1. [2:204] | vemine-nnâsi mey yü`cibüke ḳavlühû fi-lḥayâti-ddünyâ veyüşhidü-llâhe `alâ mâ fî ḳalbihî vehüve eleddü-lḫiṣâm. | ومن الناس من يعجبك قوله في الحياة الدنيا ويشهد الله على ما في قلبه وهو ألد الخصام وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ |
---|
Elmalılı | İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır. |
Y. Ali | There is the type of man whose speech about this world's life May dazzle thee, and he calls Allah to witness about what is in his heart; yet is he the most contentious of enemies.
|
Words | | |
2. [3:44] | ẕâlike min embâi-lgaybi nûḥîhi ileyk. vemâ künte ledeyhim iẕ yülḳûne aḳlâmehüm eyyühüm yekfülü meryem. vemâ künte ledeyhim iẕ yaḫteṣimûn. | ذلك من أنباء الغيب نوحيه إليك وما كنت لديهم إذ يلقون أقلامهم أيهم يكفل مريم وما كنت لديهم إذ يختصمون ذَلِكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın. |
Y. Ali | This is part of the tidings of the things unseen, which We reveal unto thee (O Messenger!) by inspiration: Thou wast not with them when they cast lots with arrows, as to which of them should be charged with the care of Mary: Nor wast thou with them when they disputed (the point).
|
Words | | |
3. [4:105] | innâ enzelnâ ileyke-lkitâbe bilḥaḳḳi litaḥküme beyne-nnâsi bimâ erâke-llâh. velâ tekül lilḫâinîne ḫaṣîmâ. | إنا أنزلنا إليك الكتاب بالحق لتحكم بين الناس بما أراك الله ولا تكن للخائنين خصيما إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا |
---|
Elmalılı | Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma! |
Y. Ali | We have sent down to thee the Book in truth, that thou mightest judge between men, as guided by Allah: so be not (used) as an advocate by those who betray their trust;
|
Words | | |
4. [16:4] | ḫaleḳa-l'insâne min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn. | خلق الإنسان من نطفة فإذا هو خصيم مبين خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır. |
Y. Ali | He has created man from a sperm-drop; and behold this same (man) becomes an open disputer!
|
Words | | |
5. [22:19] | hâẕâni ḫaṣmâni-ḫteṣamû fî rabbihim. felleẕîne keferû ḳuṭṭi`at lehüm ŝiyâbüm min nârin. yüṣabbü min fevḳi ruûsihimü-lḥamîm. | هذان خصمان اختصموا في ربهم فالذين كفروا قطعت لهم ثياب من نار يصب من فوق رءوسهم الحميم هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِّن نَّارٍ يُصَبُّ مِن فَوْقِ رُؤُوسِهِمُ الْحَمِيمُ |
---|
Elmalılı | Şu ikisi Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. O'nu inkar edenler için ateşten elbiseleri biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. |
Y. Ali | These two antagonists dispute with each other about their Lord: But those who deny (their Lord),- for them will be cut out a garment of Fire: over their heads will be poured out boiling water.
|
Words | | |
6. [26:96] | ḳâlû vehüm fîhâ yaḫteṣimûn. | قالوا وهم فيها يختصمون قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: |
Y. Ali | "They will say there in their mutual bickerings:
|
Words | | |
7. [27:45] | veleḳad erselnâ ilâ ŝemûde eḫâhüm ṣâliḥan eni-`büdü-llâhe feiẕâ hüm ferîḳâni yaḫteṣimûn. | ولقد أرسلنا إلى ثمود أخاهم صالحا أن اعبدوا الله فإذا هم فريقان يختصمون وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | Andolsun ki, Allah'a ibadet edin diye Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler. |
Y. Ali | We sent (aforetime), to the Thamud, their brother Salih, saying, "Serve Allah": But behold, they became two factions quarrelling with each other.
|
Words | | |
8. [36:49] | mâ yenżurûne illâ ṣayḥatev vâḥideten te'ḫuẕühüm vehüm yeḫiṣṣimûn. | ما ينظرون إلا صيحة واحدة تأخذهم وهم يخصمون مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. |
Y. Ali | They will not (have to) wait for aught but a single Blast: it will seize them while they are yet disputing among themselves!
|
Words | | |
9. [36:77] | evelem yera-l'insânü ennâ ḫalaḳnâhü min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn. | أولم ير الإنسان أنا خلقناه من نطفة فإذا هو خصيم مبين أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ |
---|
Elmalılı | İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi? |
Y. Ali | Doth not man see that it is We Who created him from sperm? yet behold! he (stands forth) as an open adversary!
|
Words | | |
10. [38:21] | vehel etâke nebeü-lḫaṣm. iẕ tesevveru-lmiḥrâb. | وهل أتاك نبأ الخصم إذ تسوروا المحراب وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ |
---|
Elmalılı | Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı. |
Y. Ali | Has the Story of the Disputants reached thee? Behold, they climbed over the wall of the private chamber;
|
Words | | |
11. [38:22] | iẕ deḫalû `alâ dâvûde fefezi`a minhüm ḳâlû lâ teḫaf. ḫaṣmâni begâ ba`ḍunâ `alâ ba`ḍin faḥküm beynenâ bilḥaḳḳi velâ tüşṭiṭ vehdinâ ilâ sevâi-ṣṣirâṭ. | إذ دخلوا على داوود ففزع منهم قالوا لا تخف خصمان بغى بعضنا على بعض فاحكم بيننا بالحق ولا تشطط واهدنا إلى سواء الصراط إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاءِ الصِّرَاطِ |
---|
Elmalılı | Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar. |
Y. Ali | When they entered the presence of David, and he was terrified of them, they said: "Fear not: we are two disputants, one of whom has wronged the other: Decide now between us with truth, and treat us not with injustice, but guide us to the even Path..
|
Words | | |
12. [38:64] | inne ẕâlike leḥaḳḳun teḫâṣumü ehli-nnâr. | إن ذلك لحق تخاصم أهل النار إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ |
---|
Elmalılı | Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır. |
Y. Ali | Truly that is just and fitting,- the mutual recriminations of the People of the Fire!
|
Words | | |
13. [38:69] | mâ kâne liye min `ilmim bilmelei-l'a`lâ iẕ yaḫteṣimûn. | ما كان لي من علم بالملإ الأعلى إذ يختصمون مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | "Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?" |
Y. Ali | "No knowledge have I of the Chiefs on high, when they discuss (matters) among themselves.
|
Words | | |
14. [39:31] | ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti `inde rabbiküm taḫteṣimûn. | ثم إنكم يوم القيامة عند ربكم تختصمون ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız. |
Y. Ali | In the end will ye (all), on the Day of Judgment, settle your disputes in the presence of your Lord.
|
Words | | |
15. [43:18] | evemey yüneşşeü fi-lḥilyeti vehüve fi-lḫiṣâmi gayru mübîn. | أومن ينشأ في الحلية وهو في الخصام غير مبين أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ |
---|
Elmalılı | Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar? |
Y. Ali | Is then one brought up among trinkets, and unable to give a clear account in a dispute (to be associated with Allah)?
|
Words | | |
16. [43:58] | veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn. | وقالوا أآلهتنا خير أم هو ما ضربوه لك إلا جدلا بل هم قوم خصمون وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ |
---|
Elmalılı | Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur. |
Y. Ali | And they say, "Are our gods best, or he?" This they set forth to thee, only by way of disputation: yea, they are a contentious people.
|
Words | | |
17. [50:28] | ḳâle lâ taḫteṣimû ledeyye veḳad ḳaddemtü ileyküm bilve`îd. | قال لا تختصموا لدي وقد قدمت إليكم بالوعيد قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِالْوَعِيدِ |
---|
Elmalılı | Allah buyurur ki: "Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim." |
Y. Ali | He will say: "Dispute not with each other in My Presence: I had already in advance sent you Warning.
|
Words | | |