك فلما رآها تهتز كأنها جان ولى مدبرا ولم يعقب يا موسى لا تخف إني لا يخاف لدي المرسلون وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Asânı at!" (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz." |
Y. Ali | "Now do thou throw thy rod!" But when he saw it moving (of its own accord)as if it had been a snake, he turned back in retreat, and retraced not his steps: "O Moses!" (it was said), "Fear not: truly, in My presence, those called as messengers have no fear,-
|
Words | | |
4. [27:35] | veinnî mürsiletün ileyhim bihediyyetin fenâżiratüm bime yerci`u-lmürselûn. | وإني مرسلة إليهم بهدية فناظرة بم يرجع المرسلون وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler." |
Y. Ali | "But I am going to send him a present, and (wait) to see with what (answer) return (my) ambassadors."
|
Words | | |
5. [36:13] | vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn. | واضرب لهم مثلا أصحاب القرية إذ جاءها المرسلون وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti. |
Y. Ali | Set forth to them, by way of a parable, the (story of) the Companions of the City. Behold!, there came messengers to it.
|
Words | | |
6. [36:52] | ḳâlû yâ veylenâ mem be`aŝenâ mim merḳadinâ. hâẕâ mâ ve`ade-rraḥmânü veṣadeḳa-lmürselûn. | قالوا يا ويلنا من بعثنا من مرقدنا هذا ما وعد الرحمن وصدق المرسلون قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler. |
Y. Ali | They will say: "Ah! Woe unto us! Who hath raised us up from our beds of repose?"... (A voice will say:) "This is what (Allah) Most Gracious had promised. And true was the word of the messengers!"
|
Words | | |
7. [51:31] | ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn. | قال فما خطبكم أيها المرسلون قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
---|
Elmalılı | İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi. |
Y. Ali | (Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
|
Words | | |