Kelime

Kelime<not selected>
Kök<not selected>
Konum[:]

Lütfen mavi renkteki Arapça herhangi bir kelimeyi tıklayınız.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
15 farklı meali görmek için lütfen [Sure:Ayet] numarasına tıklayınız
Ayet(ler): 1 31 61 91 121 Surah :  11 - HudGörüntülenen ayetler : 31 ... 60 | 123 - Sure no: 11
1.
[11:31]
velâ eḳûlü leküm `indî ḫazâinü-llâhi velâ a`lemü-lgaybe velâ eḳûlü innî meleküv velâ eḳûlü lilleẕîne tezderî a`yünüküm ley yü'tiyehümü-llâhü ḫayrâ. allâhü a`lemü bimâ fî enfüsihim. innî iẕel lemine-żżâlimîn.ولا أقول لكم عندي خزائن الله ولا أعلم الغيب ولا أقول إني ملك ولا أقول للذين تزدري أعينكم لن يؤتيهم الله خيرا الله أعلم بما في أنفسهم إني إذا لمن الظالمين
وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللّهُ خَيْرًا اللّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
Y. Ali"I tell you not that with me are the treasures of Allah, nor do I know what is hidden, nor claim I to be an angel. Nor yet do I say, of those whom your eyes do despise that Allah will not grant them (all) that is good: Allah knoweth best what is in their souls: I should, if I did, indeed be a wrong-doer."
 Words|ولا - And not| أقول - I say| لكم - to you| عندي - (that) with me| خزائن - (are the) treasures| الله - (of) Allah,| ولا - and not| أعلم - I know| الغيب - the unseen,| ولا - and not| أقول - I say| إني - that I am| ملك - an Angel,| ولا - and not| أقول - I say| للذين - for those whom| تزدري - look down upon| أعينكم - your eyes,| لن - never| يؤتيهم - will Allah give them| الله - will Allah give them| خيرا - any good.| الله - Allah| أعلم - knows best| بما - what| في - (is) in| أنفسهم - their souls.| إني - Indeed, I| إذا - then| لمن - (will be) surely of| الظالمين - the wrongdoers."|
2.
[11:32]
ḳâlû yâ nûḥu ḳad câdeltenâ feekŝerte cidâlenâ fe'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-ṣṣâdiḳîn.قالوا يا نوح قد جادلتنا فأكثرت جدالنا فأتنا بما تعدنا إن كنت من الصادقين
قَالُواْ يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتَنِا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."
Y. AliThey said: "O Noah! thou hast disputed with us, and (much) hast thou prolonged the dispute with us: now bring upon us what thou threatenest us with, if thou speakest the truth!?"
 Words|قالوا - They said,| يا - O| نوح - "O Nuh!| قد - Indeed,| جادلتنا - you disputed with us| فأكثرت - and you (have been) frequent| جدالنا - (in) dispute with us.| فأتنا - So bring us| بما - what| تعدنا - you threaten us (with),| إن - if| كنت - you are| من - of| الصادقين - the truthful."|
3.
[11:33]
ḳâle innemâ ye'tîküm bihi-llâhü in şâe vemâ entüm bimü`cizîn.قال إنما يأتيكم به الله إن شاء وما أنتم بمعجزين
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللّهُ إِن شَاءَ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
Elmalılı Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yıldıracak değilsiniz."
Y. AliHe said: "Truly, Allah will bring it on you if He wills,- and then, ye will not be able to frustrate it!
 Words|قال - He said,| إنما - "Only| يأتيكم - will bring it (on) you| به - will bring it (on) you| الله - Allah,| إن - if| شاء - He wills,| وما - and not| أنتم - you (are)| بمعجزين - one who (can) escape (it).|
4.
[11:34]
velâ yenfe`uküm nuṣḥî in erattü en enṣaḥa leküm in kâne-llâhü yürîdü ey yugviyeküm. hüve rabbüküm veileyhi türce`ûn.ولا ينفعكم نصحي إن أردت أن أنصح لكم إن كان الله يريد أن يغويكم هو ربكم وإليه ترجعون
وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.
Y. Ali"Of no profit will be my counsel to you, much as I desire to give you (good) counsel, if it be that Allah willeth to leave you astray: He is your Lord! and to Him will ye return!"
 Words|ولا - And (will) not| ينفعكم - benefit you| نصحي - my advice| إن - (even) if| أردت - I wish| أن - to| أنصح - [I] advise| لكم - [to] you,| إن - if| كان - it was Allah's| الله - it was Allah's| يريد - will| أن - to| يغويكم - let you go astray.| هو - He (is)| ربكم - your Lord,| وإليه - and to Him| ترجعون - you will be returned."|
5.
[11:35]
em yeḳûlûne-fterâh. ḳul ini-fteraytühû fe`aleyye icrâmî veenâ berîüm mimmâ tücrimûn.أم يقولون افتراه قل إن افتريته فعلي إجرامي وأنا بريء مما تجرمون
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرِمُونَ
Elmalılı Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım".
Y. AliOr do they say, "He has forged it"? Say: "If I had forged it, on me were my sin! and I am free of the sins of which ye are guilty!
 Words|أم - Or| يقولون - (do) they say,| افتراه - "He has invented it?"| قل - Say,| إن - "If| افتريته - I have invented it,| فعلي - then on me| إجرامي - (is) my crime,| وأنا - but I am| بريء - innocent| مما - of what| تجرمون - crimes you commit."|
6.
[11:36]
veûḥiye ilâ nûḥin ennehû ley yü'mine min ḳavmike illâ men ḳad âmene felâ tebteis bimâ kânû yef`alûn.وأوحي إلى نوح أنه لن يؤمن من قومك إلا من قد آمن فلا تبتئس بما كانوا يفعلون
وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ
Elmalılı Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme."
Y. AliIt was revealed to Noah: "None of thy people will believe except those who have believed already! So grieve no longer over their (evil) deeds.
 Words|وأوحي - And it was revealed| إلى - to| نوح - Nuh,| أنه - "That| لن - will never| يؤمن - believe| من - from| قومك - your people| إلا - except| من - (those) who| قد - have already| آمن - believed.| فلا - So (do) not| تبتئس - (be) distressed| بما - by what| كانوا - they have been| يفعلون - doing.|
7.
[11:37]
vaṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.واصنع الفلك بأعيننا ووحينا ولا تخاطبني في الذين ظلموا إنهم مغرقون
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Elmalılı Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
Y. Ali"But construct an Ark under Our eyes and Our inspiration, and address Me no (further) on behalf of those who are in sin: for they are about to be overwhelmed (in the Flood)."
 Words|واصنع - And construct| الفلك - the ship| بأعيننا - under Our Eyes,| ووحينا - and Our inspiration| ولا - and (do) not| تخاطبني - address Me| في - concerning| الذين - those who| ظلموا - wronged;| إنهم - indeed, they (are)| مغرقون - the ones (to be) drowned."|
8.
[11:38]
veyaṣne`u-lfülke veküllemâ merra `aleyhi meleüm min ḳavmihî seḫirû minh. ḳâle in tesḫarû minnâ feinnâ nesḫaru minküm kemâ tesḫarûn.ويصنع الفلك وكلما مر عليه ملأ من قومه سخروا منه قال إن تسخروا منا فإنا نسخر منكم كما تسخرون
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
Elmalılı Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: "Bizimle eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz."
Y. AliForthwith he (starts) constructing the Ark: Every time that the chiefs of his people passed by him, they threw ridicule on him. He said: "If ye ridicule us now, we (in our turn) can look down on you with ridicule likewise!
 Words|ويصنع - And he was constructing| الفلك - the ship,| وكلما - and every time| مر - passed| عليه - by him| ملأ - (the) chiefs| من - of| قومه - his people,| سخروا - they ridiculed| منه - [of] him.| قال - He said,| إن - "If| تسخروا - you ridicule| منا - us,| فإنا - then we| نسخر - can ridicule| منكم - you| كما - as| تسخرون - you ridicule.|
9.
[11:39]
fesevfe ta`lemûne mey ye'tîhi `aẕâbüy yuḫzîhi veyeḥillü `aleyhi `aẕâbüm müḳîm.فسوف تعلمون من يأتيه عذاب يخزيه ويحل عليه عذاب مقيم
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
Elmalılı O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.
Y. Ali"But soon will ye know who it is on whom will descend a penalty that will cover them with shame,- on whom will be unloosed a penalty lasting:"
 Words|فسوف - And soon| تعلمون - you will know| من - (on) whom| يأتيه - will come| عذاب - a punishment| يخزيه - (that) will disgrace him,| ويحل - and will descend| عليه - on him| عذاب - a punishment| مقيم - lasting."|
10.
[11:40]
ḥattâ iẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru ḳulne-ḥmil fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü vemen âmen. vemâ âmene me`ahû illâ ḳalîl.حتى إذا جاء أمرنا وفار التنور قلنا احمل فيها من كل زوجين اثنين وأهلك إلا من سبق عليه القول ومن آمن وما آمن معه إلا قليل
حَتَّى إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ
Elmalılı Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
Y. AliAt length, behold! there came Our command, and the fountains of the earth gushed forth! We said: "Embark therein, of each kind two, male and female, and your family - except those against whom the word has already gone forth,- and the Believers." but only a few believed with him.
 Words|حتى - Till| إذا - when| جاء - came| أمرنا - Our command,| وفار - and overflowed| التنور - the oven,| قلنا - We said,| احمل - "Load| فيها - in it| من - of| كل - every kind| زوجين - a pair| اثنين - two,| وأهلك - and your family| إلا - except| من - who| سبق - has preceded| عليه - against him| القول - the word,| ومن - and whoever| آمن - believed."| وما - And not| آمن - believed| معه - with him| إلا - except| قليل - a few.|
11.
[11:41]
veḳâle-rkebû fîhâ bismi-llâhi mecrâhâ vemürsâhâ. inne rabbî legafûrur raḥîm.وقال اركبوا فيها بسم الله مجراها ومرساها إن ربي لغفور رحيم
وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرِےهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Y. AliSo he said: "Embark ye on the Ark, In the name of Allah, whether it move or be at rest! For my Lord is, be sure, Oft-Forgiving, Most Merciful!"
 Words|وقال - And he said,| اركبوا - "Embark| فيها - in it,| بسم - in the name| الله - of Allah| مجراها - (is) its course| ومرساها - and its anchorage.| إن - Indeed,| ربي - my Lord| لغفور - (is) certainly Oft-Forgiving,| رحيم - Most Merciful."|
12.
[11:42]
vehiye tecrî bihim fî mevcin kelcibâli venâdâ nûḥun-bnehû vekâne fî ma`ziliy yâ büneyye-rkem me`anâ velâ teküm me`a-lkâfirîn.وهي تجري بهم في موج كالجبال ونادى نوح ابنه وكان في معزل يا بني اركب معنا ولا تكن مع الكافرين
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلاَ تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
Y. AliSo the Ark floated with them on the waves (towering) like mountains, and Noah called out to his son, who had separated himself (from the rest): "O my son! embark with us, and be not with the unbelievers!"
 Words|وهي - And it| تجري - sailed| بهم - with them| في - on| موج - the waves| كالجبال - like mountains,| ونادى - and Nuh called out| نوح - and Nuh called out| ابنه - (to) his son,| وكان - and he was| في - [in]| معزل - apart,| يا - O| بني - "O my son!| اركب - Embark| معنا - with us| ولا - and (do) not| تكن - be| مع - with| الكافرين - the disbelievers."|
13.
[11:43]
ḳâle seâvî ilâ cebeliy ya`ṣimünî mine-lmâ'. ḳâle lâ `âṣime-lyevme min emri-llâhi illâ mer raḥim. veḥâle beynehüme-lmevcü fekâne mine-lmugraḳîn.قال سآوي إلى جبل يعصمني من الماء قال لا عاصم اليوم من أمر الله إلا من رحم وحال بينهما الموج فكان من المغرقين
قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ
Elmalılı O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.
Y. AliThe son replied: "I will betake myself to some mountain: it will save me from the water." Noah said: "This day nothing can save, from the command of Allah, any but those on whom He hath mercy! "And the waves came between them, and the son was among those overwhelmed in the Flood.
 Words|قال - He said,| سآوي - "I will betake myself| إلى - to| جبل - a mountain,| يعصمني - (that) will save me| من - from| الماء - the water."| قال - He said,| لا - "(There is) no| عاصم - protector| اليوم - today| من - from| أمر - the Command of Allah| الله - the Command of Allah| إلا - except,| من - (on) whom| رحم - He has mercy."| وحال - And came| بينهما - (in) between them| الموج - the waves,| فكان - so he was| من - among| المغرقين - the drowned.|
14.
[11:44]
veḳîle yâ arḍu-ble`î mâeki veyâ semâü aḳli`î vegîḍa-lmâü veḳuḍiye-l'emru vestevet `ale-lcûdiyyi veḳîle bü`del lilḳavmi-żżâlimîn.وقيل يا أرض ابلعي ماءك ويا سماء أقلعي وغيض الماء وقضي الأمر واستوت على الجودي وقيل بعدا للقوم الظالمين
وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.
Y. AliThen the word went forth: "O earth! swallow up thy water, and O sky! Withhold (thy rain)!" and the water abated, and the matter was ended. The Ark rested on Mount Judi, and the word went forth: "Away with those who do wrong!"
 Words|وقيل - And it was said,| يا - O| أرض - "O earth!| ابلعي - Swallow| ماءك - your water,| ويا - And O| سماء - Withhold."| أقلعي - And subsided| وغيض - the water,| الماء - and was fulfilled| وقضي - the Command.| الأمر - And it rested| واستوت - on| على - the Judi.| الجودي - And it was said,| وقيل - "Away| بعدا - with the people| للقوم - the wrongdoers."|
15.
[11:45]
venâdâ nûḥur rabbehû feḳâle rabbi inne-bnî min ehlî veinne va`deke-lḥaḳḳu veente aḥkemü-lḥâkimîn.ونادى نوح ربه فقال رب إن ابني من أهلي وإن وعدك الحق وأنت أحكم الحاكمين
وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Elmalılı Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."
Y. AliAnd Noah called upon his Lord, and said: "O my Lord! surely my son is of my family! and Thy promise is true, and Thou art the justest of Judges!"
 Words|ونادى - And Nuh called| نوح - And Nuh called| ربه - (to) his Lord| فقال - and said,| رب - "O my Lord!| إن - Indeed,| ابني - my son| من - (is) of| أهلي - my family,| وإن - and indeed,| وعدك - Your promise| الحق - (is) true,| وأنت - and You| أحكم - (are) the Most Just| الحاكمين - (of) the judges."|
16.
[11:46]
ḳâle yâ nûḥu innehû leyse min ehlik. innehû `amelün gayru ṣâliḥ. felâ tes'elni mâ leyse leke bihî `ilm. innî e`iżuke en tekûne mine-lcâhilîn.قال يا نوح إنه ليس من أهلك إنه عمل غير صالح فلا تسألن ما ليس لك به علم إني أعظك أن تكون من الجاهلين
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Elmalılı Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."
Y. AliHe said: "O Noah! He is not of thy family: For his conduct is unrighteous. So ask not of Me that of which thou hast no knowledge! I give thee counsel, lest thou act like the ignorant!"
 Words|قال - He said,| يا - O| نوح - "O Nuh!| إنه - Indeed, he| ليس - (is) not| من - of| أهلك - your family;| إنه - indeed, [he]| عمل - (his) deed| غير - (is) other than| صالح - righteous,| فلا - so (do) not| تسألن - ask Me| ما - (about) what| ليس - not| لك - you have| به - of it| علم - any knowledge.| إني - Indeed, I| أعظك - admonish you| أن - lest| تكون - you be| من - among| الجاهلين - the ignorant."|
17.
[11:47]
ḳâle rabbi innî e`ûẕü bike en es'eleke mâ leyse lî bihî `ilm. veillâ tagfir lî veterḥamnî eküm mine-lḫâsirîn.قال رب إني أعوذ بك أن أسألك ما ليس لي به علم وإلا تغفر لي وترحمني أكن من الخاسرين
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Elmalılı Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.
Y. AliNoah said: "O my Lord! I do seek refuge with Thee, lest I ask Thee for that of which I have no knowledge. And unless thou forgive me and have Mercy on me, I should indeed be lost!"
 Words|قال - He said,| رب - "O my Lord!| إني - Indeed, I| أعوذ - seek refuge| بك - in You,| أن - that| أسألك - I (should) ask You| ما - what| ليس - not| لي - I have| به - of it| علم - knowledge.| وإلا - And unless| تغفر - You forgive| لي - me| وترحمني - and You have mercy on me,| أكن - I will be| من - among| الخاسرين - the losers."|
18.
[11:48]
ḳîle yâ nûḥu-hbiṭ biselâmim minnâ veberakâtin `aleyke ve`alâ ümemim mimmem me`ak. veümemün senümetti`uhüm ŝümme yemessühüm minnâ `aẕâbün elîm.قيل يا نوح اهبط بسلام منا وبركات عليك وعلى أمم ممن معك وأمم سنمتعهم ثم يمسهم منا عذاب أليم
قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِّنَّا وَبَركَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacaknice ümmetler olacaktır."
Y. AliThe word came: "O Noah! Come down (from the Ark) with peace from Us, and blessing on thee and on some of the peoples (who will spring) from those with thee: but (there will be other) peoples to whom We shall grant their pleasures (for a time), but in the end will a grievous penalty reach them from Us."
 Words|قيل - It was said,| يا - O| نوح - "O Nuh!| اهبط - Go down| بسلام - with peace| منا - from Us| وبركات - and blessings| عليك - on you| وعلى - and on| أمم - the nations| ممن - from those| معك - with you.| وأمم - But (to other) nations| سنمتعهم - We will grant enjoyment;| ثم - then| يمسهم - will touch them| منا - from Us| عذاب - a punishment| أليم - painful."|
19.
[11:49]
tilke min embâi-lgaybi nûḥîhâ ileyk. mâ künte ta`lemühâ ente velâ ḳavmüke min ḳabli hâẕâ. faṣbir. inne-l`âḳibete lilmütteḳîn.تلك من أنباء الغيب نوحيها إليك ما كنت تعلمها أنت ولا قومك من قبل هذا فاصبر إن العاقبة للمتقين
تِلْكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَـذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
Elmalılı İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.
Y. AliSuch are some of the stories of the unseen, which We have revealed unto thee: before this, neither thou nor thy people knew them. So persevere patiently: for the End is for those who are righteous.
 Words|تلك - This| من - (is) from| أنباء - the news| الغيب - (of) the unseen,| نوحيها - (which) We reveal| إليك - to you.| ما - Not| كنت - you were| تعلمها - knowing it,| أنت - you| ولا - and not| قومك - your people| من - from| قبل - before| هذا - this.| فاصبر - So be patient;| إن - indeed,| العاقبة - the end| للمتقين - (is) for the God fearing."|
20.
[11:50]
veilâ `âdin eḫâhüm hûdâ. ḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. in entüm illâ müfterûn.وإلى عاد أخاهم هودا قال يا قوم اعبدوا الله ما لكم من إله غيره إن أنتم إلا مفترون
وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ
Elmalılı Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz."
Y. AliTo the 'Ad People (We sent) Hud, one of their own brethren. He said: "O my people! worship Allah! ye have no other god but Him. (Your other gods) ye do nothing but invent!
 Words|وإلى - And to| عاد - Aad| أخاهم - (We sent) their brother| هودا - Hud.| قال - He said,| يا - O| قوم - "O my people!| اعبدوا - Worship| الله - Allah,| ما - not| لكم - (is) for you| من - any| إله - god,| غيره - other than Him.| إن - Not| أنتم - You| إلا - (are) but| مفترون - inventors.|
21.
[11:51]
yâ ḳavmi lâ es'elüküm `aleyhi ecrâ. in ecriye illâ `ale-lleẕî feṭaranî. efelâ ta`ḳilûn.يا قوم لا أسألكم عليه أجرا إن أجري إلا على الذي فطرني أفلا تعقلون
يَا قَوْمِ لاَ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Elmalılı "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?"
Y. Ali"O my people! I ask of you no reward for this (Message). My reward is from none but Him who created me: Will ye not then understand?
 Words|يا - O| قوم - O my people!| لا - Not| أسألكم - I ask you| عليه - for it| أجرا - any reward.| إن - Not| أجري - (is) my reward| إلا - except| على - from| الذي - the One Who| فطرني - created me.| أفلا - Then will not| تعقلون - you use reason?|
22.
[11:52]
veyâ ḳavmi-stagfirû rabbeküm ŝümme tûbû ileyhi yürsili-ssemâe `aleyküm midrârav veyezidküm ḳuvveten ilâ ḳuvvetiküm velâ tetevellev mücrimîn.ويا قوم استغفروا ربكم ثم توبوا إليه يرسل السماء عليكم مدرارا ويزدكم قوة إلى قوتكم ولا تتولوا مجرمين
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ
Elmalılı "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin."
Y. Ali"And O my people! Ask forgiveness of your Lord, and turn to Him (in repentance): He will send you the skies pouring abundant rain, and add strength to your strength: so turn ye not back in sin!"
 Words|ويا - And O| قوم - And O my people!| استغفروا - Ask forgiveness| ربكم - (of) your Lord,| ثم - then| توبوا - turn in repentance| إليه - to Him.| يرسل - He will send| السماء - (from) the sky (rain)| عليكم - upon you| مدرارا - (in) abundance| ويزدكم - and increase you| قوة - (in) strength| إلى - (added) to| قوتكم - your strength.| ولا - And (do) not| تتولوا - turn away| مجرمين - (as) criminals."|
23.
[11:53]
ḳâlû yâ hûdü mâ ci'tenâ bibeyyinetiv vemâ naḥnü bitârikî âlihetinâ `an ḳavlike vemâ naḥnü leke bimü'minîn.قالوا يا هود ما جئتنا ببينة وما نحن بتاركي آلهتنا عن قولك وما نحن لك بمؤمنين
قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız."
Y. AliThey said: "O Hud! No Clear (Sign) that hast thou brought us, and we are not the ones to desert our gods on thy word! Nor shall we believe in thee!
 Words|قالوا - They said,| يا - O| هود - "O Hud!| ما - You have not brought us| جئتنا - You have not brought us| ببينة - clear proofs,| وما - and not| نحن - we| بتاركي - (will) leave| آلهتنا - our gods| عن - on| قولك - your saying,| وما - and not| نحن - we (are)| لك - in you| بمؤمنين - believers.|
24.
[11:54]
in neḳûlü ille-`terâke ba`ḍu âlihetinâ bisû'. ḳâle innî üşhidü-llâhe veşhedû ennî berîüm mimmâ tüşrikûn.إن نقول إلا اعتراك بعض آلهتنا بسوء قال إني أشهد الله واشهدوا أني بريء مما تشركون
إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهَ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Elmalılı "Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; "tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış". O da dedi ki; "Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım."
Y. Ali"We say nothing but that (perhaps) some of our gods may have seized thee with imbecility." He said: "I call Allah to witness, and do ye bear witness, that I am free from the sin of ascribing, to Him,
 Words|إن - Not| نقول - we say,| إلا - except (that),| اعتراك - have seized you| بعض - some| آلهتنا - (of) our gods| بسوء - with evil."| قال - He said,| إني - "Indeed, I| أشهد - [I] call Allah to witness| الله - [I] call Allah to witness| واشهدوا - and (you) bear witness| أني - that I am| بريء - innocent| مما - of what| تشركون - you associate,|
25.
[11:55]
min dûnihî fekîdûnî cemî`an ŝümme lâ tünżirûn.من دونه فكيدوني جميعا ثم لا تنظرون
مِن دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لاَ تُنظِرُونِ
Elmalılı "O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin.
Y. Ali"Other gods as partners! so scheme (your worst) against me, all of you, and give me no respite.
 Words|من - Other than Him.| دونه - Other than Him.| فكيدوني - So plot against me| جميعا - all together,| ثم - then| لا - (do) not| تنظرون - give me respite.|
26.
[11:56]
innî tevekkeltü `ale-llâhi rabbî verabbiküm. mâ min dâbbetin illâ hüve âḫiẕüm binâṣiyetihâ. inne rabbî `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.إني توكلت على الله ربي وربكم ما من دابة إلا هو آخذ بناصيتها إن ربي على صراط مستقيم
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı "Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
Y. Ali"I put my trust in Allah, My Lord and your Lord! There is not a moving creature, but He hath grasp of its fore-lock. Verily, it is my Lord that is on a straight Path.
 Words|إني - Indeed, I| توكلت - [I] put my trust| على - upon| الله - Allah| ربي - my Lord,| وربكم - and your Lord.| ما - (There is) not| من - of a moving creature| دابة - of a moving creature| إلا - but| هو - He| آخذ - has grasp| بناصيتها - of its forelock.| إن - Indeed,| ربي - my Lord| على - (is) on| صراط - a path| مستقيم - straight.|
27.
[11:57]
fein tevellev feḳad eblagtüküm mâ ürsiltü bihî ileyküm. veyestaḫlifü rabbî ḳavmen gayraküm. velâ teḍurrûnehû şey'â. inne rabbî `alâ külli şey'in ḥafîż.فإن تولوا فقد أبلغتكم ما أرسلت به إليكم ويستخلف ربي قوما غيركم ولا تضرونه شيئا إن ربي على كل شيء حفيظ
فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
Elmalılı "Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir.
Y. Ali"If ye turn away,- I (at least) have conveyed the Message with which I was sent to you. My Lord will make another people to succeed you, and you will not harm Him in the least. For my Lord hath care and watch over all things."
 Words|فإن - So if| تولوا - you turn away,| فقد - then verily| أبلغتكم - I have conveyed to you| ما - what| أرسلت - I was sent| به - with [it]| إليكم - to you.| ويستخلف - And my Lord will give succession| ربي - And my Lord will give succession| قوما - (to) a people| غيركم - other than you,| ولا - and not| تضرونه - you will harm Him| شيئا - (in) anything.| إن - Indeed,| ربي - my Lord| على - (is) on| كل - all| شيء - things| حفيظ - a Guardian."|
28.
[11:58]
velemmâ câe emrunâ necceynâ hûdev velleẕîne âmenû me`ahû biraḥmetim minnâ. venecceynâhüm min `aẕâbin galîż.ولما جاء أمرنا نجينا هودا والذين آمنوا معه برحمة منا ونجيناهم من عذاب غليظ
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ
Elmalılı Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.
Y. AliSo when Our decree issued, We saved Hud and those who believed with him, by (special) Grace from Ourselves: We saved them from a severe penalty.
 Words|ولما - And when| جاء - came| أمرنا - Our command,| نجينا - We saved| هودا - Hud| والذين - and those who| آمنوا - believed| معه - with him,| برحمة - by a Mercy| منا - from Us| ونجيناهم - and We saved them| من - from| عذاب - a punishment| غليظ - severe.|
29.
[11:59]
vetilke `âdün ceḥadû biâyâti rabbihim ve`aṣav rusülehû vettebe`û emra külli cebbârin `anîd.وتلك عاد جحدوا بآيات ربهم وعصوا رسله واتبعوا أمر كل جبار عنيد
وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْاْ رُسُلَهُ وَاتَّبَعُواْ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ
Elmalılı İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler.
Y. AliSuch were the 'Ad People: they rejected the Signs of their Lord and Cherisher; disobeyed His messengers; And followed the command of every powerful, obstinate transgressor.
 Words|وتلك - And this| عاد - (was) Aad,| جحدوا - they rejected| بآيات - (the) Signs| ربهم - (of) their Lord| وعصوا - and disobeyed| رسله - His Messengers| واتبعوا - and followed| أمر - (the) command| كل - (of) every| جبار - tyrant| عنيد - obstinate.|
30.
[11:60]
veütbi`û fî hâẕihi-ddünyâ la`netev veyevme-lḳiyâmeh. elâ inne `âden keferû rabbehüm. elâ bü`del li`âdin ḳavmi hûd.وأتبعوا في هذه الدنيا لعنة ويوم القيامة ألا إن عادا كفروا ربهم ألا بعدا لعاد قوم هود
وَأُتْبِعُواْ فِي هَـذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلاَ إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ
Elmalılı Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup gittiler.
Y. AliAnd they were pursued by a Curse in this life,- and on the Day of Judgment. Ah! Behold! for the 'Ad rejected their Lord and Cherisher! Ah! Behold! removed (from sight) were 'Ad the people of Hud!
 Words|وأتبعوا - And they were followed| في - in| هذه - this| الدنيا - world| لعنة - (with) a curse| ويوم - and (on the) Day| القيامة - (of) the Resurrection.| ألا - No doubt!| إن - Indeed,| عادا - Aad| كفروا - disbelieved| ربهم - their Lord,| ألا - So| بعدا - away| لعاد - with Aad,| قوم - (the) people| هود - (of) Hud.|
Burada sunulan verilerin tamamı kontrol edilmemiştir. Lütfen orijinal kaynaklardan doğruluğunu kontrol ediniz. Türkçe Tercümeler, tanzil.net internet sitesinden temin edilmiştir. Çalışmamızda kullanılan veritabanı, openburhan.net projesinin veritabanının yeniden düzenlenmiş halidir. Kur'an-ı Kerim sayfasına dönüş için tıklayınız. Urduca-İngilizce OpenBurhan versiyonu için tıklayınız. Çalışmamızda kullanılan verilerin ve dosyaların telif hakları sahiplerine aittir.
OpenBurhanTR 2.0.17