1. [38:73] | fesecede-lmelâiketü küllühüm ecme`ûn. | فسجد الملائكة كلهم أجمعون فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. |
Y. Ali | So the angels prostrated themselves, all of them together:
|
Words | | |
2. [39:5] | ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. yükevviru-lleyle `ale-nnehâri veyükevviru-nnehâra `ale-lleyli veseḫḫara-şşemse velḳamer. küllüy yecrî liecelim müsemmâ. elâ hüve-l`azîzü-lgaffâr. | خلق السماوات والأرض بالحق يكور الليل على النهار ويكور النهار على الليل وسخر الشمس والقمر كل يجري لأجل مسمى ألا هو العزيز الغفار خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ |
---|
Elmalılı | O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay'ı emrine âmade kılmış, her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki, çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan ancak O'dur. |
Y. Ali | He created the heavens and the earth in true (proportions): He makes the Night overlap the Day, and the Day overlap the Night: He has subjected the sun and the moon (to His law): Each one follows a course for a time appointed. Is not He the Exalted in Power - He Who forgives again and again?
|
Words | | |
3. [39:27] | veleḳad ḍarabnâ linnâsi fî hâẕe-lḳur'âni min külli meŝelil le`allehüm yeteẕekkerûn. | ولقد ضربنا للناس في هذا القرآن من كل مثل لعلهم يتذكرون وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
---|
Elmalılı | Yemin ederim ki, bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler. |
Y. Ali | We have put forth for men, in this Qur'an every kind of Parable, in order that they may receive admonition.
|
Words | | |
4. [39:62] | allâhü ḫâliḳu külli şey'. vehüve `alâ külli şey'iv vekîl. | الله خالق كل شيء وهو على كل شيء وكيل اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ |
---|
Elmalılı | Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil de O'dur. |
Y. Ali | Allah is the Creator of all things, and He is the Guardian and Disposer of all affairs.
|
Words | | |
5. [39:70] | vevuffiyet küllü nefsim mâ `amilet vehüve a`lemü bimâ yef`alûn. | ووفيت كل نفس ما عملت وهو أعلم بما يفعلون وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ |
---|
Elmalılı | Herkese ne amel yaptıysa karşılığı tam olarak ödenmiştir. O (Allah), onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir. |
Y. Ali | And to every soul will be paid in full (the fruit) of its Deeds; and (Allah) knoweth best all that they do.
|
Words | | |
6. [40:5] | keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv vel'aḥzâbü mim ba`dihim. vehemmet küllü ümmetim birasûlihim liye'ḫuẕûhü vecâdelû bilbâṭili liyüdḥiḍû bihi-lḥaḳḳa feeḫaẕtühüm. fekeyfe kâne `iḳâb. | كذبت قبلهم قوم نوح والأحزاب من بعدهم وهمت كل أمة برسولهم ليأخذوه وجادلوا بالباطل ليدحضوا به الحق فأخذتهم فكيف كان عقاب كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ |
---|
Elmalılı | Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu? |
Y. Ali | But (there were people) before them, who denied (the Signs),- the People of Noah, and the Confederates (of Evil) after them; and every People plotted against their prophet, to seize him, and disputed by means of vanities, therewith to condemn the Truth; but it was I that seized them! and how (terrible) was My Requital!
|
Words | | |
7. [40:7] | elleẕîne yaḥmilûne-l`arşe vemen ḥavlehû yüsebbiḥûne biḥamdi rabbihim veyü'minûne bihî veyestagfirûne lilleẕîne âmenû. rabbenâ vesi`te külle şey'ir raḥmetev ve`ilmen fagfir lilleẕîne tâbû vettebe`û sebîleke veḳihim `aẕâbe-lceḥîm. | الذين يحملون العرش ومن حوله يسبحون بحمد ربهم ويؤمنون به ويستغفرون للذين آمنوا ربنا وسعت كل شيء رحمة وعلما فاغفر للذين تابوا واتبعوا سبيلك وقهم عذاب الجحيم الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
---|
Elmalılı | Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdiyle tesbih ederler ve O'na inanırlar. İman etmişler için de şöyle bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O, tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru." |
Y. Ali | Those who sustain the Throne (of Allah) and those around it Sing Glory and Praise to their Lord; believe in Him; and implore Forgiveness for those who believe: "Our Lord! Thy Reach is over all things, in Mercy and Knowledge. Forgive, then, those who turn in Repentance, and follow Thy Path; and preserve them from the Penalty of the Blazing Fire!
|
Words | | |
8. [40:17] | elyevme tüczâ küllü nefsim bimâ kesebet. lâ żulme-lyevm. inne-llâhe serî`u-lḥisâb. | اليوم تجزى كل نفس بما كسبت لا ظلم اليوم إن الله سريع الحساب الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | Bugün her nefis kazandığı ile cezalanacaktır. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. |
Y. Ali | That Day will every soul be requited for what it earned; no injustice will there be that Day, for Allah is Swift in taking account.
|
Words | | |
9. [40:27] | veḳâle mûsâ innî `uẕtü birabbî verabbiküm min külli mütekebbiril lâ yü'minü biyevmi-lḥisâb. | وقال موسى إني عذت بربي وربكم من كل متكبر لا يؤمن بيوم الحساب وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ |
---|
Elmalılı | Musa da: "Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım" dedi. |
Y. Ali | Moses said: "I have indeed called upon my Lord and your Lord (for protection) from every arrogant one who believes not in the Day of Account!"
|
Words | | |
10. [40:35] | elleẕîne yücâdilûne fî âyâti-llâhi bigayri sülṭânin etâhüm. kebüra maḳten `inde-llâhi ve`inde-lleẕîne âmenû. keẕâlike yaṭbe`u-llâhü `alâ külli ḳalbi mütekebbirin cebbâr. | الذين يجادلون في آيات الله بغير سلطان أتاهم كبر مقتا عند الله وعند الذين آمنوا كذلك يطبع الله على كل قلب متكبر جبار الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذَلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ |
---|
Elmalılı | Onlar, kendilerine gelmiş bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücadele ederler. Bu durum, Allah katında ve iman edenler yanında büyük bir buğzu gerektirir. İşte Allah, her böbürlenen zorbanın kalbini öyle bir tabiat ile mühürler. |
Y. Ali | "(Such) as dispute about the Signs of Allah, without any authority that hath reached them, grievous and odious (is such conduct) in the sight of Allah and of the Believers. Thus doth Allah, seal up every heart - of arrogant and obstinate Transgressors."
|
Words | | |
11. [40:48] | ḳâle-lleẕîne-stekberû innâ küllün fîhâ inne-llâhe ḳad ḥakeme beyne-l`ibâd. | قال الذين استكبروا إنا كل فيها إن الله قد حكم بين العباد قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ |
---|
Elmalılı | Büyüklük taslayanlar da şöyle derler: "Evet, hepimiz onun içindeyiz. Allah kulları arasında hükmünü vermiştir." |
Y. Ali | Those who had been arrogant will say: "We are all in this (Fire)! Truly, Allah has judged between (his) Servants!"
|
Words | | |
12. [40:62] | ẕâlikümü-llâhü rabbüküm ḫâliḳu külli şey'. lâ ilâhe illâ hû. feennâ tü'fekûn. | ذلكم الله ربكم خالق كل شيء لا إله إلا هو فأنى تؤفكون ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ |
---|
Elmalılı | İşte Rabbiniz, her şeyin yaratıcısı olan o Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz? |
Y. Ali | Such is Allah, your Lord, the Creator of all things, there is no god but He: Then how ye are deluded away from the Truth!
|
Words | | |
13. [41:12] | feḳaḍâhünne seb`a semâvâtin fî yevmeyni veevḥâ fî külli semâin emrahâ. vezeyyenne-ssemâe-ddünyâ bimeṣâbîḥ. veḥifżâ. ẕâlike taḳdîru-l`azîzi-l`alîm. | فقضاهن سبع سماوات في يومين وأوحى في كل سماء أمرها وزينا السماء الدنيا بمصابيح وحفظا ذلك تقدير العزيز العليم فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
---|
Elmalılı | Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. |
Y. Ali | So He completed them as seven firmaments in two Days, and He assigned to each heaven its duty and command. And We adorned the lower heaven with lights, and (provided it) with guard. Such is the Decree of (Him) the Exalted in Might, Full of Knowledge.
|
Words | | |
14. [41:21] | veḳâlû licülûdihim lime şehittüm `aleynâ. ḳâlû enṭaḳane-llâhü-lleẕî enṭaḳa külle şey'iv vehüve ḫaleḳaküm evvele merrativ veileyhi türce`ûn. | وقالوا لجلودهم لم شهدتم علينا قالوا أنطقنا الله الذي أنطق كل شيء وهو خلقكم أول مرة وإليه ترجعون وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Derileri de: "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz" derler. |
Y. Ali | They will say to their skins: "Why bear ye witness against us?" They will say: "Allah hath given us speech,- (He) Who giveth speech to everything: He created you for the first time, and unto Him were ye to return.
|
Words | | |
15. [41:39] | vemin âyâtihî enneke tera-l'arḍa ḫâşi`aten feiẕâ enzelnâ `aleyhe-lmâe-htezzet verabet. inne-lleẕî aḥyâhâ lemuḥyi-lmevtâ. innehû `alâ külli şey'in ḳadîr. | ومن آياته أنك ترى الأرض خاشعة فإذا أنزلنا عليها الماء اهتزت وربت إن الذي أحياها لمحيي الموتى إنه على كل شيء قدير وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah'ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O'nun her şeye gücü yeter. |
Y. Ali | And among His Signs in this: thou seest the earth barren and desolate; but when We send down rain to it, it is stirred to life and yields increase. Truly, He Who gives life to the (dead) earth can surely give life to (men) who are dead. For He has power over all things.
|
Words | | |
16. [41:53] | senürîhim âyâtinâ fi-l'âfâḳi vefî enfüsihim ḥattâ yetebeyyene lehüm ennehü-lḥaḳḳ. evelem yekfi birabbike ennehû `alâ külli şey'in şehîd. | سنريهم آياتنا في الآفاق وفي أنفسهم حتى يتبين لهم أنه الحق أولم يكف بربك أنه على كل شيء شهيد سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
---|
Elmalılı | Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi? |
Y. Ali | Soon will We show them our Signs in the (furthest) regions (of the earth), and in their own souls, until it becomes manifest to them that this is the Truth. Is it not enough that thy Lord doth witness all things?
|
Words | | |
17. [41:54] | elâ innehüm fî miryetim mil liḳâi rabbihim. elâ innehû bikülli şey'im müḥîṭ. | ألا إنهم في مرية من لقاء ربهم ألا إنه بكل شيء محيط أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاءِ رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ |
---|
Elmalılı | İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. |
Y. Ali | Ah indeed! Are they in doubt concerning the Meeting with their Lord? Ah indeed! It is He that doth encompass all things!
|
Words | | |
18. [42:9] | emi-tteḫaẕû min dûnihî evliyâ'. fellâhü hüve-lveliyyü vehüve yuḥyi-lmevtâ. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr. | أم اتخذوا من دونه أولياء فالله هو الولي وهو يحيي الموتى وهو على كل شيء قدير أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاءَ فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah'tır. Ölüleri diriltecek olan da O'dur. O'nun her şeye gücü yeter. |
Y. Ali | What! Have they taken (for worship) protectors besides Him? But it is Allah,- He is the Protector, and it is He Who gives life to the dead: It is He Who has power over all things,
|
Words | | |
19. [42:12] | lehû meḳâlîdü-ssemâvâti vel'arḍ. yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdir. innehû bikülli şey'in `alîm. | له مقاليد السماوات والأرض يبسط الرزق لمن يشاء ويقدر إنه بكل شيء عليم لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
---|
Elmalılı | Göklerin ve yerin kilitleri O'na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir. |
Y. Ali | To Him belong the keys of the heavens and the earth: He enlarges and restricts. The Sustenance to whom He will: for He knows full well all things.
|
Words | | |
20. [42:33] | iy yeşe' yüskini-rrîḥa feyażlelne ravâkide `alâ żahrih. inne fî ẕâlike leâyâtil likülli ṣabbârin şekûr. | إن يشأ يسكن الريح فيظللن رواكد على ظهره إن في ذلك لآيات لكل صبار شكور إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ |
---|
Elmalılı | Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır. |
Y. Ali | If it be His Will He can still the Wind: then would they become motionless on the back of the (ocean). Verily in this are Signs for everyone who patiently perseveres and is grateful.
|
Words | | |
21. [43:12] | velleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ vece`ale leküm mine-lfülki vel'en`âmi mâ terkebûn. | والذي خلق الأزواج كلها وجعل لكم من الفلك والأنعام ما تركبون وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ |
---|
Elmalılı | Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir. |
Y. Ali | That has created pairs in all things, and has made for you ships and cattle on which ye ride,
|
Words | | |
22. [43:35] | vezuḫrufâ. vein küllü ẕâlike lemmâ metâ`u-lḥayâti-ddünyâ. vel'âḫiratü `inde rabbike lilmütteḳîn. | وزخرفا وإن كل ذلك لما متاع الحياة الدنيا والآخرة عند ربك للمتقين وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ |
---|
Elmalılı | Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir. |
Y. Ali | And also adornments of gold. But all this were nothing but conveniences of the present life: The Hereafter, in the sight of thy Lord is for the Righteous.
|
Words | | |
23. [44:4] | fîhâ yüfraḳu küllü emrin ḥakîm. | فيها يفرق كل أمر حكيم فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ |
---|
Elmalılı | O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. |
Y. Ali | In the (Night) is made distinct every affair of wisdom,
|
Words | | |
24. [44:55] | yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn. | يدعون فيها بكل فاكهة آمنين يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler. |
Y. Ali | There can they call for every kind of fruit in peace and security;
|
Words | | |
25. [45:7] | veylül likülli effâkin eŝîm. | ويل لكل أفاك أثيم وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ |
---|
Elmalılı | Her günahkâr kişinin vay haline! |
Y. Ali | Woe to each sinful dealer in Falsehoods:
|
Words | | |
26. [45:22] | veḫaleḳa-llâhü-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳi velitüczâ küllü nefsim bimâ kesebet vehüm lâ yużlemûn. | وخلق الله السماوات والأرض بالحق ولتجزى كل نفس بما كسبت وهم لا يظلمون وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Halbuki Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Hem de herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere, onlara asla haksızlık edilmez. |
Y. Ali | Allah created the heavens and the earth for just ends, and in order that each soul may find the recompense of what it has earned, and none of them be wronged.
|
Words | | |
27. [45:28] | veterâ külle ümmetin câŝiyeh. küllü ümmetin tüd`â ilâ kitâbihâ. elyevme tüczevne mâ küntüm ta`melûn. | وترى كل أمة جاثية كل أمة تدعى إلى كتابها اليوم تجزون ما كنتم تعملون وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağırılır, onlara: "Bugün yaptığınız amellerin cezası verilecektir. |
Y. Ali | And thou wilt see every sect bowing the knee: Every sect will be called to its Record: "This Day shall ye be recompensed for all that ye did!
|
Words | | |
28. [46:19] | veliküllin deracâtüm mimmâ `amilû. veliyüveffiyehüm a`mâlehüm vehüm lâ yużlemûn. | ولكل درجات مما عملوا وليوفيهم أعمالهم وهم لا يظلمون وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Onlara haksızlık edilmez. |
Y. Ali | And to all are (assigned) degrees according to the deeds which they (have done), and in order that (Allah) may recompense their deeds, and no injustice be done to them.
|
Words | | |
29. [46:25] | tüdemmiru külle şey'im biemri rabbihâ feaṣbeḥû lâ yürâ illâ mesâkinühüm. keẕâlike neczi-lḳavme-lmücrimîn. | تدمر كل شيء بأمر ربها فأصبحوا لا يرى إلا مساكنهم كذلك نجزي القوم المجرمين تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ |
---|
Elmalılı | O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız. |
Y. Ali | "Everything will it destroy by the command of its Lord!" Then by the morning they - nothing was to be seen but (the ruins of) their houses! thus do We recompense those given to sin!
|
Words | | |
30. [46:33] | evelem yerav enne-llâhe-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa velem ya`ye biḫalḳihinne biḳâdirin `alâ ey yuḥyiye-lmevtâ. belâ innehû `alâ külli şey'in ḳadîr. | أولم يروا أن الله الذي خلق السماوات والأرض ولم يعي بخلقهن بقادر على أن يحيي الموتى بلى إنه على كل شيء قدير أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
---|
Elmalılı | Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter. |
Y. Ali | See they not that Allah, Who created the heavens and the earth, and never wearied with their creation, is able to give life to the dead? Yea, verily He has power over all things.
|
Words | | |