1. [48:22] | velev ḳâtelekümü-lleẕîne keferû levellevu-l'edbâra ŝümme lâ yecidûne veliyyev velâ neṣîrâ. | ولو قاتلكم الذين كفروا لولوا الأدبار ثم لا يجدون وليا ولا نصيرا وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
---|
Elmalılı | Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. |
Y. Ali | If the Unbelievers should fight you, they would certainly turn their backs; then would they find neither protector nor helper.
|
Words | | |
2. [51:45] | feme-steṭâ`û min ḳiyâmiv vemâ kânû münteṣirîn. | فما استطاعوا من قيام وما كانوا منتصرين فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ |
---|
Elmalılı | Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler. |
Y. Ali | Then they could not even stand (on their feet), nor could they help themselves.
|
Words | | |
3. [52:46] | yevme lâ yugnî `anhüm keydühüm şey'ev velâ hüm yünṣarûn. | يوم لا يغني عنهم كيدهم شيئا ولا هم ينصرون يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ |
---|
Elmalılı | O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir. |
Y. Ali | The Day when their plotting will avail them nothing and no help shall be given them.
|
Words | | |
4. [54:10] | fede`â rabbehû ennî maglûbün fenteṣir. | فدعا ربه أني مغلوب فانتصر فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ |
---|
Elmalılı | Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı. |
Y. Ali | Then he called on his Lord: "I am one overcome: do Thou then help (me)!"
|
Words | | |
5. [54:44] | em yeḳûlûne naḥnü cemî`um münteṣir. | أم يقولون نحن جميع منتصر أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ |
---|
Elmalılı | Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz." mu diyorlar? |
Y. Ali | Or do they say: "We acting together can defend ourselves"?
|
Words | | |
6. [55:35] | yürselü `aleykümâ şüvâżum min nâriv venüḥâsün felâ tenteṣirân. | يرسل عليكما شواظ من نار ونحاس فلا تنتصران يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِّن نَّارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنتَصِرَانِ |
---|
Elmalılı | Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir, kendinizi savunamazsınız. |
Y. Ali | On you will be sent (O ye evil ones twain!) a flame of fire (to burn) and a smoke (to choke): no defence will ye have:
|
Words | | |
7. [57:25] | leḳad erselnâ rusülenâ bilbeyyinâti veenzelnâ me`ahümü-lkitâbe velmîzâne liyeḳûme-nnâsü bilḳisṭ. veenzelne-lḥadîde fîhi be'sün şedîdüv vemenâfi`u linnâsi veliya`leme-llâhü mey yenṣuruhû verusülehû bilgayb. inne-llâhe ḳaviyyün `azîz. | لقد أرسلنا رسلنا بالبينات وأنزلنا معهم الكتاب والميزان ليقوم الناس بالقسط وأنزلنا الحديد فيه بأس شديد ومنافع للناس وليعلم الله من ينصره ورسله بالغيب إن الله قوي عزيز لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ |
---|
Elmalılı | Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür. |
Y. Ali | We sent aforetime our messengers with Clear Signs and sent down with them the Book and the Balance (of Right and Wrong), that men may stand forth in justice; and We sent down Iron, in which is (material for) mighty war, as well as many benefits for mankind, that Allah may test who it is that will help, Unseen, Him and His messengers: For Allah is Full of Strength, Exalted in Might (and able to enforce His Will).
|
Words | | |
8. [59:8] | lilfüḳarâi-lmühâcirîne-lleẕîne uḫricû min diyârihim veemvâlihim yebtegûne faḍlem mine-llâhi veriḍvânev veyenṣurûne-llâhe verasûleh. ülâike hümu-ṣṣâdiḳûn. | للفقراء المهاجرين الذين أخرجوا من ديارهم وأموالهم يبتغون فضلا من الله ورضوانا وينصرون الله ورسوله أولئك هم الصادقون لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ |
---|
Elmalılı | Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah'a ve Resulüne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır. |
Y. Ali | (Some part is due) to the indigent Muhajirs, those who were expelled from their homes and their property, while seeking Grace from Allah and (His) Good Pleasure, and aiding Allah and His Messenger: such are indeed the sincere ones:-
|
Words | | |
9. [59:11] | elem tera ile-lleẕîne nâfeḳû yeḳûlûne liiḫvânihimü-lleẕîne keferû min ehli-lkitâbi lein uḫrictüm lenaḫrucenne me`aküm velâ nüṭî`u fîküm eḥaden ebedev vein ḳûtiltüm lenenṣuranneküm. vellâhü yeşhedü innehüm lekâẕibûn. | ألم تر إلى الذين نافقوا يقولون لإخوانهم الذين كفروا من أهل الكتاب لئن أخرجتم لنخرجن معكم ولا نطيع فيكم أحدا أبدا وإن قوتلتم لننصرنكم والله يشهد إنهم لكاذبون أَلَمْ تَر إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمْ أَحَدًا أَبَدًا وَإِن قُوتِلْتُمْ لَنَنصُرَنَّكُمْ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
---|
Elmalılı | Münafıkların, kitap ehlinden inkar eden dostlarına "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder. |
Y. Ali | Hast thou not observed the Hypocrites say to their misbelieving brethren among the People of the Book? - "If ye are expelled, we too will go out with you, and we will never hearken to any one in your affair; and if ye are attacked (in fight) we will help you". But Allah is witness that they are indeed liars.
|
Words | | |
10. [59:12] | lein uḫricû lâ yaḫrucûne me`ahüm. velein ḳûtilû lâ yenṣurûnehüm. velein neṣarûhüm leyüvellünne-l'edbâr. ŝümme lâ yünṣarûn. | لئن أخرجوا لا يخرجون معهم ولئن قوتلوا لا ينصرونهم ولئن نصروهم ليولن الأدبار ثم لا ينصرون لَئِنْ أُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْ وَلَئِن قُوتِلُوا لَا يَنصُرُونَهُمْ وَلَئِن نَّصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنصَرُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun eğer onlar, çıkarılırsalar, onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez. |
Y. Ali | If they are expelled, never will they go out with them; and if they are attacked (in fight), they will never help them; and if they do help them, they will turn their backs; so they will receive no help.
|
Words | | |
11. [61:13] | veuḫrâ tüḥibbûnehâ. naṣrum mine-llâhi vefetḥun ḳarîb. vebeşşiri-lmü'minîn. | وأخرى تحبونها نصر من الله وفتح قريب وبشر المؤمنين وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
---|
Elmalılı | Seveceğiniz bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih.. Müminleri müjdele. |
Y. Ali | And another (favour will He bestow,) which ye do love,- help from Allah and a speedy victory. So give the Glad Tidings to the Believers.
|
Words | | |
12. [61:14] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû kûnû enṣâra-llâhi kemâ ḳâle `îse-bnü meryeme lilḥavâriyyîne men enṣârî ile-llâh. ḳâle-lḥavâriyyûne naḥnü enṣâru-llâhi feâmeneṭ ṭâifetüm mim benî isrâîle vekeferaṭ ṭâifeh. feeyyedne-lleẕîne âmenû `alâ `adüvvihim feaṣbeḥû żâhirîn. | يا أيها الذين آمنوا كونوا أنصار الله كما قال عيسى ابن مريم للحواريين من أنصاري إلى الله قال الحواريون نحن أنصار الله فآمنت طائفة من بني إسرائيل وكفرت طائفة فأيدنا الذين آمنوا على عدوهم فأصبحوا ظاهرين يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونُوا أَنصَارَ اللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّيْنَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ فَآمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ |
---|
Elmalılı | Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere: "Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler: "Allah (yolun)un yardımcıları biziz." dediler. İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler. |
Y. Ali | O ye who believe! Be ye helpers of Allah: As said Jesus the son of Mary to the Disciples, "Who will be my helpers to (the work of) Allah?" Said the disciples, "We are Allah's helpers!" then a portion of the Children of Israel believed, and a portion disbelieved: But We gave power to those who believed, against their enemies, and they became the ones that prevailed.
|
Words | | |
13. [67:20] | emmen hâẕe-lleẕî hüve cündül leküm yenṣuruküm min dûni-rraḥmân. ini-lkâfirûne illâ fî gurûr. | أمن هذا الذي هو جند لكم ينصركم من دون الرحمن إن الكافرون إلا في غرور أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ |
---|
Elmalılı | Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar. |
Y. Ali | Nay, who is there that can help you, (even as) an army, besides (Allah) Most Merciful? In nothing but delusion are the Unbelievers.
|
Words | | |
14. [71:25] | mimmâ ḫaṭîâtihim ugriḳû feüdḫilû nâran felem yecidû lehüm min dûni-llâhi enṣârâ. | مما خطيئاتهم أغرقوا فأدخلوا نارا فلم يجدوا لهم من دون الله أنصارا مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَارًا |
---|
Elmalılı | Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. |
Y. Ali | Because of their sins they were drowned (in the flood), and were made to enter the Fire (of Punishment): and they found- in lieu of Allah- none to help them.
|
Words | | |
15. [72:24] | ḥattâ iẕâ raev mâ yû`adûne feseya`lemûne men aḍ`afü nâṣirav veeḳallü `adedâ. | حتى إذا رأوا ما يوعدون فسيعلمون من أضعف ناصرا وأقل عددا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا |
---|
Elmalılı | Kendilerine vaad edilen şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının en zayıf ve en az olduğunu bileceklerdir. |
Y. Ali | At length, when they see (with their own eyes) that which they are promised,- then will they know who it is that is weakest in (his) helper and least important in point of numbers.
|
Words | | |
16. [86:10] | femâ lehû min ḳuvvetiv velâ nâṣir. | فما له من قوة ولا ناصر فَمَا لَهُ مِن قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ |
---|
Elmalılı | İnsanın o gün ne bir gücü vardır, ne de bir yardımcısı. |
Y. Ali | (Man) will have no power, and no helper.
|
Words | | |
17. [110:1] | iẕâ câe naṣru-llâhi velfetḥ. | إذا جاء نصر الله والفتح إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ |
---|
Elmalılı | Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, |
Y. Ali | When comes the Help of Allah, and Victory,
|
Words | | |