1. [47:26] | ẕâlike biennehüm ḳâlû lilleẕîne kerihû mâ nezzele-llâhü senüṭî`uküm fî ba`ḍi-l'emr. vellâhü ya`lemü isrârahüm. | ذلك بأنهم قالوا للذين كرهوا ما نزل الله سنطيعكم في بعض الأمر والله يعلم إسرارهم ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ |
---|
Elmalılı | Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: "Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz." demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu. |
Y. Ali | This, because they said to those who hate what Allah has revealed, "We will obey you in part of (this) matter"; but Allah knows their (inner) secrets.
|
Words | | |
2. [52:20] | müttekiîne `alâ sürurim maṣfûfeh. vezevvecnâhüm biḥûrin `în. | متكئين على سرر مصفوفة وزوجناهم بحور عين مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ |
---|
Elmalılı | Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik. |
Y. Ali | They will recline (with ease) on Thrones (of dignity) arranged in ranks; and We shall join them to Companions, with beautiful big and lustrous eyes.
|
Words | | |
3. [56:15] | `alâ sürurim mevḍûneh. | على سرر موضونة عَلَى سُرُرٍ مَّوْضُونَةٍ |
---|
Elmalılı | (Onlar) cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. |
Y. Ali | (They will be) on Thrones encrusted (with gold and precious stones),
|
Words | | |
4. [60:1] | yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tetteḫiẕû `adüvvî ve`adüvveküm evliyâe tülḳûne ileyhim bilmeveddeti veḳad keferû bimâ câeküm mine-lḥaḳḳ. yuḫricûne-rrasûle veiyyâküm en tü'minû billâhi rabbiküm. in küntüm ḫaractüm cihâden fî sebîlî vebtigâe merḍâtî tüsirrûne ileyhim bilmeveddeh. veenâ a`lemü bimâ aḫfeytüm vemâ a`lentüm. vemey yef`alhü minküm feḳad ḍalle sevâe-ssebîl. | يا أيها الذين آمنوا لا تتخذوا عدوي وعدوكم أولياء تلقون إليهم بالمودة وقد كفروا بما جاءكم من الحق يخرجون الرسول وإياكم أن تؤمنوا بالله ربكم إن كنتم خرجتم جهادا في سبيلي وابتغاء مرضاتي تسرون إليهم بالمودة وأنا أعلم بما أخفيتم وما أعلنتم ومن يفعله منكم فقد ضل سواء السبيل يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
---|
Elmalılı | Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur. |
Y. Ali | O ye who believe! Take not my enemies and yours as friends (or protectors),- offering them (your) love, even though they have rejected the Truth that has come to you, and have (on the contrary) driven out the Prophet and yourselves (from your homes), (simply) because ye believe in Allah your Lord! If ye have come out to strive in My Way and to seek My Good Pleasure, (take them not as friends), holding secret converse of love (and friendship) with them: for I know full well all that ye conceal and all that ye reveal. And any of you that does this has strayed from the Straight Path.
|
Words | | |
5. [64:4] | ya`lemü mâ fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tüsirrûne vemâ tü`linûn. vellâhü `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr. | يعلم ما في السماوات والأرض ويعلم ما تسرون وما تعلنون والله عليم بذات الصدور يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
---|
Elmalılı | Göklerde ve yerde olanları, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilir. Allah, göğüslerin özünü bilir. |
Y. Ali | He knows what is in the heavens and on earth; and He knows what ye conceal and what ye reveal: yea, Allah knows well the (secrets) of (all) hearts.
|
Words | | |
6. [66:3] | veiẕ eserra-nnebiyyü ilâ ba`ḍi ezvâcihî ḥadîŝâ. felemmâ nebbeet bihî veażherahü-llâhü `aleyhi `arrafe ba`ḍahû vea`raḍa `am ba`ḍ. felemmâ nebbeehâ bihî ḳâlet men embeeke hâẕâ. ḳâle nebbeeniye-l`alîmü-lḫabîr. | وإذ أسر النبي إلى بعض أزواجه حديثا فلما نبأت به وأظهره الله عليه عرف بعضه وأعرض عن بعض فلما نبأها به قالت من أنبأك هذا قال نبأني العليم الخبير وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ |
---|
Elmalılı | Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber (eşine) bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi." dedi. |
Y. Ali | When the Prophet disclosed a matter in confidence to one of his consorts, and she then divulged it (to another), and Allah made it known to him, he confirmed part thereof and repudiated a part. Then when he told her thereof, she said, "Who told thee this? "He said, "He told me Who knows and is well-acquainted (with all things)."
|
Words | | |
7. [67:13] | veesirrû ḳavleküm evi-cherû bih. innehû `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr. | وأسروا قولكم أو اجهروا به إنه عليم بذات الصدور وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
---|
Elmalılı | Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir. |
Y. Ali | And whether ye hide your word or publish it, He certainly has (full) knowledge, of the secrets of (all) hearts.
|
Words | | |
8. [71:9] | ŝümme innî a`lentü lehüm veesrartü lehüm isrârâ. | ثم إني أعلنت لهم وأسررت لهم إسرارا ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا |
---|
Elmalılı | "Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli. " |
Y. Ali | "Further I have spoken to them in public and secretly in private,
|
Words | | |
9. [76:11] | feveḳâhümü-llâhü şerra ẕâlike-lyevmi veleḳḳâhüm naḍratev vesürûrâ. | فوقاهم الله شر ذلك اليوم ولقاهم نضرة وسرورا فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا |
---|
Elmalılı | Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir. |
Y. Ali | But Allah will deliver them from the evil of that Day, and will shed over them a Light of Beauty and (blissful) Joy.
|
Words | | |
10. [84:9] | veyenḳalibü ilâ ehlihî mesrûrâ. | وينقلب إلى أهله مسرورا وَيَنقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا |
---|
Elmalılı | Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. |
Y. Ali | And he will turn to his people, rejoicing!
|
Words | | |
11. [84:13] | innehû kâne fî ehlihî mesrûrâ. | إنه كان في أهله مسرورا إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا |
---|
Elmalılı | Çünkü o ailesi içinde sevinçli idi. |
Y. Ali | Truly, did he go about among his people, rejoicing!
|
Words | | |
12. [86:9] | yevme tüble-sserâir. | يوم تبلى السرائر يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ |
---|
Elmalılı | O gün bütün sırlar yoklanıp, meydana çıkarılır. |
Y. Ali | The Day that (all) things secret will be tested,
|
Words | | |
13. [88:13] | fîhâ sürurum merfû`ah. | فيها سرر مرفوعة فِيهَا سُرُرٌ مَّرْفُوعَةٌ |
---|
Elmalılı | Yükseltilmiş divanlar, |
Y. Ali | Therein will be Thrones (of dignity), raised on high,
|
Words | | |