1. [7:77] | fe`aḳarü-nnâḳate ve`atev `an emri rabbihim veḳâlû yâ ṣâliḥu-'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-lmürselîn. | فعقروا الناقة وعتوا عن أمر ربهم وقالوا يا صالح ائتنا بما تعدنا إن كنت من المرسلين فَعَقَرُواْ النَّاقَةَ وَعَتَوْاْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُواْ يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
---|
Elmalılı | Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler. |
Y. Ali | Then they ham-strung the she-camel, and insolently defied the order of their Lord, saying: "O Salih! bring about thy threats, if thou art a messenger (of Allah)!"
|
Words | | |
2. [7:166] | felemmâ `atev `am mâ nühû `anhü ḳulnâ lehüm kûnû ḳiradeten ḫâsiîn. | فلما عتوا عن ما نهوا عنه قلنا لهم كونوا قردة خاسئين فَلَمَّا عَتَوْاْ عَن مَّا نُهُواْ عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ |
---|
Elmalılı | Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, biz de onlara, hor ve zelil maymunlar olun, dedik. |
Y. Ali | When in their insolence they transgressed (all) prohibitions, We said to them: "Be ye apes, despised and rejected."
|
Words | | |
3. [19:8] | ḳâle rabbi ennâ yekûnü lî gulâmüv vekâneti-mraetî `âḳirav veḳad belagtü mine-lkiberi `itiyyâ. | قال رب أنى يكون لي غلام وكانت امرأتي عاقرا وقد بلغت من الكبر عتيا قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا |
---|
Elmalılı | Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi. |
Y. Ali | He said: "O my Lord! How shall I have a son, when my wife is barren and I have grown quite decrepit from old age?"
|
Words | | |
4. [19:69] | ŝümme lenenzi`anne min külli şî`atin eyyühüm eşeddü `ale-rraḥmâni `itiyyâ. | ثم لننزعن من كل شيعة أيهم أشد على الرحمن عتيا ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا |
---|
Elmalılı | Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız. |
Y. Ali | Then shall We certainly drag out from every sect all those who were worst in obstinate rebellion against (Allah) Most Gracious.
|
Words | | |
5. [25:21] | veḳâle-lleẕîne lâ yercûne liḳâenâ levlâ ünzile `aleyne-lmelâiketü ev nerâ rabbenâ. leḳadi-stekberû fî enfüsihim ve`atev `utüvven kebîrâ. | وقال الذين لا يرجون لقاءنا لولا أنزل علينا الملائكة أو نرى ربنا لقد استكبروا في أنفسهم وعتوا عتوا كبيرا وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا |
---|
Elmalılı | Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler. |
Y. Ali | Such as fear not the meeting with Us (for Judgment) say: "Why are not the angels sent down to us, or (why) do we not see our Lord?" Indeed they have an arrogant conceit of themselves, and mighty is the insolence of their impiety!
|
Words | | |
6. [51:44] | fe`atev `an emri rabbihim feeḫaẕethümu-ṣṣâ`iḳatü vehüm yenżurûn. | فعتوا عن أمر ربهم فأخذتهم الصاعقة وهم ينظرون فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ |
---|
Elmalılı | Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı. |
Y. Ali | But they insolently defied the Command of their Lord: So the stunning noise (of an earthquake) seized them, even while they were looking on.
|
Words | | |
7. [65:8] | vekeeyyim min ḳaryetin `atet `an emri rabbihâ verusülihî feḥâsebnâhâ ḥisâben şedîdev ve`aẕẕebnâhâ `aẕâben nükrâ. | وكأين من قرية عتت عن أمر ربها ورسله فحاسبناها حسابا شديدا وعذبناها عذابا نكرا وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُّكْرًا |
---|
Elmalılı | Nice kent var ki Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrine başkaldırdı, biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara görülmemiş şekilde azab ettik. |
Y. Ali | How many populations that insolently opposed the Command of their Lord and of His messengers, did We not then call to account,- to severe account?- and We imposed on them an exemplary Punishment.
|
Words | | |
8. [67:21] | emmen hâẕe-lleẕî yerzüḳuküm in emseke rizḳah. bel leccû fî `utüvviv venüfûr. | أمن هذا الذي يرزقكم إن أمسك رزقه بل لجوا في عتو ونفور أَمَّنْ هَذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ بَل لَّجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ |
---|
Elmalılı | Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verecek olabilen kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar. |
Y. Ali | Or who is there that can provide you with Sustenance if He were to withhold His provision? Nay, they obstinately persist in insolent impiety and flight (from the Truth).
|
Words | | |
9. [69:6] | veemmâ `âdün feühlikû birîḥin ṣarṣarin `âtiyeh. | وأما عاد فأهلكوا بريح صرصر عاتية وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ |
---|
Elmalılı | Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler. |
Y. Ali | And the 'Ad, they were destroyed by a furious Wind, exceedingly violent;
|
Words | | |