1. [21:63] | ḳâle bel fe`aleh. kebîruhüm hâẕâ fes'elûhüm in kânû yenṭiḳûn. | قال بل فعله كبيرهم هذا فاسألوهم إن كانوا ينطقون قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi. |
Y. Ali | He said: "Nay, this was done by - this is their biggest one! ask them, if they can speak intelligently!"
|
Words | | |
2. [21:65] | ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn. | ثم نكسوا على رءوسهم لقد علمت ما هؤلاء ينطقون ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاءِ يَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler. |
Y. Ali | Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"
|
Words | | |
3. [23:62] | velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn. | ولا نكلف نفسا إلا وسعها ولدينا كتاب ينطق بالحق وهم لا يظلمون وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
---|
Elmalılı | Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. |
Y. Ali | On no soul do We place a burden greater than it can bear: before Us is a record which clearly shows the truth: they will never be wronged.
|
Words | | |
4. [27:16] | veveriŝe süleymânü dâvûde veḳâle yâ eyyühe-nnâsü `ullimnâ menṭiḳa-ṭṭayri veûtînâ min külli şey'. inne hâẕâ lehüve-lfaḍlü-lmübîn. | وورث سليمان داوود وقال يا أيها الناس علمنا منطق الطير وأوتينا من كل شيء إن هذا لهو الفضل المبين وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ |
---|
Elmalılı | Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur." |
Y. Ali | And Solomon was David's heir. He said: "O ye people! We have been taught the speech of birds, and on us has been bestowed (a little) of all things: this is indeed Grace manifest (from Allah.)"
|
Words | | |
5. [27:85] | veveḳa`a-lḳavlü `aleyhim bimâ żalemû fehüm lâ yenṭiḳûn. | ووقع القول عليهم بما ظلموا فهم لا ينطقون وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar. |
Y. Ali | And the Word will be fulfilled against them, because of their wrong-doing, and they will be unable to speak (in plea).
|
Words | | |
6. [37:92] | mâ leküm lâ tenṭiḳûn. | ما لكم لا تنطقون مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi). |
Y. Ali | "What is the matter with you that ye speak not (intelligently)?"
|
Words | | |
7. [41:21] | veḳâlû licülûdihim lime şehittüm `aleynâ. ḳâlû enṭaḳane-llâhü-lleẕî enṭaḳa külle şey'iv vehüve ḫaleḳaküm evvele merrativ veileyhi türce`ûn. | وقالوا لجلودهم لم شهدتم علينا قالوا أنطقنا الله الذي أنطق كل شيء وهو خلقكم أول مرة وإليه ترجعون وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Derileri de: "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz" derler. |
Y. Ali | They will say to their skins: "Why bear ye witness against us?" They will say: "Allah hath given us speech,- (He) Who giveth speech to everything: He created you for the first time, and unto Him were ye to return.
|
Words | | |
8. [45:29] | hâẕâ kitâbünâ yenṭiḳu `aleyküm bilḥaḳḳ. innâ künnâ nestensiḫu mâ küntüm ta`melûn. | هذا كتابنا ينطق عليكم بالحق إنا كنا نستنسخ ما كنتم تعملون هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
---|
Elmalılı | İşte kitabınız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarnızı hep kaydediyorduk." (denir). |
Y. Ali | "This Our Record speaks about you with truth: For We were wont to put on Record all that ye did."
|
Words | | |
9. [51:23] | feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn. | فورب السماء والأرض إنه لحق مثل ما أنكم تنطقون فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir. |
Y. Ali | Then, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.
|
Words | | |
10. [53:3] | vemâ yenṭiḳu `ani-lhevâ. | وما ينطق عن الهوى وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى |
---|
Elmalılı | O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. |
Y. Ali | Nor does he say (aught) of (his own) Desire.
|
Words | | |
11. [77:35] | hâẕâ yevmü lâ yenṭiḳûn. | هذا يوم لا ينطقون هَذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ |
---|
Elmalılı | Bugün, konuşamıyacakları gündür. |
Y. Ali | That will be a Day when they shall not be able to speak.
|
Words | | |