Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 151 181 Surah :  7 - Ar'afGörüntülenen ayetler : 121 ... 150 | 206 - Sure no: 7
1.
[7:121]
ḳâlû âmennâ birabbi-l`âlemîn.قالوا آمنا برب العالمين
قَالُواْ آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı "Âlemlerin Rabbine iman ettik." dediler.
Y. AliSaying: "We believe in the Lord of the Worlds,-
 Words|قالوا - They said,| آمنا - "We believe| برب - in (the) Lord| العالمين - (of) the worlds|
2.
[7:122]
rabbi mûsâ vehârûn.رب موسى وهارون
رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
Elmalılı "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
Y. Ali"The Lord of Moses and Aaron."
 Words|رب - Lord| موسى - (of) Musa| وهارون - and Harun."|
3.
[7:123]
ḳâle fir`avnü âmentüm bihî ḳable en âẕene leküm. inne hâẕâ lemekrum mekertümûhü fi-lmedîneti lituḫricû minhâ ehlehâ. fesevfe ta`lemûn.قال فرعون آمنتم به قبل أن آذن لكم إن هذا لمكر مكرتموه في المدينة لتخرجوا منها أهلها فسوف تعلمون
قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَن آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَـذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُواْ مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi. "Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!"
Y. AliSaid Pharaoh: "Believe ye in Him before I give you permission? Surely this is a trick which ye have planned in the city to drive out its people: but soon shall ye know (the consequences).
 Words|قال - Said| فرعون - Firaun,| آمنتم - "You believed| به - in him| قبل - before| أن - [that]| آذن - I give permission| لكم - to you.| إن - Indeed,| هذا - this| لمكر - (is) surely a plot| مكرتموه - you have plotted it| في - in| المدينة - the city| لتخرجوا - so that you may drive out| منها - from it| أهلها - its people.| فسوف - But soon| تعلمون - you will know.|
4.
[7:124]
leüḳaṭṭi`anne eydiyeküm veercüleküm min ḫilâfin ŝümme leüṣallibenneküm ecme`în.لأقطعن أيديكم وأرجلكم من خلاف ثم لأصلبنكم أجمعين
لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım."
Y. Ali"Be sure I will cut off your hands and your feet on apposite sides, and I will cause you all to die on the cross."
 Words|لأقطعن - I will surely cut off| أيديكم - your hands| وأرجلكم - and your feet| من - of| خلاف - opposite (sides).| ثم - Then| لأصلبنكم - I will surely crucify you| أجمعين - all."|
5.
[7:125]
ḳâlû innâ ilâ rabbinâ münḳalibûn.قالوا إنا إلى ربنا منقلبون
قَالُواْ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
Elmalılı Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz." dediler.
Y. AliThey said: "For us, We are but sent back unto our Lord:
 Words|قالوا - They said,| إنا - "Indeed, we| إلى - to| ربنا - our Lord| منقلبون - (will) return.|
6.
[7:126]
vemâ tenḳimü minnâ illâ en âmennâ biâyâti rabbinâ lemmâ câetnâ. rabbenâ efrig `aleynâ ṣabrav veteveffenâ müslimîn.وما تنقم منا إلا أن آمنا بآيات ربنا لما جاءتنا ربنا أفرغ علينا صبرا وتوفنا مسلمين
وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءَتْنَا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ
Elmalılı "Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al." derler.
Y. Ali"But thou dost wreak thy vengeance on us simply because we believed in the Signs of our Lord when they reached us! Our Lord! pour out on us patience and constancy, and take our souls unto thee as Muslims (who bow to thy will)!
 Words|وما - And not| تنقم - you take revenge| منا - from us| إلا - except| أن - that| آمنا - we believed| بآيات - in (the) Signs| ربنا - (of) our Lord| لما - when| جاءتنا - they came to us.| ربنا - Our Lord!| أفرغ - Pour| علينا - upon us| صبرا - patience| وتوفنا - and cause us to die| مسلمين - (as) Muslims."|
7.
[7:127]
veḳâle-lmeleü min ḳavmi fir`avne eteẕeru mûsâ veḳavmehû liyüfsidû fi-l'arḍi veyeẕerake veâlihetek. ḳâle senüḳattilü ebnâehüm venestaḥyî nisâehüm. veinnâ fevḳahüm ḳâhirûn.وقال الملأ من قوم فرعون أتذر موسى وقومه ليفسدوا في الأرض ويذرك وآلهتك قال سنقتل أبناءهم ونستحيي نساءهم وإنا فوقهم قاهرون
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِ فِرْعَونَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُواْ فِي الْأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءَهُمْ وَنَسْتَحْيِـي نِسَاءَهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ
Elmalılı Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."
Y. AliSaid the chiefs of Pharaoh's people: "Wilt thou leave Moses and his people, to spread mischief in the land, and to abandon thee and thy gods?" He said: "Their male children will we slay; (only) their females will we save alive; and we have over them (power) irresistible."
 Words|وقال - And said| الملأ - the chiefs| من - of| قوم - (the) people| فرعون - (of) Firaun,| أتذر - "Will you leave| موسى - Musa| وقومه - and his people| ليفسدوا - so that they cause corruption| في - in| الأرض - the earth| ويذرك - and forsake you| وآلهتك - and your gods?"| قال - He said,| سنقتل - "We will kill| أبناءهم - their sons| ونستحيي - and we will let live| نساءهم - their women,| وإنا - and indeed, we| فوقهم - over them| قاهرون - (are) subjugators."|
8.
[7:128]
ḳâle mûsâ liḳavmihi-ste`înû billâhi vaṣbirû. inne-l'arḍa lillâh. yûriŝühâ mey yeşâü min `ibâdih. vel`âḳibetü lilmütteḳîn.قال موسى لقومه استعينوا بالله واصبروا إن الأرض لله يورثها من يشاء من عباده والعاقبة للمتقين
قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الْأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Elmalılı Musa, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir."
Y. AliSaid Moses to his people: "Pray for help from Allah, and (wait) in patience and constancy: for the earth is Allah's, to give as a heritage to such of His servants as He pleaseth; and the end is (best) for the righteous.
 Words|قال - Said| موسى - Musa| لقومه - to his people,| استعينوا - "Seek help| بالله - from Allah| واصبروا - and be patient.| إن - Indeed,| الأرض - the earth| لله - (belongs) to Allah.| يورثها - He causes to inherit it| من - whom| يشاء - He wills| من - of| عباده - His servants.| والعاقبة - And the end| للمتقين - (is) for the righteous."|
9.
[7:129]
ḳâlû ûẕîne min ḳabli en te'tiyenâ vemim ba`di mâ ci'tenâ. ḳâle `asâ rabbüküm ey yühlike `adüvveküm veyestaḫlifeküm fi-l'arḍi feyenżura keyfe ta`melûn.قالوا أوذينا من قبل أن تأتينا ومن بعد ما جئتنا قال عسى ربكم أن يهلك عدوكم ويستخلفكم في الأرض فينظر كيف تعملون
قَالُواْ أُوذِينَا مِن قَبْلِ أَن تَأْتِيَنَا وَمِن بَعْدِ مَا جِئْتَنَا قَالَ عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helak edip de sizi yeryüzünde halife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza bakacaktır."
Y. AliThey said: "We have had (nothing but) trouble, both before and after thou camest to us." He said: "It may be that your Lord will destroy your enemy and make you inheritors in the earth; that so He may try you by your deeds."
 Words|قالوا - They said,| أوذينا - "We have been harmed| من - from| قبل - before| أن - [that]| تأتينا - you came to us| ومن - from| بعد - and after| ما - [what]| جئتنا - you have come to us."| قال - He said,| عسى - "Perhaps| ربكم - your Lord| أن - [that]| يهلك - will destroy| عدوكم - your enemy| ويستخلفكم - and make you successors| في - in| الأرض - the earth,| فينظر - then see| كيف - how| تعملون - you will do."|
10.
[7:130]
veleḳad eḫaẕnâ âle fir`avne bissinîne venaḳṣim mine-ŝŝemerâti le`allehüm yeẕẕekkerûn.ولقد أخذنا آل فرعون بالسنين ونقص من الثمرات لعلهم يذكرون
وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Elmalılı Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksanlığı içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
Y. AliWe punished the people of Pharaoh with years (of droughts) and shortness of crops; that they might receive admonition.
 Words|ولقد - And certainly,| أخذنا - We seized| آل - (the) people| فرعون - (of) Firaun| بالسنين - with years (of famine)| ونقص - and a deficit| من - of| الثمرات - [the] fruits,| لعلهم - so that they may| يذكرون - receive admonition.|
11.
[7:131]
feiẕâ câethümü-lḥasenetü ḳâlû lenâ hâẕih. vein tüṣibhüm seyyietüy yeṭṭayyerû bimûsâ vemem me`ah. elâ innemâ ṭâiruhüm `inde-llâhi velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.فإذا جاءتهم الحسنة قالوا لنا هذه وإن تصبهم سيئة يطيروا بموسى ومن معه ألا إنما طائرهم عند الله ولكن أكثرهم لا يعلمون
فَإِذَا جَاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُواْ لَنَا هَـذِهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُواْ بِمُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَلاَ إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِندَ اللّهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler.
Y. AliBut when good (times) came, they said, "This is due to us;" When gripped by calamity, they ascribed it to evil omens connected with Moses and those with him! Behold! in truth the omens of evil are theirs in Allah's sight, but most of them do not understand!
 Words|فإذا - But when| جاءتهم - came to them| الحسنة - the good| قالوا - they said,| لنا - "For us| هذه - (is) this."| وإن - And if| تصبهم - afflicts them| سيئة - bad,| يطيروا - they ascribe evil omens| بموسى - to Musa| ومن - and who| معه - (were) with him.| ألا - Behold!| إنما - Only| طائرهم - their evil omens| عند - (are) with| الله - Allah| ولكن - but| أكثرهم - most of them| لا - (do) not| يعلمون - know.|
12.
[7:132]
veḳâlû mehmâ te'tinâ bihî min âyetil litesḥaranâ bihâ femâ naḥnü leke bimü'minîn.وقالوا مهما تأتنا به من آية لتسحرنا بها فما نحن لك بمؤمنين
وَقَالُواْ مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِن آيَةٍ لِّتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
Elmalılı "Ve sen büyülemek için her ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz," dediler.
Y. AliThey said (to Moses): "Whatever be the Signs thou bringest, to work therewith thy sorcery on us, we shall never believe in thee.
 Words|وقالوا - And they said,| مهما - "Whatever| تأتنا - you bring us| به - therewith| من - of| آية - (the) sign| لتسحرنا - so that you bewitch us| بها - with it,| فما - then not| نحن - we| لك - (will be) in you| بمؤمنين - believers."|
13.
[7:133]
feerselnâ `aleyhimu-ṭṭûfâne velcerâde velḳummele veḍḍafâdi`a veddeme âyâtim müfeṣṣalâtin festekberû vekânû ḳavmem mücrimîn.فأرسلنا عليهم الطوفان والجراد والقمل والضفادع والدم آيات مفصلات فاستكبروا وكانوا قوما مجرمين
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُّفَصَّلاَتٍ فَاسْتَكْبَرُواْ وَكَانُواْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
Elmalılı Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular.
Y. AliSo We sent (plagues) on them: Wholesale death, Locusts, Lice, Frogs, And Blood: Signs openly self-explained: but they were steeped in arrogance,- a people given to sin.
 Words|فأرسلنا - So We sent| عليهم - on them| الطوفان - the flood| والجراد - and the locusts| والقمل - and the lice| والضفادع - and the frogs| والدم - and the blood| آيات - (as) signs| مفصلات - manifest,| فاستكبروا - but they showed arrogance| وكانوا - and they were| قوما - a people,| مجرمين - criminal.|
14.
[7:134]
velemmâ veḳa`a `aleyhimü-rriczü ḳâlû yâ mûse-d`u lenâ rabbeke bimâ `ahide `indek. lein keşefte `anne-rricze lenü'minenne leke velenürsilenne me`ake benî isrâîl.ولما وقع عليهم الرجز قالوا يا موسى ادع لنا ربك بما عهد عندك لئن كشفت عنا الرجز لنؤمنن لك ولنرسلن معك بني إسرائيل
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُواْ يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ لَئِن كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ
Elmalılı Ne zaman ki, azap üzerlerine çöktü, dediler ki, "Ey Musa! Bizim için Rabbine dua et, sana olan ahdi hürmetine eğer bizden bu azabı kaldırır uzaklaştırırsan, yemin olsun ki, sana kesinlikle iman edeceğiz. Ve İsrailoğullarını seninle birlikte göndereceğiz."
Y. AliEvery time the penalty fell on them, they said: "O Moses! on your behalf call on thy Lord in virtue of his promise to thee: If thou wilt remove the penalty from us, we shall truly believe in thee, and we shall send away the Children of Israel with thee."
 Words|ولما - And when| وقع - fell| عليهم - on them| الرجز - the punishment,| قالوا - they said,| يا - O| موسى - "O Musa!| ادع - Invoke| لنا - for us| ربك - your Lord| بما - by what| عهد - He has promised| عندك - to you.| لئن - If| كشفت - you remove| عنا - from us| الرجز - the punishment| لنؤمنن - surely, we will believe| لك - [for] you| ولنرسلن - and surely, we will send| معك - with you| بني - (the) Children| إسرائيل - (of) Israel."|
15.
[7:135]
felemmâ keşefnâ `anhümü-rricze ilâ ecelin hüm bâligûhü iẕâ hüm yenküŝûn.فلما كشفنا عنهم الرجز إلى أجل هم بالغوه إذا هم ينكثون
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ إِلَى أَجَلٍ هُم بَالِغُوهُ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
Elmalılı Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular.
Y. AliBut every time We removed the penalty from them according to a fixed term which they had to fulfil,- Behold! they broke their word!
 Words|فلما - But when| كشفنا - We removed| عنهم - from them| الرجز - the punishment| إلى - till| أجل - a (fixed) term| هم - (which) they| بالغوه - were to reach [it],| إذا - then,| هم - they| ينكثون - broke (the word).|
16.
[7:136]
fenteḳamnâ minhüm feagraḳnâhüm fi-lyemmi biennehüm keẕẕebû biâyâtinâ vekânû `anhâ gâfilîn.فانتقمنا منهم فأغرقناهم في اليم بأنهم كذبوا بآياتنا وكانوا عنها غافلين
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ
Elmalılı Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk.
Y. AliSo We exacted retribution from them: We drowned them in the sea, because they rejected Our Signs and failed to take warning from them.
 Words|فانتقمنا - So We took retribution| منهم - from them| فأغرقناهم - and We drowned them| في - in| اليم - the sea| بأنهم - because they| كذبوا - denied| بآياتنا - Our Signs,| وكانوا - and they were| عنها - to them| غافلين - heedless.|
17.
[7:137]
veevraŝne-lḳavme-lleẕîne kânû yüstaḍ`afûne meşâriḳa-l'arḍi vemegâribehe-lletî bâraknâ fîhâ. vetemmet kelimetü rabbike-lḥusnâ `alâ benî isrâîle bimâ ṣaberû. vedemmernâ mâ kâne yaṣne`u fir`avnü veḳavmühû vemâ kânû ya`rişûn.وأورثنا القوم الذين كانوا يستضعفون مشارق الأرض ومغاربها التي باركنا فيها وتمت كلمت ربك الحسنى على بني إسرائيل بما صبروا ودمرنا ما كان يصنع فرعون وقومه وما كانوا يعرشون
وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُواْ يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَى عَلَى بَنِي إِسْرَآئِيلَ بِمَا صَبَرُواْ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُواْ يَعْرِشُونَ
Elmalılı Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığımız doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir ettik.
Y. AliAnd We made a people, considered weak (and of no account), inheritors of lands in both east and west, - lands whereon We sent down Our blessings. The fair promise of thy Lord was fulfilled for the Children of Israel, because they had patience and constancy, and We levelled to the ground the great works and fine buildings which Pharaoh and his people erected (with such pride).
 Words|وأورثنا - And We made inheritors| القوم - the people| الذين - those who| كانوا - were| يستضعفون - considered weak -| مشارق - (the) eastern (parts)| الأرض - (of) the land| ومغاربها - and the western (parts) of it,| التي - which| باركنا - We blessed| فيها - [in it].| وتمت - And was fulfilled| كلمت - (the) word| ربك - (of) your Lord -| الحسنى - the best| على - for| بني - (the) Children| إسرائيل - (of) Israel| بما - because| صبروا - they were patient.| ودمرنا - And We destroyed| ما - what| كان - used to| يصنع - make| فرعون - Firaun| وقومه - and his people,| وما - and what| كانوا - they used to| يعرشون - erect.|
18.
[7:138]
vecâveznâ bibenî isrâîle-lbaḥra feetev `alâ ḳavmiy ya`küfûne `alâ aṣnâmil lehüm. ḳâlû yâ mûse-c`al lenâ ilâhen kemâ lehüm âliheh. ḳâle inneküm ḳavmün techelûn.وجاوزنا ببني إسرائيل البحر فأتوا على قوم يعكفون على أصنام لهم قالوا يا موسى اجعل لنا إلها كما لهم آلهة قال إنكم قوم تجهلون
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَـهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
Elmalılı Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık? Derken bir kavme vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki; Ey Musa! Onların tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz.
Y. AliWe took the Children of Israel (with safety) across the sea. They came upon a people devoted entirely to some idols they had. They said: "O Moses! fashion for us a god like unto the gods they have." He said: "Surely ye are a people without knowledge.
 Words|وجاوزنا - And We led across| ببني - (the) Children| إسرائيل - (of) Israel| البحر - the sea.| فأتوا - Then they came| على - upon| قوم - a people| يعكفون - devoted| على - to| أصنام - idols| لهم - of theirs.| قالوا - They said,| يا - O| موسى - "O Musa!| اجعل - Make| لنا - for us| إلها - a god| كما - like what| لهم - they have| آلهة - gods.| قال - He said,| إنكم - "Indeed, you| قوم - (are) a people| تجهلون - ignorant.|
19.
[7:139]
inne hâülâi mütebberum mâ hüm fîhi vebâṭilüm mâ kânû ya`melûn.إن هؤلاء متبر ما هم فيه وباطل ما كانوا يعملون
إِنَّ هَـؤُلاَءِ مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Elmalılı Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve bütün yaptıkları batıldır.
Y. Ali"As to these folk,- the cult they are in is (but) a fragment of a ruin, and vain is the (worship) which they practise."
 Words|إن - Indeed| هؤلاء - these,| متبر - destroyed| ما - (is) what| هم - they| فيه - (are) in it| وباطل - and vain| ما - (is) what| كانوا - they used to| يعملون - do."|
20.
[7:140]
ḳâle egayra-llâhi ebgîküm ilâhev vehüve feḍḍaleküm `ale-l`âlemîn.قال أغير الله أبغيكم إلها وهو فضلكم على العالمين
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَـهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Elmalılı Sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben size O'ndan başka ilâh mı arayayım! dedi.
Y. AliHe said: "Shall I seek for you a god other than the (true) Allah, when it is Allah Who hath endowed you with gifts above the nations?"
 Words|قال - He said,| أغير - "Should other than| الله - Allah| أبغيكم - I seek for you| إلها - a god,| وهو - while He| فضلكم - has preferred you| على - over| العالمين - the worlds?"|
21.
[7:141]
veiẕ enceynâküm min âli fir`avne yesûmûneküm sûe-l`aẕâb. yüḳattilûne ebnâeküm veyestaḥyûne nisâeküm. vefî ẕâliküm belâüm mir rabbiküm `ażîm.وإذ أنجيناكم من آل فرعون يسومونكم سوء العذاب يقتلون أبناءكم ويستحيون نساءكم وفي ذلكم بلاء من ربكم عظيم
وَإِذْ أَنْجَيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَونَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ وَفِي ذَلِكُم بَلاَءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ
Elmalılı Hani sizi, Firavun sülâlesinin elinden kurtardığımız zaman, hatırlasanıza, size azabın kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük imtihan vardı.
Y. AliAnd remember We rescued you from Pharaoh's people, who afflicted you with the worst of penalties, who slew your male children and saved alive your females: in that was a momentous trial from your Lord.
 Words|وإذ - And when| أنجيناكم - We saved you| من - from| آل - (the) people| فرعون - (of) Firaun| يسومونكم - who were afflicting you| سوء - (with) worst| العذاب - (of) torment,| يقتلون - they were killing| أبناءكم - your sons| ويستحيون - and letting live| نساءكم - your women.| وفي - And in| ذلكم - that| بلاء - (was) a trial| من - from| ربكم - your Lord| عظيم - great.|
22.
[7:142]
vevâ`adnâ mûsâ ŝelâŝîne leyletev veetmemnâhâ bi`aşrin fetemme mîḳâtü rabbihî erbe`îne leyleh. veḳâle mûsâ lieḫîhi hârûne-ḫlüfnî fî ḳavmî veaṣliḥ velâ tettebi` sebîle-lmüfsidîn.وواعدنا موسى ثلاثين ليلة وأتممناها بعشر فتم ميقات ربه أربعين ليلة وقال موسى لأخيه هارون اخلفني في قومي وأصلح ولا تتبع سبيل المفسدين
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لِأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلاَ تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun'a şöyle dedi: Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların yolundan gitme!
Y. AliWe appointed for Moses thirty nights, and completed (the period) with ten (more): thus was completed the term (of communion) with his Lord, forty nights. And Moses had charged his brother Aaron (before he went up): "Act for me amongst my people: Do right, and follow not the way of those who do mischief."
 Words|وواعدنا - And We appointed| موسى - (for) Musa| ثلاثين - thirty| ليلة - nights| وأتممناها - and We completed them| بعشر - with ten (more),| فتم - so was completed| ميقات - (the) set term| ربه - (of) his Lord| أربعين - (of) forty| ليلة - night(s).| وقال - And said| موسى - Musa| لأخيه - to his brother| هارون - Harun,| اخلفني - "Take my place| في - in| قومي - my people,| وأصلح - and do right| ولا - and (do) not| تتبع - follow| سبيل - (the) way| المفسدين - (of) the corrupters."|
23.
[7:143]
velemmâ câe mûsâ limîḳâtinâ vekellemehû rabbühû ḳâle rabbi erinî enżur ileyk. ḳâle len terânî velâkini-nżur ile-lcebeli feini-steḳarra mekânehû fesevfe terânî. felemmâ tecellâ rabbühû lilcebeli ce`alehû dekkev veḫarra mûsâ ṣa`iḳâ. felemmâ efâḳa ḳâle sübḥâneke tübtü ileyke veenâ evvelü-lmü'minîn.ولما جاء موسى لميقاتنا وكلمه ربه قال رب أرني أنظر إليك قال لن تراني ولكن انظر إلى الجبل فإن استقر مكانه فسوف تراني فلما تجلى ربه للجبل جعله دكا وخر موسى صعقا فلما أفاق قال سبحانك تبت إليك وأنا أول المؤمنين
وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.
Y. AliWhen Moses came to the place appointed by Us, and his Lord addressed him, He said: "O my Lord! show (Thyself) to me, that I may look upon thee." Allah said: "By no means canst thou see Me (direct); But look upon the mount; if it abide in its place, then shalt thou see Me." When his Lord manifested His glory on the Mount, He made it as dust. And Moses fell down in a swoon. When he recovered his senses he said: "Glory be to Thee! to Thee I turn in repentance, and I am the first to believe."
 Words|ولما - And when| جاء - came| موسى - Musa| لميقاتنا - to Our appointed place| وكلمه - and spoke to him| ربه - his Lord,| قال - he said,| رب - "O my Lord!| أرني - Show me| أنظر - (that) I may look| إليك - at You."| قال - He said,| لن - "Never| تراني - you (can) see Me,| ولكن - but| انظر - look| إلى - at| الجبل - the mountain| فإن - [then] if| استقر - it remains| مكانه - in its place| فسوف - then| تراني - you (will) see Me."| فلما - But when| تجلى - revealed (His) Glory| ربه - his Lord| للجبل - to the mountain,| جعله - He made it| دكا - crumbled to dust| وخر - and fell down| موسى - Musa| صعقا - unconscious.| فلما - And when| أفاق - he recovered| قال - he said,| سبحانك - "Glory be to You!| تبت - I turn (in repentance)| إليك - to you,| وأنا - and I am| أول - (the) first| المؤمنين - (of) the believers."|
24.
[7:144]
ḳâle yâ mûsâ inni-ṣṭafeytüke `ale-nnâsi birisâletî vebikelâmî. feḫuẕ mâ âteytüke veküm mine-şşâkirîn.قال يا موسى إني اصطفيتك على الناس برسالاتي وبكلامي فخذ ما آتيتك وكن من الشاكرين
قَالَ يَا مُوسَى إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالاَتِي وَبِكَلاَمِي فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُن مِّنَ الشَّاكِرِينَ
Elmalılı Allah buyurdu: Ey Musa! Sana verdiğim peygamberlikle ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğime sıkı sarıl ve şükredenlerden ol!
Y. Ali(Allah) said: "O Moses! I have chosen thee above (other) men, by the mission I (have given thee) and the words I (have spoken to thee): take then the (revelation) which I give thee, and be of those who give thanks."
 Words|قال - He said,| يا - O| موسى - "O Musa!| إني - Indeed, I| اصطفيتك - have chosen you| على - over| الناس - the people| برسالاتي - with My Messages| وبكلامي - and with My words.| فخذ - So take| ما - what| آتيتك - I have given you| وكن - and be| من - among| الشاكرين - the grateful."|
25.
[7:145]
veketebnâ lehû fi-l'elvâḥi min külli şey'im mev`iżatev vetefṣîlel likülli şey'. feḫuẕhâ biḳuvvetiv ve'mür ḳavmeke ye'ḫuẕû biaḥsenihâ. seürîküm dâra-lfâsiḳîn.وكتبنا له في الألواح من كل شيء موعظة وتفصيلا لكل شيء فخذها بقوة وأمر قومك يأخذوا بأحسنها سأريكم دار الفاسقين
وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْأَلْوَاحِ مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْعِظَةً وَتَفْصِيلاً لِّكُلِّ شَيْءٍ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُواْ بِأَحْسَنِهَا سَأُوْرِيكُمْ دَارَ الْفَاسِقِينَ
Elmalılı Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat ve hükümlerin ayrıntılarına ait herşeyi (belirttik). Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.
Y. AliAnd We ordained laws for him in the tablets in all matters, both commanding and explaining all things, (and said): "Take and hold these with firmness, and enjoin thy people to hold fast by the best in the precepts: soon shall I show you the homes of the wicked,- (How they lie desolate)."
 Words|وكتبنا - And We ordained (laws)| له - for him| في - in| الألواح - the tablets -| من - of| كل - every| شيء - thing,| موعظة - an instruction| وتفصيلا - and explanation| لكل - for every| شيء - thing,| فخذها - "So take them| بقوة - with firmness| وأمر - and order| قومك - your people| يأخذوا - (to) take| بأحسنها - (the) best of it.| سأريكم - I will show you| دار - (the) home| الفاسقين - (of) the defiantly disobedient."|
26.
[7:146]
seaṣrifü `an âyâtiye-lleẕîne yetekebberûne fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳ. veiy yerav külle âyetil lâ yü'minû bihâ. veiy yerav sebîle-rruşdi lâ yetteḫiẕûhü sebîlâ. veiy yerav sebîle-lgayyi yetteḫiẕûhü sebîlâ. ẕâlike biennehüm keẕẕebû biâyâtinâ vekânû `anhâ gâfilîn.سأصرف عن آياتي الذين يتكبرون في الأرض بغير الحق وإن يروا كل آية لا يؤمنوا بها وإن يروا سبيل الرشد لا يتخذوه سبيلا وإن يروا سبيل الغي يتخذوه سبيلا ذلك بأنهم كذبوا بآياتنا وكانوا عنها غافلين
سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ
Elmalılı Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmeyi âdet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.
Y. AliThose who behave arrogantly on the earth in defiance of right - them will I turn away from My signs: Even if they see all the signs, they will not believe in them; and if they see the way of right conduct, they will not adopt it as the way; but if they see the way of error, that is the way they will adopt. For they have rejected our signs, and failed to take warning from them.
 Words|سأصرف - I will turn away| عن - from| آياتي - My Signs| الذين - those who| يتكبرون - are arrogant| في - in| الأرض - the earth| بغير - without| الحق - [the] right;| وإن - and if| يروا - they see| كل - every| آية - sign,| لا - not| يؤمنوا - (will) they believe| بها - in it.| وإن - And if| يروا - they see| سبيل - (the) way| الرشد - (of) the righteousness,| لا - not| يتخذوه - (will) they take it| سبيلا - (as) a way,| وإن - but if| يروا - they see| سبيل - (the) way| الغي - (of) [the] error,| يتخذوه - they will take it| سبيلا - (as) a way.| ذلك - That| بأنهم - (is) because they| كذبوا - denied| بآياتنا - Our Signs| وكانوا - and they were| عنها - of them| غافلين - heedless.|
27.
[7:147]
velleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ veliḳâi-l'âḫirati ḥabiṭat a`mâlühüm. hel yüczevne illâ mâ kânû ya`melûn.والذين كذبوا بآياتنا ولقاء الآخرة حبطت أعمالهم هل يجزون إلا ما كانوا يعملون
وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Elmalılı Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?
Y. AliThose who reject Our signs and the meeting in the Hereafter,- vain are their deeds: Can they expect to be rewarded except as they have wrought?
 Words|والذين - And those who| كذبوا - denied| بآياتنا - Our Signs| ولقاء - and (the) meeting| الآخرة - (of) the Hereafter -| حبطت - worthless| أعمالهم - (are) their deeds.| هل - Will| يجزون - they be recompensed| إلا - except| ما - (for) what| كانوا - they used to| يعملون - do?|
28.
[7:148]
vetteḫaẕe ḳavmü mûsâ mim ba`dihî min ḥuliyyihim `iclen cesedel lehû ḫuvâr. elem yerav ennehû lâ yükellimühüm velâ yehdîhim sebîlâ. itteḫaẕûhü vekânû żâlimîn.واتخذ قوم موسى من بعده من حليهم عجلا جسدا له خوار ألم يروا أنه لا يكلمهم ولا يهديهم سبيلا اتخذوه وكانوا ظالمين
وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِن بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّهُ لاَ يُكَلِّمُهُمْ وَلاَ يَهْدِيهِمْ سَبِيلاً اتَّخَذُوهُ وَكَانُواْ ظَالِمِينَ
Elmalılı Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.
Y. AliThe people of Moses made, in his absence, out of their ornaments, the image of calf, (for worship): it seemed to low: did they not see that it could neither speak to them, nor show them the way? They took it for worship and they did wrong.
 Words|واتخذ - And took| قوم - (the) people| موسى - (of) Musa,| من - from| بعده - after him| من - from| حليهم - their ornaments| عجلا - a calf -| جسدا - an image| له - [for] it| خوار - (had) a lowing sound.| ألم - Did not| يروا - they see| أنه - that it| لا - (could) not| يكلمهم - speak to them| ولا - and not| يهديهم - guide them| سبيلا - (to) a way?| اتخذوه - They took it (for worship)| وكانوا - and they were| ظالمين - wrongdoers.|
29.
[7:149]
velemmâ süḳiṭa fî eydîhim veraev ennehüm ḳad ḍallû ḳâlû leil lem yerḥamnâ rabbünâ veyagfir lenâ lenekûnenne mine-lḫâsirîn.ولما سقط في أيديهم ورأوا أنهم قد ضلوا قالوا لئن لم يرحمنا ربنا ويغفر لنا لنكونن من الخاسرين
وَلَمَّا سُقِطَ فَي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْاْ أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواْ قَالُواْ لَئِن لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Elmalılı Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.
Y. AliWhen they repented, and saw that they had erred, they said: "If our Lord have not mercy upon us and forgive us, we shall indeed be of those who perish."
 Words|ولما - And when| سقط - (it was made to) fall| في - into| أيديهم - their hands| ورأوا - and they saw| أنهم - that they| قد - (had) indeed| ضلوا - gone astray,| قالوا - they said,| لئن - "If| لم - not| يرحمنا - has Mercy on us,| ربنا - Our Lord,| ويغفر - and forgive| لنا - [for] us,| لنكونن - we will surely be| من - among| الخاسرين - the losers."|
30.
[7:150]
velemmâ race`a mûsâ ilâ ḳavmihî gaḍbâne esifen ḳâle bi'semâ ḫaleftümûnî mim ba`dî. e`aciltüm emra rabbiküm. veelḳa-l'elvâḥa veeḫaẕe bira'si eḫîhi yecürruhû ileyh. ḳâle-bne ümme inne-lḳavme-staḍ`afûnî vekâdû yaḳtülûnenî. felâ tüşmit biye-l'a`dâe velâ tec`alnî me`a-lḳavmi-żżâlimîn.ولما رجع موسى إلى قومه غضبان أسفا قال بئسما خلفتموني من بعدي أعجلتم أمر ربكم وألقى الألواح وأخذ برأس أخيه يجره إليه قال ابن أم إن القوم استضعفوني وكادوا يقتلونني فلا تشمت بي الأعداء ولا تجعلني مع القوم الظالمين
وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِن بَعْدِيَ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُواْ يَقْتُلُونَنِي فَلاَ تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلاَ تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."
Y. AliWhen Moses came back to his people, angry and grieved, he said: "Evil it is that ye have done in my place in my absence: did ye make haste to bring on the judgment of your Lord?" He put down the tablets, seized his brother by (the hair of) his head, and dragged him to him. Aaron said: "Son of my mother! the people did indeed reckon me as naught, and went near to slaying me! Make not the enemies rejoice over my misfortune, nor count thou me amongst the people of sin."
 Words|ولما - And when| رجع - returned| موسى - Musa| إلى - to| قومه - his people -| غضبان - angry,| أسفا - and grieved,| قال - he said,| بئسما - "Evil is what| خلفتموني - you have done in my place| من - from| بعدي - after me.| أعجلتم - Were you impatient| أمر - (over the) matter| ربكم - (of) your Lord?"| وألقى - And he cast down| الألواح - the tablets| وأخذ - and seized| برأس - by head,| أخيه - his brother| يجره - dragging him| إليه - to himself.| قال - He said,| ابن - "O son| أم - (of) my mother!| إن - Indeed,| القوم - the people| استضعفوني - considered me weak| وكادوا - and were about to| يقتلونني - kill me.| فلا - So (let) not| تشمت - rejoice| بي - over me| الأعداء - the enemies,| ولا - and (do) not| تجعلني - place me| مع - with| القوم - the people| الظالمين - (who are) wrongdoing.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17