1. [2:119] | innâ erselnâke bilḥaḳḳi beşîrav veneẕîrav velâ tüs'elü `an aṣḥâbi-lceḥîm. | إنا أرسلناك بالحق بشيرا ونذيرا ولا تسأل عن أصحاب الجحيم إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ |
---|
Elmalılı | Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin. |
Y. Ali | Verily We have sent thee in truth as a bearer of glad tidings and a warner: But of thee no question shall be asked of the Companions of the Blazing Fire.
|
Words | | |
2. [4:80] | mey yüṭi`i-rrasûle feḳad eṭâ`a-llâh. vemen tevellâ femâ erselnâke `aleyhim ḥafîżâ. | من يطع الرسول فقد أطاع الله ومن تولى فما أرسلناك عليهم حفيظا مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا |
---|
Elmalılı | Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik. |
Y. Ali | He who obeys the Messenger, obeys Allah: But if any turn away, We have not sent thee to watch over their (evil deeds).
|
Words | | |
3. [13:30] | keẕâlike erselnâke fî ümmetin ḳad ḫalet min ḳablihâ ümemül litetlüve `aleyhimü-lleẕî evḥaynâ ileyke vehüm yekfürûne birraḥmân. ḳul hüve rabbî lâ ilâhe illâ hû. `aleyhi tevekkeltü veileyhi metâb. | كذلك أرسلناك في أمة قد خلت من قبلها أمم لتتلو عليهم الذي أوحينا إليك وهم يكفرون بالرحمن قل هو ربي لا إله إلا هو عليه توكلت وإليه متاب كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَاْ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَـنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ |
---|
Elmalılı | İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân'a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: "O Rahmân benim Rabbimdir, O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır. |
Y. Ali | Thus have we sent thee amongst a People before whom (long since) have (other) Peoples (gone and) passed away; in order that thou mightest rehearse unto them what We send down unto thee by inspiration; yet do they reject (Him), the Most Gracious! Say: "He is my Lord! There is no god but He! On Him is my trust, and to Him do I turn!"
|
Words | | |
4. [17:54] | rabbüküm a`lemü biküm. iy yeşe' yerḥamküm ev iy yeşe' yü`aẕẕibküm. vemâ erselnâke `aleyhim vekîlâ. | ربكم أعلم بكم إن يشأ يرحمكم أو إن يشأ يعذبكم وما أرسلناك عليهم وكيلا رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً |
---|
Elmalılı | Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, dilerse azab eder. Seni de onların üzerine vekil göndermedik. |
Y. Ali | It is your Lord that knoweth you best: If He please, He granteth you mercy, or if He please, punishment: We have not sent thee to be a disposer of their affairs for them.
|
Words | | |
5. [17:105] | vebilḥaḳḳi enzelnâhü vebilḥaḳḳi nezel. vemâ erselnâke illâ mübeşşirav veneẕîrâ. | وبالحق أنزلناه وبالحق نزل وما أرسلناك إلا مبشرا ونذيرا وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
---|
Elmalılı | Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Y. Ali | We sent down the (Qur'an) in Truth, and in Truth has it descended: and We sent thee but to give Glad Tidings and to warn (sinners).
|
Words | | |
6. [21:107] | vemâ erselnâke illâ raḥmetel lil`âlemîn. | وما أرسلناك إلا رحمة للعالمين وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ |
---|
Elmalılı | (Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. |
Y. Ali | We sent thee not, but as a Mercy for all creatures.
|
Words | | |
7. [25:56] | vemâ erselnâke illâ mübeşşirav veneẕîrâ. | وما أرسلناك إلا مبشرا ونذيرا وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
---|
Elmalılı | (Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Y. Ali | But thee We only sent to give glad tidings and admonition.
|
Words | | |
8. [33:45] | yâ eyyühe-nnebiyyü innâ erselnâke şâhidev vemübeşşirav veneẕîrâ. | يا أيها النبي إنا أرسلناك شاهدا ومبشرا ونذيرا يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
---|
Elmalılı | Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. |
Y. Ali | O Prophet! Truly We have sent thee as a Witness, a Bearer of Glad Tidings, and Warner,-
|
Words | | |
9. [34:28] | vemâ erselnâke illâ kâffetel linnâsi beşîrav veneẕîrav velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn. | وما أرسلناك إلا كافة للناس بشيرا ونذيرا ولكن أكثر الناس لا يعلمون وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
Y. Ali | We have not sent thee but as a universal (Messenger) to men, giving them glad tidings, and warning them (against sin), but most men understand not.
|
Words | | |
10. [35:24] | innâ erselnâke bilḥaḳḳi beşîrav veneẕîrâ. veim min ümmetin illâ ḫalâ fîhâ neẕîr. | إنا أرسلناك بالحق بشيرا ونذيرا وإن من أمة إلا خلا فيها نذير إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ |
---|
Elmalılı | Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın. |
Y. Ali | Verily We have sent thee in truth, as a bearer of glad tidings, and as a warner: and there never was a people, without a warner having lived among them (in the past).
|
Words | | |
11. [42:48] | fein a`raḍû femâ erselnâke `aleyhim ḥafîżâ. in `aleyke ille-lbelâg. veinnâ iẕâ eẕaḳne-l'insâne minnâ raḥmeten feriḥa bihâ. vein tüṣibhüm seyyietüm bimâ ḳaddemet eydîhim feinne-l'insâne kefûr. | فإن أعرضوا فما أرسلناك عليهم حفيظا إن عليك إلا البلاغ وإنا إذا أذقنا الإنسان منا رحمة فرح بها وإن تصبهم سيئة بما قدمت أيديهم فإن الإنسان كفور فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ |
---|
Elmalılı | Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür. |
Y. Ali | If then they run away, We have not sent thee as a guard over them. Thy duty is but to convey (the Message). And truly, when We give man a taste of a Mercy from Ourselves, he doth exult thereat, but when some ill happens to him, on account of the deeds which his hands have sent forth, truly then is man ungrateful!
|
Words | | |
12. [48:8] | innâ erselnâke şâhidev vemübeşşirav veneẕîrâ. | إنا أرسلناك شاهدا ومبشرا ونذيرا إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
---|
Elmalılı | Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Y. Ali | We have truly sent thee as a witness, as a bringer of Glad Tidings, and as a Warner:
|
Words | | |