1. [12:62] | veḳâle lifityânihi-c`alû biḍâ`atehüm fî riḥâlihim le`allehüm ya`rifûnehâ iẕe-nḳalebû ilâ ehlihim le`allehüm yerci`ûn. | وقال لفتيانه اجعلوا بضاعتهم في رحالهم لعلهم يعرفونها إذا انقلبوا إلى أهلهم لعلهم يرجعون وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
---|
Elmalılı | Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler" dedi. |
Y. Ali | And (Joseph) told his servants to put their stock-in-trade (with which they had bartered) into their saddle-bags, so they should know it only when they returned to their people, in order that they might come back.
|
Words | | |
2. [12:70] | felemmâ cehhezehüm bicehâzihim ce`ale-ssiḳâyete fî raḥli eḫîhi ŝümme eẕẕene müeẕẕinün eyyetühe-l`îru inneküm lesâriḳûn. | فلما جهزهم بجهازهم جعل السقاية في رحل أخيه ثم أذن مؤذن أيتها العير إنكم لسارقون فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ |
---|
Elmalılı | Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!" |
Y. Ali | At length when he had furnished them forth with provisions (suitable) for them, he put the drinking cup into his brother's saddle-bag. Then shouted out a crier: "O ye (in) the caravan! behold! ye are thieves, without doubt!"
|
Words | | |
3. [12:75] | ḳâlû cezâühû mev vucide fî raḥlihî fehüve cezâüh. keẕâlike neczi-żżâlimîn. | قالوا جزاؤه من وجد في رحله فهو جزاؤه كذلك نجزي الظالمين قَالُواْ جَزَآؤُهُ مَن وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
---|
Elmalılı | "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz." |
Y. Ali | They said: "The penalty should be that he in whose saddle-bag it is found, should be held (as bondman) to atone for the (crime). Thus it is we punish the wrong-doers!"
|
Words | | |
4. [106:2] | îlâfihim riḥlete-şşitâi veṣṣayf. | إيلافهم رحلة الشتاء والصيف إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ |
---|
Elmalılı | Kış ve yaz seferlerinde (faydalandıkları andlaşmaların) kadrini bilmiş olmaları için. |
Y. Ali | Their covenants (covering) journeys by winter and summer,-
|
Words | | |