Kelime

Kelime<not selected>
Kökجبل
Konum[:]
NoTkrKelime
1 24 الجبال
2 6 والجبال
3 3 جبل
4 2 جبال
5 2 الجبل
6 1 جبلا
7 1 كالجبال
8 1 والجبلة
9 1 للجبل
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 Surah :   - -Görüntülenen ayetler : 1 ... 30 | 39 - Kök: جبل
1.
[2:260]
veiẕ ḳâle ibrâhîmü rabbi erinî keyfe tuḥyi-lmevtâ. ḳâle evelem tü'min. ḳâle belâ velâkil liyaṭmeinne ḳalbî. ḳâle feḫuẕ erbe`atem mine-ṭṭayri feṣurhünne ileyke ŝümme-c`al `alâ külli cebelim minhünne cüz'en ŝümme-d`uhünne ye'tîneke sa`yâ. va`lem enne-llâhe `azîzün ḥakîm.وإذ قال إبراهيم رب أرني كيف تحيي الموتى قال أولم تؤمن قال بلى ولكن ليطمئن قلبي قال فخذ أربعة من الطير فصرهن إليك ثم اجعل على كل جبل منهن جزءا ثم ادعهن يأتينك سعيا واعلم أن الله عزيز حكيم
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِـي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَـكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Elmalılı Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
Y. AliWhen Abraham said: "Show me, Lord, how You will raise the dead, " He replied: "Have you no faith?" He said "Yes, but just to reassure my heart." Allah said, "Take four birds, draw them to you, and cut their bodies to pieces. Scatter them over the mountain-tops, then call them back. They will come swiftly to you. Know that Allah is Mighty, Wise."
 Words|
2.
[7:74]
veẕkürû iẕ ce`aleküm ḫulefâe mim ba`di `âdiv vebevveeküm fi-l'arḍi tetteḫiẕûne min sühûlihâ ḳuṣûrav vetenḥitûne-lcibâle büyûtâ. feẕkürû âlâe-llâhi velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.واذكروا إذ جعلكم خلفاء من بعد عاد وبوأكم في الأرض تتخذون من سهولها قصورا وتنحتون الجبال بيوتا فاذكروا آلاء الله ولا تعثوا في الأرض مفسدين
وَاذْكُرُواْ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِن بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِن سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا فَاذْكُرُواْ آلاَءَ اللّهِ وَلاَ تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Elmalılı Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
Y. Ali"And remember how He made you inheritors after the 'Ad people and gave you habitations in the land: ye build for yourselves palaces and castles in (open) plains, and care out homes in the mountains; so bring to remembrance the benefits (ye have received) from Allah, and refrain from evil and mischief on the earth."
 Words|
3.
[7:143]
velemmâ câe mûsâ limîḳâtinâ vekellemehû rabbühû ḳâle rabbi erinî enżur ileyk. ḳâle len terânî velâkini-nżur ile-lcebeli feini-steḳarra mekânehû fesevfe terânî. felemmâ tecellâ rabbühû lilcebeli ce`alehû dekkev veḫarra mûsâ ṣa`iḳâ. felemmâ efâḳa ḳâle sübḥâneke tübtü ileyke veenâ evvelü-lmü'minîn.ولما جاء موسى لميقاتنا وكلمه ربه قال رب أرني أنظر إليك قال لن تراني ولكن انظر إلى الجبل فإن استقر مكانه فسوف تراني فلما تجلى ربه للجبل جعله دكا وخر موسى صعقا فلما أفاق قال سبحانك تبت إليك وأنا أول المؤمنين
وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.
Y. AliWhen Moses came to the place appointed by Us, and his Lord addressed him, He said: "O my Lord! show (Thyself) to me, that I may look upon thee." Allah said: "By no means canst thou see Me (direct); But look upon the mount; if it abide in its place, then shalt thou see Me." When his Lord manifested His glory on the Mount, He made it as dust. And Moses fell down in a swoon. When he recovered his senses he said: "Glory be to Thee! to Thee I turn in repentance, and I am the first to believe."
 Words|
4.
[7:171]
veiẕ netaḳne-lcebele fevḳahüm keennehû żulletüv veżannû ennehû vâḳi`um bihim. ḫuẕû mâ âteynâküm biḳuvvetiv veẕkürû mâ fîhi le`alleküm tetteḳûn.وإذ نتقنا الجبل فوقهم كأنه ظلة وظنوا أنه واقع بهم خذوا ما آتيناكم بقوة واذكروا ما فيه لعلكم تتقون
وَإِذ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّواْ أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Elmalılı Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sırada demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."
Y. AliWhen We shook the Mount over them, as if it had been a canopy, and they thought it was going to fall on them (We said): "Hold firmly to what We have given you, and bring (ever) to remembrance what is therein; perchance ye may fear Allah."
 Words|
5.
[11:42]
vehiye tecrî bihim fî mevcin kelcibâli venâdâ nûḥun-bnehû vekâne fî ma`ziliy yâ büneyye-rkem me`anâ velâ teküm me`a-lkâfirîn.وهي تجري بهم في موج كالجبال ونادى نوح ابنه وكان في معزل يا بني اركب معنا ولا تكن مع الكافرين
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
Y. AliSo the Ark floated with them on the waves (towering) like mountains, and Noah called out to his son, who had separated himself (from the rest): "O my son! embark with us, and be not with the unbelievers!"
 Words|
6.
[11:43]
ḳâle seâvî ilâ cebeliy ya`ṣimünî mine-lmâ'. ḳâle lâ `âṣime-lyevme min emri-llâhi illâ mer raḥim. veḥâle beynehüme-lmevcü fekâne mine-lmugraḳîn.قال سآوي إلى جبل يعصمني من الماء قال لا عاصم اليوم من أمر الله إلا من رحم وحال بينهما الموج فكان من المغرقين
قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
Elmalılı O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.
Y. AliThe son replied: "I will betake myself to some mountain: it will save me from the water." Noah said: "This day nothing can save, from the command of Allah, any but those on whom He hath mercy! "And the waves came between them, and the son was among those overwhelmed in the Flood.
 Words|
7.
[13:31]
velev enne ḳur'ânen süyyirat bihi-lcibâlü ev ḳuṭṭi`at bihi-l'arḍu ev küllime bihi-lmevtâ. bel lillâhi-l'emru cemî`â. efelem yey'esi-lleẕîne âmenû el lev yeşâü-llâhü lehede-nnâse cemî`â. velâ yezâlü-lleẕîne keferû tüṣîbühüm bimâ ṣane`û ḳâri`atün ev teḥullü ḳarîbem min dârihim ḥattâ ye'tiye va`dü-llâh. inne-llâhe lâ yuḫlifü-lmî`âd.ولو أن قرآنا سيرت به الجبال أو قطعت به الأرض أو كلم به الموتى بل لله الأمر جميعا أفلم ييأس الذين آمنوا أن لو يشاء الله لهدى الناس جميعا ولا يزال الذين كفروا تصيبهم بما صنعوا قارعة أو تحل قريبا من دارهم حتى يأتي وعد الله إن الله لا يخلف الميعاد
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَل لِّلّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَن لَّوْ يَشَاءُ اللّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُواْ تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُواْ قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Elmalılı Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah'ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah'ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.
Y. AliIf there were a Qur'an with which mountains were moved, or the earth were cloven asunder, or the dead were made to speak, (this would be the one!) But, truly, the command is with Allah in all things! Do not the Believers know, that, had Allah (so) willed, He could have guided all mankind (to the right)? But the Unbelievers,- never will disaster cease to seize them for their (ill) deeds, or to settle close to their homes, until the promise of Allah come to pass, for, verily, Allah will not fail in His promise.
 Words|
8.
[14:46]
veḳad mekerû mekrahüm ve`inde-llâhi mekruhüm. vein kâne mekruhüm litezûle minhü-lcibâl.وقد مكروا مكرهم وعند الله مكرهم وإن كان مكرهم لتزول منه الجبال
وَقَدْ مَكَرُواْ مَكْرَهُمْ وَعِندَ اللّهِ مَكْرُهُمْ وَإِن كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ
Elmalılı Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katında da onlara hilelerine karşı azab var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsun
Y. AliMighty indeed were the plots which they made, but their plots were (well) within the sight of Allah, even though they were such as to shake the hills!
 Words|
9.
[15:82]
vekânû yenḥitûne mine-lcibâli büyûten âminîn.وكانوا ينحتون من الجبال بيوتا آمنين
وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
Elmalılı Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
Y. AliOut of the mountains did they hew (their) edifices, (feeling themselves) secure.
 Words|
10.
[16:68]
veevḥâ rabbüke ile-nnaḥli eni-tteḫiẕî mine-lcibâli büyûtev vemine-şşeceri vemimmâ ya`rişûn.وأوحى ربك إلى النحل أن اتخذي من الجبال بيوتا ومن الشجر ومما يعرشون
وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ
Elmalılı Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.
Y. AliAnd thy Lord taught the Bee to build its cells in hills, on trees, and in (men's) habitations;
 Words|
11.
[16:81]
vellâhü ce`ale leküm mimmâ ḫaleḳa żilâlev vece`ale leküm mine-lcibâli eknânev vece`ale leküm serâbîle teḳîkümü-lḥarra veserabîle teḳîküm be'seküm. keẕâlike yütimmü ni`metehû `aleyküm le`alleküm tüslimûn.والله جعل لكم مما خلق ظلالا وجعل لكم من الجبال أكنانا وجعل لكم سرابيل تقيكم الحر وسرابيل تقيكم بأسكم كذلك يتم نعمته عليكم لعلكم تسلمون
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
Elmalılı Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
Y. AliIt is Allah Who made out of the things He created, some things to give you shade; of the hills He made some for your shelter; He made you garments to protect you from heat, and coats of mail to protect you from your (mutual) violence. Thus does He complete His favours on you, that ye may bow to His Will (in Islam).
 Words|
12.
[17:37]
velâ temşi fi-l'arḍi meraḥâ. inneke len taḫriḳa-l'arḍa velen teblüga-lcibâle ṭûlâ.ولا تمش في الأرض مرحا إنك لن تخرق الأرض ولن تبلغ الجبال طولا
وَلاَ تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
Elmalılı Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.
Y. AliNor walk on the earth with insolence: for thou canst not rend the earth asunder, nor reach the mountains in height.
 Words|
13.
[18:47]
veyevme nüseyyiru-lcibâle vetera-l'arḍa bârizetev veḥaşernâhüm felem nügâdir minhüm eḥadâ.ويوم نسير الجبال وترى الأرض بارزة وحشرناهم فلم نغادر منهم أحدا
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا
Elmalılı O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.
Y. AliOne Day We shall remove the mountains, and thou wilt see the earth as a level stretch, and We shall gather them, all together, nor shall We leave out any one of them.
 Words|
14.
[19:90]
tekâdü-ssemâvâtü yetefeṭṭarne minhü vetenşeḳḳu-l'arḍu veteḫirru-lcibâlü heddâ.تكاد السماوات يتفطرن منه وتنشق الأرض وتخر الجبال هدا
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
Elmalılı Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,
Y. AliAt it the skies are ready to burst, the earth to split asunder, and the mountains to fall down in utter ruin,
 Words|
15.
[20:105]
veyes'elûneke `ani-lcibâli feḳul yensifühâ rabbî nesfâ.ويسألونك عن الجبال فقل ينسفها ربي نسفا
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Elmalılı (Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak."
Y. AliThey ask thee concerning the Mountains: say, "My Lord will uproot them and scatter them as dust;
 Words|
16.
[21:79]
fefehhemnâhâ süleymân. veküllen âteynâ ḥukmev ve`ilmâ. veseḫḫarnâ me`a dâvûde-lcibâle yüsebbiḥne veṭṭayr. vekünnâ fâ`ilîn.ففهمناها سليمان وكلا آتينا حكما وعلما وسخرنا مع داوود الجبال يسبحن والطير وكنا فاعلين
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ
Elmalılı Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
Y. AliTo Solomon We inspired the (right) understanding of the matter: to each (of them) We gave Judgment and Knowledge; it was Our power that made the hills and the birds celebrate Our praises, with David: it was We Who did (all these things).
 Words|
17.
[22:18]
elem tera enne-llâhe yescüdü lehû men fi-ssemâvâti vemen fi-l'arḍi veşşemsü velḳameru vennücûmü velcibâlü veşşeceru veddevâbbü vekeŝîrum mine-nnâs. vekeŝîrun ḥaḳḳa `aleyhi-l`aẕâb. vemey yühini-llâhü femâ lehû mim mükrim. inne-llâhe yef`alü mâ yeşâ'.ألم تر أن الله يسجد له من في السماوات ومن في الأرض والشمس والقمر والنجوم والجبال والشجر والدواب وكثير من الناس وكثير حق عليه العذاب ومن يهن الله فما له من مكرم إن الله يفعل ما يشاء
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ
Elmalılı Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun üzerine de azab hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.
Y. AliSeest thou not that to Allah bow down in worship all things that are in the heavens and on earth,- the sun, the moon, the stars; the hills, the trees, the animals; and a great number among mankind? But a great number are (also) such as are fit for Punishment: and such as Allah shall disgrace,- None can raise to honour: for Allah carries out all that He wills.
 Words|
18.
[24:43]
elem tera enne-llâhe yüzcî seḥâben ŝümme yü'ellifü beynehû ŝümme yec`alühû rukâmen fetere-lvedḳa yaḫrucü min ḫilâlih. veyünezzilü mine-ssemâi min cibâlin fîhâ mim beradin feyüṣîbü bihî mey yeşâü veyaṣrifühû `am mey yeşâ'. yekâdü senâ berḳihî yeẕhebü bil'ebṣâr.ألم تر أن الله يزجي سحابا ثم يؤلف بينه ثم يجعله ركاما فترى الودق يخرج من خلاله وينزل من السماء من جبال فيها من برد فيصيب به من يشاء ويصرفه عن من يشاء يكاد سنا برقه يذهب بالأبصار
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِن جِبَالٍ فِيهَا مِن بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَن مَّن يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ
Elmalılı Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!
Y. AliSeest thou not that Allah makes the clouds move gently, then joins them together, then makes them into a heap? - then wilt thou see rain issue forth from their midst. And He sends down from the sky mountain masses (of clouds) wherein is hail: He strikes therewith whom He pleases and He turns it away from whom He pleases, the vivid flash of His lightning well-nigh blinds the sight.
 Words|
19.
[26:149]
vetenḥitûne mine-lcibâli büyûten fârihîn.وتنحتون من الجبال بيوتا فارهين
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
Elmalılı Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
Y. Ali"And ye carve houses out of (rocky) mountains with great skill.
 Words|
20.
[26:184]
vetteḳu-lleẕî ḫaleḳaküm velcibillete-l'evvelîn.واتقوا الذي خلقكم والجبلة الأولين
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı "O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."
Y. Ali"And fear Him Who created you and (who created) the generations before (you)"
 Words|
21.
[27:88]
vetera-lcibâle taḥsebühâ câmidetev vehiye temürru merra-sseḥâb. ṣun`a-llâhi-lleẕî etḳane külle şey'. innehû ḫabîrum bimâ tef`alûn.وترى الجبال تحسبها جامدة وهي تمر مر السحاب صنع الله الذي أتقن كل شيء إنه خبير بما تفعلون
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
Elmalılı Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
Y. AliThou seest the mountains and thinkest them firmly fixed: but they shall pass away as the clouds pass away: (such is) the artistry of Allah, who disposes of all things in perfect order: for he is well acquainted with all that ye do.
 Words|
22.
[33:72]
innâ `araḍne-l'emânete `ale-ssemâvâti vel'arḍi velcibâli feebeynâ ey yaḥmilnehâ veeşfaḳne minhâ veḥamelehe-l'insân. innehû kâne żalûmen cehûlâ.إنا عرضنا الأمانة على السماوات والأرض والجبال فأبين أن يحملنها وأشفقن منها وحملها الإنسان إنه كان ظلوما جهولا
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Elmalılı Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.
Y. AliWe did indeed offer the Trust to the Heavens and the Earth and the Mountains; but they refused to undertake it, being afraid thereof: but man undertook it;- He was indeed unjust and foolish;-
 Words|
23.
[34:10]
veleḳad âteynâ dâvûde minnâ faḍlâ. yâ cibâlü evvibî me`ahû veṭṭayr. veelennâ lehü-lḥadîd.ولقد آتينا داوود منا فضلا يا جبال أوبي معه والطير وألنا له الحديد
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ
Elmalılı Andolsun ki, biz Davud'a tarafımızdan bir fazilet verdik. "Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin." dedik ve bunu kuşlara da (emrettik) ve ona demiri yumuşattık.
Y. AliWe bestowed Grace aforetime on David from ourselves: "O ye Mountains! Sing ye back the Praises of Allah with him! and ye birds (also)! And We made the iron soft for him;-
 Words|
24.
[35:27]
elem tera enne-llâhe enzele mine-ssemâi mââ. feaḫracnâ bihî ŝemerâtim muḫtelifen elvânühâ. vemine-lcibâli cüdedüm bîḍuv veḥumrum muḫtelifün elvânühâ vegarâbîbü sûd.ألم تر أن الله أنزل من السماء ماء فأخرجنا به ثمرات مختلفا ألوانها ومن الجبال جدد بيض وحمر مختلف ألوانها وغرابيب سود
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
Elmalılı Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi. Biz onunla renkleri başka başka meyveler çıkardık. Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde ve kapkara topraklar var.
Y. AliSeest thou not that Allah sends down rain from the sky? With it We then bring out produce of various colours. And in the mountains are tracts white and red, of various shades of colour, and black intense in hue.
 Words|
25.
[36:62]
veleḳad eḍalle minküm cibillen keŝîrâ. efelem tekûnû ta`ḳilûn.ولقد أضل منكم جبلا كثيرا أفلم تكونوا تعقلون
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Elmalılı Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?
Y. Ali"But he did lead astray a great multitude of you. Did ye not, then, understand?
 Words|
26.
[38:18]
innâ seḫḫarne-lcibâle me`ahû yüsebbiḥne bil`aşiyyi vel'işrâḳ.إنا سخرنا الجبال معه يسبحن بالعشي والإشراق
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ
Elmalılı Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşamsabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.
Y. AliIt was We that made the hills declare, in unison with him, Our Praises, at eventide and at break of day,
 Words|
27.
[52:10]
vetesîru-lcibâlü seyrâ.وتسير الجبال سيرا
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Elmalılı Dağlar da bir yürüyüş yürür.
Y. AliAnd the mountains will fly hither and thither.
 Words|
28.
[56:5]
vebüsseti-lcibâlü bessâ.وبست الجبال بسا
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا
Elmalılı Dağlar serpildikçe serpildiği
Y. AliAnd the mountains shall be crumbled to atoms,
 Words|
29.
[59:21]
lev enzelnâ hâẕe-lḳur'âne `alâ cebelil lera'eytehû ḫâşi`am müteṣaddi`am min ḫaşyeti-llâh. vetilke-l'emŝâlü naḍribühâ linnâsi le`allehüm yetefekkerûn.لو أنزلنا هذا القرآن على جبل لرأيته خاشعا متصدعا من خشية الله وتلك الأمثال نضربها للناس لعلهم يتفكرون
لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz.
Y. AliHad We sent down this Qur'an on a mountain, verily, thou wouldst have seen it humble itself and cleave asunder for fear of Allah. Such are the similitudes which We propound to men, that they may reflect.
 Words|
30.
[69:14]
veḥumileti-l'arḍu velcibâlü fedükketâ dekketev vâḥidetâ.وحملت الأرض والجبال فدكتا دكة واحدة
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
Elmalılı Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
Y. AliAnd the earth is moved, and its mountains, and they are crushed to powder at one stroke,-
 Words|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17