1. [64:6] | ẕâlike biennehû kânet te'tîhim rusülühüm bilbeyyinâti feḳâlû ebeşeruy yehdûnenâ. fekeferû vetevellev vestagne-llâh. vellâhü ganiyyün ḥamîd. | ذلك بأنه كانت تأتيهم رسلهم بالبينات فقالوا أبشر يهدوننا فكفروا وتولوا واستغنى الله والله غني حميد ذَلِكَ بِأَنَّهُ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوا وَّاسْتَغْنَى اللَّهُ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ |
---|
Elmalılı | Böyledir, çünkü onlara peygamberleri, açık deliller getirirlerdi, fakat onlar: "Bir insan mı bize yol gösterecek?" dediler ve yüz çevirdiler. Allah da muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmeye lâyıktır. |
Y. Ali | That was because there came to them messengers with Clear Signs, but they said: "Shall (mere) human beings direct us?" So they rejected (the Message) and turned away. But Allah can do without (them): and Allah is free of all needs, worthy of all praise.
|
Words | | |
2. [66:10] | ḍarabe-llâhü meŝelel lilleẕîne keferü-mraete nûḥiv vemraete lûṭ. kânetâ taḥte `abdeyni min `ibâdinâ ṣâliḥayni feḫânetâhümâ felem yugniyâ `anhümâ mine-llâhi şey'ev veḳîle-dḫule-nnâra me`a-ddâḫilîn. | ضرب الله مثلا للذين كفروا امرأت نوح وامرأت لوط كانتا تحت عبدين من عبادنا صالحين فخانتاهما فلم يغنيا عنهما من الله شيئا وقيل ادخلا النار مع الداخلين ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ |
---|
Elmalılı | Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altında idiler, onlara hıyanet ettiler. (Kocaları,) Allah'tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): "Haydi girenlerle birlikte siz de ateşe girin!" denildi. |
Y. Ali | Allah sets forth, for an example to the Unbelievers, the wife of Noah and the wife of Lut: they were (respectively) under two of our righteous servants, but they were false to their (husbands), and they profited nothing before Allah on their account, but were told: "Enter ye the Fire along with (others) that enter!"
|
Words | | |
3. [69:28] | mâ agnâ `annî mâliyeh. | ما أغنى عني ماليه مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيَهْ |
---|
Elmalılı | Malım bana hiç fayda vermedi. |
Y. Ali | "Of no profit to me has been my wealth!
|
Words | | |
4. [77:31] | lâ żalîliv velâ yugnî mine-lleheb. | لا ظليل ولا يغني من اللهب لاَّ ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ |
---|
Elmalılı | O, ne gölgelendirir, ne alevden korur. |
Y. Ali | "(Which yields) no shade of coolness, and is of no use against the fierce Blaze.
|
Words | | |
5. [80:5] | emmâ meni-stagnâ. | أما من استغنى أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى |
---|
Elmalılı | Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, |
Y. Ali | As to one who regards Himself as self-sufficient,
|
Words | | |
6. [80:37] | likülli-mriim minhüm yevmeiẕin şe'nüy yugnîh. | لكل امرئ منهم يومئذ شأن يغنيه لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ |
---|
Elmalılı | Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. |
Y. Ali | Each one of them, that Day, will have enough concern (of his own) to make him indifferent to the others.
|
Words | | |
7. [88:7] | lâ yüsminü velâ yugnî min cû`. | لا يسمن ولا يغني من جوع لاَّ يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِن جُوعٍ |
---|
Elmalılı | O da ne besler, ne de açlığı giderir. |
Y. Ali | Which will neither nourish nor satisfy hunger.
|
Words | | |
8. [92:8] | veemmâ mem beḫile vestagnâ. | وأما من بخل واستغنى وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى |
---|
Elmalılı | Kim de cimrilik eder ve kendini hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış görür. |
Y. Ali | But he who is a greedy miser and thinks himself self-sufficient,
|
Words | | |
9. [92:11] | vemâ yugnî `anhü mâlühû iẕâ teraddâ. | وما يغني عنه ماله إذا تردى وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى |
---|
Elmalılı | Çukura yuvarlandığı zaman malı onu kurtaramayacak. |
Y. Ali | Nor will his wealth profit him when he falls headlong (into the Pit).
|
Words | | |
10. [93:8] | vevecedeke `âilen feagnâ. | ووجدك عائلا فأغنى وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى |
---|
Elmalılı | Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? |
Y. Ali | And He found thee in need, and made thee independent.
|
Words | | |
11. [96:7] | er raâhü-stagnâ. | أن رآه استغنى أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى |
---|
Elmalılı | Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için. |
Y. Ali | In that he looketh upon himself as self-sufficient.
|
Words | | |
12. [111:2] | mâ agnâ `anhü mâlühû vemâ keseb. | ما أغنى عنه ماله وما كسب مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ |
---|
Elmalılı | Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı. |
Y. Ali | No profit to him from all his wealth, and all his gains!
|
Words | | |